Ahmet Taşgetiren
Erdoğan'ın derdi, davası
Menderes, Özal, Erbakan... Sezai Karakoç, Necip Fazıl, Arif Nihat Asya, Aşık Veysel, Neşet Ertaş... Malazgirt, Fetih, Çanakkale, Milli Mücadele... Mekke, Kudüs... Bosna, Filistin...
Tayyip Erdoğan bütün bunların duygu-düşünce-siyaset ortalaması.
Tayyip Bey'in 2023'ü adeta ilk hedef belirleyip, ardından 2071'i ulaşılması gereken bir ufuk olarak gençlerin önüne koymasına zerre kadar şaşırmam.
Tayyip Erdoğan'ın yüreğinde bir büyük coğrafyanın acısının yaşanıyor olduğundan adım kadar eminim.
Tayyip Erdoğan'ın, bir büyük Türkiye rüyası gördüğünden adım kadar eminim.
Sezai Karakoç, Yüce Diriliş Partisi'nin genel başkanı.
Ama onun şiiri, iktidar partisi liderinin, yani Türkiye'nin en az yüzde 50'sinin el verdiği bir Başbakan'ın yürek sesi oluyor.
Halen Erbakan'ın izinde oluşmuş bir siyasi yapı var. Ama şimdi iktidarda "Biz onun devamıyız" diyen büyük kitlelerin desteğini almış bir lider duruyor.
Menderes, milletin tek parti iktidarı ile hesaplaşmak üzere ilk açtığı cephenin öncüsü idi. Onun acısından yola çıkarak tek parti izlerini kazıma misyonu üstlenmiş bir lider Erdoğan.
Özal, askeri iradeye karşı dik durmuş ve ilk defa "sistem restorasyonu" kelimesini telaffuz etmiş ve bu niteliği ile Menderes'ten sonra, büyük kitlelerin sevgi halesiyle buluşmuş bir lider. Şimdi "Biz onun devamıyız" diyen bir siyasi lider var iktidarda.
2023-2071 hayal mi?
2023 hayal mi?
Değil.
2071 hayal mi, değil.
Benim bu cümlelerim abartı mı, değil.
Türkiye'nin çağ içindeki yürüyüşü değişti, tek parti dönemindeki kırılma aşılıyor.
Ben, tek parti dönemi uygulamalarını bir tür "Gen değiştirme" olarak nitelerim. 27 yıllık sürede, GDO'lu bir toplum oluşturulmaya çalışıldığı ve bunda kısmen etkili olunduğu bir vakıadır.
Toplum o dönemde de bu gen değişimine karşı en azından uygulayıcılara "küserek" karşı durmuştu.
Çok partili hayata geçilince de, toplumun GDO'dan arınma mücadelesi başladı.
Siyasette bunun 60 yıllık karşılığı, Tayyip Erdoğan'ın aidiyet bildirdiği mecra idi.
O mecraya baktığımızda, Türkiye'nin ana toplumsal mecrasının o olduğunu gözlüyorsunuz.
Askeri müdahaleler toplumu yeniden GDO'lu hale getirme girişimleri idi, 2012'lere gelindiğinde toplum o süreci de tarihin karanlığına gömdü.
Yani artık, GDO'lardan arınma mevsimindeyiz ve toplumun yeniden gen değişimine sürüklenmemesi için duyarlı bir siyasi-toplumsal irade var, Tayyip Erdoğan o toplumsal iradeye dayanarak coşku ile konuşuyor bir bakıma.
İktidar ama muhalefet
Kongre, iktidarda on yıllık icraatın ardından yapılan bir kongre. Sanırım başta Erdoğan olmak üzere AK Parti'nin bütün kadroları, on yıla rağmen Türkiye'nin gerçek anlamda normalleşememiş olmasına bakarak, Türkiye'deki "statüko"nun içeriden ve dışarıdan (Evet dışarıdan) nasıl tahkim edilmiş olduğunu bizzat gözlemlemişlerdir.
Aşık Veysel'in "uzun ince bir yol" sözü, sanki tam da Türkiye'deki sistemin restorasyonu için söylenmiş olmalıdır.
Bazı çevreler, Erdoğan'ın kongre konuşmasında ortaya çıkan profile şaşırıyorlar.
O çevreler, toplumun Müslüman karakteri karşısında da şaşırdılar hep.
Türkiye'nin İslam coğrafyasının bir parçası olmasına da şaşırdılar.
"Büyük Türkiye" rüyalarına da şaşırdılar.
Birinci Dünya Savaşı sonrasının şartlarında çerçevesi çizilmiş bir Türkiye "normal"di onlar için.
Ama milletin içinden de büyüklük ideali gitmedi.
Türkiye, normalleşme sürecine girince o ideal ete kemiğe bürünmeye başladı.
Erdoğan'ın kendisini bütünleştirdiği mecra o mecra idi.
O yüzden, dikkat edilirse AK Parti, on yıldır hem iktidarda hem kurulu düzene muhalefetin en hassas takipçisi.
Türkiye ve Ortadoğu, Birinci Dünya Savaşı hasarlarını giderebilirse, hiç şüphesiz yepyeni bir dünya kurulacak.
Ben Erdoğan ve arkadaşlarında o derdi görüyorum. Başarılı olmaları, Türkiye'nin ve bir büyük coğrafyanın bahtının açılması olur.
Ahmet TAŞGETİREN
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.