Çanakkale Harbi
Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı'
Bazı savaşlar, milletlerin hayatında önemli yere sahiptir. Türk Milleti açısından 1071 Malazgirt Meydan Muharebesi, 1453 İstanbul’un fethi, Viyana kuşatması, Çanakkale harbi, Kurtuluş Savaşı bu öneme sahip savaşlarımızdır.
İlk kez Çanakkale’ye 1994 yılında, ikinci 0larak 2012 yılı temmuz ayında gittim. İlk gittiğimde, Çanakkale’yi görüp manasını anladığım da, “ bu zamana kadar, burayı niye gelip görmedim” diye kendimden utandım. Ayrıca hacca, askere, Üniversiteye gidecek her vatandaşımızın, önce Çanakkale ye giderek bu savaşın manasını anlamalarını, ondan sonra gitmelerini tavsiye ederim.
Abdülhamit han hazretleri, 1900 yıllarında çağın en gelişmiş topu olan Krupp toplarından, Almanya ya sipariş veriyor. Çanakkale boğazında da tabya inşasına başlıyor. İngiliz ve Fransız elçileri, Abdülhamit’in huzuruna çıktıklarında tabyalar konusunu gündeme getirerek “Siz niye Çanakkale Boğazına tabya yaptırıyorsunuz. İstanbul Boğazına niye yaptırmıyorsunuz? Bu bizim ülkelerimize karşı hasma ne bir tutum mu ” diye sorduklarında Abdülhamit- “ Burası benim evim. Evimin istediğim penceresini açar, istediğimi kaparım. Bunun için kimseden izin almam.” Demiştir. Tarih Abdülhamit i haklı çıkarmış, yaptırdığı tabyalar da, Krupp topları da Çanakkale harbinde çok işe yaramıştır.
İlkokul Müdürümüz Mehmet Kaymaz, ilkokul yıllarımızda bize Çanakkale’yi anlatmıştı. Babası Çanakkale savaşına katılıp, gazi olmuş. Babasının amcaoğlu şehit olmuş. Gazi olan babası şunları anlatmış:
- “ Siperde beklerken, üzerime uyuklama geldi. Rüyamda amcaoğlu gelip, bir aileye bir şehit yeter, cephe gerisine git dedi. Hemen uyandım. Sigara içimi süresi kadar, cephe gerisinde durulan üzeri kapalı mevziiye gittim. O anda mevziimize bomba düşüp patladı. Mevzide olanlar şehit oldular.
-Yürüyüş kolu halinde, Sığın dere sahra hastanesine gidiyorduk. Yakınımıza bomba düştü. Benim sağ kolum isabet almış, derisi tamamen sıyrılmış kemiklerim gözüküyordu. Yürüyüş kolunda bulunan, tüm arkadaşlarım şehit oldu. Tek ben kalmıştım. Yaralı şekilde hastaneye gittim. Hastane ’de bombalanmış, ölen yüzlerce askerimizin kanı, dere gibi akıyordu. Sağ kalan sağlık ekibi koluma ilk müdahaleyi yapıp diktiler. Beni İstanbul’a havale ettiler.”
Sığın dere sargı yeri hastanesi cephenin en büyük hastanesidir. Burada bizim askerlerimizin dışında, yaralı gelen düşman askerleri de tedavi edilmektedir. Düşmanın elinde, burasının hastane olarak koordinatları da bulunmasına rağmen; 28 Haziran 1915 gecesi, Sargı Yeri Hastanesini hedef alınarak, çoğu parmağını bile kıpırdatamayacak kadar ağır yaralı olan 18.000 askerimizi şehit ettiler. Mehmetçiğimiz onların hastane gemilerinin hiçbirini bombalamazken, İngilizler Ortaçağdan kalma vahşiliklerini pervasızca sergiliyorlardı. Savaş ve insanlık suçu işleyerek 18.000 savunmasız yaralı askerimizi katlediyorlardı.
Çanakkale İngiltere, Fransa önderliğinde yapılan haçlı çıkarmasıdır. Osmanlı Çanakkale’de yenilmiş olsaydı, İngiltere ve Fransa İstanbul’u işgal edecekler, Türkü Anadolu’dan kovacaklar, şark meselesini halletmiş olacaklardı. Allah onlara bu fırsatı vermedi. Balkanlar da ittihat terakkinin yanlışları ile yenilen ordumuz, Çanakkale’de aslan kesilmişti.
Çanakkale Savaşı: Deniz harekâtı ve Kara harekâtı şeklinde iki dönemde cereyan etmiştir. Çanakkale cephesi, I. Dünya Savaşı’nda, tarihin en kanlı savaşlarının yapıldığı ve metrekareye 6000 mermi düştüğü, doktoru, mühendisi, ekonomisti, öğretmeni, öğrencisi, esnafı ve çiftçisiyle topyekûn istiklâl mücadelesine giren bir milletin yaklaşık 250.000 şehit ve kayıp vererek, sonuçta büyük bir zaferin kazanıldığı yerdir.
I. Dünya Savaşı’nda, Çanakkale Cephesi’nde yapılan savaşlar, 19 Şubat’tan başlayarak 18 Mart 1915 günü Türk zaferi ile sona eren deniz savaşı ile 2. dönem 25 Nisan 1915’te başlayıp, yaklaşık bir yıl kara savaşlarının sürdürüldüğü ve ikinci büyük Türk zaferi ile sonuçlanan dönem olmak üzere iki aşamada cereyan etmiştir. Bu savaşlarda iki taraf da tüm gücünü ortaya koyarak, mücadele etmek zorundaydı. Çünkü Çanakkale Cephesi, Savaş’ın kaderini değiştirecek önemli bir cephe idi.
2. Dünya harbinde Ruslar, Almanlara karşı Stalingratı savunurken, üç askerinden birine silah verebilmiştir. Osmanlı ise onca savaştan ve Balkan savaşından sonra bile, tüm askerinin eline tüfeğini, süngüsünü, mermisini, top mermisini verebilmiştir. Bu savaşlar aynı zamanda, istihkâm ve levazım savaşıdır. Harp sırasında askerin karnı doyurulmuş, mektubu gelmiş, sigarasını bulmuştur. Bu iş başlı başına organizasyondur. İstanbul’da bulunup kullanılmayan savaş gemilerinin topları, bir kısım makineleri sökülerek Çanakkale de tabyalarda, gözlem merkezlerinde, istihkâm bölüklerinde kullanılmıştır. Yüzlerce süvari atının yemi, samanı da karşılanmıştır.
Çanakkale öyle bir savaş alanı olmuştur ki, burada olanları metafizik ile değerlendirme imkânı yoktur.
Alman Komutan Liman Von Sanders, Çanakkale harbinde birçok hatalar yapmıştır. Düşman donanmasının, Saroz Körfezine çıkarma yapacağı tezi üzerinde durmuş, askeri yığınağın o tarafa kaydırılmasını istemiştir. Başta Atatürk olmak üzere, bu fikre karşı çıkılmış, Von Sanders’in emrine rağmen, Anzak Koyu tarafına’da yığınak yapılmıştır. Bu durum kuvvetlerin ikiye ayrılmasına neden olmuş, Saros körfezinden saldırı yapılmayıp, Anzak koyuna saldırı yapılınca, birliklerin Anzak koyuna ulaşması zaman almıştır. Bütün bunlar savaşın uzamasına, zayiatın büyümesine yol açmıştır. Almanlar söz verdikleri miktarda, lojistik destekte de bulunmamışlardır
Çanakkale hatıraları adlı kitapta şunlar anlatılıyor:
Gözetleme yerinden cephede savaşan askerlerimizi izliyoruz. Çıkartma yapılmadan önce İngiliz gemileri cephemizi uzun süre bombalıyor. Bomba yere düşünce beş, altı metre yüksekliğe kadar toprak yükseliyor, bulut gibi tekrar yere iniyor. Eyvah dedik, buradan bir askerimiz bile sağ çıkamaz. Düşmanda bu kanaate sahip olunca, gemilerden çıkarmaya başlıyor. Bir müddet sonra bombalanan mevzilerden askerlerimiz ok gibi fırlayıp, düşmana hücum ediyor. Çıkarma birlikleri geldikleri gibi geri dönüyorlar.
Düşmana hücum eden birliğimiz, Anzakları kovalıyor. Biz kovalıyoruz, Anzak birlikleri kaçıyorlar. Birliğin komutanı geriye dönüp baktığında, arka tepelerden kendilerini çevirme yapıldığını görüyor. Geri dönse, birliği yerine götürme imkânı yok. Askerlerine bu durumu açıklamadan “ son askerim kalıncaya kadar, düşmanı kovalamaya devam edeceğim.” Diyor. Bir süre sonra tekrar geri döndüğünde, etrafını kuşatan düşman askerlerinin bozguna uğratıldığını görüyor. Savaş bittikten sonra, bizim hangi birliğimizin, bu bozgunu gerçekleştirdiğini öğrenemedim diyor.
İki tarafça kazılan hendeklerin birbirine uzaklığı, 10 metrenin altında olan yerler vardır. Akşam olduğunda dinlenmeye geçilen cephelerde, başka şeylerde olur. Düşman askerleri keman, mızıka çalarak eğlenmeye çalışırlar. Keman çalma sona erince, bizim cepheden de alkış sesi gelir. Bu sefer yiğit askerim, sıla özlemi ile uzun hava türküsü söylemeye başlar. Türkü bitince, düşman cephesinden alkış sesi gelir. Ertesi gün akşam, düşman cephesinden bizimkilere seslenilerek yine türkü söylenilmesini anlatmaya çalışırlar. Bizimkilerde gündüz ki çatışmada o askerimizin öldüğü bilgisini aktarırlar.
İngilizler Çanakkale için, sömürgeleri altında olan Müslüman ülkelerden asker topluyorlardı. Müslümanları, “Sizin halifenizi Almanlar kaçırdı. Biz, sizin halifenizi kurtarmak için Almanlarla savaşıyoruz.” diyerek kandıran İngilizler, bu yalana kanmayan Müslümanları, ailelerini öldürmekle tehdit ederek zorla cepheye getirdiler. Gelmek istemeyenleri ise öldürdüler. İngiliz’in oyununa gelen Müslüman askerler Çanakkale’de, Türklerle savaştıklarından habersiz harp ediyorlardı.
Bir bayram sabahı, ilahî bir lütuf olarak, Türk siperlerinin üzerini bulutlar kapamıştı. Düşmanın, siperlerimizi gözetleme imkânı ortadan kalkmış, askerlerimiz çok sevinmişti. Zira bayram namazı kılmayı çok arzu ediyorlar, fakat komutanları, toplu halde namaz kılmanın düşman için bulunmaz bir fırsat olacağını söyleyerek, müsaade etmiyordu. Siperlerimiz bulutlarla kapandığına göre artık namaz kılınabilirdi. Komutanından erine hep beraber saf tuttular ve vecd içinde namaza durdular. Bayram namazını kıldıktan sonra hep bir ağızdan şevkle tekbir getirmeye başladılar. Bu sırada düşman siperlerinden gürültü, arkasından da silah sesleri gelmeye başladı. Meğer kendileri gibi Müslümanlarla savaştıklarını anlayan kandırılmış askerler, düşman siperlerinde karışıklık çıkarmışlardı. İngilizler de onların bir kısmını kurşuna dizmiş, bir kısmını da cephe gerisine çekmişti. Bu Müslüman askerlerin bir kısmı, saf değiştirerek bizim tarafa geçtiler. Büyük kısmı, kahramanca çarpışarak şehit oldular.
Müslüman askerleri kandırarak cepheye süren İngilizler, Müslüman olmayan Avustralya, Yeni Zelanda gibi ülkeleri de propaganda yolu ile kandırıyordu. Hıristiyan devletlerine “ dünyayı barbar Türklerden kurtarmanın zamanı gelmiştir.” Diyorlar, bu savaşın aynı zamanda bir haçlı savaşı olduğunu ifade ediyorlardı. Avustralya ve Yeni Zelanda’dan gelen Anzak askerleri de, İngilizler tarafından kandırılmıştı. Çanakkale savaşında, Türklerin kahramanlığı gibi insanlığına da hayran kalan Anzak askerleri, İngilizlerin gerçek yüzünü görüyordu. Nitekim İngilizler onlara “Türkler yamyamdır. İnsan eti yerler. Dünyayı bu yamyamlardan kurtarmak için savaşıyoruz” şeklinde propaganda yapmışlardır. Fakat onlar cephede gördüler ki Mehmetçik, kendi hayatını tehlikeye atarak, yaralı düşman askerini kurtaran, kendi yaralı iken düşman askerinin yarasını sarabilecek kadar, kendi bayat ekmek yerken düşman esirine taze ekmek yedirebilecek kadar insanlığın zirvesindedir. Çanakkale’ye gelirken Türklerden nefret eden Anzaklar, Türklere hayran kalarak memleketlerine dönmüşlerdir.
İngilizlerin Çanakkale’de yaptıkları âdiliklerden birisi de kimyasal gaz kullanma teşebbüsleridir. Bu insanlık cinayeti, Lordlar Kamarasında Çörçil tarafından gündeme getirilmişti. Bunun bir insanlık suçu olduğu vurgulanınca Çörçil, “Türkler insan değildir. Bu yüzden gaz kullanmamızda bir sakınca yoktur” diyerek, oradakileri ikna etmişti. Varillerle kimyasal gazlar gemilere yüklenip, Çanakkale’ye sevk edildi. Rüzgâr, mevsimin özelliğinden dolayı denizden karaya doğru esiyordu. Varillerin kapaklarını açacaklar, rüzgârın etkisiyle karaya doğru esen gazlar Türkleri zehirleyecekti. Kendi askerlerine de gaz maskesi dağıttılar. Fakat Müslüman Türk’e olan ilahî yardım, İngilizlerin hesabını bozmuştu. Variller Çanakkale’ye ulaşınca rüzgâr yön değiştirmiş, karadan denize doğru esmeye başlamıştı. Gemilerinde panik yaşadılar. Rüzgarın bu durumu, savaş boyunca devam etti.
Zehirli gaz kullanmaya muvaffak olamayan İngilizler, başka bir kalleşliğe, başka bir insanlık suçuna imza atmayı başardılar.
Çanakkale’de İngilizler ve müttefikleri mağlup oldular. Savaş bitti, fakat İngiliz hilesi bitmedi. Savaştan sonra İngilizler Londra’nın iki önemli caddesine, Oxford ve Cambridge caddelerine birer heykel dikmişler. Hâlen mevcut olan bu heykellerde, Osmanlı askerinin süngüsünün ucunda bir İngiliz askeri tasvir edilmekte ve altında şu ifadeler yazmaktadır: “Türkler, Çanakkale’de babanı böyle öldürdüler”
İkiyüzlü İngilizler, aldatmacaları ile yetmiş iki milleti peşlerine takıp, dev zırhlılarla dünyanın bir ucundan gelip, ülkemizi işgal etmeye çalışıyorlar. Her türlü imkânsızlığa rağmen, göğüslerindeki imanla savaşan Mehmetçiğe ölüm kusuyorlar. “Bütün bunlara rağmen, vatanını savunan Türkler hunhar, saldırgan İngilizler mazlum oluyor. “
Medeniyetin timsali olarak gösterilen İngiliz ve batı hayranlığımız ile ülkemizde İngilizce ders görülen okullar açıyoruz, onların yaşam tarzlarını kendimize örnek alıyoruz.
Bize düşen “Çanakkale savaşından, halen süren Haçlı seferinden gerekli dersleri alarak, uyanık olmamızdır.”
Mustafa Yolcu
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.