'Büyüdüğüm kültürel ortama âlemin boş olmadığı idraki hâkimdi..'

'Büyüdüğüm kültürel ortama âlemin boş olmadığı idraki hâkimdi..'
Sadık Yalsızuçanlar: Büyüdüğüm kültürel ortama âlemin boş olmadığı idraki hâkimdi

Röportaj: Osman Ruhi Bican

Melek kavramını düşündüğümüzde, meleğin güç kuvvet, tasarruf anlamalarını da yanımıza alıp insanın meleke kazanarak kulluğunu ve ahlakını kemale taşımasını hemen gündemimize dâhil ediyoruz. Meleğin, insanın şahsi tekâmül serüvenindeki görevini nasıl düşünebiliriz? Sadık Yalsızuçanlar’la bu meseleleri ve hayatımızdan çekildiğini hissettiğimiz meleklerle çevrelenmişlik tasavvurunun getirdiklerini konuştuk.

Meleklere iman kelam ilminin konusu mu, bu bahis ahlak konusuna dâhil edilebilir mi?
Meleklere iman etmek İslam inanç, akaid alanının çok önemli bir boyutunu oluşturuyor. Fakat meleklere iman ve meleklerin mahiyeti meselesi aslında kelam tarihinin, üzerinde fazlasıyla durmadığı bir mevzu. Bu alanda yeterince literatür de olduğunu söylememiz zor. Kur’an’da da esas itibariyle birçok surede meleklerden bahsedilir. Peygamberimizin hadislerde de meleklere ilişkin ifadeler kullandığını görürüz.
Sonradan bu bahis, literal bir düzeye yani edebileşmiş bir mahiyete dönüşmüş; bu literatür hem mecazi anlamda hem metaforik anlamda hem de otantik kaynaklarda belirtilen melek kavrayışına uygun bir şekilde çeşitlenmiştir. Dolayısıyla meleklerle ilgili pek çok kavram, imge, metafor, tasvir ve anlatılar oluşmuştur. Birincil, ikincil kaynaklardan giderek bir kültür hâline dönüşmüş olan dağarın içerisinde meleklerle ilgili çok ilginç veriler biliyoruz.
Mesela benim çocukluğumda ilk bilgim henüz ayaklanmış, emeklemekten yürümeye geçmiş bir bebeğin düşmesi hâlinde onu meleklerin tutacağı, dolayısıyla ona bir şey olmayacağına ilişkin. Anneannemin birkaç kez uyarısını ve cümlesini hatırlıyorum.

Çocukluğunuzda öğrendiğiniz başka şeyler var mı hatırınızda meleklerle ilgili?
Sezai Karakoç diyor ki bir şiirinde, “Allah kar gibi gökten yağınca.” Fıkhi açıdan bakıldığında bu, sorunlu bir ifade olarak görülebilir. Mesela ben bunu, babaannemden öğrendim. Biz çocukluğumuzda yağmur ve kar tanelerinin her birini bir meleğin indirdiğini; çiçeklerin rüzgârda uçuşan her bir taç yaprağını bir meleğin taşıdığını; bir bebek yürümeye başladığında düşerken ya da artık melekleşmiş yaşlı bir insanın ayağı tökezlediğinde onu bir meleğin tuttuğunu, koruyacağını; sürekli hafaza meleklerinin bizi koruduğunu, her yaptığımızı kiramen kâtibin meleklerinin yazdığını, sürekli gözetleyici meleklerin bulunduğunu yani boş bir âlem olmadığını bilerek; ruhani varlıklarla çevrelenmiş olduğumuz idrakiyle, böyle bir kültürel iklim içerisinde yetiştik. Dolayısıyla bu, ahlaki anlamda insanı son derece yönlendiren, etkileyen bir iklimdi.

Ahlaki anlamla ilişkisini düşününce hemen aklıma insanın kendisine çeki düzen vermesini sağlayan yazıcı melekler geliyor…
Kiramen kâtibin melekleri… Sezai Karakoç Bey’in enfes bir yazısı vardır, Kalem Yazmak Zorundadır II diye. Orada yazar ile bu yazıcı melekler arasında ahlaki bir ilişki kurar. Yazı ve ahlak ilişkisi bağlamında… Nasıl ki bu yazıcı melekler, kiramen kâtibin hakikati, verili gerçekliği asla değiştirmeden ve saptırmadan, ne bir fazla ne bir eksik kaydediyorlarsa, gerçek bir yazarın ve yazının da kendisine ve çağına tanıklık ederken bu yazıcı meleklerin durduğu ahlaki yerde durması gerektiğini ima eder.

Çocukluğunuzda içinde yaşadığınız o kültürel iklimden bugüne melek algımızın zayıfladığını düşünüyor musunuz?
Babaannemin bana hep asla abdestsiz gezme, durma dediğini hatırlıyorum. Bizim gündelik yaşamımızda melek inancının merkezî bir yerde olmasının ahlaki açıdan çok büyük yararı var. Maalesef modern yaşamda, metropollerde yaşayan insanlar arasında bizi takip eden, koruyan, her söylediğimizi/yaptığımızı yazan, gözleyen, bebeği düşerken tutan, kar ve yağmur tanelerini yere indiren melek idrakinin gittikçe zayıfladığını görüyoruz. Bu kültür tamamen yok olmamış tabii ama büyük şehirlerde yaşayan insanlar arasında oldukça güçsüzleşmiş, neredeyse bazılarında hiç görünmez hâle gelmiş. Biz bunu kendimiz de tekrar uyandırabiliriz, çocuklarımıza bunu telkin edebiliriz. Güzel bakmak, güzel görmek, güzel yormak, kötülüğü görmek, duymamak, mesela kusurları örtmek… Bütün bunlar gibi meleğin de gündelik hayatımızdan çekilmemesi gerekiyor.

Davamı Nihayet Haziran/Temmuz sayısında…

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.