Hayri Bostan: 'Alternatif Öğretmenler Günü..'

Hayri Bostan: 'Alternatif Öğretmenler Günü..'
BM Eğitim, Bilim ve Kültür örgütü UNESCO Genel Kurulu’nun 28. oturumunda 5 Ekim günü Dünya Öğretmenler Günü olarak kabul edildi.

Bu günde uluslararası öğretmen çatı örgütlerinin katkılarıyla öğretmenlerin statüsüne ilişkin tavsiye kararları alındı. Bu belge öğretmenlerin salt okul içinde değil toplum içinde de yerine getirdikleri işlevlerin taşıdığı önemi uluslararası düzeyde belgeleyen, öğretmenlerin tüm sorunlarını ele alan ve durumlarını tüm ayrıntıları ile düzenleyen bir belgedir

Atatürk'ün 100. Doğum yıldönümü olan 1981 yılında, 24 Kasımın her yıl Öğretmenler Günü olarak kutlanması kararlaştırıldı.

alternatif-ogretmenler-gunu.jpg

Öğretmenler Günü'nde öğretmenin toplum içindeki yeri, değeri belirtilir. Öğretmen sorunları dile getirilir. Öğretmenler Günü'nde; eğitime, öğretime hizmet etmiş, saygınlık kazanmış öğretmenler anılır. Gençlerin yetişmesindeki katkıları anlatılır. Mesleğe yeni giren öğretmenler 24 Kasımda Öğretmen Andı içerek göreve başlarlar.

1981 yılından beri her 24 Kasım öğretmenler günü olarak kutlanmaktadır. 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü ise çokları tarafından bilinmemektedir. Yukarıdaki paragraflardan da anlaşılacağı gibi biz öğretmenlerin iki tane günü bulunmaktadır. Öğretmenler günü konusundaki bu ulusal ikilemimiz ayrı bir tartışma konusudur.1980 İhtilalinin gölgesinde alınmış olan bu kararı tartışmak, anlaşılan bunca yıl geçmiş olmasına rağmen kimsenin hala cesaret edemediği bir bahsi diğerdir.

1982 yılında öğretmenlik görevine başlamış olan benim gibi görevi başındaki birçok öğretmen, bu günün bize getirdiklerini ve bizden götürdüklerini en iyi bilmesi gereken insanlarız. Bunca yılın ardından geriye dönüp baktığımda, öğretmenlerin sorunlarına çözüm üretme, içinde bulundukları durumlara, yaşadıkları sorunlara dikkat çekme adına ne yapılmıştır? Basında, medyada, sivil toplum örgütleri nezdinde geliştirilen ortak söylem öğretmenlerin ne kadar içler acısı bir durumda olduğu, ne tür yan işler yaptıkları, nasıl limon sattıkları, geceleri hangi sektörlerde ne tür işler icra ettikleri dile getirilerek aslında öğretmenlik mesleğinin saygınlığı ayaklar altına serilmiş, başka hiçbir meslekte olamayacak itibarları ayağa düşürülmüştür. Bütün bu söylemler öğretmene hiçbir kazanım sağlamadığı gibi, artık kimsenin kiraya ev vermediği, kimsenin kız vermek istemediği bir “istenmeyen meslek” haline getirilmiştir. Hala bir ders saati ücretinin on Türk Lirası civarında olması bunun en açık delilidir. Saat ücretinin on lira olduğu başka hiçbir meslek gösterilemez sanırım. Bordrolarda arzı endam eden kira yardımı, aile ve çocuk yardımları trajikomik durumdadır. Ama öğretmenlik mesleği sarsılan itibarını son yıllarda yeniden kazanmaktadır. Çünkü geçmiş yıllarda geliştirilen bu söylemin acidasyondan öte bir anlamının olmadığı nihayet anlaşılmaya başlamıştır. Öğretmenlikten çok kazandıran meslekler elbette ki vardır. Ama ülke gerçekleri göz önünde bulundurulduğunda bu mesleğin hiçbir maddi kazançla ölçülemeyecek güzel yanları olduğu bir gerçektir. İnsan yetiştirmek, insana, hayata dair bir şeyler kazandırmak kadar güzel ne olabilir ki? Bir zamanlar öğretmeni olduğun o körpe beyinlerin gün gelip de toplumuna yararlı, alanında kariyer yapmış değerli insanlar olduğunu görmek hangi maddi değerle ölçülebilir? Okumak için, kendini geliştirmek için, yararlı kültür hizmetlerinde, toplum hizmetlerinde bulunmak için en çok vakti olan gene öğretmenler değil midir?

Hayri Bostan: Gözlerimi Yumup Bakıverdim Geçen Yıllara

Belki yapılması gereken, öğretmene taşıdığı değeri ihsas ettirecek bir saygıydı. O da maalesef özellikle öğretmenler günleri dolayısıyla yoğunlaşan  züğürt edebiyatı nedeniyle tüketildi. Kendi değerinin bilincinde olan insanlar kendilerini yenileyebilir, giyimine-kuşamına, yaşam tarzına, örnek kişiliğine, taşıdığı değere layık olmak için bir çaba içinde olurlar.

Öğretmenlerin sorunları vardır. Ama sorunları olmayan hangi sektör, hangi sosyal kesim var ki? Yapılması gereken öğretmenlerin sorunlarına sorun katan, onların sahip olduğu saygınlığı lekeleyen acidatif yaklaşımlar, programlar, yazılar, söylemler yerine, onların sorunlarına ülke koşulları elverdiği ölçüde çözümler üretmekti. Ama bunu yaparken kesinlikle bu mesleğin saygınlığına halel getirecek tarzda değil, somut, gerçekçi çözümler olmalıydı bunlar. Hizmet içi eğitim programlarına daha çok önem verilerek, görevini iyi yapanların ödüllendirilmesine daha çok işlerlik kazandırılarak, sübvanse edilmiş yurtdışı gezilerle öğretmenlerin bilgi, görgü ve tecrübelerinin artırılması yoluna gidilebilir mesela…

Ve buna benzer daha birçok şey yapılabilir. Kesinlikle geceleri barlarda çalışan, çift öğretimli okullarda günün yarısını limon satarak, öğretmenler gününde öğrencilerinden hediye bekleyerek ya da öğretmenlere hediye kabul etmeyi genelgeyle yasaklayarak bu işin olamayacağı artık anlaşılmış olmalıdır. Öğretmen öğrencisinden hediye alan değil, başarılı öğrencilerini ödüllendirebilen, ihtiyaçlı öğrencilerinin küçük de olsa ihtiyaçlarını kendi imkânlarıyla görebilen olmalıdır.

Özellikle Anadolu Liselerine öğretmen alımlarında torpilin önüne geçilerek, başarının ödüllendirilmesi ile ve daha birçok gerçekçi yöntemle bu yapılabilirdi. Bilgisayar kullanımı, internetten yararlanma, kendini geliştirme özendirilmeli, öğretmen evleri sadece saatlerce oyun oynanan, sigara ve içki içilen tembel yuvaları olmaktan çıkarılıp öğretmenlere moral, pedagojik formasyon, mesleğini en iyi şekilde yapma becerisi kazandıran rehabilitasyon merkezleri haline getirilmelidir. Çağdaşlığın ölçüsü içki içmek, okey oynamak, boş vakit öldürmek değil, kendini geliştirmek, mesleği ile ilgili literatürü, yayınları, etkinlikleri izlemek, çağın getirdiği yeniliklerden haberli olmak olmalıdır.

Hayri Bostan: 'Çalkalandım da Duruldum..'

Not kesinlikle başarıyı ölçme-değerlendirme aracı olmalıdır. Öğretmenin dilediğine bahşedip dilediğinden kıstığı bir sindirme ve itaat aracı olmasının önüne geçilmelidir. İstenen öğretmenin az şey öğretip bol not veren, istenmeyen öğretmenin çok şey öğretmeye çalışan, eğitim öğretimi, disiplini ciddiye alan olmamalıdır. Öğretmenler eğitimin ciddiyetine el birliğiyle katkı sağlamalı, işbirliği ve ekip çalışmasına açık, siyasi, etnik, yöre, cinsiyet, zengin-fakir, din, mezhep gibi hiçbir ayırım yapmadan, görevinin sınırlarını gözeterek karşısına gelen geleceğin yetişkinlerine, onların yetişkinliklerine sonsuz saygı duyarak görevini yapmalıdır. Dersin sınavını ders öğretmeni değil, merkezi sistem yapmalıdır. O zaman gerçekçi ölçme değerlendirme gerçekleşir, kimin neyi ne kadar öğretebildiği ortaya çıkar. Öğretmenler de o zaman öğrenci yalakalığı yerine işini en iyi şekilde yapma gayreti içinde olurlar. Öğretmenlerin sınıflarda ne yaptıkları, vakitlerini nasıl girdikleri, öğrencilerin davranışları gerçekçi bir şekilde denetlenebilmesi için koridorlarda, okul bahçesinde, idare katlarında olduğu gibi sınıflarda da kamera sistemi konulmalıdır. Öğretmenlerin çoğu bunu istememektedir.

Çünkü o zaman sınıflarda kendi keyiflerince, kişisel düşünce ve kafa yapılarına göre propaganda yapamayacaklar. Öğrenciler de ders dinlememe, uygunsuz davranışlarından dolayı uyarıldıklarında en çirkin davranış olan yalana başvuramayacaklardır. Ne idareciler, ne öğretmenler, ne de öğrenciler okulu “kafana göre takıl” ortamı olarak göremeyecekler, işlerini yapacaklardır.

    24 Kasım Öğretmenler gününün tartışma konuları artık bu başlıklar altına taşınmalıdır. Öğretmenin toplumda ve özellikle öğrenci gözündeki saygınlığını tüketen, buna karşın ona hiçbir şey kazandırmayan “züğürt edebiyatı”ndan da bütün kurum ve kuruluşlarca vazgeçilmelidir.

Eğitim öğretimin arzulanan düzeye kavuşması için sendikalara da çok iş düşmektedir.  Sendikaların görevi, işini iyi yapmadığı, belki suç işlediği için ceza alan öğretmenlerin avukatlığını yapmak olmamalıdır.

Binlerce ergenlik çağında gence bir şeyler öğretmeye çalışan öğretmenlerin bütün öğrenciler tarafından sevilmeleri mümkün değildir. Çok sevilen öğretmenlere bakınız. Çoğunun bütün cabaları kendilerini öğrencilere beğendirmek üzerine kuruludur. Bugünün genci öğrenciler öğretmenlerinin gerçek değerini hayata atıldıklarında anlarlar.

Öğretmen sabırlı olmalıdır. Giyimi-kuşamıyla, konuşmasıyla, duruşuyla örnek olmalıdır. Karşısındaki öğrencilerin her birine birer yetişkin gözüyle bakmalıdır. Kesinlikle öğrencilerine oğlum, yavrum, evladım diye hitap etmemelidir. Olabildiğince onlara adlarıyla hitap etmelidir. Her insan kendisine adıyla hitap edilmesinden hoşnut olur. Yanlış davranışları, acaba neden böyle davranıyor, bir derdi, bir sorunu mu var” diye düşünmeli ve öğrenciye her zaman şefkatle yaklaşmalıdır. “Dost acı söyle; ama doğruyu söyler” özdeyişi gereği öğretmen zaman zaman öğrencilerinin yanlış davranışlarında onları uyarma görevini çekinmeden yapmalıdır. Ama bunu yaparken de yanlışını anlayıp kabul etme ve düzeltme ihtiyacı duyabileceği bir tarzda yapmalıdır.


Öğretim konusunda öğretmenin yapması gereken en önemli şey öğrencide öğrenme isteği uyandırma, var olan öğrenme isteğini zayıflatacak, yok edecek tutum ve davranışlardan sakınması gerekir. “İnsanlara akıllarının kavrayacağı ölçüde hitap ediniz”- (    خاطبوا الناس على قدر عقولهم ilkesini akıldan çıkarmamak gerekir.

Öğretmenlik, eğer hakkını vererek yapacak olursa insan gerçekten çok zor bir meslektir. Bazılarının zannettiği gibi okulda başlayıp okulda bitmez sorumlulukları öğretmenlerin. Onlar mezun olduklarında da bitmez, devam eder. Sorumluluklarını bu şekilde yerine getirmeye çalışan öğretmenler de asla unutulmazlar. “Hayatta bir insanın karşılaşacağı en büyük mucize iyi bir öğretmene rastlamaktır” söz bu anlamda çok hoşuma gider. Ama ne yaparsa yapsın, işini ne kadar ciddiye alırsa alsın gerçek bir öğretmen öyle herkes tarafından sevilen asla olamaz. Hz. Peygamber(sav)’i bile içinde yaşadığı toplumun tamamı sevememiştir. Bırakın sevmeyi, nefret edenleri, onu öldürmek isteyenleri bile vardı. Onun için de “herkesin sevdiği kişi münafıktır” gibi bir sözü vardır. Herkesin sevdiği kimseler toplumun hokkabazları, şaklabanları, karaktersizleridir desek bilmem aşırı mı olur. Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de: “ان اكرمكم عند الله اتقاكم “Allah katında en üstün olanınız en muttaki olanınız(her davranışında Allah rızasını gözeteniniz)dır(Hucurat, 13).

Biz öğrenciyken öğretmenler çok baskındı, bizler ezildik. Öğretmen olduk, bu sefer öğrenciler baskın oldu, gene bizler ezildik. Ama işimizi elimizden geldiği kadarıyla en güzel şekilde yapmaya, sorumluluklarımızı yerine getirmeye çalıştık.

Bütün öğretmen meslektaşlarıma, ileriki yıllarda mutlu olacakları, gurur duyacakları, huzur içinde olacakları, vicdanlarının rahat olacağı, görevini layıkıyla yapmış olmanın engin huzurunu duyacakları görevler ve başarılar diliyorum.

 

Hayri Bostan

Ulu Kanal

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.