Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu: Ermenistan'ı yeni provokasyonlara girmemesi konusunda tekrar uyarıyoruz
Ankara
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyinde gerçekleştirdiği askeri operasyonlarla güvenli geri dönüşlerin önünü açtığını belirterek, "Ancak, PKK/YPG/PYD terör örgütü ve uzantılarının bu istikrar ortamını bozmak ve ayrılıkçı gündemini ilerletmek için ülkemize ve Suriyeli sivillere yönelik saldırıları sürüyor. Milyonlarca Suriyelinin güvenliğine katkı sağlayan ülkemizin, bu saldırılar karşısında hareketsiz kalması beklenemez." diye konuştu.
Çavuşoğlu, Ankara'da düzenlenen 13. Büyükelçiler Konferansı'nın açılışında konuştu.
Türkiye'nin işgal altındaki Azerbaycan topraklarının kurtarılmasını desteklediğini vurgulayan Çavuşoğlu, "Karabağ’da barışın önündeki işgal engeli yıkılırken Türkiye doğrunun, haklının ve adaletin yanında durdu. Donmuş ihtilaf tabirini sorguladık. Buzun erimesinin her an çatışma demek olduğunu hatırlattık. Çatışma başladığında kahraman Azerbaycan ordusunun işgal altındaki topraklarını kurtarmasını destekledik." ifadelerini kullandı.
Savaşın sona ermesiyle Türkiye'nin bölgesel barış için çabalara yöneldiğini kaydeden Çavuşoğlu, "Bu sayede bugün işgal altındaki toprakları, yerlerinden edilmiş kişileri, Azerbaycan'ın tabiriyle kaçkın-göçkünleri ve her an patlayacak çatışmayı değil, bölgesel barışı ve iş birliğini konuşuyoruz. Buradan Ermenistan’ı da yeni provokasyonlara girmemesi konusunda tekrar uyarıyoruz." diye konuştu.
"Milyonlarca Suriyelinin güvenliğine katkı sağlayan ülkemizin, PKK/PYD saldırıları karşısında hareketsiz kalması beklenemez"
Çavuşoğlu, Türkiye'nin Suriye'deki krizin Suriye'nin toprak bütünlüğü ve birliği temelinde bir siyasi süreçle sona erdirilmesi için Astana Süreci dahil tüm çabalara öncülük ettiğini söyledi.
Türk Silahlı Kuvvetleri ve Suriye Milli Ordusu'nun Suriye'nin kuzeyinde düzenlediği harekatların sivillerin güvenliğini temin ederek BM standartlarında güvenli ve gönüllü geri dönüşlerin önünü açtığını kaydeden Çavuşoğlu, "Ancak, PKK/YPG/PYD terör örgütü ve uzantılarının bu istikrar ortamını bozmak ve ayrılıkçı gündemini ilerletmek için ülkemize ve Suriyeli sivillere yönelik saldırıları sürüyor. Milyonlarca Suriyelinin güvenliğine katkı sağlayan ülkemizin, bu saldırılar karşısında hareketsiz kalması beklenemez." değerlendirmesini yaptı.
Çavuşoğlu, Irak'ta yaşanan gelişmelerin de yakından takip edildiğini belirterek, şu ifadeleri kullandı:
"İstikrarlı, huzurlu, müreffeh ve toprağının her bir karışında tam anlamıyla egemen bir Irak görmek istiyoruz. PKK’nın bu ülkedeki mevcudiyeti de Irak’la ilişkilerimizin önemli bir boyutu. Irak’tan öncelikle malumun ilamını, yani PKK’nın terör örgütü olduğunu açıklamasını ve bu örgüte karşı somut adımlar atmasını bekliyoruz. Bu beklentimiz gerçekleşene kadar ulusal güvenliğimizin zorunlu kıldığı tedbirleri almayı sürdüreceğiz."
Türkiye'nin dünyanın en geniş beşinci temsil ağına sahip olduğunu söyleyen Çavuşoğlu, son Büyükelçiler Konferansını salgın koşullarında çevrim içi düzenlediklerini hatırlattı.
Çavuşoğlu, küresel salgın döneminde dünyanın her köşesindeki Türk vatandaşlarının yanında durduklarını, bunun gururunu ve deneyimini taşıdıklarını ifade etti.
Kovid-19 salgını döneminde Cumhuriyet tarihinin en büyük tahliye operasyonuyla yurt dışındaki Türk vatandaşlarını Türkiye'ye getirdiklerini anlatan Çavuşoğlu, ihtiyacı olan diğer milletlere de yardım elini uzattıklarını kaydetti.
Çavuşoğlu, zor şartlar karşısında kenetlendiklerini, dış temsilcilik ve merkez birimlerle tek bir akıl ve yürek halinde özveriyle çalıştıklarını söyledi.
Dışişleri ailesi olarak aile yakınları ve arkadaşlarının da aralarında bulunduğu birçok sevdiklerini küresel salgına kurban verdiklerini ifade eden Çavuşoğlu, Türkiye'nin St. Petersburg Başkonsolosu Mehmet Ferhan Yorulmaz ve AB Daimi Temsilciliği personeli Ahmet Eğri’yi, kısa süre önce de Podgoritsa Büyükelçisi Songül Ozan’ın eşi Murat Sencer Ozan’ı bu süreçte kaybettiklerini anımsattı ve hayatını kaybedenler için Allah'tan rahmet, ailelerine ve sevdiklerine sabır diledi.
Çavuşoğlu, 2022'nin birçok açıdan Türk dış politikasında bir "Doğrulanma Yılı" olarak kayda geçtiğini söyleyerek şöyle devam etti:
"Kritik dönemeçlerde yaptığımız tespitlerin ve bunun üzerine inşa ettiğimiz politikaların doğruluğu giderek daha açık şekilde görülüyor. Büyükelçiler Konferansı’ndaki konuşmalarımızda, son yıllarda dünyanın ve çevremizin bir gül bahçesi olmadığını anlatıyorduk. Buna karşı stratejimizin, önce olumsuz yönelimleri durdurmak, bu şekilde ortaya çıkan fırsatları da değerlendirmek olduğunu söylemiştik. Bunu yaparken farklı güç unsurlarını birlikte kullanmak gerektiğinin altını çizmiştik. Sayın Cumhurbaşkanımızın (Recep Tayyip Erdoğan) ve arkasındaki milli iradenin getirdiği güçlü liderliğin önemini en öne koymuştuk. Türkiye’nin tek bir bölgesi olmadığının, farklı havzalardan oluşan, farklı dinamiklere sahip bir kavşakta olduğumuzun bilincindeydik. Çevremizde farklı sınamaların, menfaatlerin, ittifakların, mücadelelerin eş zamanlı yaşandığını; Türk diplomasisinin de belirli refleksleri devlet tecrübesi olarak geliştirdiğini belirtiyorduk."
Sefirlik yapmış olan şair Yahya Kemal’in “kökü mazide olan ati” olmanın Türk diplomasisinin temel vasfı olduğunu bildiklerini dile getiren Çavuşoğlu, "Buna göre, yenilikçiliği, geleneklerimizle çatışan değil, köklü Türk diplomasisinin geleceğe taşınmasında anahtar bir temel özellik olarak konumlandırmıştık. Kökü bizde olup da günümüzde geliştirilmesi gereken temel yetenekler arasında arabuluculuk, dijitalleşme ve stratejik öngörünün altını çizmiştik. Bu sayede, diplomasimizin araçlarını çeşitlendirmemiz gerektiğini belirtmiş ve yeni unsurları dağarcığımıza eklemiştik. Türkiye Cumhuriyeti, dünyanın krizlerle uğraştığı bir dönemde, girişimci ve insani dış politikamız sayesinde, yıllar boyu konuşulacak başarılara ve diplomasimizi evrensel kılan araçlara kavuştu." diye konuştu.
Çavuşoğlu, Antalya Diplomasi Forumu’yla düşünceleri uzaktan izleyen değil, zihinleri buluşturan, küresel ölçekte aktif bir “katılımcı diplomasi” modelini başarıyla oluşturduklarını, arabuluculuk konusunda bir marka değeri oluşturmak üzere, mevcut girişimleri çeşitlendirdiklerini ve yeniden yaşam kazandırdıklarını kaydetti.
Türkiye'nin Avrupa Birliği stratejik hedefine paralel olarak Yeniden Asya ile programlı bir dış politikayı bu kilit kıtada somut eylem planlarıyla uygulamaya soktuklarını belirten Çavuşoğlu, Yüksek Düzeyli Stratejik İş Birliği Mekanizmalar sayısını en son Kolombiya ile 28’e çıkardıklarını aktardı.
Çavuşoğlu, üçlü ve dörtlü iş birliği süreçlerini çeşitlendirmeye devam ettiklerini, son olarak haziranda Türkiye-Azerbaycan-Kazakistan sürecini ilk defa "Üçlü Dışişleri ve Ulaştırma Bakanları" formatında topladıklarını, geçen hafta ise, Azerbaycan ve Özbekistan ile bu kez Ticaret ve Ulaştırma Bakanlarının da katılımıyla yeni bir formatta buluştuklarını dile getirdi.
"Daha adil bir dünya düzeninin bayraktarlığını yapıyoruz"
Türkiye'nin çok taraflılık konusundaki araçlarını etkin olarak kullandığını ifade eden Çavuşoğlu, Birleşmiş Milletler (BM), İslam İşbirliği Teşkilat, NATO, AGİT, G20, MIKTA ve Türk Devletleri Teşkilatı gibi tüm çok taraflı platformlarda girişimleriyle fark yarattığına vurgu yaparak şöyle devam etti:
"Sayın Cumhurbaşkanımızın “Dünya 5’ten Büyüktür” düsturuyla daha adil bir dünya düzeninin bayraktarlığını yapıyoruz. Hepsini, dogmatik değil girişimci, ilkesiz değil insani dış politika olarak kurguladık. Yani biz bu vatanın bağrından çıkan, sahada ve masada güçlü, yerli ve milli bir dış politikayla “akil, adil ve müşfik” olduk. Sonuç öngördüğümüz gibi oldu. Türk dış politikası bu temeller üzerinde yükseldi. Türk diplomasisi, dünya televizyonlarından naklen yayımlanan başarılarını, yine bunlar üzerinden sağladı. Antalya ve İstanbul’da kolaylaştırıcı-arabulucu olarak Ukrayna-Rusya görüşmelerine ev sahipliği yapmamız bunun sonucu. Küresel gıda krizinin çözümü için Ukrayna tahılının ihracı konusunda İstanbul mutabakatı ve böylesine önemli bir mutabakatın uygulamaya geçirilmesi bunun sonucu. Bu gelişmeler diplomasimizin küresel vitrini oldu."
Çavuşoğlu, Türkiye'nin Ege ve Doğu Akdeniz politikasına da değindiği konuşmasında "Ege’de ve Doğu Akdeniz’de, 'ne yaparsam yanıma kar kalır' anlayışıyla yapılan hesapları bozduk. Haklarımızın gasbedilmesine seyirci kalsak, on yıllarca sürecek yeni çekişme ve hatta çatışma ortamı doğacaktı. Etkili tedbir aldık. Bölgede bize rağmen iş yapılamayacağını göstermiş olduk. Türkiye’nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) enerji denklemlerinden dışlanmasına set çektik. Bize karşı kurulan oyunları sismik araştırma ve sondaj faaliyetlerimizle ve 2019 Libya anlaşmamızla bozduk. Kıta sahanlığımızın sınırlarını belirledik. Şimdi bizi de içerecek alternatifler aranmaya başlandı. Ortaya koyduğumuz önerilerle bu dinamiği somutlaştırmak için KKTC’yle birlikte harekete geçtik." ifadelerini kullandı.
"Sınırlarımızın ötesinde 4 bin kilometrekareyi teröristlerden temizledik"
Türkiye'nin sınır ötesine yürüttüğü terörle mücadele harekatlarına etkin diplomasi desteği verdiklerini kaydeden Çavuşoğlu, "Suriye’nin ve Irak’ın toprak bütünlüğü bakımından bu harekatların büyük önemi vardı. Sınırlarımızın ötesinde 4 bin kilometrekareyi teröristlerden temizledik, 515 bin 713 kişinin buralara geri dönmesi mümkün oldu. Biz bunu yapmasak ne DEAŞ temizlenirdi ne PKK/PYD/ YPG. İki ülkenin (Irak-Suriye) toprak bütünlüğü ne olurdu, düşünmek bile istemiyoruz." değerlendirmesinde bulundu.
Eleştirilere rağmen Libya’da BM tarafından tanınan meşru yönetimi desteklediklerini söyleyen Çavuşoğlu, "Halbuki yapmasak bugün Libya’nın çok ötesine taşacak jeopolitik etki ve hatta insani yıkım yaşanacaktı. Tespitimiz doğruydu, politikamız doğruydu." şeklinde konuştu.
Çavuşoğlu, Cumhuriyet'in ilk asrında Türk dış politikasını, Cumhuriyet'in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün mirası “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ilkesinin şekillendirdiğini ve dış politikadaki değişmez istikametin bu hedef olmaya devam ettiğini söyledi.
Türk dış politikasından gelecek yüzyıllara taşınacak en sağlam temelin "sınırlarımızda, bölgemizde ve dünyada barışın temini" olduğunu belirten Çavuşoğlu, "Türkiye'nin yalnızca yanı başındaki ülkelerle değil, tarihte devlet geleneğimizin şekillendiği komşu topraklarda, ata yadigarı soydaşlarımızın yaşadığı dost ülkelerde, Türkiye’nin müşfik kudretinden medet uman mazlum halkların yaşadığı uzak diyarlarda barışı tesis etmeden, huzurlu olabilir miyiz?" dedi.
Çavuşoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın liderliğinde Türkiye'nin girişimci ve insani dış politikasıyla hem bölgesel hem de küresel düzeyde barış ve iş birliğinin itici gücü olarak hareket edeceğini vurguladı.
21. yüzyılda kalıcı barışın tesisine hizmet edecek bir diplomasinin iki özelliğinin ön plana çıktığına işaret eden Çavuşoğlu, bunlardan birincisinin; iç içe geçerek çetrefilleşmiş, kemikleşmiş sorunların çözümü için akılcı tahliller yapmak ve çözümler üretmek olduğunu söyledi. Çavuşoğlu ikinci olarak da üretilen çözümleri vicdanın hassas terazisinde tartarak "gücün şefkatten, merhametten ve iyilikten yana kullanılması" olduğunu belirtti.
13. Büyükelçiler Konferansı'nın “2023 ve Ötesinde Akil ve Müşfik Türk Diplomasisi” temasıyla düzenlendiğini kaydeden Çavuşoğlu, dünyanın artan yeni çalkantılar silsilesinin arifesinde olduğunu ve bu vizyona ihtiyaç olduğunu ifade etti.
Çavuşoğlu, dünyanın huzursuz ve dengesini arayan bir konumda olduğuna işaret ettiği konuşmasında şunları söyledi:
"Küresellik uluslararası sistemin adıdır deniyordu; şimdi sorgulanıyor. Milletlerin talebi olan kalkınmanın önüne set çeken bir ortamdayız. Küresel ekonomik sistemi tümden dönüştürecek yeni bir gündemle ve jeopolitikle karşı karşıyayız. Enerji güvenliği denklemleri yeniden yazılıyor. Temiz enerjiye geçiş ve yenilenebilir enerji kaynakları bu denklemin temel verileri olacak." dedi.
Tüm bu gelişmelerin yanında hidrokarbon ekonomisinden çıkışın da sorunsuz olmadığını kaydeden Çavuşoğlu, dünyanın bir ekonomik durgunluk dönemine doğru kaydığı değerlendirmesinde bulundu.
Çavuşoğlu, salgın nedeniyle tedarik zincirlerinin aksaması ve iklim değişikliğinin olumsuz etkileriyle başlayan gıda krizinin, Ukrayna’daki savaşla birlikte, dünya çapında gıda güvenliğini tehdit edecek boyutlara ulaştığına dikkat çekti.
Savaşın unutmak istediğimiz “yayılmacılık, ilhak” gibi kavramları, nükleer tehditleri yeniden Avrupa topraklarına sokan gelişmeler, yenilenmiş bir Avrupa güvenlik mimarisini mecbur kıldığının altını çizen Çavuşoğlu, şu ifadeleri kullandı:
"Stratejik rekabetlerde büyük güçler kafa tokuşturuyor. Bunların nedenleri, iklim değişikliğinden, enerji ve ekonomik sistem dönüşümüne, güç transferleri ve rekabetlerinden, uluslararası kurumların artan zafiyetlerine kadar çok çeşitli etkenlerde aranabilir."
"Türkiye barıştan payına düşeni alamadı"
Çavuşoğlu İngiliz tarihçi Eric Hobsbawn'a referans verdiği konuşmasında yazarın, Fransız devrimini izleyen 59 yılı “Devrim Çağı”, sonrasına “Sermaye Çağı” ve daha sonra Birinci Dünya Savaşı’na giden 40 yılda “Avrupa İmparatorlukları Çağı” ve son olarak Soğuk Savaş'ın sonuna kadarki kısa ama yıkıcı 20. yüzyılı ise Aşırılıklar Çağı olarak nitelediğini belirtti.
Bu örneklerin ardından şu an girilen dönemin "Buhranlar Çağı" olarak isimlendirilebileceğini belirten Çavuşoğlu, "Dünya bu karmaşaya gözü kapalı giriyor. Şoklara karşı dayanıklılık ve sürdürülebilirlik temel şart haline dönüştü." dedi.
Çavuşoğlu birçok ülke için değişim anlamına gelse de Türkiye için şartların "eski tas, eski hamam" olduğunu kaydederek buna neden olan koşulları şu şekilde ifade etti:
"Çünkü Soğuk Savaş sonrasındaki ara dönemde birçok ülke bir “barış payından” faydalandı. Yani barış, ekonomilerine, huzurlarına ilave katkı sağladı. Türkiye ise bu barıştan payına düşeni alamadı. Aksine savaşlar, ülkemizin sınırlarının hemen ötesinden, soğuk ve sıcak haliyle hiç eksik olmadı. Bugün Ukrayna ama daha önce Irak, Körfez, Kafkaslar, Balkanlar, Suriye, Orta Doğu, hep bir ateş çemberinde kaldı. " dedi.
Afganistan, Yemen, Filistin, Libya, Suriye, Ukrayna gibi ülkelerin Türkiye’ye uzak olmadığını belirten Çavuşoğlu, PKK/PYD/YPG, DEAŞ, diğerlerinin hep bu ortamlarda melce bulduğunu kaydetti.
"Türkiye artık dostlarından daha dost, daha faal ve daha az eleştirel olmalarını bekliyor"
Çavuşoğlu, "1990’lardan bu yana Türkiye’nin çevresindeki çatışma ortamı, ceplerde sürekli olarak bir güvenlik faturası ile yaşamamızı mecbur kıldı. Türkiye mecburen faal, birçok dostumuz ise tercihen eleştirel oldu. Türkiye, artık dostlarından daha dost, daha faal ve daha az eleştirel olmalarını ve ellerini taşın altına koymalarını beklemekte. Ukrayna krizinin Türkiye’nin değerini yeniden gözler önüne serdiğini umuyoruz. Şunu da söylüyoruz: Her krizde Türkiye, yanında olmak isteyeceğiniz ülkedir. Tarihin akışı herkese, Türkiye’nin dostluğunun değerini tekrar tekrar öğretir." ifadelerini kullandı.
Avrupa Birliği’nde (AB) ve geniş Avrupa’da barış, istikrar ve refahın korunması ve geliştirilmesinde Türkiye'nin doğal ve güçlü bir ortak olduğuna işaret eden Çavuşoğlu, "Dış politikada tek başımıza başardıklarımızı Avrupa Birliği ile yapmış ve yapıyor olsaydık, Avrupa Birliği tüm dünyada küresel bir aktör olarak ayakta alkışlanırdı. Gelin, önce bunu kabul edelim." dedi.
Çavuşoğlu, AB ile yaşanan sürece değindiği konuşmasında, "Bugün Avrupa Siyasi veya Jeopolitik Topluluğu gibi formüllerle aranan angajman, esasen bizim açımızdan Ortaklık statüsü, Gümrük Birliği ilişkisi ve AB üyelik müzakere süreciyle zaten tesis edilmiştir. Üyelik sürecimize gölge düşürecek önerilere açık değiliz. Üyeliğimizi hızlandıracak ve ilgili politika alanlarında bize de yetki verecek bütünleşme adımlarına ise olumlu bakıyoruz." şeklinde konuştu.
"AB'den üyelik sürecimize yeniden ivme kazandıracak somut adımlar bekliyoruz"
Avrupa’nın da AB ile kısıtlı olmayan gerçek sınırlarında, kapsamlı, içerikli, samimi, somut bir istişare ve iş birliği mekanizmasının hayata geçirilmesi ihtiyacı olduğuna değinen Çavuşoğlu, "Avrupa'nın da Avrupa’yı yeniden konuştuğunu" kaydetti.
Çavuşoğlu bu bağlamda güvenlik mimarisinin, AB ile çevresi arasındaki etkileşimin, genişleme süreçlerinin yeniden ele alınacağı bir yönde ilerlendiğini kaydederek "İstiyoruz ki içinde bulunduğumuz stratejik sınamanın ciddiyeti herkesçe kavransın. Türkiye, Avrupa Birliği üyeliği hedefine bağlılığını korumaya ve her alanda iş birliği ve diyaloğu geliştirmek için yapıcı politikalar izlemeye devam ediyor. AB Başkanlığımız AB sürecimizde reform, uyum, mali iş birliği ve iletişim çalışmalarını kararlılıkla sürdürüyor. " değerlendirmesinde bulundu.
Çavuşoğlu, "Bir aday ülke ve NATO müttefiki olan Türkiye’ye karşı, AB dayanışması adı altında bazı üyelerin kısır çıkarlarına teslim ve rehin olmak doğru değildir. Avrupa Birliği’nden iş birliğine ve üyelik sürecimize yeniden ivme kazandıracak somut ve anlamlı adımlar atmasını ve veto hakkının kötüye kullanımına engel olmasını bekliyoruz. Türkiye-AB ilişkileri bir iki üye ülkenin dar görüşlü çıkar arayışlarına indirgenemeyecek kadar stratejiktir. " şeklinde konuştu.
Alınan siyasi kararlara rağmen, Avrupa Konseyiyle köklü bir ilişkinin mevcut olduğuna değinen Çavuşoğlu, gelecek dönemde Avrupa kıtasındaki büyükelçiliklerin, "Türkiye’nin nasıl bir vazgeçilmez Avrupalı olduğunu, oluşturulacak bir program ve güçlendirilmiş bir odakla yeniden anlatacaklarını" belirtti.
Çavuşoğlu, "AB siyasi ve düşünce çevrelerine, kamuoylarına zaten bilmeleri gerekenleri anlatmaya kararlılıkla devam edeceğiz. Avrupa’nın düşünce süreçlerine her başkentte daha fazla katkıda bulunacağız. Çünkü 'Türkiye Avrupa’dır' ve Avrupa’nın Türkiye’ye ihtiyacı var." şeklinde konuştu.
Avrupa’yı dar kalıplara sıkıştırmaya çalışan zihinlerle mücadeleyi düşünsel zeminde kazanacak birikim ve imkanlara sahip olduklarını belirten Çavuşoğlu, "Bunu söylerken Avrupa’ya bütüncül bakacağımızı, güvenlik mimarisinden, siyaset, ekonomi, enerji, iklim, dijitalleşme, eğitim, inovasyon süreçlerine kadar en geniş içerik ve vizyonla bütün kulvarlarda etkin şekilde bir katılım, katkı ve etkileşim öngöreceğimizin altını çiziyorum. " dedi.
"Avrupa güvenliğinin Türkiye’ye ihtiyacı var"
Yugoslavya’nın sancılı dağılma sürecinden sonra savaşın yeniden Avrupa’nın kapısında olduğuna dikkat çeken Çavuşoğlu, savaşın, AB ülkelerinin dünya gerçeklerine gözlerini yeniden açmasını sağladığını belirtti.
Çavuşoğlu, düzensiz göç krizi, enerji krizi, güvenlik krizi, iklim krizinin artık Avrupa’yı derinden sarstığına değinerek şunları söyledi:
"Güvenlik nefes gibidir: Önemini ancak eksikliğini hissettiğinizde anlarsınız. Bu nedenle Avrupa güvenliğinin Türkiye’ye ihtiyacı var. Türkiye’nin de Avrupa’nın bir parçası olarak kıtanın güvenliğine katkı sunma sorumluluğu var. Çünkü Türkiye Avrupa’dır." şeklinde konuştu.
Avrupalı bir güç olarak kıtanın bu zor döneminde yeniden dikkatin Avrupa'ya verildiğini belirten Çavuşoğlu, “ 'Türkiye Avrupa’dır' ile 'Yeniden Asya'yı aynı stratejik vizyonun tamamlayıcı unsurları olarak görüyoruz." dedi.
Çavuşoğlu, "Bu çerçevede, Yeniden Asya’nın eylem ve program yapısından Avrupa’da ve diğer coğrafyalarda nasıl yararlanabileceğimizi de değerlendireceğiz. Benzer şekilde, 360 derece bakışla çevremizdeki her bölgede ve küremizde sürdürülebilir kalkınma ve barış lisanı ile konuşulup, davranılmasını talep ediyoruz." ifadelerini kullandı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.