Durdu Şahin: Milli Şair, Yazar, Eğitimci Merhum Dilaver Cebeci Üstadım

Durdu Şahin: Milli Şair, Yazar, Eğitimci Merhum Dilaver Cebeci Üstadım
Onca ustalığına rağmen gıpta eyleyeceğimiz bir mütevazılığa sahipti. Kendisine cevaplaması için ulaştırdığım röportaj sorularından birini “ Ben Dilaver Cebeci, önce şair, biraz hikâyeci, biraz mizah yazarı, biraz ilim adamıyım.” (5) şeklinde cevaplamıştı.

Milli Şair-Yazar- Eğitimci Merhum Dilaver Cebeci Üstadım

Gümüşhaneli eğitimci-şair ve yazarımız 15 Temmuz 1943 doğumludur. Kırıkkale İlkokulu, Erzincan Lisesi (1966) ve Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesinden (1970) mezundur. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Türk İktisat Tarihi Bölümünde yüksek lisans (1986), aynı fakültenin Sosyal Yapı ve Sosyal Değişme Anabilim Dalında doktora (1989) çalışmasını başarıyla neticelendirmiştir. 1976-1978 yıllarında İstanbul’da öğretmenlik, Aydın’da halk eğitim başkanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığında neşriyat uzmanlığı ve MÜ Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu Beden Eğitimi Bölümünde Sporda Psiko-Sosyal Alanlar Ana Bilim Dalı Başkanlığı görevi (1), zevkle dinlenen bir adet şiir kaseti ve din bilgisi ders kitapları vardır.

1963’te Türk Ocağı Şiir Yarışmasında birincilik, 1995’te Ömer Seyfettin Hikâye Yarışmasında mansiyon ödülü ile ödüllendirildi. Yedi şiiri bestelenerek ünlü sanatçılar tarafından seslendirildi. (2)

Yazı ve şiirlerini Defne, Türk Yurdu, Töre, Türk Edebiyatı, Ayyıldız, Yeni Türkiye, Kültür Dünyası, Türk Dünyası Araştırmalar Vakfı, Güneysu dergileriyle Ortadoğu, Hergün, Ayrıntılı Haber, Türkiye, Millet gazetelerinde okurlarına ulaştıran Dilaver Cebeci, bu coğrafyanın insanıdır. Bu coğrafyaya bütün benliği ile bağlıdır. Çalışması, konuşması, yazması, gayreti hep bu coğrafyanın ve bu necip milletin menfaatineydi.

Alaca’da Alaca Belediyesi adına Alaca Belediye Başkanı Saygıdeğer Mahmut Köksal’ın sahipliği ve bendenizin editörlüğü ve sorumluğunda iki ayda bir kuşe kâğıda ofset baskı ile 32 sayfalı,13 sayı Alaca’dan Türkiye çapında okurlarına ücretsiz ulaştırdığımız Seviye dergisine de şiirlerini ulaştırmış ve bizleri son derece memnun eylemişti. (3)

“Yirminci asırda yaşayan bir insanım. Bu çağa ayak uydurmak zorundayım. Lakin mümkün mertebe millî ahlâkı, törelerimizi yaşamaya, yaşatmaya gayret eyliyorum.” şeklinde özetleyebileceğimiz samimi görüşlerini okurlarına sunuyor, çocukluğumdan beri Türk tarihi ve kültürü ile ilgili eserleri özellikle de tarihi romanları zevkle okuduğunu bildiriyordu. (4)

Onca ustalığına rağmen gıpta eyleyeceğimiz bir mütevazılığa sahipti. Kendisine cevaplaması için ulaştırdığım röportaj sorularından birini “ Ben Dilaver Cebeci, önce şair, biraz hikâyeci, biraz mizah yazarı, biraz ilim adamıyım.” (5) şeklinde cevaplamıştı.

Dürüst insandı.

Her zaman mertti.

Cesur, kararlı ve yiğitti.

Vakarlıydı.

Dost canlısıydı.

Vefakârdı.

İmanlıydı, gönül adamıydı.

Gelenek ve göreneklerimize, örf ve adetlerimize bütün samimiyetiyle bağlıydı.

Yüksek bir şairane duyuşa sahipti.

Şiirde ahengi sahiden önemli bilirdi.

Şiirlerinde özgün imgeleri vardı.

“Bilgiyi ve hislerini ruhunun derinliklerinde yoğuruyordu.

Millî kültürüne bağlı bir şekilde sanayileşmeye çalışmanın önemini dillendiriyordu.

Bizleri millî kültürümüzden uzaklaştırmaya çalışan, bizi tarihî karakterimizden başka bir karaktere büründürmeye uğraşanlara karşı ciddi ve şuurlu bir milli tepkisi vardı.

Bugünkü gençliğin şiiri dikkatli okumadığını belirtiyor, şiirlerindeki dini sembollere dikkatimizi yöneltmeye gayret eyliyordu. (7)

Ecdadımızın hayranıydı.

Şiirleri millî ve tarihî motiflerle bezeliydi. (

Doğru ve düzgün bir şekilde yürekten konuşurdu.

Sözü, sohbeti dinlenirdi.

Dinine, dününe karşı inkârcı değildi.

Türk ve İslam tarihini hakkıyla bilirdi.

Milletine ve medeniyetimize âşıktı.

Hakiki manada akademisyendi.

Prestij peşinde koşmaz, prensiplerini korurdu.

Madde ve manayı gönül teknesinde yoğurmak ona büyük zevk ve en güzel mutluluktu.

Haksızlık karşısında dik durur, kötülüklere ve kötülere sonuna kadar direnirdi.

Şair Bahaettin Karakoç ağabeyimizin deyimiyle bir parçacı değil, bir bütüncüydü.

Günümüzün dumanaltı olmuş trahomlu ve yelpikli şairlerinden hiç birine benzemezdi. Sürekli kutsal bir emeğin, hayırlı bir eylemin, güzel ürünlerin peşindeydi.

Ünlü hikâyeci ve yazar Sevinç Çokum ustanın da gayet isabetlice belirttiği gibi, merhum üstadın şiirleri bir öfke ve coşkunluk halinin göstergesiydi. Kimi zaman âşık, kimi zaman düşünür, kimi zaman atlı pusatlı bir alperendi. Şiirlerinin insanı sahiden etkileyen o müthiş destansı özelliği tamamen kendine özgüydü. (9)

İşinin ehliydi.

Günümüzün usta şairlerinden Yusuf Dursun ustanın da dillendirdiği gibi bütün şiirlerini yaşayan Türkçe ile yazardı. Yerli ve milli bir şairdi. Yazdıkları en samimi hislerinin tercümanıydı. Müthiş bir samimiyeti vardı. (10)

Gönlündeki zenginlikleri okuyucusuyla paylaşırdı.

Genç şair ve yazarlara duyarlıydı.

Yeni ve genç yeteneklerin elinden tutmasını çok iyi bilirdi.

Uzakları ve milletine kurulan tuzakları zamanında görürdü.

Bütün ömrü boyunca milletimizin birlik ve beraberliğini, vatanın bölünmezliğini savundu.

Evine, ocağına, yurduna, yuvasına en samimi bağlarla bağlıydı. Vatan sevgisiyle yoğrulmuş örnek bir karakterdi.

Şiiri, en hakiki şekliyle şiirdi.

40 yıllık dostu, arkadaşı, ünlü şair Ayhan İnal ustanın da çok net bir şekilde söylediği gibi “Her yönüyle mükemmel bir insandır. Dört dörtlük bir sanatkârdır. İlmiyle, kültürüyle, mertliği, dürüstlüğü ve imanlı milliyetçiliği, güvenilir kişiliği ile örnek alınacak nadir insanlardan biridir. (11)

“Türkiye’m” ve “Sitâre” isimli şiirleri de adeta “solmaz çiçekler” gibiydi ve binlerce kişi tarafından hayranlıkla okunuyordu.

Ustanın, dinleyenleri mest eyleyen bir adet de şiir kaseti vardı.

Eline, diline, beline, kalemine tam manasıyla sahipti.

Edebiyatı “edep” manasıyla anlar ve okurlara edep timsali şiirleriyle ulaşırdı.

Yıllar önce Töre dergisindeki bir röportajından da anladığımız kadarıyla "Şiir, bir kültür yansımasıdır” ve “daha çok yaratılışla ilgili”dir. “Çevrenin etkisi; şairin şiirinin şekillenmesi istikametindedir” der, şiire bütüncü bir gözle bakıp entelektüel seviyeyi korumayı önemli görürdü. Hatta “şiir entelektüelin işidir” derdi. Halkımızın entelektüel seviyedeki şiire de rağbet göstereceğini çünkü güzel sözlerden hoşlandığını söylerdi.

Serbestle de, heceyle de güzel şiirler yazılacağına ve milletimizin bunların hepsine de gereken ilgiyi göstereceğine inanırdı.

Üstadın önemsediği muhtevanın milliliğiydi.

Modern bir cemiyete evet demekle birlikte ahlak ve kültürde milli kalmayı vazgeçilmez gereklilik görüyordu. (12)

Mektep, memleket ve mefkûre gibi hayati öneme sahip değerlerin layıkıyla bilinmesini her daim önemsiyordu.

Romancı, şair ve yazar Mustafa Miyasoğlu’nun da gayet isabetlice dile getirdiği gibi, “Şiirinin sesinden, tarihin bilinen çağlarından bugüne yaşayan Türk toplumunun tutkusu, hasreti, aşkı, hüzünlü sesi ve nefesi yansırdı.

Şiir dünyası, yerli ve millî bir heyecanın kendi sesini arayışının göstergesiydi. Kökleri kendi kaynaklarımızdan beslenen özlü ve ustalıklı söyleyişlerin sahibi nadir şairlerimizden biriydi

Kendine özgü çok kuvvetli bir söyleyiş tarzı vardı.

Derviş gönüllü cihangir mizaçlıydı.”

Allah, Kur’an, kıble, Kâbe, Mekke, Fetih güzellemesi, Türkiye’m, Asya çöllerindeki ürkek ceylanlar, Domaniç yaylası, atlas yelkenli gemilerin leventleri, Oğuz mayası gök ışığın erleri, Hunlar, Göktürkler, Uygurlar, Osmanoğlu, Taşkent geceleri, Buhara ve Kandahar dağları, şiirlerindeki aydınlığın kaynaklarıydı.

Gönül bohçası da, yürek bahçesi de tertemizdi.

Hun Aşkı (şiir) (1973), Mavi Türkü (mensur şiir, 1983), Şafağa Çekilenler (1984), ... Ve Sığınırım İçime (1992), Sitâre (1997), Asra Yemin Olsun ki... (2000), Bütün Şiirleri (2003) isimli şiir türünde yazılmış eserlerinden başka inceleme türünde Tanzimat ve Türk Ailesi (1993), Türk’e Dair (2001), Divan Şiirinde Kadın (2001), Kur’an Gerçekleri (2002), 17. Yüzyıl Osmanlı Toplumu (2005); mizah türünde Devrannâme (Seyyah-ı Fakir müstear adıyla, 1984),Seyrannâme (1997), gezi yazısı türünde Men Kazanga Baramen (2000) isimli eserler de yazmış, okuyucularının gönüllerine yuva kurmuştu. (13)

Netice

Şiirimizin sayılı ender ustalarından merhum Dilaver Cebeci üstadımızla ilgili yazımızı; merhumu en güzel şekilde tanıtan, hakkında hakiki manada bir değerlendirme yazısı yazan merhum arkadaşı Olcay Yazıcı ustamızın bir sitede okurlara ulaşan “Kutlu Ülkenin ve Ülkünün Şairi: Dilâver Cebeci” isimli yazısından özetle neticelendirmek mümkündür:

Sitedeki, şiir üstadı Dilaver Cebeci merhumu değerlendirme yazısında, usta şairlerimizden Olcay Yazıcı merhum, (çok değerli yazısından bizim özetlediğimiz şekliyle) şunları söylemektedir:

Dilaver Cebeci, Türk ve İslâm terkibinin yiğit, edebî ve estetik bir şairi idi.

Epik şiirden, lirik, poetik ve mistik şiire kadar zengin ve rengin bir şiir atlası çizen şairin şiirlerinde, edebî sanatların ve ses, ahenk, şekil, mana, çağrışım, musiki, estetik, soyutlama ve özgün semboller bulma kudretine varıncaya kadar her şey şiirlerinde vardı.

Şiirleriyle Kutlu Töreden, Mukaddes Bilgiye, soylu ülküden, sonsuzluk ülkesine doğru azimle, saygıyla, sevgiyle yürürdü.

Onun şiiri, yerli ve millî bir duyarlılıkla, ebedilik fikriyle yoğrulmuş terkibin âlî ürünü, efsunlu bir eseriydi.

Her daim bizim şiirimizi yazardı.

Şiir coğrafyası dil, iklim ve özgün imaj örgüsü bakımından da, Dede Korkut’tan Yunus Emre’ye, Gazel tarzından, Karacaoğlan’a ulaşan terkipçi, sentezci bir ilme, iklime sahipti.

Şiiri ne slogan şiiri ne de vaaz şiiriydi..

Şiir coğrafyası, aynı zamanda kültür, irfan ve iman coğrafyasıydı.

Onun şiir aynasında biz varız, Müslüman Türk insanı var; Türk’ün ruh köküne şüphesiz sadık ebedîyet inancı var... Türk’le, İslâm, onun şiirlerinde bütünleşmiş, kaynaşmıştır.

Yazdığı her daim okunabilir güzellikteki şiirleriyle, müşahhasın estetik, sembolik tasviri kadar, mücerredin irfâna, sezgiye dayalı şerhi konusunda da bir hayli ustadır.

Edebî ehliyeti, ibdâ kuvveti, estetik idrakiyle birlikte, köklü ve kuvvetli bir kültür birikimine de sahiptir. Kültür ve iman atlasını hıfz eylemiştir.

Çünkü, “Dilâver” (yiğit ve delikanlı) demek; “Cebeci” ise (Yeniçeri ordusunda silah işleriyle uğraşan, bir asker sınıfının adı.) Adını ve soyadını kim belirlemişse, çok isabetli, çok yahşi düşünmüş. O, hakikaten “Dilâver” ve hakikaten “Cebeci” bir kişiliğe sahipti. (14)

“Ailem, vatanım, dinim benim için çok önemlidir… Şeyh Galip, Necâti, Fuzûlî, Yahya Beğ, Nedim, Ahmet Haşim, Mehmet Akif Arif Nihad Asya ve Necip Fazıl çok sevdiğim şairlerdir… Sanat, insanoğlunun eşya ve olayları gönlüne göre yorumlamasıdır.” (15) derdi.

Yıllar önce, bir röportajımız vesilesiyle; şiir, şair, şair, milli şiir, milli şair, sanat, sanatkâr, millî sanatçı, şiirde ulaşmayı düşündüğü hedefler, şiir yarışmaları, şiirde usta çırak meselesi vb konulardaki görüşlerini ulaştırmış, bendeniz de bu değerli görüşleri “Günümüz Şairleriyle Gülşende Hasbihal isimli kitabımda kadirbilir okurların ilgi ve alakasına sunmuştum. (16)

Üstadın anlayışında, millî şair, kendi cemiyetinin mümessili sayılabilir tarzda eserler yazan kimseydi.

Yaşını soranları “Üç bin!” diyerek cevaplardı.

Özü, sözüne, sözü özüne uygundu.

Kelime hazinesi çok zengindi.

Şiiri şahlandıran şiir üstadı şairlerdendi.

Şahsiyet abidesiydi.

Kısacası adam gibi bir adamdı.

Allah rahmet eylesin.

Allah merhum şiir üstadını cennette Peygamber (s.a.v) Efendimize komşu eylesin.

Amin.

Faydalandığım Kaynaklar:

1) İhsan Işık, Resimli ve Metin Örnekli Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi, Cilt:2, s.808, Elvan Yayınları, Birinci Baskı, Ankara 2006

2) İhsan Işık, A.g.e., Cilt:2, s.808, Elvan Yayınları, Birinci Baskı, Ankara 2006

3) Bkz. Seviye Dergisi, Yıl:1, Sayı:4, Kasım-Aralık 1997. Seviye Dergisi, Yıl:1, Sayı:5, Ocak-Şubat 1998, s. 24)

4) Töre Dergisi.Yıl: 1983, Sayı: 149. Bkz. /

5) Durdu Şahin, Günümüz Şairleriyle Gülşende Hasbihal, Ankara 1995, s. 52

6) Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü, Madde yazım bilgileri Araştırma Görevlisi Dinçer Atay. Yazım tarihi 12/05/2019, Güncellenme Tarihi: 19/12/2020.

7) Töre Dergisi.Yıl: 1983, Sayı: 149. Bkz. /)

Bkz.

9) .” Bkz. İhsan Işık, Resimli ve Metin Örnekli Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi, Cilt:2, s.808, Elvan Yayınları, Birinci Baskı, Ankara 2006

10) Bkz.

11) Ayhan İnal, Sitâresi, Seviye Dergisi, Yıl: 2, Sayı: 8, Temmuz-Ağustos 1998, s. 25

12) Töre Dergisi.Yıl: 1983, Sayı: 149. Bkz. /

13) Bkz. İhsan Işık, Resimli ve Metin Örnekli Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi, Cilt:2, s.808, Elvan Yayınları, Birinci Baskı, Ankara 2006)

14) Bkz. http://www.ufukotesi.com/yazigoster.asp?yazi_no=20080634

15) Durdu Şahin, Günümüz Şairleriyle Gülşende Hasbihal, Ankara 1995, s. 52-53

16) Durdu Şahin, A.g.e., s. 52-56

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum