Hayati Koca: Öyle Söyle Ki, İsim Bile İncinmesin

Hayati Koca: Öyle Söyle Ki, İsim Bile İncinmesin
Aynı evde, aynı sokakta, aynı mahallede ( sahi mahalle kaldı mı, mesala sizin mahallenin en zengini veya en fakiri, muhtacı kim? Bunları bilmiyorsak mahallenin adı sadece adreste kalmıştır.) aynı ülkedeyiz. Bütün derdimiz birini alaşağı etmek mi?

mustafa-kutlu.jpg

Öyle Söyle Ki, İsim Bile İncinmesin

İzler Ve Yansımalar - 20

“Güllü diba giydin amma korkarım azar eder/
Nazeninim saye-i hâr-ı gül-i diba seni.”

Nedim/ Divan Şairi

(Ey benim nazlı sevdiğim, üzerine güllü bir elbise giymişsin; ama o elbisenin üzerindeki gülün dikeninin gölgesi seni incitir diye korkarım.)

Öyle Söyle Ki, İsim Bile İncinmesin

Yukarıdaki beyit, divan şairlerimizden Nedim’e ait.
Yani bizim.
Başkası bilmezse ayıp olmaz da bize yabancıysa zul olur.

Aslında dert iki yazılıktı; ama sanırım birleşecek.

Birincisi gizli ve şahsi sevdiklerimizin herkesin diline düşmesi ve bazılarının bunu inciterek telaffuz etmesi iç yakıcı...Buna sebep, geçtiğimiz günlerde yazar Mustafa KUTLU gündemli sözler oldu.
Mustafa KUTLU, 90’ların başında tanıdığımız ve neredeyse otuz yıllık sevdiğimiz. Kimsenin duymadığı, bilmediği, görmediği zamanlardan... Yeni bir kitabı çıktığında alıp okumadan uyumadığımızdır. Hepsinden sonra da bir dergi için “ Milletin Hikâye(ci)si: Mustafa KUTLU” adıyla taçlandırmaya çalışmıştım. Gücüm yettiyse, af ile...

Mustafa KUTLU’yu tanımadan, bir eserini dahi okumadan, bir sözünü bilmeden öyle incitici şeyler söylendi ki... Üzüldük, incindik, kırıldık. Farkında olundu mu, bilmiyorum. Bilinmese de biz kırılan taraftayız işte. Dua, beddua, suî zan, hüsnü zan nedir, nasıl ve niçin yapılır; onu da biliyoruz. Ve şiar, görmeden iman etmekte ve imanı nasip edenin her şeyi bildiğine, gördüğüne koşulsuz inanmaktır. Kırgınlığımızı, üzüntümüzü o bilir, belki de sadece o bilir ve bu bize yeter.

İkincisi de dilimiz öyle dikenli oldu, öyle keskinleşti ki asıllı asılsız, doğru yanlış; şahsi penceremizden gördüklerimizle etrafa zehir saçıyoruz.

Aynı evde, aynı sokakta, aynı mahallede ( sahi mahalle kaldı mı, mesala sizin mahallenin en zengini veya en fakiri, muhtacı kim? Bunları bilmiyorsak mahallenin adı sadece adreste kalmıştır.) aynı ülkedeyiz. Bütün derdimiz birini alaşağı etmek mi? Pusuya yatıp eksik, hata, kusur, yanlış bulmak mı? Böyle oldukça mı yalnızlaştık, bireyci olduk ve mahalleyi unuttuk. Halbuki yaratıcı Settar’dı. Sıfatlar ne kadar birleşirse, yakınlaşırsa kuluna sevgisi ve merhameti o kadar artarmış. Belki de rahmete, merhamete en çok ihtiyacımız olduğu bu günlerde yeniden mi düşünsek Esma’ül hüsna’yı, zati ve subuti sıfatları ve hiç unutmasak.

“Bilmek ve incitmemek.

Gizli sevenlerin de sevdikleri yârdır.”

Nedim’in beyiti aklıma gelince bu iki şey sanırım birleşti.

yazının devamı..

 

 

 

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.