Ahmet Taşgetiren
Bağcı dövmek-Üzüm yemek
Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, Umur Talu'yu aramış ve "Yazınızdaki 6 maddeye yürekten katılıyor ve destekliyorum" demiş ve şöyle devam etmiş:
"Demokratikleşmeye karşı olmamız düşünülemez. Hiç önyargımız yok. Art niyetli değiliz. Yoksa kendimizi inkâr ederiz. Demokratikleşmenin daha ileri götürülmesini isteriz."
Gerçeker'in yürekten katıldığı 6 maddenin Umur Talu'nun sütununa yansıyan çerçevesi şöyle:
"1. YAŞ kararına yargı yolu hiç yoktan demokratikleşmedir.
2. HSYK kararına yargı yolu hiç yoktan demokratikleşmedir.
3. Sivillere askeri mahkemenin kapanması hiç yoktan demokratikleşmedir.
4. Memura toplu sözleşme hiç yoktan demokratikleşmedir.
5. Parti kapatmanın zorlaşması hiç yoktan demokratikleşmedir.
6. 12 Eylül'e yargı yolu açılması hiç yoktan demokratikleşmedir."
Bunu, bir yöntem farklılaşmasına işaret etmek için değerlendirme gereği duydum.
Anayasa değişikliği paketine bir böyle, "katıldığımız-katılmadığımız maddeler" niteliğinde bakmak ve "şunlar şöyle olsun, şunlar olmasın" taleplerini dile getirmek var, bir de kategorik retlerden yola çıkıp, "yargı ele geçiriliyor, devletin temeli çöküyor, ana sütun yıkılıyor, iş mahkemeye gider" şeklinde yaklaşmak var.
İktidar, birinci tavırdan yola çıkanların kapısını çalıyor ve uzlaşma yolunu arıyor.
İkinci tavırdakiler ise, CHP ve HSYK Başkanvekili Özbek başta olmak üzere, paketin önüne, Anayasa Mahkemesi'nin iptal tehdidini koyma hazırlığı yapıyor.
CHP lideri "Değişiklik referandumdan önce Anayasa Mahkemesi'ne gidecek" buyurmuş.
"Yargı ele geçiriliyor, devletin temeli çöküyor, devletin ana sütunu yıkılıyor" söyleminden yola çıkıp, işi, "değiştirilmesi teklif edilemeyecek maddeleri değiştirme girişimi"ne döndürmek ve Anayasa Mahkemesi'ne 411 oyla değiştirilen 42 ve 10'uncu madde değişikliklerinde olduğu gibi "Anayasa değişikliğinin yürürlüğünü durdurmak ve esastan iptal yetkisi" üretmek...
Aslında bu oyun, yani Anayasa Mahkemesi'ni, böyle bir operasyon aracına dönüştürmek, kamuoyuna, yapılmakta olan Anayasa değişikliğinin en esaslı gerekçesini sunuyor.
İşte tam da bir yüksek yargı organının böyle antidemokratik, toplum iradesine karşı siyasi operasyon aracı haline getirilmesini önlemek için belli ölçüler getirilmeli.
Halkoylamasından korkuyorsunuz ve işi oraya götürmeden, mahkeme salonlarında yol kesmek istiyorsunuz.
Bunun için AYM'nin zorlama içtihatlar üretmesi yolunu açıyorsunuz.
Hem kuvvetler ayrılığı ilkesinin ihlal edildiğini söylüyor hem de Yasama ve Yürütme erkinin, deyim yerindeyse Yargı boyunduruğu altında iş görmesi talebinde bulunuyorsunuz.
Yasama'nın, yargı statüsünü bile belirleyebilme yetkisi bulunduğunu bildiğiniz halde, onun bu yetkisini kullanamaz hale getiriyorsunuz.
Bu işin merkez üssünde CHP yer alıyor.
CHP ile yüksek yargı adına kimi öfkeler iç içe geçiyor.
Bu görüntü de yüksek yargının sorunlu konumunu sergiliyor.
Buna bir de "TC'nin hukuk devleti özelliğini ihlal" gerekçesiyle AK Parti hakkında kapatma davası tehditleri eklenince, ortaya, hukuku, toplum iradesini tasfiye aracına dönüştürülmüş Türkiye manzarası çıkıyor.
-Bunu görmüyor musunuz, diye sormak istiyorum, bir.
-Gördüğünüz halde, "Biz hukuku böyle kullanacağız, yerseniz" mi demek istiyorsunuz, iki...
Evet, Anayasa Mahkemesi, belki birkaç defa daha böyle operasyonel amaçla kullanılabilir...
Evet, belki bütün mazarratlarını göze alarak yine parti kapatma yoluna gidilebilir.
Ama daha ötesi olmaz.
Bu işlerin miadı dolmuştur.
Hakem zoruyla ve kayıt dışı siyaset hüneriyle, inkıtalar oynanıyor.
Hakemin -ya da mahkemelerin- itibarını bu kadar kural dışı kullanmanın bizzat hakeme ya da mahkemelere karşı insaf sınırlarını aştığı bellidir.
Eninde sonunda milletin dediği olacaktır.
Çünkü hancı odur. Diğer tüm kişi ve kurumlar, onun ihtiyacına göre tanzim edilmek zorundadır.
"El mi yaman bey mi yaman" diye sorulmuş ya... O sorunun cevabı da bellidir.
Sayın Baykal ve diğer sayınlar...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.