D.Mehmet Doğan: Mustafa Kemal ve Kemalizm - Bir Sahsın Tarihinden Çıkarılan Devlet ve Ideoloji
D.Mehmet Doğan: Mustafa Kemal ve Kemalizm - Bir Sahsın Tarihinden Çıkarılan Devlet ve Ideoloji
1926 haziranında Türkiye Devleti’nin yöneticileri Lozan’da muallakta kalan bir meselenin İngiltere lehine çözülmesini açıkça kabul ettiler: Musul ve Kerkük’ün İngiliz mandasındaki Irak’a aidiyetini onayladılar. Aynı ay içinde Kemalist dönemin en büyük tasfiye hareketlerinden birisi gerçekleştirildi.
Mustafa Kemal ve Kemalizm:Bir Sahsın Tarihinden Çıkarılan Devlet ve Ideoloji
Kemalizm, Mustafa Kemal tarafından bizzat yapılmamışsa da onun hayatı çevresinde örülen bir tarih esas alındığı için kendisinden ayrılamaz bir hüviyet kazanmıştır. Bütün cumhuriyet, devrim ve inkılâp tarihi kitaplarında bir şahsın tarihi önemli bir yer tutar. En ciddî, ilmi kitaplar dahi, Mustafa Kemal’in hayatını anlatırken bir fevkalbeşer/ insanüstü şahsiyeti anlatma havasına girmekten kurtulamazlar. Burada bugüne kadar üzerinde durulmamış, dikkatlerden kaçmış bir nokta üzerinde kısaca durmak istiyoruz.
Osmanlı-İslâm kültürel yapılanması içinde müslümanların peygamberleri Hz. Muhammed’e duydukları sevgi ve saygı eğitim ve iletişim sistemi içinde önemli bir yer işgal etmiştir. Peygamber ve örnek bir insan olarak onun hayatı menkıbevî bir şekilde anlatılagelmiştir. Mevlid gibi, Muhammediye veya Ahmediye gibi manzum eserler halk arasında büyük bir yaygınlık kazanmış, çokça okunmuş, bilhassa Süleyman Çelebi’nin Vesiletü’n-necat’ı (ya da halk arasındaki yaygın adıyla Mevlid’i), halkın dinî kültüründe derinlemesine etkiler uyandırmıştır. 19. yüzyılda Ahmed Cevdet Paşa’nın Kısas-ı Enbiya adlı eseri de bu anlamda etkili olmuş ve yaygınlaşmıştır.
Bugün Mustafa Kemal’le ilgili biyografilerin genel olarak Osmanlı toplumunda yer etmiş Hz. Muhammed’in hayatı ile ilgili eserlerin şemasını tekrarladığını söyleyebiliriz.
Mustafa Kemal’in doğumu sırasında Osmanlı Devleti’nin ve dünyanın içinde bulunduğu durum, mahiyet itibariyle Hz. Peygamber biyografilerinde çizilenlerin bir tekrarı olarak kabul edilebilir. Durum çok kötüdür, bir kurtarıcı beklenmektedir. Mustafa Kemal bu manzarayı bizzat Nutuk’da (2. büyük kurultay dolayısıyla, 1927) ve 4.Büyük kurultaydaki (1935) konuşmasında çizer: “…Uçurum kenarında yıkık bir ülke. . .Türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar. . .Yıllar süren savaş. .. Ondan sonra, içeride ve dışarıda saygı ile tanınan yeni vatan…”
Her iki Mustafa’nın yetim kalmaları, birisini amcasının, diğerini dayısının himaye altına alması küçük yaşlar için benzer atmosferin oluşmasına yol açmaktadır. Hz. Muhammed’in Mekkeliler arasında Emin (güvenilir) sıfatını alması, Atatürk’ün Öğrenciliği sırasında matematik öğretmeni tarafından “Kemal” (olgun, mükemmel) olarak adlandırılması hadisesi ile karşılanmaktadır.
Mustafa Kemal’in resmî-yarı resmî biyografilerinde, onun küçük yaşta dönemin anlayışına ve idaresine karşı çıktığı, hiçbir zaman uzlaşmadığı teması işlenmektedir. Bu ise, Hz. Muhammed’in biyografilerinde yer alan, putperestliğin yaygın olduğu bir dönemde yaşamakla beraber hanifiliği, hiçbir zaman puta tapmaması motifini tekrarlamaktadır.
Benzer bir motif de Hz. Peygamber’e Mekkeli müşriklerin, davasından vazgeçmesi kaydıyla, ne isterse (makam, mevki, kadın, zenginlik vs.) vereceklerini söylerler. Hz. Muhammed onlara “güneşi sağ elime, ayı da sol elime koysanız vaz geçmem” der. Mustafa Kemal biyografilerinde, ona iyi makamlar teklif edildiği, saraya damat olması için çalışıldığı, hatta bir hanım sultanla evlenmesi için teşebbüste bulunulduğu öne sürülmektedir. Yine bu biyografi kitaplarına göre, Mustafa Kemal, vatanı kurtarmayı, cumhuriyeti kurmayı her şeyden üstün tuttuğu için, her şeyi elinin tersiyle iter ve Anadolu’da zor yolculuğa çıkar.
İslâm tarihinin başlangıcı olarak kabul edilen Hicret hadisesi, Hz. Muhammed’in Mekke şartlarında insanları kurtuluşa çağırmanın mümkün olmadığını görerek mücadeleyi daha elverişli bir mekâna taşımak için Medine’ye göçüdür. Bu göç sırasında fevkalade hadiseler cereyan eder, bütün bâdireleri atlatan Hz. Peygamber Medine’ye ulaşır ve sevgi gösterileri ile karşılanır. Kemalist tarihte Hicrete tekabül eden-ettirilen hadise, Samsun’a çıkıştır. 19 Mayıs 1919 kemalist tarihçiler tarafından bir tarih başlangıcı (milat) olarak alınmıştır. Samsun yolculuğu üzerine bindirilen güçlükler, düşman takibi hikâyeleri, Hicret hadisesindeki yol güçlüklerini karşılamaktadır. Mustafa Kemal’in Mekke’si İstanbul’sa, Medine’si Ankara’dır.
Hazret-i Muhammed, son peygamberdir. En son ve mükemmel dini tebliğ etmiştir. Kendisinden önce gelen peygamberlerin tebliğlerini tamamlamıştır. Mustafa Kemal, kendisinden Önce gelen modernleşmecilerle bu çerçevede kıyaslanmıştır. 2. Mahmut, Mustafa Reşit Paşa veya diğerleri, Mustafa Kemal’in mükemmel modernleşmeciliği yanında eksiklidirler. Modernleşmeciliği Mustafa Kemal en mükemmel haline getirmiştir. Hz. Muhammed’in dinî tebliği tamamladığı gibi, modernizmi/batılılaşmayı tamamlamıştır. Mustafa Kemal’in ölümünden sonraki bazı uygulamaların onun takipçileri tarafından büyük tepki ile karşılanması, bundandır. Hz. Peygamber vefat edince, Arap yarımadasında irtidat hareketleri, yani dinden dönüş hareketleri ortaya çıkmıştır. Mustafa Kemal’in Ölümünden sonra da kendi mantığı içinde irtidat (yani irtica) hareketleri ortaya çıkmış, modernleşmeden geriye dönenler olmuştur.
Mustafa Kemal’in Nutuk’unun sonunda yer alan ve “ Ey Türk Gençliği” hitabı ile başlayan bölüm, Hz. Muhammed’in “Ey insanlar” diye başlayan “Veda hutbesi”ne tekabül ettirilmiştir. Hz. Muhammed Veda hutbesinde, inanlara, kendisinden sonra eski kötü alışkanlıklarına, cahiliye devrine, dönmemelerini, emaneti sahibine vermelerini, faizden kaçınmalarını, kan davasından vaz geçmelerini, kadınların haklarını gözetmelerini, emanetini (dini) korumalarını vb. öğütlemekte ve Arap’ın Arap olmayana bir üstünlüğü olmadığını bildirmektedir. Mustafa Kemal ise “Gençliğe hitabe” olarak adlandırılan metinde, bütün insanlara değil, bir zümreye, gençliğe hitab etmekte ve elde ettiği neticeyi onlara emanet etmektedir. Mustafa Kemal’in cahiliye Mustafa Kemal’in bazı sözleri, İslâm’ın temel şiarlarının yerine konulmak istenmiştir. Bunlar içinde müslümanların kendilerini tanımlarken kullandıkları “Elhamdülillah müslümanım” deyişi yerine “Ne mutlu Türküm diyene” cümlesi bilhassa dikkati çekmektedir.
Mustafa Kemal’in Osmanlı kültürü içinde merkezî yer işgal eden Peygamber’le ilgili sembollere varis kılınması, onun bütün yapıp ettiklerinin, söylediklerinin bir nevi kudsiyet hâlesi içine alınmasına yol açmıştır. İslâmî bilimler içinde önemli yeri olan hadis ilmi, Hz. Peygamberin söz ve fiillerinin derlenmesi ve yorumlanması esasına dayanır. Hz. Peygamber, Allah’ın dinini tebliğ eden mükemmel insan olarak örnek alınan, müslümanlar tarafından her söz ve fiili, yaptıkları ve yapmadıkları bu yüzden önemli bulunan bir şahsiyettir. Onun söz ve fiilleri “sünnet” kavramı içinde islâmî pratiği etkilemiştir. İslâmiyet’in tevhidi yapısı, Allah’a ortak koşmayı şiddetle men etmesi, resim ve heykele karşı belli tutumu yüzünden, Hz. Peygamber hem peygamber hem de herhangi bir insan olarak kalmış, resim ve heykelin konusu olmamış, putlaştırılmamıştır.
Aynı kalıpların Mustafa Kemal için kullanılması yüzündendir ki, her konuda Mustafa Kemal’den vecizeler, ibareler bulmak yaygın bir alışkanlık olmuştur. Aynı Hz. Peygamber’e isnadda bulunulması gibi, Mustafa Kemal’e de söylemediği sözler söyletilmiştir. Yüceltme mekanizmasının işleyişi sonucu, Mustafa Kemal’in sağlığında heykellerini bizzat yaptırmasının da etkisiyle, çok yaygın bir resim, büst ve heykel ağı bütün Türkiye’yi sarmıştır. Her atatürkcülüğe dönüş hareketi (darbe veya mütahale) kendini en somut şekilde resim, büst ve heykel yapımına ağırlık vererek ifade etmiştir.
Mustafa Kemal’e biçilen merkezî rol, gerçekte, kendisinin tarif ettiği roldür. Mustafa Kemal, Nutuk’da ve diğer dokümanlarda adeta kendi tarihini kendisi yazmaktadır. Bu tarih aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin meşruiyet tarihi olmaktadır. Mustafa Kemal’in devletin oluşumunda kendine verdiği merkezi yer, onun yapıp ettikleri kendisi tarafından ideoloji olarak adlandırılsın veya adlandırılmasın, tam bir ideoloji ortaya koymuştur. Halefleri de bunu böyle, yani doğru anlamışlardır.
Mustafa Kemal’in “kemalizm”ini tedvin ediş zamanı da önemlidir.
1926 haziranında Türkiye Devleti’nin yöneticileri Lozan’da muallakta kalan bir meselenin İngiltere lehine çözülmesini açıkça kabul ettiler: Musul ve Kerkük’ün İngiliz mandasındaki Irak’a aidiyetini onayladılar. Aynı ay içinde Kemalist dönemin en büyük tasfiye hareketlerinden birisi gerçekleştirildi. Bu hadise Musul’un terkinin uyandırdığı infiale iyi bir örtü oldu. O sırada ortaya çıkan bir suikast teşebbüsü Mustafa Kemal’in bütün İttihatçı ilişkiler geçmişini tasfiye etmesine imkân hazırladı. Literatüre “İzmir Suikasdi” olarak geçen hadiseden sonra 20’ye yakın kişi idam edildi/öldü. Bir hayli etkili isim mahküm edildi veya etkisiz hale getirildi. Bunların hemen tamamı Mustafa Kemal Paşa’nın yakın ilişkide bulunduğu, uzun süre birlikte hareket ettiği kimselerdi, bu isimler arasında onun Anadolu’ya geçmesinde gizli bir rol oynadığı anlaşılan İttihatçı kuruluş Karakol Cemiyeti ile ilişkilerinin canlı şahidleri de vardı.
Mustafa Kemal, bu hadiseden sonra CHP’nin ilk kongresinde (15-20 ekim 1927) meşhur Büyük Nutkunu okur. Bu Nutuk’da Milli Mücadele’nin kendi sadık takımı dışındaki kadrosunun tasfiyesinin gerekçeleriyle birlikte kendi yönetiminin ve liderliğinin meşruiyetini temellendirme çabası ağır basmaktadır.
D.Mehmet Doğan – Bir Savas Sonrası Ideolojisi Kemalizm,syf.39,43
Ulu Kanal
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.