Erdoğan'ın Kutlu Doğum konuşması?

Erdoğan'ın Kutlu Doğum konuşması?
Başbakan Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığı'nca düzenlenen "Hazreti Peygamber ve Merhamet Eğitimi" başlıklı programa katıldı. Erdoğan, peygamberimizin...



Başbakan Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığı'nca düzenlenen "Hazreti Peygamber ve Merhamet Eğitimi" başlıklı programa katıldı. Erdoğan, peygamberimizin örnek yönlerini anlattı..

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Kutlu Doğum Haftası dolayısıyla düzenlenen "Hazreti Peygamber ve Merhamet Eğitimi" konulu programda yaptığı konuşmada, "Bu geniş coğrafyada yaşayan her bir insanın, şu soruyu kendisine çok güçlü ve çok samimi bir şekilde sormasını, bunun cevabını en samimi şekilde aramasını, araştırmasını ben gönülden arzu ediyorum; nerede yanlış yaptık ve yapıyoruz? Neden bu haldeyiz? Hangi hata, hangi eksiklik bizim coğrafyamızı, bizim medeniyetimizi buralara getirdi" dedi.

Başbakan Erdoğan, Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri kapsamında Sinan Erdem Spor Salonu'nda Diyanet İşleri Başkanlığı'nca düzenlenen "Hazreti Peygamber ve Merhamet Eğitimi" başlıklı programa katıldı. Burada bir konuşma yapan Erdoğan, Kutlu Doğum Haftası'nın, Türkiye'ye ve tüm insanlığa hayırlar getirmesini dilediğini söyledi. Erdoğan, "Bugün, Hazreti Peygamberin alemlere rahmet olarak dünyamızı şereflendirdiği, insanlığı hakikatin ışığı ile aydınlattığı bir doğuşun yıldönümünü kutluyoruz. Evet... O, alemlere rahmet olarak gönderilmişti. Tüm dünyanın, tüm insanlığın, o rahmetten, bereketten ve o ışıktan istifade ettiği bir doğum, takdir edersiniz ki sıradan bir doğum değildir'' diye konuştu.


İstiklal Marşı Şairi Mehmed Akif'i de anan Erdoğan, "Mehmed Akif, Hazreti Peygamberin kutlu doğumunu anlattığı şu dizeleri ve hissiyatı sizlerle paylaşmak isterim. Diyor ki Akif;
'Ondört asır evvel yine bir böyle geceydi. Kumdan, ayın ondördü bir öksüz çıkıverdi. Lakin o ne hüsrandı ki, hissetmedi gözler. Kaç bin senedir halbuki bekleşmedelerdi. Nereden görecekler, göremezlerdi tabi. Bir kere zuhur ettiği çöl en sapa yerdi. Bir kere de ma'mure-i dünya o zamanlar. Buhranlar içindeydi bugünden de beterdi. Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta. Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi'...

Peygamber Efendimiz, işte böyle bir dünyaya gözlerini açtı. O dünya, kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü bir dünyaydı. O dünya, kadınların insanlık dışı muamelelere, istismara maruz kaldığı bir dünyaydı. O dünya, zengini daha da zenginleştiren, yoksulun yaşam hakkını elinden alan bir dünyaydı. Köleliğin, imtiyazın, ırkçılığın, ayrımcılığın en sert, en şedid şekilde hüküm sürdüğü bir dünyaya gelmişti Hazreti Peygamber. Rahmet Peygamberi, Alemlere Rahmet olarak gönderilen Peygamber, işte böyle bir dünyayı, rahmetin, merhametin, şefkatin, uhuvvetin, paylaşma ve dayanışmanın hüküm sürdüğü bir dünya haline getirdi. Bedevi, onun gözlerinin içine bakarak medenileşiyordu. En vahşi insanlar, onun şefkati karşısında uysallaşıyordu. Cimriler cömertleşiyor, katı yürekler yumuşuyor, husumetler kucaklaşmayla sona eriyordu. Ashabı için, 'Onlar yıldızlar gibidir' buyurmuştu Resul-i Ekrem... Evet, kuraklığın dudakları kuruttuğu yeryüzünde, Hazreti Peygamber S.A.V çöle inmiş nur; onun ehli beyti, ashabı ise, vahayı, kurtuluşu, teslimiyet yoluyla selameti işaret eden birer yıldız gibi sahrayı aydınlatıyordu" dedi.

"Biz, rahmetin varlıkların bütününü kuşattığı bir dünyanın, bir medeniyetin insanlarıyız"
diye devam eden Başbakan Erdoğan, "Bizim ruhumuzun rengi merhamettir. Bizim, acılarımızın şifası merhamettir. Bu medeniyet öyle bir medeniyettir ki komşusu aç iken, tok yatmayı elinin tersiyle iter. Bu medeniyet, sadece yanında, yöresinde değil, yeryüzünün herhangi bir coğrafyasında zulüm varsa o zulmü ortadan kaldırmadan gözüne uyku girmeyen insanların medeniyetidir. Nerede bir yetim varsa, onun başını okşamadan, ona sahip çıkmadan yüreği ferahlamayan insanların medeniyetidir " ifadelerini kaydetti.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Bizim coğrafyamızdan Tiranlar, Sezarlar, Firavunlar, Neronlar, kanlı despotlar değil; Mevlanaların, Hacı Bektaşların, Ahi Evranların, Yunusların izinden yürümüş yöneticiler çıkmıştır. Bizim coğrafyamız, kanla, kılıçla değil, kalemle, mürekkeple şekillenmiş bir coğrafyadır. Şimdi, bu geniş coğrafyada yaşayan her bir insanın, şu soruyu kendisine çok güçlü ve çok samimi bir şekilde sormasını, bunun cevabını en samimi şekilde aramasını, araştırmasını ben gönülden arzu ediyorum. Nerede yanlış yaptık ve yapıyoruz? Neden bu haldeyiz? Hangi hata, hangi eksiklik bizim coğrafyamızı, bizim medeniyetimizi buralara getirdi" dedi.


Erdoğan, bu coğrafyanın, bu medeniyetin, dünya bilimine, medeniyetine, kültürüne en büyük ve en hayati katkıları sağlamış bir coğrafya ve medeniyet olduğuna dikkat çekerek, "Peki bu coğrafyaya ne oldu da, o kitaplar yakıldı? O zengin kütüphaneler bugün nereye gitti? Hikmetin peşinde bir ömür vakfeden gönül insanları, o güzel insanlar, güzel atlara binerek nerelere gittiler? Bu coğrafya neden kanla, gözyaşıyla, acıyla anılan bir coğrafyaya dönüştü? Neden her köşeden feryat yükseliyor? Neden yakın çevremizde, havaya küller savruluyor? Neden çocuklar ölüyor, neden kadınlar umutsuzluk içinde, çaresizlik içinde kıvranıyor? Yoksulluk neden bu coğrafyanın kaderi haline geliyor? Ve, evet, neden, uzunca bir süredir, farklı ülkelerde, kardeş kardeşi, aynı kıbleye dönenler birbirlerini katlediyor? Neden? Bu soruların cevapları, açık söylüyorum, zor cevaplar değildir aslında. Bu soruların cevapları uzaklarda değildir, kalın kitapların derinliklerinde, karmaşık kimyasal denklemlerin içinde değildir kardeşlerim. Bu soruların cevapları başkasında da değil, bizzat bizdedir, kendimizdedir, nefsimizdedir. Çok karmaşık analizler yapmaya hiç gerek yok. Bizi biz yapan değerler terk edildiğinde, işte bu sonuç da kaçınılmaz olacaktır. Eğer, yolda, insanları rahatsız eden bir taş var da, siz onu oradan almıyorsanız, yolun dışına atmıyorsanız, orada çürüme başlıyor demektir. Eğer komşunuz aç yatarken, siz tok yatıyorsanız, orada bozulma başlamış demektir" diye konuştu.


Başbakan Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü:


"Bir yaşlının önüne geçiyorsanız, bir engelliye yol vermiyorsanız, her gün trafikte başkalarının hakkına tecavüz ediyorsanız, orada çözülme başlamış demektir. Bütün sosyolojik, siyasi, ekonomik, jeopolitik analiz ve değerlendirmelerin ötesinde, en önce kalbimizi, ruhumuzu yoklamak durumundayız. Hesaba çekilmeden kendimizi hesaba çekmek zorundayız. Bizim neslimiz de dahil olmak üzere, genç nesiller, çok büyük meselelere, bölgesel, küresel meselelere günlerimizi, gecelerimizi ayırdık. Sabahlara kadar çay eşliğinde yapılan sohbetlerde gençler ülkeleri kurtardı, çağları kapattı, çağları açtı, İslam coğrafyasının her meselesine teorik çözümler üretti. Ama, alt kattaki komşu yatağa aç girmişse, üst kattaki komşunun oğlu, okula gitmek için yol parası bulamıyorsa, tüm o teorik tartışmaların bir karşılığı olabilir mi?"

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.