Dostlarının Gözünden Akif Emre

Dostlarının Gözünden Akif Emre
Gazeteci - yazar Akif Emre'nin son yolculuğunun öncesinde gazeteci arkadaşları bu derviş gönüllü adamı yazdılar.Kalp krizi sonucu dün vefat eden gazeteci-yazar Akif Emre'yi arkadaşları ve dostları anlattı.

Akademisyen-yazar Levent Baştürk, AA muhabirine yaptığı açıklamada, önemli bir değeri kaybettiklerini belirterek, Emre'nin ilkeli duruşuyla dikkati çektiğini söyledi.

Emre'yi kelimelerle anlatmanın zor olduğunu vurgulayan Baştürk, şunları kaydetti:

"O her şeyden önce bir duruştu. O duruşuyla ilkeler, ölçü ve referans manzumesiydi. Güncelin ve gücün cazibesine kapılmadan Hakk'a dayanarak konuşmayı şiar edinmişti. Hakk'ı konuşurken de ölçüyü kaçırmazdı. Derdi, meselesi ve davası olan bir insandı. Kişilere takılmazdı. Hem kalbe hem de akla hitap ederek kendini ifade eden bir gönül insanıydı. Nitelikli sorular sahibini kaybetti. Biz de yolumuzu bulmak için baktığımız kutup yıldızlarından birini kaybettik. Mekanı cennet olsun."

Yazar Cihan Aktaş, Emre'nin, dürüst ve ilkeli bir gazetecilik yaptığına değinerek, bu alanda örnek bir insan olduğunu anlattı.

Emre ile on yıla yakın süre beraber çalıştıklarını aktaran Aktaş, şunları dile getirdi:

"Adil, şahitliği korumaya özen gösteren bir medya dili hedefliyordu ve bu alanda kuşkusuz bir örneklik sergiledi. Çok da geniş olmayan imkanlarla nitelikli bir yayıncılık ortaya koydu. Kışkırtıcı, abartılı, çatışmacı ve düşmanlıkları körükleyen söylemlere prim vermedi hiçbir zaman. Tiraj kaygısını asla gütmeyen, dürüst kişiliğinden öğreneceğimiz çok şey var hala. Yeryüzünde garip bir yolcu gibi yaşadı. Elinde olanı paylaşan, cömert ruhlu bir insandı, ilmini esirgemedi kimseden. Müdanasız, vakur ve neşeliydi. Boşluğu kolay kolay doldurulamayacak bir dost, Allah rahmet etsin. Ailesine ve sevenlerine sabır diliyorum."

"Onunla beraber bakmak dünyayı güzelleştiriyordu"

Yönetmen Semih Kaplanoğlu, Emre'nin Türkiye'nin son dönemde yetiştirdiği düşünce insanlarından biri olduğunu söyledi.

Emre'nin olayları değerlendirirken soğukkanlı, dost olarak sıcakkanlı olduğuna dikkati çeken Kaplanoğlu, şöyle konuştu:

"Özellikle olayları soğukkanlı bir şekilde değerlendirip dünya, uluslararası ilişkiler, Türkiye ve İslam aleminin konumunu derinden görüp algılardı. Bunu da hem kalbi hem aklıyla yapardı. Dost olarak da çok sıcakkanlıydı. Onunla beraber görmek, yaşamak, bakmak ve yürümek dünyayı daha güzelleştiriyordu. Hayatımızda büyük bir eksiklik olacak. Varken yaptığı şeyleri tekrar tekrar gözden geçireceğiz. Keşke onunla daha fazla vakit geçirseydik ama maalesef takdir böyle. İnşallah öbür dünyada buluşuruz. Akif'in yazısından belgesellerine kadar hepsi bir bütün. Bunları birbirinden ayrı ayrı görmüyorum. Baktığı şeye nüfuz etmeye, arkasındaki derinliğine bakmaya çalışan birisiydi. İslam medeniyetini ilişkilendirmek adına derin bakışını gösterirdi. Bosna'ya, Endülüs'teki medeniyetten baki kalan ve pek bilinmeyen Moriskolara yani Müslümanlar neredeyse Akif oraya ilgi gösterdi. Bu anlamda düşünür olarak tek bir şey üzerinden baktı. Bu da tevhidi bakış... Onu değerli kılan bu bakıştı."

Emre'den Gülen uyarısı

Makedonyalı akademisyen ve yayıncı Prof. Dr. Adnan İsmaili, Emre'nin Balkan Müslümanları için önemli bir kayıp olduğunu vurguladı.

Akif Emre ile 30-35 yıllık dostlukları bulunduğunu dile getiren İsmaili, şu ifadeleri kullandı:

"1980'li yılların ilk döneminde Akif'in Fatih'teki evi Balkan Müslümanları için bir istişare merkezi gibiydi. Bazen tek bir konuda danışmak için otobüse binip uzun bir yolculukla İstanbul'a gelir, onunla görüşürdük. Yayıncılık da yaptığım için Arnavutçaya çevireceğimiz kitapları da ona danışırdık. 20 yıl kadar önce Fethullah Gülen'in kitapları için aradığımda bizi, 'Sakın ha, uzak durun, kendinizi temiz tutun.' diyerek uyarmış, bunun üzerine o kitapları basmamıştık. Çok prensipli ve dürüst bir insandı Akif. Danıştığımızda sözleri, düşünceleri bize güven veriyordu. Bir konu hakkında 'Akif dediyse tamamdır.' der, cevabı yönünde hareket ederdik.

Komünizm döneminde Balkanları beraber gezmiştik. Merhum Aliya İzzetbegoviç'le ilk röportajına beraber gitmiştik. Arnavutluk'ta ve bölgede İslami hareketin, organizasyonların radikalliğe kaymaması, prensipli ve ilkelerinden tavizsiz olmasında Akif Emre'nin katkısı vardır. Son olarak 10 gün önce vefat ettiği ofisinde görüşmüştük. Balkanlar ve Endülüs'le ilgili belgesellerini Arnavutçaya çevirdik ve ramazan ayında televizyonlarda yayınlayacağız. Kendisini Makedonya'ya davet etmiştim, ramazan sonrası bir program düzenlemek için sözleşmiştik."

Akademisyen Alev Erkilet, Akif Emre'nin vefatından büyük üzüntü duyduğunu belirterek, önemli bir değeri kaybettiklerini aktardı.

Akif Emre'nin gönlünde her zaman Aliya İzzetbegoviç ile beraber, yan yana durduğunu ifade eden Erkilet, "Aliya'da sevdiği özellikler, tevazu, dik duruş, düşmanına bile merhamet ve adalet, tavizsiz istikamet, slogancı olmayan el-emin olmakla vasıflanan bir İslamcılıktı. Akif Emre de böyle yaşadı, bunu miras bıraktı. Ardından 'İslamcılık öldü.' diye ağlaşmamız eminim onu çok ama çok üzerdi. Yapılması gereken bayrağı devralmak ve mazeretlerin ardına saklanmamaktır." değerlendirmesinde bulundu.

"1975'ten beri hayatımın öbür parçası oldu"

Emre ile arkadaşlığı üniversite yıllarına dayanan Ebubekir Doğan ise şunları anlattı:

"Akif, 1975'ten beri hayatımın öbür parçası oldu. Bugün bu iç yangınıyla ne söyleyeceğimi gerçekten bilmiyorum. Yalnızlığın ve ilkeli duruşun sembolü olarak yaşadı. Hayatı boyunca insanları söylemlerinden ziyade duruşları ile ölçtü, duruşunu hiçbir dünya değerine feda etmedi. Uzak durduğu yapıda insanların bir anda Akif Emre güzellemelerine durması ve yarım kalan poğaçasının bile medyatik malzeme yapılması Akif'in davasının haklılığının nişanesi olmuştur. Akif, hayatı boyunca İslamcılığı temsil etti, İslamcılığın muhafazakarlıkla imtihanını kaybetmeyen nadir duruşu en çok eleştirdiklerinin bile takdirini kazandı, sevmeseler de."

Fotoğraf sanatçısı Dursun Çiçek, Emre'yi anlatmak için kelimelerin anlamsız ve ruhsuz geldiğini söyledi.

Emre'nin kendisine çok şey kattığını belirten Çiçek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Çok üzgünüm ve canım acıyor. Sadece dostum, arkadaşım, ağabeyim, yoldaşım, derttaşım değil, isim babamdı. 'Hayrettin Oğuz' müstearını o vermişti bana. Çok şey verdi, çok şey kattı bana. Manasını bildiğinin suretini görürsün. Manayı kalbinle gördüğünde o can gözüne de görünür. Gönülden gönüle yoldu bizimkisi. Kimi zaman kalemden, kimi zaman kelamdan, kimi zaman suretten, kimi zaman kelimeden... Bunun için onunla mana yetmezdi, kelime, kalem yetmezdi ve ben fotoğraflarını da çekerdim. Çünkü manası suretine yansıdığında da bana çok şey öğretirdi. Derdim buydu. Bir bakışından, bir duruşundan bir şeyler öğrenebilmekti. Çok fazla suretini çekmiştim. Her seferinde 'Nasılsa vermiyorsun fotoğraflarımı, niye çekiyorsun?' dediğinde 'Ben kendime çekiyorum, seninle ilgisi yok.' derdim. Benim için ilginin de fikir ağabeyinin de ötesindeydi Akif Emre. Suretinde gördüğüm kimi zaman bu topraklarda bize unutturulanlardı. Endülüs'ü görürdüm gözlerinde, ufuklara dalıp gittiğinde ise Mostar Köprüsü'nü görürdüm. Hakikat adına çilesini çektiği bütün izler tavrında ve duruşundaydı. Ben onları yakalamanın derdindeydim, fotoğraflarını çekerken."

"Müslüman coğrafyalar konusunda ayrı bir hassasiyet gösterirdi"

haberiyat.com sitesinin yazı işleri müdürü Hamit Kardaş, Akif Emre'nin, mazlum Müslüman coğrafyalara özel hassasiyet gösterdiğini vurguladı.

Gazeteciliği Emre'nin yanında öğrendiğini dile getiren Kardaş, şöyle konuştu:

"Ondan, kısa sürede ses getiren fakat uzun vadede fikriyatımıza hiçbir katkı sağlamayan hadiselerin peşine takılmamayı öğrendik. Filistin, Keşmir, Doğu Türkistan, Balkanlar ve Arakan başta olmak üzere mazlum Müslüman coğrafyalar konusunda ayrı bir hassasiyet gösterirdi. Müslüman coğrafyaların sadece acılarını değil, hayat tarzlarını, kültürlerini ve diğer hikayelerini Türkiye kamuoyu ile paylaşmak için uğraşırdı. Dünya Bülteni ve bu ayın başında kurduğu Haberiyat'ta bunu büyük ölçüde başardı. Vietnam'da inşa edilen bir cami veya Latin Amerika ülkelerinin birinde Müslümanlara tahsis edilen bir mezar yeri onu heyecanlandırırdı. 29 Nisan'da yazdığı 'Erguvanlar da yanar' yazısında bu yıl İstanbul'da erguvanların mevsimsel bir etkiyle yandığını yazmış ve bunu her şeyin altüst olduğuna bağlamıştı. Erguvanları çok severdi ve bir erguvan mevsiminde vefat etti. Bir mümin olarak yaşadığına şahitlik ediyorum."

Yazar Müfid Yüksel, Emre'nin vefatını öğrendiğinde adeta şoke olduğunu söyledi.

Emre ile orta okul yıllarında tanıştığını belirten Yüksel, şunları anlattı:

"Akif Emre'yi ilk tanıdığımda Yıldız Teknik Üniversitesinde öğrenciydi. Rahmetli Metin (Yüksel) ağabeyim vasıtasıyla tanışmıştım. İngiltere ve Pakistan'daki yurt dışı deneyimlerinden sonra döndüğü 90'lı yıllarda daha çok görüşmeye başladık. Ortadoğu ve İslam dünyası ile ilgili dertlerimiz ortaktı. Zaman zaman yüz yüze, zaman zaman da telefonla konuşur, dertleşir, içimizi dökerdik birbirimize. İslam üzerinde istikamet ve sadakati vardı. Bu istikamet ve sadakatini bozmadı. Ben 70'li yıllardan beri tanıyorum. Bu istikametinde, akidesinde, inancında hiçbir sapması olmadı. En başarılı yönlerinden birisi de ifade kabiliyetinin çok güçlü olmasıydı. Yazılarında derdini iyi dillendirebiliyordu. Yabancı dile ve literatüre de oldukça hakimdi. Yayıncılık tecrübesi de vardı. Böyle isimlerin sayısı da gittikçe azalıyor maalesef."

Gerçek bir münevver ve fikir işçisi olan Emre'yi gazeteci arkadaşları bıraktığı güzelliklerle andı. Haber7.com yazarı Arif Altunbaş onu şu sözlerle anlattı:

Akif düşünen, yazan, ekmek parasını kalemiyle kazanan yazar ve düşünür olarak hep dik durarak yaşadı. Üç kuruşluk dünya ve dünyalıklar karşısında eğilip bükülmedi. Bizim kuşaktan böyle okuyan, kültürlü, donanımlı, düşünen insan maalesef azdır. Akif’te o azlardan biridir. Yeni Şafak Gazetesi'nin çıkarılmasında büyük emeği olan, binlerce makalesi ve yazılarıyla hep bir klas duruş sergileyen ve o duruşun adamı olan adam gibi bir adamdır. 

Ve yıllar yılları kovaladı. 60 yaşında iken her zamanki haliyle sessiz sedasız  aramızdan ayrıldı ve Rabbine yürüdü. Ölümü de hayatı gibi sessizce, umulmadık bir anda aniden çıka geldi .Her ölüm erken gelen bir acıdır. Onun ki de öyle oldu. 

"AKİF EMRE'Yİ İYİ BİLİRDİK"

Yeni Şafak'tan Yaşar Süngü Emre'yi şu sözlerle ifade etti:

Bugün Akif Emre'yi imtihan dünyasından asıl mekanına uğurlarken hocanın nasıl bilirdiniz sorusuna;

'İyi bilirdik' diyeceğiz.

'Hakkınızı helal ediyor musunuz' sorusuna da 'Helal olsun' diyeceğiz.

KARAGÜL: ÜZERİMDE ÇOK EMEĞİ VAR

Yeni Şafak Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül, Akif Emre için üzerindeki emeğinden bahsetti.

Üzerimde çok emeği var Akif Emre'nin. Hem mesleki olarak hem de düşünce dünyamın şekillenmesi açısından. Coğrafyanın neresinde bir olay olsa, o tarafa yönelsek Akif Emre'nin izlerini görüyorduk. Moro'da barış görüşmeleri olur, Akif Emre'nin daha önce Selamet Haşimi ile yaptığı söyleşi çıkardı karşımıza. Ne zaman İslam şehirlerine yönelsek Akif Emre'nin yazıları, seyahat notları, belgeselleri, izleri çıkardı karşımıza. Endülüs, Bosna, Kudüs onunla gelirdi aklımıza. Entelektüel dünyamızda, düşünce dünyamızda bir duruş ekseniydi o.

Onu hep Bahattin Abi (Yıldız) ile birlikte düşünürdüm. Birbirlerine çok benzerler, çok değer verirlerdi. Bahattin Abi, bir ömrü mücadele ile geçmiş o dava adamı, hayatını coğrafyanın her yerine dağıttıktan sonra Afganistan'da şüpheli bir uçak kazasında tamamlamıştı.

Akif Emre de onun gibi, bütün ters rüzgarlara, popüler eğilimlere, çıkar hesaplarına aldırmadan onuruyla, kişiliğiyle, mertliğiyle gitti bu dünyadan. İkisi de kimseye el açmadı. Biri inşaatlarda ziftçilik yaparak ayakta durdu, diğeri mütevazı hayata tutundu, birçok şeye tenezzül etmedi.

Onu da Bahattin Abi'nin yanına uğurladık.

Biz insanlar, yaptığımız her şeyde bir eksiklik bırakırız. Sevgimizde de, dostluğumuzda da, vefamızda da.. Belki onun da etmediği, söylemediği, gizli tuttuğu sitemleri vardı. Hepsini toplayıp gitti işte.

Allah rahmet eylesin. Eşine, çocuklarına, dostlarına sabır versin.

"MAKUL VE MAKBUL OLANDI AKİF EMRE"

Şair İbrahim Tenekeci, Yeni Şafak'taki köşesinde Akif Emre'yi 'Makul ve makbul' olarak tanımladı.

Daima dünyanın uzağında durdu. İmkânların ve fırsatların dışında yaşadı. “Kanaat, izzetin cevheridir.”

Tanışalı yirmi yıl olmuş. Dönüp bakıyorum: Yirmi yıl boyunca bizi üzmeyen, öldürmeyen kaldı mı? Akif ağabeyin derin ve engin yüreği belli ki daha fazla dayanamamış. Son fotoğraflarından biri masamın üstünde. Derdi ve davası olan bir insanın siması. Cihan Aktaş'ın kitabının ismiyle söyleyelim: Acı Çekmiş Yüzünde.

Hep alan, hiç vermeyen insanların arasında yaşıyoruz. Onların çağındayız. Akif Emre, evvela güven veriyordu.

Vefatıyla birlikte bir kez daha anladık. Makul olursan, makbul olursun. 

"RÜZGARA GÖRE YÖN DEĞİŞTİRMEYEN ADAM"

Kanal 7 Ankara temsilcisi Mehmet Acet Yeni Şafak'taki köşesinde Akif Emre'yi gösterişsiz hayat biçimi, Müslümanlığındaki ihlasıyla tanımladı.

Arkasından bağışlanmak üzere oluşturduğum bir Fatiha listem var.

Öbür tarafa göç eden sevdiklerimi, yakınlarımı isim isim zikredip fatiha bağışladığım.

Liste son birkaç yılda uzadı.

Şimdi oraya Akif abiyi de ekliyorum.

Kendisini gösterişsiz hayat biçimi, popülist olma kaygısı taşımayan yazarlığı, rüzgara göre yön değiştirmeyen ilkeli tutumu, Müslümanlığındaki ihlası, yaygaraya pirim vermeyen tavizsizliği ile tanıdım.

Ümit ederim, gittiği yerde de bu özellikleriyle karşılanmıştır.

Mekanı cennet olsun, nur içinde yatsın.

"KENARDA BIRAKILMIŞ BİR DAVA ADAMI"

Yeni Şafak yazarı Kemal Öztürk Akif Emre için "Onu içindeki dert öldürdü" diyerek andı. 

Kuytuda kalmış bilgeydi.

Gölgede bırakılmış bir aydındı.

Önü kesilmiş, kenarda tutulmuş bir dava adamıydı.

Öyle de öldü.

Eski güzel günlerin ölümü gibi, sarstı beni.

Onu, içindeki dert öldürdü.

O derdi şöyle tarif etti geçen haftaki yazısında:

“Elimizi uzattığımız her şey çürüyor. Belki de dokunduğumuz için biz çürütmekteyiz. Gördüklerimiz kirleniyor. Baktıklarımız bizi kirletiyor, içimizi…

İşittiklerimizden dolayı, bildiklerimizden dolayı acı çekmeye başlıyoruz. Birebir şahit olamasak bile... Acı çekmeye icbar ediliyoruz sanki ya anlatılanlar gerçek olduğu için yahut gerçek yerine sahte gerçekler ikame edildiği için. Bu denli yozlaşma, çürümeye mahkûm olmak duygusu bizatihi insanın içini kemiren bir şey. Sadece insan teki olarak her birimiz değil toplum da içten içe çürüyor.” (18 Mayıs 2017)

"HER ZAMAN VİCDANLI HER ZAMAN ZARİF"

Star yazarı Ahmet Kekeç, Akif Emre'yi şu sözlerle tanımladı:

Müdavimi olduğumuz mekânlarda değil, daha çok yayınevi ve dergi bürolarında karşılaşırdık. Her zaman zarifti, her zaman hassastı, her zaman ilgiliydi, her zaman entelektüeldi. Ve her zaman vicdanlı...

Bir insan hakkındaki bütün “olumlu nitelemeleri” toplayın, karşısına onun ismini yazın. Akif Emre buydu.

"İLKELİ, AHLAKLI, DERTLİ BİRİYDİ"

Star yazarı Fadime Özkan, Emre için 'İyi bir entelektüel ve iyi bir Müslüman' olarak tanıdığını söyledi.

Akif Emre’yi hepimizin aynı heyecanla heyecanlandığı o günlerde tanıdım. Hep saygı duydum. İlkeli, ahlaklı, dertli biriydi. İyi bir Müslüman, iyi bir entelektüeldi.

Vefatını büyük bir teessürle öğrendim ve elim başka bir şey yazmaya gitmedi. İstedim ki Akif Emre’nin artık sustuğu bu yerde, onun sözünü çoğaltayım…

Çürüme de umut da hep olacak” başlıklı yazısı tazecik. 18 Mayıs tarihli. Yazıyı “yazının da bir kaderi var” dediği yerden –ürpertiyle- kopartarak alıntılıyorum buraya.

Mekanı cennet olsun. “İnna lillahi ve inna ileyhi raciun”

"ADININ HAKKINI VEREN BİR ADAMDI"

Akit yazarı Hüseyin Öztürk, Akif Emre için 'Adının hakkını ödeyen bir isimdi' diye tanımladı.

Akif Emre, adının hakkını ödeyen bir isimdi. Mehmet Akif gibiydi. Sözünü eğmeden bükmeden, anlayacaklara söyler, anlaşılmasını da beklemezdi. Kimseden medet ummazdı.

Gönül ve dil sultanı Yunus Emre yürekliydi. Merhamet ve şefkatinin derecesini kendisi de bilmez ve ölçemezdi. Allah rahmetiyle kuşatsın ve ailesine sabırlar ihsan eylesin.

"DAİMA DOĞRU YERDE DURDU"

Karar yazarı Yusuf Ziya Cömert, Akif Emre için "Daima doğru yerde durdu. Daima doğru bildiğini yaptı." dedi.

Nasıl biriydi Akif?

Düzgün bir adamdı.

İstikamet sahibi. İlkeli.

Mü’min.

Akif’le ilgili hüsnü şahadetim, (farz-ı muhal) kendim için yapabileceğim şahadetten daha kavidir.

Daima doğru yerde durdu.

Daima doğru bildiğini yaptı.

Müstağni bir adamdı Akif.

Sen onun yaptığını beğenmeyecekmişsin. Beğenmezsen beğenme, oralı olmazdı. Yeter ki yaptığı doğru olsun.

Hiçbir mevsimlik rüzgara kapılmadı.

İnternette şurada burada haşa, ne figüranlık yaptı ne artistlik ne ucuz yiğitlik!

Birisine yaranmak, birisinin gözüne girmek, harcıalem bir işin peşine düşmek ona göre değildi.

Şunu da eklemesem olmaz: Ne o devlete yanaştı ne devlet ona.

Sıkıcı bir adam profili mi çizdim? Hayır, sıkıcı değildi.

Onunla birlikteyken bir şeyler öğrenirsiniz.

İyi okurdu. Sorsan, “kim entelektüel” diye belki binlerce kifayetsiz parmak kaldırır.

Akif, zihni dünyaya da açık olan, donanımlı, parmakla gösterilecek bir adamımızdı.

" ÇAĞDAŞ DÜNYANIN ZALİMLİĞİNE KARŞI ÖFKESİ VARDI"

Karar yazarlarından Mehmet Ocaktan, Akif Emre'ya dair yazdığı yazısında onu hiçbir zaman istikametten ayrılmayan biri olarak tanımladı.

Akif Emre gerek fikri mücadelesinde gerekse hayatı yaşama ve yorumlama noktasında hiçbir zaman zikzaklar çizmedi, istikametini hiç bozmadı. Bir davası, çağdaş dünyanın zalimliğine karşı hep bir öfkesi vardı. Bütün fikri ve entelektüel faaliyetlerini Türkiye ve dünya Müslümanlarının sorunları istikametinde yoğunlaştırdı.

İslam düşüncesi çerçevesinde şekillendirdiği çalışmalarını yaparken hiçbir zaman dönemsel siyasi rüzgarlara ve makam heveslerine itibar etmedi. Gazetedeki günlük yazılarını bile her zaman fikri bir temele oturtmaya özen gösterdi. Tanış olduğumuz bütün yıllar boyunca O’nu şenlikli bir dünya hayali kurarken değil, fikri anlamda zihnini hep Müslümanların sorunlarına odaklayan biri olarak hatırlıyorum.

Ulu Kanal

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum