Hayri Bostan: Hayal Bedava
BEDAVA
Bedava yaşıyoruz, bedava;
Hava bedava, bulut bedava;
Dere tepe bedava;
Yağmur çamur bedava;
Otomobillerin dışı,
Sinemaların kapısı,
Camekânlar bedava;
Peynir ekmek değil ama
Acı su bedava;
Kelle fiyatına hürriyet,
Esirlik bedava;
Bedava yaşıyoruz, bedava.
Orhan VELİ
Etiyopya’ya yaptığımız seyahatte, çeşitli şehir ve kasabalarda gördüğüm geri kalmışlık ve sefalet karşısında büyük şaşkınlık yaşamıştım. Bize rehberlik eden, Türkiye’de doktora yapan o ülkenin gençlerine tüm içtenliğimle şunu söylemiştim:
“Sizler Türkiye’de gördüğünüz gibi güzel evler yapın buralarda. Kendinize güzel bir hayat tesis edin. Hem kendiniz daha rahat yaşarsınız, hem de çevrenize model olursunuz.”
İstanbul gibi trafik, konut, güvenlik, geçim gibi birçok sorunların sarmalında yıllarca görev yaptıktan sonra kendi şehrimiz olan İzmit’e, İzmit’in Kullar kasabasına geldik. Kendimize bu kasabada mütevazi bir hayat kurmaya çalışırken, on yedi ağustos Marmara Depremini yaşadık ve bir kez daha savrulduk. Yatırım amaçlı girdiğimiz çok katlı yüksek apartmanlardan birine yerleşmek zorunda kaldık.
Çeyrek asra yakın bir süre burada yaşadıktan ve emekli olduktan sonra artık toprağa daha yakın, bahçeli bir eve taşınma isteği yeniden belirdi. Bu benim için bir hayal, bir rüyaydı.
Bahçe içinde müstakil bir ev tahayyülü bir ömür elimden tuttu; bu fani dünyada gerçekleştirmeye çalıştığım bir rüya oldu. Günlerce, haftalarca, aylarca, hatta yıllarca bu hayli kurdum. Bu hayalin ayrıntılarını paylaşabilirim siz okuyucularımla:
HAYALİMDEKİ EV
Küçük bir arsanın ortasına ne çok büyük, ne de çok küçük olmayacak, son derece kullanışlı bir ev olmalı. Bu müstakil evin çevresinde birkaç tane meyve ağacı yetiştirmeliyiz. Arsanın yola cephe olan kenarına bir tane kameriye yapmalıyız. Kameriyenin kenarında güzel bir de barbekü olmalı. Eve giden yolun bitimine bir garaj, garajla entegre bir hobi atölyesi olmalı. Orada bir şeyler yapmalı, bir şeylerle meşgul olmalıyım. Bahçemizin çok az bir tarafına bir miktar sebze tarhı yapmalıyım. Oraya maydanoz, yeşil soğan, kıvırcık, marul, domates, pırasa, lahana ve benzeri sebzeler dikeriz. Meyve ağaçlarının altı ise kesinlikle çim olmalı. Kameriyenin yanına bir tane de kanepeli salıncak koymalıyız. Torunlarımız için.
Evin büyüklüğü sekiz, çarpı on ya da dokuz çarpı on olmalı. Zemin katında büyükçe bir salon, salonun önünde geniş bir balkon, balkondan çok bir veranda olmalı. Bu verandanın kenarında da bir şömine ya da barbekü olabilir. Salona bitişik büyükçe bir mutfak ve ikinci bir oda olmalı. Bu oda hem konuklarımızın erkek bayan ayrı oturarak rahat etmeleri için de kullanılabilir, bir yatak odası olarak da düzenlenebilir. Bu odanın karşısında bir normal tuvalet, onun yanına bir duş ve alafranga tuvalet yapılmalıdır.
Üst katta üç tane yatak odası olacaktır. Bir de banyo ve tuvalet yer alacaktır. Alt kattaki verandanın üstünde bir balkon olmalıdır.
Bu evin yola cephe olan tarafı Kızkulesi Lokantası’nın perdeleyecek yükseklikte bir avlu duvarıyla çevrilecek, ayrıca arsanın öteki bütün cepheleri yüksek duvarla çevrilecektir. Yol tarafından ana kapı otomatik açılıp kapanabilecek bir kapı olacak ve oradan arabayla girilebilecektir. Yoldan girişten arsanın başucuna kadar burası üç metre yol olarak yapılacaktır ve yolun bitimine kapalı garaj yapılacaktır. Misafir arabaları da garajdan yola doğru olan kısma park edebileceklerdir.
Bahçenin bir köşesine bir tane dut fidanı, bir tane erik, bir tane Trabzon hurması, bir tane deveci armudu, iki tane kiraz, bir tane de incir ağacı dikmeyi planlıyorum.
Böyle bir evin etrafında güller, ortancalar, papatyalar ve benzeri çiçekler de olacaktır elbette.
ÖRNEK EV VE HAYAT İHTİYACI
Benim bu yaştan sonra bir eve ihtiyacım yok aslında. Çocuklarımızı evlendirdik. Hepsinin işi gücü var. Hiç biri de bize ihtiyaçlı değiller Allah’a şükür. Öyleyse ben bunu neden istiyorum?
Özellikle ülkemizde gezdiğim yerlerde hep evlere dikkat ederim. Zevk sahibi ellerden çıkmış, mimarisiyle, çevresiyle, badanası boyasıyla güzel diyeceğim evler üzülerek söylemeliyim ki çok az.
Ben güzel bir ev örneklemek istiyorum. Bu her yönüyle örnek bir ev olmalı. Ne eksik, ne de fazlası olmalı. Böyle bir evi örnek almalılar diye düşünüyorum. Orada yaşayanların ayakları toprağa basmalı. Toprakla meşgul olmalılar.
Böyle bir evi yapmak için param yok. Oturduğum daireyi satılığa çıkardım. Satabilirsem hemen hayalimdeki bu evi yaptırmayı düşünüyorum. Bu, çok katlı evlere, kocaman odaları olan evlere, boydan boya dar ve uzun balkonlu beton yığını görünümlü evlere meydan okuyan güzel bir ev olmalı.
Böyle bir evi yapmak için çok para gerektiğini de sanmıyorum. İnsanlar, güzel bir evin çok pahalıya mal olacağını sanıyorlar. Tıpkı güzel bir seyahatin çok masraflı olacağı zannedildiği gibi. Bir evin güzel olması tamamen ergonomik olmasıyla alakalıdır. Biraz da düşük maliyetli olmasıyla mümkündür. Koca koca betonarme binaların nesi güzeldir ki. Bir evin güzelliği, biraz da kullanım alanlarının bir Müslümanın gereksinimlerine göre ergonomik oluşuyla alakalı olmalıdır.
En fazla iki kat olmalıdır. Balkonu geniş ve kare biçiminde olmalıdır. Oval da olabilir. Bahçesinde dut ağacı başta olmak üzere erik, armut, elma, kiraz, ceviz, kayısı, bir de ıhlamur olmalıdır. Bahçe duvarları, içinde yaşayanların balkonunda, bahçesinde rahat hareket edebilecekleri kadar yüksek ve korunaklı olmalıdır. Araba için bir garajı ve onunla entegre bir de hobi bölümü olmalıdır. Hobi bölümünde kazma, balta, keser, orak, bel, kürek, pense, tornavida, rende, çekiç, biçki, testere ve benzeri alet ve edevat bulunmalıdır.
Salonunda güzel bir kitaplık olmalıdır. Kitaplarla birlikte rahat bir de okuma ortamı bulunmalıdır. Müzik dinlemek için de kaliteli bir ses sistemi kurulabilir.
Sağlıklı yaşam için bahçede bir şeyler ekmek, çiçekler yetiştirmek gibi hobiler geliştirilmelidir. Bunun yanında bisiklet ve yürüme bandı da olmalıdır.
Güzel bir sırt çantası da edinmek gerekir. Şehrin muhtelif mekânlarındaki yürüyüş parkurlarında uzun yürüyüşlere çıkılmalı, doğa gezintilerinde piknik türü yeme içmeye dayalı eğlencelerden sakınılmalı, sandviç ve benzeri hafif yiyeceklerle uzun yürüyüşler planlanmalıdır.
ÖMÜR VE HAYAT PLANLAMASI
“Daha ne kadar yaşayacağız ki” demekten sakınmak gerekir. Hayat, Allah’ın kuluna en büyük armağanıdır. Onu çok iyi değerlendirmek gerekir. Müslüman iki cihan saadetine talipli kişidir. Çalışmalarımız, gayretlerimiz, söylemlerimiz ve eylemlerimiz bu iki cihan saadetini yaşamaya ve yaşatmaya odaklı olmalıdır. Asla kimsenin yaşama sevincini kırıcı, insanların huzurunu kaçırıcı olmamak gerekir.
Mutluluk çok tüketmekte değildir. Mutluluk biraz da paylaşmaktadır. Onun için daima mutlulukları paylaşmamız gerekir. Bunun en güzel yolu da insanlara gülümsemek, tebessüm etmektir. Çünkü tebessüm Allah Resulü tarafından “sadaka” olarak tanımlanmıştır. En güzel tebessüm de insanlara selam verilerek yapılan tebessümdür. Sevgili Peygamberimiz (sav):” لا تدخلوا الجنة حتى تؤمنوا و لا تؤمنوا حتى تحابوا اولا أدلكم على شىء اذا فعلتموه تحاببتم: افشوا السلام بينكم - İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Size bir şey öğreteyim mi ki onu yaptığınızda birbirinizi sevesiniz: Selamı aranızda yayınız” buyuruyor.
Bu iki günlük dünyada bir konut yapmayı bu kadar ciddiye almak neden gerekir? Çünkü Sevgili Peygamberimiz(sav):” ان العبد اذا عمل عملا يحب الله ان يتقنه- Şüphesiz ki kul bir iş yaptığında o işe özenmesinden Allah hoşnut olur” buyuruyor. Bugün on dört asırlık İslam medeniyet tarihinin İslam coğrafyasını süsleyen birbirinden güzel eserler hep bu hadisi şerifin müjdesine mazhar olmak için gelişen yarışın sonucudur.
Sevgili Peygamberimiz(sav) oğlu İbrahim’in vefatında onu kabre koyarlarken kabrin üzerindeki bir bozukluğun düzeltilmesini ister. Kendisine bunun sebebini ve hikmetini sorarlar. Der ki: “Ölüye bir faydası yoktur. Diriye de bir faydası yoktur. Ama göze hoş görünür.”
İşte size İslam sanat ve estetik anlayışının temeli bir peygamber tavsiyesi. Yaptığımız iş ne olursa olsun ona özenmeli, onu olabilecek en güzel biçimde yapmalı, hiçbir ayrıntısını hafife almamalı, küçümsememeliyiz. İşte sünneti ihya etmek budur. Öyle sarıkla, sakalla, cübbeyle değil, muameleyle, güzel davranışlarla, yaşamakla ortaya konulacak bir sünnet anlayışımız olması gerekiyor. Çünkü gene sevgili Peygamberimiz:” الدين المعاملة-Din davranıştan ibarettir” buyurmuştur. Sarık sarıp cübbe giyinerek yeldire yeldire camiye gitmek mi daha sevaptır, yoksa yolda, insanlara rahatsızlık verecek bir şeyi kaldırıp çöp konteynırına atmak mı? Birilerinin “her ikisi de olsa fena mı olur” dediklerini duyar gibiyim.
Giyim-kuşam konusunda İslam’ın ve sevgili Peygamberimizin getirdiği sınırlamalar asgari biçimlerdir. Giysilerin şekli şemali, tarzı, rengi, kalitesi tamamen çağlara, bölgelere, iklimlere, insanların yöresel zevklerine göre değişir. Yüce İslam Dini bunlarla kesinlikle ilgilenmez. Erkeklerde göbekle diz kabağı arasının örtülmesi gerekir. Gerisi tamamen öteki faktörlere kalmış bir durumdur. Kadınlarda da el, yüz ve ayaklar dışında vücutlarının örtünmesi, kıyafetlerinin şeffaf olmaması, vücut azalarını belli edecek tarzlarda dar olmaması gerekir. Bunun dışında rengi, biçimi, kalitesi, tarzı tamamen yöresel zevklere, imkânlara, anlayışlara, modaya kalmış bir durumdur. İslam Dininin evrenselliğinin de bir gereğidir bu durum. Bunlarda sınırlamalara ve belirlemelere ne kadar gidilirse İslam anlayışları da o kadar daralır ve evrensellikten uzaklaşır.
Konunun bağlamından uzaklaştığımız düşünülebilir. Ama Müslümanın evi, giyimi-kuşamı, günlük yaşamı, davranışları, her şeyi bir bütünlük arz eder. Bu bütünlük bozulduğu oranda ortaya yapaylık, zevksizlik ve sakillik çıkar.
Evlerimiz, evlerimizin oluşturacağı sokağımız, çevremiz, çarşı ve pazarlarımız, bağımız-bahçemiz, soframız, arkadaş ve komşuluk ilişkilerimiz bir bütünlük arz etmelidir. Bunu başarabildiğimiz zaman Müslüman olmanın, Müslümanca yaşamanın zevkini ve mutluluğunu tadabiliriz. O zaman konuşmaya da gerek kalmaz. İnsanlar gördükleri güzellikleri örnek alırlar.Nasıl ki Yüce Rabbimiz sevgili Peygamberimiz(sav)için bizlere: “لقد كان لكم فى رسول الله اسوة حسنة لمن كان يرجو الله و اليوم الاخر- Muhakkak ki Allah’a ve âhiret gününe inananlar için Allah Resulü(sav)’nde en güzel örnek yol
vardır”[1] buyuruyor.
O halde en güzel örnek yolu Allah Rasulü(sav)’nden alıp hayatımıza uygulamamız gerekiyor.
[1] Ahzab, 21
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.