'Batılı bir yaklaşımın bizim tarihimizi sildiğini fark ettim..'
İSTANBUL - MUSA ALCAN
"Bab'Aziz" , "Kayıp Güvercin Gerdanlığı", "Çöl İşaretçileri" gibi filmleriyle tanınan Nacer Khemir, AA muhabirine yaptığı açıklamada, çocuk yaşlarda babasını kaybetmesinden çok etkilendiğini ve sinemaya yöneldiğini ifade etti.
Khemir, 20'li yaşlarında UNESCO bursuyla Paris'e gittiğini belirterek, "Batılı bir yaklaşımın bizim tarihimizi ve geleneğimizi sildiğini fark ettim. Sinema, bir şeyleri anlatmak ve kanıtlamak için en etkili yöntem. Sinema aynı zamanda bir temsiliyet, bir imaj problemini ortaya çıkarıyor. O da İslamın imajı. Bu problemin de çözülmesi gerekiyor. Bu çağda da imajsız bir şekilde yaşayamayız." diye konuştu.
"İmaj fabrikalardan daha önemli"
Müslümanların imaj sorununa fazla önem göstermediğine dikkati çeken Khemir, şöyle devam etti:
"Yeni bir imaj oluşturmamız ve bunu tek bir ülkede değil bütün dünyada göstermeliyiz. Bab'Aziz filmini yapabilmek için 10 yıl bekledim. Şimdi bu film bütün dünyaya hitap ediyor. İmajı olmayan birinin yüzü olmaz ve kimseyi temsil edemez. Ben bu yüzden, bu kültüre bir imaj verebilmek için sinema yapıyorum. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Amerika, Avrupa'yı kurtarmak için milyar dolarlar harcadı. Bunun karşılığında sadece 'Bizim filmlerimiz Avrupa sinemalarında vergisiz gösterilsin' dedi. İslam dünyasında sadece fabrika kurmayı önemsedik. İmaj fabrikalardan daha önemli. İmaj sorunu insanlara anlatılmadı ve bu konuda bir şeyler yapılmadı."
Khemir, sinemayla filmlerde hikayenin bedene değil ruha hitap etmesi gerektiğine işaret ederek, sinema yapmasının sebeplerinden birinin dünyanın güzelliklerini göstermek olduğunu söyledi.
Sinema yapan yeni bir nesli yetiştirmek gerektiğini aktaran Khemir, "Sinemayı, bu işten anlamayan insanların eline bırakamayız. 'Bizim sinemamız' için çalışmamız gerekiyor. Bir vizyon çalışması yapmalıyız. Bab'Aziz filmi, Batıdaki festivallerde aday olmayı bırakın, gösterimi bile yapılmıyor. Çünkü bu filmin başka bir ses olduğunu biliyorlar ve bizim farklı bir sesimizin olduğunu göstermek istemiyorlar. İmaj aslında çok büyük bir savaş." ifadelerini kullandı.
Muhyiddin İbn-i Arabi filminde 6 dil konuşuluyor
Sinemanın bir dil olduğuna vurgu yapan yönetmen, şunları kaydetti:
"Sinemanın kaynakları ve dil özelliği üzerinde çalışmamız lazım. Her kültür kendi dilini, motiflerini geliştiriyor. Müslümanlar kendi vizyonlarını dünyaya anlatmak istiyorsa bir sinema dili geliştirmeli. Sinemayla ilgili bir saha çalışması yapılması gerekiyor ama yapılmadı. Biz sinemanın her zaman bir teknik olduğunu ve Batıdan öğreneceğimizi düşündük. Herhangi bir kişi cep telefonuyla çekim yapabilir. Bu yüzden teknik eskisi kadar önemli değil."
Khemir, tasavvuf içerikli çalışmalar yaptığını anlatarak, tasavvufun, insanın bütün gerçekliği bilmesinin imkansızlığını gösteren bir şey olduğu değerlendirmesini yaptı.
Yaklaşık 3 yıl önce "Looking for Muhyiddin" isimli Muhyiddin İbn-i Arabi'nin hayatına odaklanan bir filme imza atan Khemir, filmi çekmek için dünyanın birçok yerinde Muhyiddin İbn-i Arabi uzmanıyla görüştüğünü anlattı.
Khemir, farklı ülkelerde geçen ve 6 dil konuşulan bir film çektiğinin altını çizerek, "Çekimleri Yemen, Tunus, Şam, Konya, İstanbul, Bursa, İspanya, Fransa, New York, İngiltere'de yaptık. Muhyiddin İbn-i Arabi'yi anlatmanın en iyi yolunun onu sevenlerle konuşmak olduğunu düşündüm. İspanya'da doğmuş bir İspanyol'un veya Oxofrd'lu bir İngiliz'in Muhyiddin İbn-i Arabi'yi neden sevdiğini öğrenmek ilginç." şeklinde konuştu.
Türkiye'den, Muhyiddin İbn-i Arabi üzerine çalışmaları bulunan ilahiyatçı yazar Prof. Dr. Mahmut Erol Kılıç'la çalıştığına değinen Khemir, çekimlerin kendisi açısından çok verimli geçtiğini dile getirdi.
Khemir, filmle birlikte kendisinin de Muhyiddin İbn-i Arabi'yi daha yakından tanıdığını ifade ederek, "Muhyiddin İbn-i Arabi filmimin Türkçe altyazılı halini hazırlatıyorum ve Türkiye'de de gösterilmesini çok isterim. Türkiye'de Muhyiddin İbn-i Arabi'nin bir projeksiyonunu gerçekleştirebilirsek çok iyi olur." dedi.
Son film Müslüman dünyasının kaybettiklerini konu ediniyor
Nacer Khemir, Avrupa'da sömürgecilik zihniyetinin hala var olduğu yorumunu yaparak, "Batıya karşı dik durmayı başaran ülkelerin en önde gideni Türkiye. Coğrafi güce sahip bir ülke. İslam'ın başarısı Türkiye'ye bağlı. Dünyada adaleti savaşla sağlayacağını düşünenler var. DEAŞ'ın yolunda olanlar bir çıkmazdalar ve ölüme gidiyorlar. İslam silahla değil ticaret ve diyalogla yaygınlaştı. Bu tarihi bir gerçek." sözlerine yer verdi.
Bilinçli bir neslin ancak eğitimle yetiştirilebileceğini ve bunun için de bir "Medeniyet Okulu" açılması gerektiğini belirten Khemir, şu ifadeleri kullandı:
"Bu okul, karşılaştığı sorunlara çözüm üretebilen entelektüel bir nesil yetiştirecek. Üretken bir okul olmalı ve gençler oradan dünyaya cevap versin. Burada sosyal, siyasi ve entelektüel anlamda bir sorumluluk var. Kötü gidişi düzeltebilmek, coğrafyayı yeniden çizmek gerekiyor. Bu sorunla ilgilenmezsek, bazı şeylere cevap veremeyiz. Daha korkunç olan, bir genç yaşadığı ülkede eğitim almazsa, o ülkenin düşmanı haline gelebiliyor."
Yönetmen, son olarak geçen yıl Müslüman dünyasının neler kaybettiğiyle alakalı yeni bir sinema filmi çektiğini anımsatarak, "Gençlerin iki kaybı var. Geçmiş ve gelecek. Gelecek bizi bazı yönlere götürüyor ama onun kaybedilmesinden çok korkuyorum. Peki gençliği kurtarmak için bu yönü değiştirebilir miyiz? Şimdiki nesil bir şeyler yapabilmek için önceki nesilden daha fazla para harcıyor." diye konuştu.
Senaryosunu da yazdığı "Whispering Sands" isimli filmde, Bab'Aziz'in de müziklerini yapan Armand Amar'la çalıştıkları bilgisini veren Khemir, "Filmde birkaç oyuncu haricinde köylü insanlar oynadı. Film Doğu dünyasını anlatıyor ama aslında doğrudan İslamı anlatmıyor. Küçük tasavvufi hikayeler var. Filmde aslında birçok hikaye var ve yönetmenin doğrudan iradesiyle oluşan bir film değil. Hikayelerin kendiliğinden aktığı bir film oldu." sözlerini kullandı.
Nacer Khemir, "Whispering Sands" filminin konusunu ise şöyle açıkladı:
"Arap asıllı Kanadalı bir kadın bir yolculuğa çıkar ve Tunus çölünde bir yeri bulması için ona yardım etmek üzere bir rehber tutar. Kadına sırrını açıklatmak için rehber ona çocukluğundan ilham aldığı Sufi hikayeleri anlatır. Çölün ortasına geldiklerinde kadın yolculuğunun sebebini açıklar. Gamsız rehber yolculuk sırasında çocuklarının ülkeyi terk ettiğini öğrenir. Ölümcül bir gelecekle yüzleşmeden önce oğullarını yakalamalıdır."
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.