Berber dükkanından 'Beylerbeyi Günlükleri'ne
Berber dükkanından 'Beylerbeyi Günlükleri'ne
Beylerbeyi'nde yaklaşık 35 yıl işlettiği berber dükkanında edebiyat dünyasının usta isimlerini ağırlayan Durman, şimdi vaktinin büyük kısmında okumalar yapıyor, günlük, şiir ve hikaye yazıyor.
İSTANBUL - Musa Alcan
Beylerbeyi'nde yaklaşık 35 yıl işlettiği berber dükkanında edebiyat dünyasının usta isimlerini ağırlayan Nurettin Durman, şimdi vaktinin büyük kısmını okumaya, günlük, şiir ve hikaye yazmaya ayırıyor.
Bingöl'deki evinden kaçarak 1961'de İstanbul'a gelen ve 1968 Mayıs'ında Beylerbeyi'ne yerleşen yazar, burada yaşarken evlendi ve 1976'da kendi berber dükkanını açtı.
Beylerbeyi'nden Küplüce'ye çıkan yol üzerindeki dükkan Cahit Zarifoğlu, İsmet Özel, Süleyman Çelik, Arif Dülger, Ahmet Özalp, Mehmet Akyıl, Hurşit Akyıl, Müştehir Karakaya, Mürsel Sönmez, Sıddık Ertaş, Şerafettin Yapıcı, İlhan Kutluer ve Yüksel Kanar gibi birçok edebiyatçının uğrak yeri oldu.
Yaklaşık 55 yıl önce tutmaya başladığı günlüklerini uzun süredir "Dil ve Edebiyat" dergisinde yayımlayan Durman, yazdıklarının bir kısmını "Beylerbeyi Günlükleri" kitabında topladı.
Durman, AA muhabirine yaptığı açıklamada, dükkanı kapattığı 2011'den bu yana, emeklilik günlerini yaşadığını ve dost meclislerinde bulunduğunu söyledi.
Okumayı çok sevdiğini fakat üvey annesi nedeniyle evden kaçtığı için okuyamadığını aktaran Durman, şunları kaydetti:
"Çemberlitaş Vezirhan'da berberde çalışırken, dükkanın önünde oturmuş bir şeyler yazıyordum. Beyefendi, okuyan biri bana 'Ne yapıyorsun?' diye sordu. 'Şiir yazıyorum.' deyince, 'Ya öyle mi? Yahya Kemal'i oku, Yahya Kemal'i oku.' dedi ve kendi dükkanına gitti. Ben o günden sonra Yahya Kemal kim diye araştırdım. O zamanlar gazetelerde romanlar tefrika ediliyor. Endülüs'le ilgili 'Grenata'nın Son Günleri' diye bir roman var. Onu okuyorum ve etkisinde de kalıyorum. Cağaloğlu'nda kitapçılar o zaman çok, şimdiki gibi değil. Çemberlitaş'ta olduğum için kitapçılara gitmeye, edebiyat dergileri almaya, dergileri okurken yazarları, şairleri tanımaya başladım. Kitaplarını alırken de onlar hakkında bilgi sahibi oluyorum. Böylelikle şiirin ne olduğunu anlıyorum. Ondan önce şiir nedir bilmiyordum."
"Gelenlerin çoğu tıraş için değil sohbet için geliyorlardı"
Durman, şiirle ilgilendiğini çoğu müşterisinin bilmediğine işaret ederek, "Sonradan röportajlarım falan yayınlanmaya başlayınca benim şair olduğumu bildiler. Yoksa kimseye 'Şiir yazıyorum, ben şöyle şairim, böyle şairim.' demezdim." ifadesini kullandı.
Daha sonra dükkana edebiyat dergileri ve kitaplar koymaya başladığını bildiren Durman, "Allah'a hamd ediyorum. Çünkü askerden sonra berberliği bırakmak istedim. Sonra evlenince Almanya'ya gitmek için yazıldım, başka işler yapmak istedim, kitapçıda çalışmak istedim, fotoğrafçıda çalışmak istedim olmadı. Evlenince 'Benim rızkım buradan çıkacak.' dedim. Ondan sonra da berberliği sevmeye başladım. Daha öncesinde sevmiyordum. Benim hayatım bu ama şiire de devam ettim." diye konuştu.
Durman, dükkanın çok bereketli olduğunu ve orada çok iyi insanlar tanıdığını vurgulayarak, şöyle devam etti:
"Bir ticarethaneden ziyade bir dergah, bir buluşma yeri diyebiliriz. Çünkü zaman zaman 'Dükkan da çok kalabalık oluyor.' diye laflar ediyorlarmış. Gelenlerin, orada oturanların hepsi tıraş olmak için gelmiyor, sohbet için geliyordu. Çayımız, sohbetimiz olurdu. Edebiyat meraklıları, duyanlar geliyordu. 1980 yılında İsmet Özel Bey geldi Beylerbeyi'ne. Ondan önce Ahmet Özalp, Sukuti Memioğlu, Mehmet Akyıl gibi birçok arkadaş gelip giderdi. Böyle bir 'yazanlar', edebiyatla uğraşanlar da gelmeye başladı müşteriden ziyade. Zamanla samimiyetler arttı, dostluklar gelişti."
Bu tip mekanların zaman zaman oluştuğuna dikkati çeken yazar, "Ankara'da Saatçi Musa'nın yeri varmış. Entelektüeller, Müslüman aydınlar, okumaya meraklı insanlar orada buluşurlarmış. Musa Amca da orada işine bakar, arada bir müdahale edermiş. Mürsel Sönmez'in Örnek Mahallesi'nde beyaz eşya mağazası var. Oraya çok edebiyatçı gider. Duyan gider, 'Mürsel'le konuşalım, sohbet edelim, bir dinleyelim veya biz anlatalım.' derler." şeklinde konuştu.
"Cahit Zarifoğlu ruhaniyetiyle insanları birleştirmeye devam ediyor"
Nurettin Durman, 1983'te şair Cahit Zarifoğlu'nun Beylerbeyi'ne taşındığı bilgisini vererek, şunları söyledi:
"Cahit Bey 'Mavera' dergisini çıkarıyor o zamanlar. 'Mavera' da rağbet gören, okunan bir dergimiz. Çıkınca sevinç içinde olmuşuz, güzel bir dergimiz çıkıyor diye. Cahit Bey'in İstanbul Radyosu'na atandığını Ahmet Özalp söylemişti. Ahmet Özalp 'Cahit Bey buraya gelecek, ona kiralık bir ev bulalım.' dedi. Cahit Bey Ahmet Özalp ile beraber dükkana geldi. Onun öncesinde ben ona biraz kızgınım, öfkeliyim ama Cahit Bey dükkana gelince kızgınlık falan kalmadı. Nedense bir sempati, bir muhabbet oldu."
Mütevazı ve hoşsohbet olarak tanımladığı Zarifoğlu'nun zor günler de geçirdiğini anlatan Durman, "Birçok yazarla kıyasladığımda, onun hal ve hareketleri daha başkaydı. Ben berberlik yapıyorum, diğer arkadaşlar başka işler yapıyor. Biz aramızda otururuz, o kadar kitap yazan bir adam üstünlük taslamadı hiç. İftar ederiz beraber. 'Ben şairim, yazarım, şu kadar kitap yazmışım.' havası yoktu. Dışarıda görseniz normal bir insan zannedersiniz ama içindeki volkanları, yazdığı şiirleri bilemiyorsunuz tabii." değerlendirmesinde bulundu.
Durman, Zarifoğlu'nun çocuklar için çok hoş düşünceleri olduğunun altını çizerek, şöyle konuştu:
"Sanki acele edilmesi gereken birtakım düşünceleri vardı. Buralarda oturduğumuzda, 'Artık çocuklara yönelik kitapların yazılması lazım, hatta Rasim (Özdenören) ağabeyin yazması lazım.' derdi. Bir defasında bu konuları açtığında Hasan Aycın da vardı. 'Serçekuş'un, 'Katıraslan'ın yayınlandığı dönemdi. O çocuk kitaplarını yazdığı dönemde, acelesi olan bir insan gibi, gayretle onların yazılmasını arzu ediyordu."
Zarifoğlu'nun vefatında kalabalık ve duygulu bir cenaze merasimi gerçekleştiğini söyleyen Durman, Mustafa Ruhi Şirin'in öncülüğünde her yıl 7 Haziran'da mezarı başında anılan şairin, ruhaniyetiyle hala insanları birleştirmeye devam ettiği yorumunu yaptı.
Beylerbeyi anıları kitap oldu
Hayatına dair ilk günlükleri 1964'te tutmaya başlayan ve Beylerbeyi'nin yanı sıra dostlukları, o günlerin güncel olaylarını ve dünya yakın tarihini de not eden Durman, "Beylerbeyi Günlükleri" kitabında yoğunluğu 1982'den sonrası olmak üzere, 2000'e kadar olan sayfalara yer verdiğini söyledi.
Durman, dünyadaki olaylara duyarsız kalamadığına vurgu yaparak, "Şairlik, yazarlık bulaşmış. Grozni gibi size dokunan bir takım meseleler var. Bunlar da insanı yaralıyor. Not alıyorum ama bunlar ileride ne olur diye düşünmüyorum. Düşünebilseydim daha sık yazardım. Arada çok boşluk var, 14 yıl hiçbir şey yazmamışım. Yazdıysam kaybetmişimdir, kim bilir nerededir onlar. Keşke sık sık yazabilseydim ve saklasaydım." dedi.
Nurettin Durman
Bingöl'de 1945'te dünyaya gelen Durman'ın şiirleriyle eleştiri yazıları, "Aylık Dergi", "Kelime", "Düşçınarı", "Yelpaze", "Kadın Gazetesi", "Eflatun", "Müslüman Genç", "Haksöz", "Harman", "Mavera", "Yedi İklim", "Dergah", "Ay Vakti", "Bir Nokta" ve "Türk Edebiyatı" gibi birçok dergi ve gazetede yayımlandı.
Durman, "Kardelen" ve "Düşçınarı" dergilerinin kurucuları arasında yer alırken, bugüne kadar "Şehrin Üzerindeki Bulutlar", "Haziran", "Savrulan", "Uzun Beyaz Bir Çığlık", "Hoşça Kal Hüzünbaz Çocuk", "Güllerin Ardından" ve "Uzun Günlerin Kısa Tarihi" gibi deneme ve şiir türündeki kitaplarını okuyucusuyla buluşturdu.
Beyan Yayınları arasında çıkan "Beylerbeyi Günlükleri" kitabında günlüklerinin bir kısmını yayımlayan Nurettin Durman, geçen ay, "Esmaül Hüsna-99 Yazar 99 İsim" adlı kitabı hazırladı.
Çıra Yayınları'ndan çıkan eserde, Atasoy Müftüoğlu, Ahmet Efe, Sadık Yalsızuçanlar, Mürsel Sönmez, Recep Garip, Nurullah Genç, Ali Haydar Haksal, Senai Demirci gibi şair ve yazarlarm Kuran, sünnet ve İslam tarihinin kadim eserlerinden hareketle Allah'ın güzel isimlerini yorumluyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.