Basın ve Kirlenmişlik...

Basın ve Kirlenmişlik...
Basın ve Kirlenmişlik Adana'da nefesler tutuldu...Bugüne kadar kulağının arkasına yatan, kirlenmişlikten faydalanan, puslu havada işini yürüten gazete...

Basın ve Kirlenmişlik 

Adana'da nefesler tutuldu...

Bugüne kadar kulağının arkasına yatan, kirlenmişlikten faydalanan, puslu havada işini yürüten gazete patronları, "Acaba beni de yazacak mı?" diye uykusuz günler geçirmeye başladı. Bu yazı dizisi sürdüğü müddet içerisinde, kimseye rahat uyku yok elbet.

Yazı dizisinin sonunda, bu yazının neye hizmet ettiği, neyi amaçladığı, hedefine ulaşıp ulaşmadığı, yeni bir çağ açıp açmayacağı, sektöre çeki-düzen getirip getirmeyeceği çok tartışılacak. Tez-Sentez-Antitez üçlemesinin ardından yeni bir güneş doğacak mı bilinmez.

Ancak medyadaki kirlenmişlik yeni değil elbet...

***

TV stüdyolarının kapısında programın dakikasına, yayın kuşağına ve hitap ettiği kitleye göre para makbuzu kesen muhasebeciler de oldu bu kentte.

Gazetenin birinci sayfasına girecek haberin büyüklüğü ve göze çarpacak yerde değerlendirilmesinin fiyatının konuşulduğu da oldu.

Muhabirlere ilan-aboneye yönelik haber yapın talimatlarının verildiği de oldu.

Fazladan 300-500 gazete almayı taahhüt ederek, kendi haberini yaptıran siyasiler, bürokratlar ve işadamları için baskı sayısının artırıldığı da oldu.

Basın İlan Kurumu'nun kriterlerine uymak için, basılan yayının belli gazete büfelerine bırakılıp, oradan toptan satın alınarak, daha sonra dağıtıcı sayesinde abonelere dağıttırıldığı da oldu.

Çıkmayan gazeteye ilan alıp, sadece bayramlarda ve özel günlerde gazete yayınlandığı da...

Herhangi bir kurumda bir yere gelme adına günlük, haftalık veya aylık bir gazeteyi kullanıp özel haber yaptırıp, muhalifini baskı altına aldırmak, kendisini parlatmak isteyenler için kullanılan gazeteler de oldu...

***

Herkesin bildiği, görmezden geldiği, gidişattan menfaat sağladığı bu kirlenmişlik diz boyu. Yaygın basında trilyonluk pasta sözkonusu iken, yerel basında milyonluk pasta pay ediliyor. Basın emekçileri ise bu pastanın kırıntılarıyla yaşam mücadelesi veriyor.

Kredi kartlarını ödeyemeyen, kirada sürünen, çocuğuna süt alamayan basın emekçisi, aç-bilaç, günde 12 saat, yağmur-çamur demeden, soğuk-sıcak demeden çalışıyor. Karın tokluğuna çalışırken, kendi özlük haklarını savunamaz haldeki basın çalışanı, kendi söküğünü dikemeyen terzi gibi, gazetesinden ahkam kesmeye çalışıyor.

"Gazeteci çağın tanığıdır" derler. Sadece tanıklık yapan, edilgen haldeki gazeteci, zaman içinde istese de istemese de kirlenmişlikten kaçamıyor.Kirli düzende temiz kalamıyor.

***

Teknolojik gelişim, bilgiye ulaşmadaki rahatlık, elektronik çağın gelişimiyle birlikte, gazete çıkarmak, TV kurmak, internet sayfası oluşturmak çok kolaylaştı.

Daha önceki yıllarda sokaktaki muhabirden, matbaadaki işçiye varana kadar arada bir çok farklı iş grubu vardı. Ajanscılığın ortaya çıkmasıyla birlikte sokaktaki muhabirin ürettiği bir haber, ajans sayesinde onlarca farklı gazetede kullanılıyor, ancak haberi üreten sadece aylık maaşa talim ediyor. Bir tek değişmeyen bilgisayarcı yani sayfa yapan ile bir de baskı ustası kaldı, aradaki farklı iş grupları ise zamana, teknolojiye yenildi.

Artık sayfa sekreteri de kalmadığı için, bilgisayar başındaki kişi hem sayfa sekreteri, hem tashihçi hem de bilgisayar operatörü olarak basında en yerleşik kişi haline geldi.

O nedenle de özellikle yerel basında tüm sayfalar birbirinin benzeri oldu.

***

Eskiden bir tam günü alan gazete hazırlığı, şimdi sadece 3-5 saatle sınırlı hale geldi. Bir çok gazetede olduğu gibi, ajanstan indir haberi, sayfalara paylaştır, sonra da kendince bir manşet haber bulup sayfayı düzenle... Meşrebine göre, kafa-kol ilişkine göre, ilan-abone ilişkilerine göre, menfaatine, çıkar hesabına göre en uygun haberi manşete çek, gerisi kendiliğinden gelir. Hepsi bu...

Haber atlatmak, farklı bir mizampajla okurun karşısına çıkmak, farklı mesajlar vermek, daha fazla okurla buluşmak, gündemi belirlemek, halkı aydınlatmak, insan hak ve özgürlüklerini savunmak, emekten yana olmak artık demode oldu. Herşey ilan-abone ve kapalı kapılar ardındaki ilişkilerle belirlenmeye başladı.

Bu günümüzde teknolojinin gelişimine paralel olarak elbette kaçınılmazdı.

***

Bıçak nasıl ki doktorun elinde sağlık aracıysa, katilin elinde de cinayet aracı olabiliyor. Bu bıçağın nerede ve nasıl kullanıldığına bağlı.

Basın da bir üst yapı kurumu olduğu için, altyapıdaki kirli ilişkilerden etkilenmemesi mümkün değildi. Vahşi kapitalizmde, emeğin yoğun olarak sömürüldüğü, işçinin artı değerinin gaspedildiği, hammadde kaynaklarının ve pazarların işbirlikçi tekelci kapitalistler tarafından denetim altında olduğu bir ekonomik düzende, mevcut düzenin şekillendirdiği basından emekten yana, işçiden yara bir tutum sergilemesi beklenir mi? Hakça üretim ve hakça paylaşımı desteklemesi, halkın çıkarlarını koruması ve bunun için emekten yana tavır sergilemesi beklenir mi?

***

Ticari bir ürün olan gazetelerin, TV yayınlarının, internet portallarının, ekonomik olarak yaşamlarını sürdürebilmeleri için elbette mevcut düzenle ilişkileri olacak. İşte can alıcı nokta burada ortaya çıkıyor. Bu ilişki zaman içinde kirlenmeyi getiriyor. En idealist gazeteci bile, zaman içinde kirli ilişkiler içerisine giriyor. 'Ben almazsam başkası alacak..., Bu düzeni ben mi değiştireceğim... Herkes alıyor... Ben almadım da ne oldu?" şeklindeki soruları sormaya başladığı zaman, içine giren kurt'a yenilmiş oluyor...

Bu kirlenmişlik sadece patron boyutunda değil elbet... Sokaktaki muhabirden, gazetedeki yayın yönetmenlerine kadar bu kirlenmişlikten ağırlıklarınca pay almaları kaçınılmaz.

***

Bugün ülkemizde güvenirlilik sıralaması yapıldığında, basın klasmanda alt sıralara kadar geriledi. Zülfü Livaneli'nin şarkısında olduğu gibi pazarda herşey alınır-satılır oldu. Şeref, haysiyet de meta haline geldi.

Boyalı basın, kartelci basının hammadde kaynaklarını elinde tutmasının, devletle ticari ilişkilere girmesinin, tekelci kartellerin baskı aracı olarak basın sektörüne girmesinin ardından basındaki yozlaşma her geçen gün daha da arttı.

Kuyumcusundan kasabına, ağzı laf yapandan sahtekarına, sigortacısından otomotivcisine, siyasetçisinden esnafına kadar bir çok farklı sektörde faaliyet gösteren kişi ve kurumlar, farklı amaçlarla, ikbal beklentileriyle, dokunulmazlık zırhına kavuşabilmek için, farklı çevrelere ulaşabilmek için gazete sahibi oldu.

Hiç kimse de bu kötü gidiş karşısında, farklı çözüm modelleri üretemedi. Elini-kolunu sallayan herkes gazete sahibi oldu. Anti-tröst yasası olmasına rağmen, pazarın belli bir bölümünü elinde bulunduran çevrelerin birden fazla gazete ve TV sahibi olması önlenemedi. Yasalar kağıt üstünde kaldı, çalıştırılamadı, kamuoyu oluşturulamadı.

Her dönem basının içinde bulunduğu kirlenmişlik bazılarının işine geldi. Bugün basındaki kirlenmişlikten yakınan atanmış-seçilmiş, bürokrat-işadamı vs... zaman içinde basını kendi çıkarları için kullandı.

Bugün basını tu kaka yapan, basındaki yozlaşmaşlığı ön plana çıkaran kişi, kurum ve kuruluşlar, zaman içinde bizzat kendileri bu kirlenmişliğin ortasındaydı.

O yüzden bugün timsah gözyaşı dökenlerin, geçmişteki rollerini de bir bütün olarak ele aldığımızda, "Dinime söven Müslüman olsa" demekten başka bir çaremiz kalmıyor.

***

Eğer gereken yasal düzenlemeler yapılıp da, basın sektörü bazı yaptırımları da içerecek şekilde yeniden düzenlenmezse, bu kirlenmişlikten kurtulamaz.

Basın, ODA olmalı ancak Odalar ve Borsalar Birliği'ne bağlanmayıp, basın sektörüne ait özel bir yasa çıkarılmalı ve basına çeki-düzen verilmeli.

Herkes gazete çıkarmamalı... Gazete çıkarmanın belli bir ölçüsü olmalı.

Basın İlan Kurumu'nun yapısı yeniden düzenlenmeli.

Sektörde çalışan basın emekçileri özlük haklarını ve sendikal haklarını kazanmalı.

Anti-tröst yasası çalıştırılmalı.

Gazeteci başka bir sektörde çalışmamalı. Sektör disipline edilmeli.

Yerel basın; yaygın basın karşısında haksız rekabet koşulları altında güdük kalmaması için devlet teşviklerinden yararlandırılmalı. Teknolojik yenilikler, hammadde girdileri konularında çeşitli indirimlerle desteklenmeli.

Yaygın basının kentlerin reklam kaynaklarını sömürmesi, yerel basının candamarlarını kesmesine yolaçan ekler yayınlaması önlenmeli.

Ajans sistemi yeniden ele alınmalı, Üretilen bir haber birden fazla yayın organında kullanıldığında, haberin üreten muhabire, haberi kullanan gazeteler telif hakkı ödemeli.

Basın sektöründe çalışanların eğitim düzeylerinin geliştirilmesi için meslekiçi eğitim faaliyetlerine ağırlık verilmeli.

Basın Meslek İlkelerine titizlikle uyulması için yaptırım gücü olan konsey tipi örgütlenmeler gerçekleştirilmeli.

Basında tehdit ve şantaja yönelik haber ve duyurular ile insan hak ve özgürlüklerine yönelik suistimalleri önleyecek yasal düzenlemeler gerçekleştirilmeli.

Basın meslek örgütlerine üyelik şartları yeniden ele alınırken, bu meslek örgütlerini oda olarak yasal statüye kavuşturup, gerçekte gazeteci olmayanların mesleğe sızma girişimlerini önleyici yaptırım gücü olan imkanlara sahip olmaları sağlanmalıdır.

Bunlar yapılmadan, bu mesleğin kirli bir meta haline gelmesi önlenemez...

Bu meslek bu haliyle de emekçi sınıfların değil, yönetenlerin elinde oyuncak olmaya devam eder... Balık hafızalı bir toplum olduğumuz için de bugün yazılan kirli ilişkiler bir müddet sonra kaldığı yerden daha komplike olarak devam eder, gider...

 

Yusuf Aslan - 19 Ekim 2010 04:44

yusufaslan2045@gmail.com

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.