Asım Yapıcı: ‘Buyrun bayram yapalım..’
Bayram denince Abdurrahim Karakoç'u anmamak olmaz. Rahmetli şairimiz bu konuda birbirini tamamlayan altı şiir bıraktı geride. Geçmişle bugün arasında dönüşen kültürün, hatta iğfal ve işgal edilen zihinlerinin türküsünü yaktı.
"Bayramlar Bayram Ola" serisinin birinci şiiri Anadolu insanının yoksulluğu üstüne kurulu. Bayramlar eğer eski tadını kaybetmişse bunun arkasında başta hane halkı olmak üzere insanların fakirlik nedeniyle sevindirilememesi yatıyor. Halbuki bayram yani "İYD" sevinç günü demektir. Şair şöyle dile getirir bu durumu:
Güneş yükselmeden kuşluk yerine,
Bir adam camiden döndü evine,
Oturdu sessizce yer minderine,
Kızı “Bayram” dedi, yalın ayaklı,
Adam “Bayram” dedi, tam ağlamaklı...
Fakir babanın eli öpüldükçe içi burkulur, konuşmak ister, dili tutulur, konuşamaz, ağzından zorlukla bir “off! ” çıkar, lakin bu "off!" yüreğin en derininden gelen çaresizliğin sessizce haykırılmasıdır. Öyle ki:
"Oğlu “Bayram” dedi, sırtı yamalı',
Adam “he ya” dedi, gözü kapalı..."
Baba düşünür, kış yakındır, evde ne odun vardır, ne yağ, ne de un. "Yok yoka karışmış, tuz yok, sabun yok"tur. Tam bu sırada Hanımı bayramı hatırlatır, adama diş sıkmaktan başka çıkar yol kalmaz, sıkar dişini, yutkunur öfke ve çaresizliğini. Dahası sadece kendisi ve ailesi değil, tüm ülke halkı benzer sorunları ziyadesiyle yaşamaktadır.
"Döndürse yönünü herhangi dosta,
Yaralı, gariban, dul, yetim, hasta.
Aylar, yıllar, günler erirken yasta,
Yer-gök “Bayram” dedi, ağzını açtı.
Adam “Bayram” dedi, evinden kaçtı..."
Serinin ikinci şiirinde haftalar öncesinden sabırsızlıkla beklenen mübarek ellerin öpüp koklandığı bayramlara özlemin ağıdı yakar kavurur yürekleri.
"Nur yağan geceler, gündüzler nerde?
Neşe paylaştığım öksüzler nerde?
Dost yollar, dost evler, dost yüzler nerde?
Huzura erdiğim bayramlar hani?"
Artık, bayramlar huzur verici değildir. Dost evler, dost yüzler, dost yollar yoktur. Samimilik, içtenlik, güvenlik kaybolmuştur. Ruhunu ve kalbini yitiren / yitirmeye başlayan, kainata aşk ile bakamayan beşeriyet insaniyet makamına nasıl yükselecektir? Öksüzlerin sevinci duyulmuyorsa, sevinç gününün ne anlamı olabilir?
Hele de sokaklarda şeker toplayamayan çocuklar yoksa bayram tatile çıkmıştır, zira sokaklar güvenli değildir artık. Değişen şehir, risk toplumu, modernitenin açmazları...
Karakoç, bayramın bayram olabilmesi için "af", "barış", "rahmet", "hak" ve "menzil" kavramlarını ön plana çıkarır.
"Bayram af günüdür, barış günüdür
Bayramlar rahmete giriş günüdür
Bayram hak menzile varış günüdür
Gönlümü verdiğim bayramlar hani?"
Serinin üçüncü şiirinde tema; ruhunu kaybetmiş modern insanın dramınıdır.
"Ben aşka koşarım aşk beni vurur,
Yaklaştığım deniz içimde kurur,
Bahçeler gül vermez gülemem oğul!
Bayramlar kurşundur canımda kalır,
Yazdığım tebrikler yanımda kalır,
Postacı pul vermez salamam oğul!"
Modernite geleneksel olan ne varsa hepsinin canına okumaktadır. Artık insanlar arası iletişim sorunludur. Esasen kalpler birbirini duymazsa ve anlamazsa dil ile mesaj aktarabilir mi karşı kıyıya? Aktarılamaz çünkü dirilerden umut yoktur. Aktarılamaz çünkü onlar moderniteyi temsil eder. Bu durumda en iyisi ölülerle sohbettir, çünkü onlar geleneğin kalbindedir. Dahası onlar metafiziği temsil ederler. Zaten asıl sorun fizik ile metafizik arasındaki dengenin tek yönlü bozulması değil midir?
"Taşırım başımda başı boşları
Konuşur karşımda mezar taşları
Diriler dil vermez, bilemem oğul!"
Serinin dördüncü şiirinde şair gerek yaşadığı gerekse gözlemlediği her türlü zulüm, fesat ve adaletsizlik için "Allah kerim" der, sonuçta yine konuyu bayrama getirir.
"Bayram gelmiş.. gelir belki
Ben tebrik-mebrik bilmem ki
“Bayram, bayram ola” derim
Allah Kerim"
Hayata anlam vermeyen, bir kalbimiz olduğunu hatırlatmayan, narsistik duyguları törpülemeyen, Rahman ve Rahim olan Allah'ı hatırlatmayan, can çekişen şefkat ve merhamete can suyu olmayan, mazlumu korumayan, yetimi ve öksüzü güldürmeyen, yaşlıları memnun etmeyen bayramlarda tebrik yazılsa ne olur, yazılmasa ne olur, der gibidir.
Günümüzde sosyal medya üzerinden yapılan ancak satırdan sadra geçmeyen bayram kutlamaları ve içeriği cafcaflı kes kopyala tebrik mesajları neyin nesidir acep?
Serinin beşinci şiirinde hem bireysel hem de sosyal sorunlar harmanlanır, yarısı öfke diğer yarısı çaresizlik içeren dizeler eşliğinde.
Giden bayramlardan bir tad alınmadığını belirttikten sonra Şair: "Gardaş bu senenin bayramı nasıl?" diye başlar siteme. Daha acısı "Şenay’larda bayram her gün, her saat"tir. Çünkü onlar sevinmek, mutlu olmak kısaca yaşamın tadına varmak için bayramı beklemezler, ekonomik güçleri, sosyal statüleri yerindedir. Belki de delidirler, fakat farkında değillerdir, deliye de her gün bayramdır. Kültürüyle barışık olmayan, moderniteye tutsak, tüketim kültürünün esiri olmuş birisi/birileri pek de akıllı sayılmaz. Kendi olmayan insan ne kadar akıllı olabilir ki? Evet, Şenaylar mutludur ya başkaları... Acaba "Elif’in, Döne’nin bayramı nasıl?"dır. Burada seçilen isimler dikkat çekicidir. Şenay'a karşı Elif ve Döne. Şehre karşı köy, moderniteye karşı geleneksellik, sekülarizme karşı din ve maneviyat...
Şiirin diğer kıtalarında isimler değişir ama mesaj yine aynıdır. Şöyle der:
"Ayşe’nin bayramı gözyaşı, firak
Sultan’ı derdiyle baş başa bırak
Sormadan geçemem, etmişim merak
Nükhet’in, Nana’nın bayramı nasıl?"
Sorun sadece moderniteye mahkum sekülerlerde değildir Karakoç'a göre, yaşanılan dönem her türlü dert ve acının kaynağıdır. Daha kötüsü sözde modernlik karşıtı olan şeyhler ve hacılar yani dindarlar da eski zamanların ninnisiyle avunmakta, halkı da uyuttukça uyutmaktadır. İşte din algısının afyona dönüşebileceği kritik bir husus. Bu hengamede acaba "üç gardaşı şehit veren bacının, oğulsuz ananın, gelini dul, torunu yetim kalmış ak saçlı ninenin, gönülsüz göçe zorlananların, boş kalan binaların, mazlum ve günahsız mahpusların, kan ağlayan Semerkant'ın, yanan Buhara'nın, bahara hasret Keşmir, Kâbil, Kerkük, Kudüs ve Sina’nın bayramı nasıl?" diye sorar. Ama asıl söylenmek istenen sanki şu dizelerde gizlidir:
"Bizden sandığımız bize yabancı
Görünen simalar göze yabancı
Kabukta bayram var, öze yabancı
Söyleyin, mânânın bayramı nasıl?"
Şaire göre bayram takvimdeki bir yazıya dönmüşse ağrı ve sızıdan başka birşey değildir. Kabuk ve öz, her şeyde ve her yerde dengeli olmalıdır. Modernite ve onun daha vahşi bir formu olan post modernite özü, yani iliği, yani fıtratı hedef almıştır. Doğru ve yanlışı ayırma kriterleri kaybolmuş, kimlik hatları flulaşmış, zahiri kurtaralım derken derunun anlamı civa gibi akmış yerin yedi kat altına.
Serinin altıncı ve son şiirinde gelecek tasarımı ile birlikte ideal bayram teması işlenir.
Âlem-i İslâm’a rahmetin su gibi aktığı, evlerin cennet koktuğu, meleklerin yukardan gıptayla baktığı, zalimlerin zulmümün son bulduğu, Müslüman'ın sesinin gür çıktığı, gönüllere sevgi otağının kurulduğu, Hakkın yerini haksızlığın almadığı, hakikatin hakim olduğu, Müslümanlar arasında vahdetin gerçekleştiği, ilmin aklı, irfanın kalbi doldurduğu bir bayram temennisinde bulunur ve şiiri şöyle tamamlar :
"Ne makam, ne para, ne senet, ne çek...
“Kurtuluş İslâm’da” vallahi gerçek
Bu mübarek sevda bizleri tek tek
Yaksın, bayram olsun bayramlarınız"
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.