Hayati Koca: Sürgünden Sılaya Kutlu Göç

Hayati Koca: Sürgünden Sılaya Kutlu Göç
“Gölgesinde millet büyüten çınara; sürgünden sılaya göç eyleyen; mezardan baharı, güneşte gün doğmadanı düşleyen büyük şair Sezai KARAKOÇ’a rahmetle, duayla…”

karakoc.jpg

Soylu bir duruş, her yerden görünen bir vakar; susması çığlık, her konuşması başlık olan bir aile büyüğü. Büyük bir ailenin büyüğü…

Aynı göğün altında yarım asra yakın gölgelik, şükür gerektiren. Büyük murat, hamd sancağının altında da yan yana omuz omuza…

Henüz on dokuzunda saf bir aşkın ilanı… Aşk ki göğsünde muska gibi taşınan, geleneğin izinde sır olan, bazı kıyl-ü kal meraklılarının faş eylediği bilmece, kuyu, tılsım… Onlarca yıl sonra içten onarılarak iki kapak arasına alınan tek kalp… Tek başına oynanan ping pong… Tak, tak, tak kalp atışları… Şimdi nasıl da yakışırdı buraya “ aşk tek kişiliktir” dizesinin devamı, dizemizi adının yanına yazmaya utanmasaydık. Dev bir yaşanmışlığın tüy gibi izahı olur mu? Olmaz tabiki… Duy ve sus, anla ve ağla, öğren; ama özenme! Tekrarı ve benzeri çok zor.

İlmek ilmek örülen bir fikir işçiliği, siyerden tefsire içe işleyiş, Yunus’tan Mevlana’ya edebi izler, terimden kadime bir örgü…

Her eserin akademiye de yakışan bir yanı mutlaka olmuştur, olacaktır. Buradaki niyet “ uygun görülerek kabul edilmiştir”den öte; “bir imana şahitlik edilmiştir” tarafıdır. Bu taraf kalbin tarafı, iman ve inancın etrafıdır. Bir değeri var mıdır bilinmez; ama görmeden şahitliktir. Dileğim odur ki gittiği yerde de bizi görmeden şahitlik etmesidir, nasip… Kalbin kalbe karşı olduğunu ancak kalbi olanlar bilirmiş, inancımız budur.

Her nefsin ölümü tadacağına inandığı kadar, yeniden dirilişe de o kadar inanmıştı. Diriliş’i çok önemsemesinin sebebi, bu tarafta ölülerin daha çok olduğuna inanmasıydı. Bu kadar ölümün ve ölünün olduğu yerde bir diriliş eri olmalıydı. “Yedinci oğul” olarak bu dirilişi haykırdı, muştuladı.

İnancına ve imanına yakışan bir hayat sürdü. Cismi görünmedi, ismi bilindi. Tahta masa, tahta sandalye bile kendine çok gördükleri arasındaydı. Gördüklerimiz gizli çekimlerin eseri, bilseydi eminim bunları da göremezdik. İsmin cisme, fikrin yaşantıya yapışması, uyumu böyle bir şeydi. Bir fikrin sel olmasının en temel koşulu, fikredenin dünyada bir yel olmasıymış. Hem yerim olsun hem de ederim olsun düşüncesi bir hiçmiş. Bunu yelin önüne gönüllü geçen bir er’den öğrendik.

………………..

Büyük bir meselesi vardı, ölülerin ölçemeyeceği kadar büyük yaşadı. Şimdi “ göğsünde sürgününü geri çağıran’a” emanet! Rabbim merhametiyle kuşatsın

yazının devamı..

​​​​​​​

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.