Burhanettin Duran: Türkiye İslâmcılığında Medeniyet Söylemi ve Sezai Karakoç Düşüncesi

Burhanettin Duran: Türkiye İslâmcılığında Medeniyet Söylemi ve Sezai Karakoç Düşüncesi
Zeltinburnu Belediyesinin 2013 yılında gerçekleştirdiği "Türkiye’de İslâmcılık Düşüncesi ve Hareketi Sempozyum"unun tebliğleri'nden alınan bu metin bir kaç parça halinde yayınlanacaktır.

Burhanettin Duran: Türkiye İslâmcılığında Medeniyet Söylemi ve Sezai Karakoç Düşüncesi

Zeltinburnu Belediyesinin 2013 yılında gerçekleştirdiği "Türkiye’de İslâmcılık Düşüncesi ve Hareketi Sempozyum"unun tebliğleri'nden alınan bu metin bir kaç parça halinde yayınlanacaktır. Ulu Kanal olarak verimli bir tartışmayı başlatmasını umarak ilk bölümü dikkatlerinize sunuyoruz..

İslâm medeniyeti söylemi, Osmanlı son döneminden günümüze Türkiye İslâmcılığında hâkim bir çizgi oluşturmuştur. Genç Osmanlılardan Necip Fazıl Kısakürek ve Sezai Karakoç’a uzanan bu entelektüel gelenek Batı’nın kendi üstünlüğünü vurgulamak için ürettiği bu kavramı içselleştirmiştir. Medine tecrübesine ya da ümran kavramlaştırmasına da bağlanabilen medeniyet kavramı Karakoç tarafından Türkiye İslâmcılığının merkezine yerleştirilmiştir. Karakoç İslâm medeniyeti kavramlaştırmasına yeni bir vurgu getirerek Müslümanların Batı’ya meydan okuması, direnmesi (anti-kolonyalizm) ve alternatif bir medeniyet oluşturmasının altını çizmiştir. Nurettin Topçu ve İsmet Özel’in medeniyet kavramına getirdikleri eleştiri İslâmcı entelektüel gelenekte sınırlı bir etkide bulunmuştur. Yine, medeniyet kavramının akademik/sofistike analiz ve argümanları Ahmet Davutoğlu tarafından geliştirilmiştir[1].1 Son yıllarda ise medeniyet söyleminin çok yönlü ve çok katmanlı bir versiyonu AK Parti temsilcileri tarafından iç ve dış siyasetin retoriği olarak sıklıkla kullanılmaktadır[2].2

II. Meşrutiyet İslâmcıları için önemli ölçüde Batı medeniyetinden öğrenmeyi meşrulaştırmada kullanılan “İslâm medeniyeti” kavramı Karakoç’ta Batı’nın sömürgeciliğine karşı koymak ve Vahyin tecellisi olarak İslâm’ın dirilişi için seferber edilmiştir. Kemalist batılılaşma projesinin “tek medeniyet Batı’dır” argümanına karşı getirilen taklitçilik eleştirisi bir anlamda alternatif bir modernleşme çerçevesi olarak İslâm medeniyeti kavramlaştırmasını öne çıkarmıştır. Böylece farklı ve alternatif bir Batı algısı İslâmcıların Kemalizm ile hesaplaşmasında önemli bir yer tutmuştur.

Bu makalede öncelikle Türkiye İslâmcılığında medeniyet ve İslâm medeniyeti kavramlarının ne kadar merkezi bir yer işgal ettiğine değinilecektir. Daha sonra Sezai Karakoç’un düşüncesinin[3] Cumhuriyet dönemi İslâmcılığına medeniyet kavramı etrafında yaptığı katkılar üzerinde durulacaktır. Soğuk Savaş ortamında üretilen bir kavramlaştırma olarak Diriliş’in Karakoç düşüncesindeki yansımalarına odaklanılacaktır. Son olarak ise Medeniyet kavramından hareketle Karakoç’un Batı algısının boyutları ve ürettiği Oksidentalizm[4] incelenecektir.

Türkiye İslâmcılığında Medeniyet Fikrinin Yeri

Son iki yüzyıldır Osmanlı-Türk entelektüel tarihi Batı medeniyetinden ne alınacağı ve İslâmi gelenekten neyin korunacağı konusunda yapılmış canlı ve sıcak tartışmalarla doludur. İslâmcılıktan Batıcılığa ve Türkçülüğe kadar tüm siyasi ve ideolojik akımlar bu tartışmaya ilişkin cevaplar aramışlardır. Medeniyet kavramı bu arayışta merkezi bir yere sahiptir. Tanzimat döneminin “ilk ideolojisi”[5] olarak nitelendirilen medeniyetçilik Genç Osmanlılardan günümüze Türkiye İslâmcılığında en fazla tesiri olan bir damardır. Türkiye İslâmcılığı[6]6 bir yanıyla “medeniyet ihtidası” iddiasındaki batılılaşma cereyanına eleştiri getirirken diğer yanıyla İslâm’ı hem Müslümanlar hem de insanlık için kurtuluş vesilesi olan gerçek bir medeniyet olarak tasavvur etmiştir. Böylece, İslâmcılık başından itibaren modernleşme problemini dönemin hâkim kavramı olan “medeniyet” ile birlikte düşünmüştür. İslâmcılığın farklı amaçlarına aynı anda hizmet eden bir kavramlaştırma olarak İslâm medeniyeti İslâmcıların çözmek zorunda olduğu ikilemlere kolaylık sağlamıştır. Bu itibarla hem kaynaklara dönüş hem de geleneği koruma hedeflerini gerçekleştirmeyi mümkün kılacak bir çerçeve olarak görülmüştür. Benzer bir şekilde hem modernleşme ihtiyacını karşılamayı hem de bunu İslâm’ın tecdid/ihya geleneği içinde değerlendirmeyi mümkün kılacak bir kavram olarak algılanmıştır.

İslâm medeniyeti kavramlaştırması da İslâm’ın terakkiye engel olduğu yönündeki Oryantalist iddiayı reddetme ve kendi modernitesini üretme amacına yönelik olarak 19. yüzyılın sonunda İslâmcı aydınlar tarafından kullanılmıştır. Diğer medeniyet kavramsallaştırmalarının aksine merkezine dini alan İslâm medeniyeti kavramı ortaya çıkışından itibaren birkaç amaca yönelik olmuştur: a) Batı’dan öğrenmenin kendi kimliğini ve geleneğini (seçmece de olsa) koruyarak yapılması b) Kriz içerisinde olan Müslüman dünyanın kurtuluşu c) Üstünlüğün Batı’ya geçtiği bir dönemde medeniyet beşiği olduğunu Müslümanlara hatırlatarak özgüven oluşturma.

Bu üçlü amaca yönelik üretilen medeniyet perspektifinin, “batı-dışı modernlik”[7] kavramlaştırmalarının ışığında bakıldığında, modernliğin yerel/İslâmi versiyonunu icat etmeyi hedeflediği söylenebilir. Böylece İslâmcı aydınlar Batıcı/ modernleşmeci tavra mahkum olmak istemeyerek Batı modernitesinin ötesine giderek bir alternatif üretmeyi hedeflemiştir. Diğer bir tabirle, İslâmcılar kendi modernliğini üretmek istemekte ve bunu İslâm medeniyeti kavramı etrafında düşünmektedir.

II. Meşrutiyet İslâmcıları bu kavramı yaşayan ve Batının meydan okumasına karşı koyan ama ondan öğrenen gelenek anlamında kullandılar. İslâm medeniyeti söylemi bir yanıyla İslâm dünyasının kriz içerisinde olmasının getirdiği bir bilince işaret ederken diğer yanıyla batılılaşma hareketlerinin ve oryantalistlerin saldırılarına cevap teşkil etmiştir. Filibeli Ahmed Hilmi, Elmalılı Hamdi Yazır, Ömer Rıza Doğrul ve Halil Halid gibi aydınlar medenileşmenin sadece Batı’ya hasredilmesini kabul etmemiş ve yardımlaşma, hak, adalet ve fazilet prensipleri üzerinde yükselen medeniyet-i İslâmiyeyi güç ve menfaat üzerine temellenen Avrupa medeniyetinin tam karşısına koymuştur. Batılılaşmanın kendi medeniyetini terk etmek anlamına geldiğini söyleyen Said Halim Paşa’nın “Avrupa medeniyetini millileştirme[8]8 çözümü medeniyetçi söylemin dönüştürücü ve eklektik yanını göstermiştir.

Medeniyet söylemi Cumhuriyet dönemi İslâmcılığının öncü ismi Necip Fazıl Kısakürek’in eserlerinde de önemli bir yer tutmuştur. Kısakürek’e göre İslâm “yeryüzünü kamil şifaya ulaştırıcı gerçek medeniyet (sembol)ü”dür[9]. Kısakürek’in Doğu’yu İslâm’la bir sayan ve liderliğini Türklere veren Asyacılığı Batıya karşı rakip bir medeniyet olarak Büyük Doğu’yu tahayyül etmiştir. İslâm medeniyeti söylemi II. Meşrutiyet aydınlarında Batı’dan kendi kalarak öğrenmenin platformunu oluştururken Kısakürek’in yazılarında Batı medeniyetini ötekileştirmenin ve İslâm’ı hem Müslümanların hem de insanlığın kurtuluşu için alternatif bir çözüm olarak sunmanın aracına dönüşmüştür.

Böylece Cumhuriyet dönemi İslâmcılığında İslâm medeniyeti kavramı, Batı modernitesine alternatif bir model oluşturmanın adresi olmuştur ve “diriliş” etrafında bunu en iyi teorileştiren isim de kuşkusuz Sezai Karakoç’tur.

Ulu Kanal

(Devam edecek..)

[1] Ahmet Davutoğlu, Alternative Paradigms: the Impact of Islamic and Western Weltanschauungs on Political Theory, University Press of America, Lanham, New York and London, 1994. Ve Civilizational Transformation and the Muslim World, Mahir Publications, Kuala Lumpur, 1994.

[2] Burhanettin Duran, “Understanding AK Party’s Identity Politics: A Multilayered Civilizational Discourse and its Limitations,” Insight Turkey, Cilt 15, no. 1, (Kış 2013), s. 91-109.

[3] AK Partili siyasetçiler arasında yapılan bir araştırmada Sezai Karakoç, Necip Fazıl Kısakürek ve Mehmet Akif Ersoy’dan sonra fikirleri yakın bulunan 3. sıradaki düşünür olarak belirtilmiştir bakınız İsmail Safi, Türkiye’de Muhafazakar Siyaset ve Yeni Arayışlar, Lotus Yayınları, Ankara, 2007, s. 422.

[4] Oksidentalizm “stilize” bir Batı imajının özcü basitlemelerini üretmektedir, J. G. Carrier, “Introduction” Occidentalism: Images of the West içinde, James G. Carrier (ed) , Clarendon Press, Oxford, 1995, s. 8.

[5] Ahmet Hamdi Tanpınar, 19uncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi, 8.baskı, Çağlayan, İstanbul, 1997, s. 152.

[6] Bakınız Şerif Mardin, The Genesis of Young Ottoman Thought ,Princeton University Press, Princeton, 1962; Mümtaz’er Türköne, Siyasal İdeoloji Olarak İslâmcılığın Doğuşu, İletişim Yayınları, İstanbul, 1994, ve İsmail Kara, İslâmcıların Siyasi Görüşleri, İz Yayıncılık, İstanbul, 1994.

[7] Nilüfer Göle, İslâm ve Modernlik Üzerine: Melez Desenler, Metis Yayınları, İstanbul, 2000.

[8] Said Halim Paşa, Buhranlarımız ve Son Eserleri, hazırlayan M. Ertuğrul Düzdağ, İz Yayıncılık, İstanbul, 1993, s. 74-76.

[9] Necip Fazıl Kısakürek, Çerçeve 2, Büyük Doğu Yayınları, İstanbul, 1999, s. 182-183.

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.