Cemil Meriç’in Şerif Mardin'e Mektubu
Marksomanların (tabir galiba bendenizindir) panayır hokkabazlığına çıktığı bir ülkede, sağ cenahın esrarkeş uykusuna daldığı bir ülkede tefekkürün hâlâ mümkün olduğunu ispat ediyorsunuz.
Muhterem efendim,
Dürüst, aydınlık ve yiğit kitabınızı (muhtemelen “Türk Modernleşmesi” Ş.D) büyük bir zevkle okudum. Marksomanların (tabir galiba bendenizindir) panayır hokkabazlığına çıktığı bir ülkede, sağ cenahın esrarkeş uykusuna daldığı bir ülkede tefekkürün hâlâ mümkün olduğunu ispat ediyorsunuz. “Germinal”in bitişini hatırlıyorum: karanlık, kasvetli, rezil bir gök. Ama mütevazi bir güneş ışığı, bir pırıltı, ışıklı sabahları müjdelemektedir. Celal Nuri, “Tarih-i Tedenniyat-ı Osmaniye”nin ikinci baskısını Süleyman Nazif’in, Cenap Şahabettin’in mübalağalı takrizleriyle düşünce dünyasına sunmuştu. İntelijansiyamız yamyamlaşmamıştı henüz. Heine’nin Yahudilik için söylediğini, “Yahudilik bir din değil, bir felakettir”, tefekkür için söylemek mümkün. Baudelaire’in beddualar içinde doğan şairi, yasak bölgelerin fethine veya keşfine çıkan düşünce adamı. Kitabınız bana yaşamak sevinci verdi. Çoktandır duymadığım bir sesi duyar gibi oldum: bir vicdanın sesini. Teşekkür ederim.
Anglo-Saxon edebiyatını teferruatı ile tanıtmışsınız. Bir allame tecessüsü. Dürüst ve “exhaustif”. Fransızlar biraz ihmale uğramış. Rodinson’un “Kapitalizm ve İslam” ithafınıza layıktı. Bilhassa Yves Lacoste’un “İbn-i Haldunu”nu görmüş olmanızı isterdim. Bunlar temenniler. Üzülerek ifade edeyim ki, kitabınızın dilini hiç beğenmedim. Zaman zaman Gargantua gibi gülmek mi ağlamak mı lazım diye sordum kendi kendime. Bir parça Saint-Simon ve Comte gibisiniz: birincisi üslupla uğraşmayacak kadar aristokrattı, sosyolojinin “ben bu haletle tenezzül mü ederim şiire” diyen Nef’isi. Comte iliklerine kadar politeknikti. “Bu Auguste Comte hayvanını okudukça midem bulanıyor” diyen Proudhon’a hak vermesek bile, “Pozitif Felsefe Dersleri”nin çok sıkıcı bir dille yazıldığını kabul etmek zorundayız. Siz Türkçenin buhran çağında yaşıyorsunuz. Zavallı dilimiz grafomanların elinde. Argoların en sevimsizi haline geldi. Onu korumakla vazifeli olanların başında zat-ı aliniz varsınız. Sosyolog ve dilci Meillet her mektebin ve her kitabın ilk görevi, insana kendi dilini öğretmesidir diyor. Takılacağım birkaç noktada dipnotlarının kalabalığı. Bir nevi “deformation professionelle”.
Bu mektubu bir sevinç çığlığı olarak kabul buyurunuz. Nerede sizinle beraber olduğumu, nerede ayrıldığımı ilerde belki yazarım. Şimdi sadece bahtiyarım. Bir dost bulmanın bahtiyarlığı. Hürmet ve hayranlıklarımın kabulünü dilerim, efendim.
(Cemil Meriç, Jurnal cilt 2, 8 Nisan 1970 tarihli mektup, İletişim yayınları, s.168-169 1993, İstanbul)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.