Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Bilmiyor muyuz?


"Akil İnsanlar" olarak yaptığımız Anadolu gezilerimizde, genelde sürece muhalif olanlar "Siz de bilmiyorsunuz sürecin nasıl gelişeceğini" diye söze başlıyorlar. Dolayısıyla biz insanları, nasıl gelişeceğini bilmediğimiz bir şeyi desteklemeye çağırmış oluyoruz. Bunun da, bizim tüm söylediklerimizin çöpe atılması sonucunu doğurması bekleniyor.

Bu, biraz kurnazca bir söylem taktiği.

Biz de, en azından sürecin bir kısmının kapalı seyretmesi zaruretinden yola çıkarak "Hakikaten biz de yarın ne olacağını bilmiyoruz" gibi bir ifadeyle söze başlasak, "Tamam işte" denip herkes muradına erecek.

Acaba öyle mi, gerçekten hiçbir şey bilinmiyor mu?

Düşünmeye başlayalım isterseniz.

Türkiye'de hiçbir şey bilmeyen insanlar bile, en az üç-dört aydan beri evlere şehit cenazesi ya da dağda hayatını kaybetmiş bir gencin ölüm haberinin gelmediğini biliyorlar.

Üç-dört aydan beri, 30 yıldır ağlayan ana babalar haricinde anaların, babaların ağlamadığını görüyorlar.

Üç-dört aydan beri dağlardan çatışma haberlerinin gelmediğini görüyorlar.

Üç-dört aydan beri sulh, sükûn, huzur iklimi ümidinin doğduğunu görüyorlar.

Teröre çok mu alıştık?

Biz biliyoruz evet, çok açıkça söylüyorum:

Türkiye, canını dişine takmış çalışıyor, devletin bütün birimleri, uluslararası kimi güç odaklarının da arkasında lojistik destek sağladığı bir terör yapılanmasının sona ermesi için gayret sarf ediyor.
30 yıldan beri toplum olarak gerçekleşmesini istediğimiz şey bu değil mi?

Yoksa çok mu alıştık silaha, teröre, genç ölümüne, birbirimizle vuruşmaya ki, şimdi bunun sona ermesi ihtimali belirdiğinde inanmayasımız tutuyor.

Amerika'nın oyunu olabilir miymiş.

İsrail'in oyunu olabilir miymiş.

Niye?

Bizi hep onlar güttü diye görünmüş ya hadise.

Türkiye'nin bu coğrafyada güçlü bir irade olacağına neden inanamıyoruz ki?

Öcalan'ı size teslim ederken soramamışsınız, doğru. "Bunu bize neden teslim ediyorsunuz ve neden sakın idam etmeyin şartı koşuyorsunuz" sorusunu soramamış kadroların şimdi "Amerika'sız bir şey yapılmaz" duyguları yaşaması şaşırtıcı olmuyor.

Oysa öyle bir süreç yaşanıyor ki bizim coğrafyamızda Türkiye adına konuşanlar "Bu coğrafyayı herkesten çok biz biliriz ve bu coğrafyada Türkiye'ye rağmen bir şey yapılamaz" tavrını ortaya koyabiliyorlar.

Bunu biliyoruz.

"Asla burnundan kıl aldırmayacağı, özür dilemeyeceği zannedilen İsrail Türkiye'den özür dilemek zorunda kaldı" bunu da biliyoruz.

Yeni bir Ankara

Türkiye'nin Ortadoğu'daki etkinliğine, Amerika kadar, Avrupa kadar inansa bizdeki kimi çevreler, pazarlık güçlerinin her meselede çok önemli bir ağırlık teşkil edeceğini de idrak ederler.

Biliyoruz ki, Ankara yeni bir Ankara olmak istiyor.

Vatandaşını dövmeyen bir Ankara.

Vatandaşının ağzına pislik sürülmesine asla göz yummayan bir Ankara.

Vatandaşını ırkına göre, mezhebine göre, zenginliğine-fakirliğine göre sınıflamayan bir Ankara.

Yargısız infaz yapmayan, fail-i meçhullere zemin hazırlamayan, itirafçılığı sona erdiren, en uç mezradaki insanın can güvenliğini Başbakan'ın can güvenliği kadar önemseyen bir Ankara.

Bu Ankara profili kötü mü?

Bir süreç var. Süreç, iyileşmenin zamana yayıldığı bir uygulama demek. 30 yılın, belki çok daha derinlere inen sistem sancısının çözülmesi süreci bu.

İktidardaki parti, yüzde 50 oy aldığı iktidarının 6'ncı yılında kapatma davası ile karşı karşıya kalmış. Türkiye böyle bir yapının içinden normalleşmeye çalışıyor.

Hassas bir süreç mi diye sorarsanız, evet hassas ama ne olup bittiğini gayet iyi biliyoruz. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.

 

Ahmet TAŞGETİREN

[email protected]

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Taşgetiren Arşivi