Ahmet Taşgetiren
Üç ana konu
Anayasa:
Başbakan, mart sonuna kadar uzlaşma olmazsa, başkanlık sistemine göre tanzim edilmiş AK Parti anayasa önerisinin, referandum sürecine sokulacağını açıkladı.
Belli ki bunun için, parlamentodaki 325'lik sayısının 330'un üstüne çıkarılması lazım, bir, referandumda yüzde 50'nin üstüne çıkmak lazım, iki. Ve sonra başkan seçilebilmesi lazım, üç.
Meclis'teki sandalye eksiği nereden tamamlanabilir?
Bu noktada, yaşanan sürecin toplum tarafından algılanma şeklinin bütün parametreleri etkileyebileceği görülüyor.
-Eksik BDP'den tamamlanabilir.
-Ama AK Parti-BDP işbirliği görüntüsünün başka yan etkileri olabilir. Anayasa oylaması gizli yapılacağı için AK Parti'den fire ihtimali akla gelebilir.
-CHP'den tamamlanabilir. CHP'den bazı istifalar bu ihtimali güçlendiriyor.
-Meclis'ten sonra referanduma sıra geldiğinde, halk desteğinin de sağlanması sorunu devreye giriyor.
Yaşanan süreçteki halk algısı burada daha çok önem kazanıyor. Ülkenin doğusu batısı, kuzeyi güneyi ya da Türk'ü Kürt'ü süreci nasıl algılayacak?
Bence bıçak sırtı bir durum söz konusu.
Hem barışa ulaşmak hem Kürt vatandaşların sorunlarını çözmek hem memleketin başka yörelerinde silahlı örgütle pazarlık algısı oluşturmamak...
İşte ustalığın çerçevesi.
MHP'nin duruşu:
Milliyetçi camianın önemli fikir adamlarından Mümtazer Türköne, Zaman'da sormuş:
"MHP'nin ülkeyi, 75 milyonu tek parça halinde tutacak, 75 milyonu mutmain olarak içine alacak millet ideali nedir?"
Bu soruya şuralardan gelmiş:
"MHP'li dostlarıma sorduğum basit bir soru: "Bugün MHP %50 oyla tek başına iktidar olsa Türkiye ne olur?", "Acaba ne derler" endişesinden azade aldığım samimi cevaplar hep aynı: "Bölünür." MHP, Kürt sorununda çözüm sürecinin çok önemli aktörlerinden biri ama MHP'nin Türkiye'nin birliğini ve bütünlüğünü muhafaza edecek bir çözümü yok."
Ben de MHP'nin bu süreçteki duruşunu çok önemsiyorum, muhalefetini de devleti-hükümeti, sınırları koruma noktasında uyarması açısından önemsiyorum ama daha pozitif bir rol ile ülkedeki duygusal ayrışmaya yol açmama gereği açısından da önemsiyorum. O yüzden de Türköne'nin "MHP'nin ülkeyi, 75 milyonu tek parça halinde tutacak, millet ideali nedir" sorusunun altını çiziyorum. "75 milyonu mutmain olarak içine alacak" şerhini de önemseyerek...
Yani, boyun eğdirecek değil, duyguları buluşturacak bir millet tarifi.
CHP ile yarışmak onu vermez çünkü CHP'nin kültür kodlarında o millet tarifi yok.
AB-ŞİÖ:
Avrupa Birliği'ni bırakıp Şanghay İşbirliği Örgütü'ne katılmak... Başbakan gerçekten bunu mu istiyor?
Sanmıyorum.
Tabii ki Başbakan Erdoğan AB'ye kızıyor. Türkiye AB'ye kızıyor. AB'nin tutumunu aşağılayıcı buluyor ve bunu içine sindiremiyor. Nihai planda AB'ye mahkumiyet gibi algılanacak bir duruş içinde olmayı da asla kabul etmiyor.
O yüzden, Türkiye'nin ekonomik, siyasi dış ilişkileri, son 10 yılda bir hayli çeşitlendirilmiş bulunuyor.
Buna rağmen AK Parti, AB'ye tam bir ret noktasına gelmiş değil. Ama AB nihai planda Türkiye'yi tam üye yapmayacaksa, Türkiye de, Norveç gibi olmayı tercih edebilir, görüşü saklı tutuluyor.
Batı ile ilişki her halükarda olacak ama niteliği nasıl olacak, o da Batı'nın Türkiye ile ilişkilerindeki niteliğe paralel gelişecek. Bana göre Başbakan asıl olarak "Türkiye AB'ye mahkum değil" mesajı vermek istedi.
Ahmet TAŞGETİREN
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.