Alkışı Duydum İhaneti Gördüm..

Alkışı Duydum İhaneti Gördüm..
İdareye yağcılık ve yalakalık yapan öğretmenler istenen öğretmenler, görüşünü söyleyen, soru soran öğretmen istenmeyen öğretmen oldu. İdareyle arası iyi olan öğretmenler ne yapsa övgü alıyor, istenmeyen öğretmenler ağzıyla kuş tutsa işe yaramıyordu.

Alkışı Duydum İhaneti Gördüm - Yanlış İşler de Yapıldı

Hiçbir acidasyon yapmadan, duygusallık etmeden bu beş yıl içersinde yapılan yanlışları buraya yazmayı da tarihe düşülecek bir not olarak görev biliyorum:

Yeni müdür idari kadroyu kurarken stratejik yanlışlar yaptı. Bir görev delisi olan ve yaptığı her işi titiz yapan, dikkatli, sempatik, yapıcı bir idareci olan bir müdür yardımcısını, sırf önceki müdür vekiline yakınlığından dolayı hep dışladı. Bunun yanında öğretmenliği de, idareciliği de son derece zayıf olan eski bir oda arkadaşını sadakat duygusuyla göreve getirdi. Kişilik zafiyetleri olan, öğretmenliği de, bilgi birikimi de, öğretmenlik becerisi de son derece zayıf, çocuk ruhlu bir arkadaşını, sırf eski bir öğrencisi olması ve istediği gibi kullanabilmesi amacıyla baş muavinliğe getirerek okula hizipçiliği, fitneciliği, içten pazarlıkçılığı, eğitim-öğretim ve disiplinde kalitesizliği getirmiş oldu. Okulda yapılan sınavlarda özellikle siyasi düşünce ortaklarını görevlendirmesi, iktidardan her bakımdan yararlanarak başka siyasi düşüncelere hizmet etmeyi marifet sayan bu zat doğrusu rolünü çok güzel oynamakta, istenmeyen öğretmenlerin derslerinde bazı öğrencileri provoke ederek sıkıntılar yaşamamıza neden olmuştur. O aslında bu yöntemi yardımcısı olduğu hocasından tevarüs etmiştir. Bu o kadar ileri boyutlarda olmuştur ki, artık bazı sınıflarda öğrencilere söz geçiremez olduk. Sınıfta bana olmadık sıkıntılar yapan bir kız öğrenci baş muavinle odasında satranç oynamakta, idareden aldığı yüzle söz dinlemez, kural tanımaz hale gelmekteydi. Artık öğrenciye kitap, defter, ödev soramaz, en sıradan öğrenci davranışlarını sağlayamaz olduk. Konforu bozulan öğrenciler hemen idareye koşmakta, müdürün ya da baş muavininin odasına sere serpe oturarak öğretmen çekiştirmekteydi. Bir öğrencinin isteğiyle öğretmen bir sınıftan alınıyor, başka sınıfa veriliyor, idareyi eleştiren öğretmenlere adeta okul dar ediliyordu.

İdareye yağcılık ve yalakalık yapan öğretmenler istenen öğretmenler, görüşünü söyleyen, soru soran öğretmen istenmeyen öğretmen oldu. İdareyle arası iyi olan öğretmenler ne yapsa övgü alıyor, istenmeyen öğretmenler ağzıyla kuş tutsa işe yaramıyordu. Ders yapmak, bir şeyler öğretmek, terlemek gerekmiyor. Geçer not ver, “sallabaşını al maaşını” anlayışından şaşma. Okuyan, araştıran, konuşan, üreten öğrenci yerine, uyuşuk, defter tutmayan, ders dinlemeyen, derse katılmayan, saygısız ve küstah öğrenciler çoğaldı. Katılımcı, paylaşımcı, dayanışmacı, işbirliği anlayışı gitmiş, sadece idareye ve idarecilere yağcılık devri gelmişti. İdarenin adamları ali kıran baş kesen davranışlarla öğrenciyi sindirmekte, dövmekte, pataklamakta, hakaret etmekte; ama hiçbir eleştiri almamaktadır. Hatta bazı çok özel öğretmenlerin dövdüğü öğrenciler üstüne üslük okuldan atılma yoluna gidilmekte. Ama istenmeyen öğretmen için öğrenci tezviratları sumen altlarında biriktirilmekte ve koz olarak kullanılmaktadır.

Okuldaki bütün etkinlikler adeta para toplamaya yönelik hale gelmiştir. En iyi öğretmene değil, en iyi aidat toplayana ödül dahi verilmektedir. Güzel Kur’an okuma, ezan okuma ve hafızlık yarışmalarına çok önem verilmektedir. Bu çok özel yetiştirilen öğrencilerle sağlanan başarılar reklam edilerek okulda çok büyük başarılar sağlandığı izlenimi verilmekte, adeta Kur’an üzerinden popülizm yapılmaktadır. Son sınıfa gelmiş ve mezun olmak üzere olan öğrencilere Ayetelkürsi dahi ezberletilemezken bu yarışmalarla sağlanan başarılarla okulda çok güzel başarılar gösterildiği reklam edilmekte ve gözler çok güzel boyanmaktadır. Kutlu doğum haftaları, kandiller, mezuniyet geceleri hep bu görsel amaçla yapılmaktadır. Eğitim öğretimde kalite tabana yayılamamaktadır. Çünkü idarenin istediği reklamlık birkaç etkinliktir ve bu etkinlikler de birkaç öğretmenle sağlanmakta, toplantılarda sadece o öğretmenler yüceltilmekte, öteki öğretmenler aşağılanarak, sert eleştirilere tabi tutularak gönülsüz hale getirilmektedir. Yukarıda değindiğim 28 Şubat dönemindeki çok özel durum ve Ak Parti iktidarı sonrası rahat dönem çok iyi reklam edilerek her veli toplantısında  “bizden önce bu çocukların başları zorla açtırılıyordu, biz geldik bu sorun bitti” denilerek popülizm yapılmaktadır. Çünkü bunun böyle olmadığını kendileri de çok iyi bilmektedir. O eleştirdikleri o dönemde bu göreve gelmiş olsalardı bu okulu bir hafta yönetemezlerdi. Popülizmi o derece sevmekte ve yapmaktadırlar ki, müdür olmadan önceki dönemlerde okulda yapılan sınavlarda bazı öğretmenlere cevap anahtarı hazırlatıp, bazı nazı geçtiği öğretmenlere de uygulatarak kendi adamlarının çocuklarına yardım sağlamak sadece öğretmenlik döneminde değil, müdürlük dönemlerinde de sık sık yaptıkları bir usulsüzlüktür. Öve öve kendini koyacak yer bulamayan sayın müdürümüzün ta eski yıllardan öğrencileri kendisinin bir sene boyunca bir kez kitap açtırdığının, bir kez ders yaptığının görülmediğini söylüyorlar. Zamanında okumamış, halen de okumayan ve kendini hiç bir şekilde geliştirmemiş bu insanın tek yapabildiği, o bozuk şivesiyle karşısındakileri bıktırıncaya, gına getirtinceye dek konuşmak, konuşmak, konuşmak.

Kendisi kirada oturan ve ev geçindiren sayın müdürün her sene aile boyu nasıl umreye gittiği de düşündürücüdür. Ama kimse ona böyle bir soru soramaz. Çünkü yandaşlarına da bedava umre ikramları yapar, karşısında olanlarsa sadece birer fitnecidir.

Ak Parti Kocaeli Büyükşehir Belediyesi İl Genel Meclisi Meclis Başkanını ile çok iyi uyum sergilemekte, hatta oldukça uyanık bir siyasetçi olan başkanı kullanmayı çok iyi becerebilmektedirler. Son marifetleri de, okula gelir sağlamak amacıyla okul bahçesine kondurdukları Cafekondu’dur. Yerel gazetelerde haberler çıkmakta ve bu olay otobüslerde, kahvehanelerde konuşulmaktadır. Bir gün bunun hesabını da birileri sorar ama hesabını kendilerinin vermeyeceği muhakkaktır. Çünkü bu ülkede kimsenin yaptığı yanlışın hesabı kendisine ödettirilmez, hep başkalarına çıkar fatura. Yerine göre mehepeli, yerine göre akpartili, yerine göre Süleymancı, yerine göre cemaatçi olan bu tiplerin tek derdi şahsi küçük hesaplarıdır. Ve bu küçük hesapların peşinde olan zavallıların kuyuya attıkları taşları gün gelir on tane akıllı bir yana, bütün ümmeti Muhammet çıkaramaz ve altında ezilir, bedel öderler.

Ve buraya yazıyorum: Birilerinin kahraman yaptığı bu ilmen, fikren, siyaseten, edeben bomboş kişiler döneminde İzmit İmam Hatip Lisesi en karanlık günlerini yaşamaktadır.

Beğenmedikleri dönemde o karanlık dönemlerin en has adamları bu dönemin de en çok alkışlanan insanları oldular.

“En çok para toplayan sınıflara projeksiyon makinesi takacağız” diye kampanya yaptılar. Şimdi hiçbir sınıfta projeksiyon makinesi yok. O kampanyalara çocukluk safiyetiyle sarılan öğrencilerin çoğu mezun oldu gittiler. Öğretmenler kurulunda bu konuda soru soran öğretmene “isteyen gelsin, parsını iade edelim” diyecek kadar da rahatlar.

Öğretmenler arasında belli konularda hediyeleşme için oluşturulan fondan bu fonun hesabını tutan ve tek marifetleri öğrenciden para toplamak, idarecilere yağcılık yapmak olan bazı öğretmenler belli günlerde idarecilere hediye almaktadırlar ve idarenin gözüne girmek için bu fonu kullanmaktalar. Bundan da kimsenin şikâyeti yoktur. Bunun farkında olup da aidatını ödemeyenler psikolojik tacize tabi tutulmaktadır. Çünkü öğretmenlere imza karşılığı çıkarılan yazıda bu fondan kimlere ne tür hediyeler verileceği belirtilmiş, bu maddeler içersinde idarecilere öğretmenler günü ve benzeri zamanlarda hediye alınması bulunmamaktadır.

Büyükşehir Belediyesi’nden vapur temin ederek öğrenci başına on ya da yirmi lira toplamalar, kermesler, kampanyalar, başarılı öğrencileri umreye götürme bahanesiyle toplanan yüklü meblağların envanteri yoktur. Nasılsa kimse hesabını da sormamaktadır.

Okul geceleri videoya kaydedilerek üretilen CD’ler tane başına beş liraya öğrencilere dayatılmaktadır. Bazı idareciler tarafından akredite öğretmenlerin ortaya koydukları, hiçbir denetimden geçmemiş, içersinde öğrencilerin izlemesinde ve duymalarında pedagojik sakıncalar bulunan replikler içeren oyunlar da bir TL karşılığı da olsa, kayıt dışı paralar toplanarak gösterilmesi, öğrencilere yaptırılan ve hiçbir sanatsal değeri olmayan bir hüsnü hat levhasının açık artırmaya konularak okula gelir sağlanması, veli toplantılarının bu tür olaylarla meşgul edilerek gerçek amacından saptırılması ve benzeri sayılamayacak kadar olaylar yaşanmıştır.

Bir önceki müdürün idareciliğini beğenmeyenler acaba onun çeyrek asırdan fazla bir dönem idareciliği boyunca buna benzer en ufak bir örnek gösterebilirler mi? Yiğidi öldür ama hakkını ver denmiştir. O, zaten bunların bu tür sorumsuz ve şaibeli işlerine göz yummadığı için sevilmemiştir.

Sayın müdür her fırsatta İmam Hatip Lisesi’ni ve öğrencilerini sevdiğini söyler. Ben de diyorum ki bizim başımıza ne geldiyse bizi çok sevenlerden gelmiştir. Bize bizi çok seven değil, verdiğimiz vergilerden maaş alanların bize ve çocuklarımıza karşı görevlerini en iyi şekilde yapmalarını beklemek hakkımız. İnsan çocuğunu çok sever ve ölçüsüz sevgi çocuğunu şımartır. Sonra da o şımarık çocukların ne kendilerine, ne ailelerine, ne de ülkelerine bir hayrı olamaz. En ufak sorumluluk almayan, hiçbir yükümlülüğünü yerine getirmeyen, hak etmediği şeyleri isteyen tipler bu yanlış eğitim anlayışlarının ürünüdür.

Okuldaki idare ve öğretmenler arasında bir sinerji sağlanamamış, yersiz ve dengesiz övgü ve yergilerle insanlar incitilmiş, mesleklerinden soğutulmuş, kendilerine olan saygılarını dahi yitirmişlerdir. Öğretmenler bir yana, okul müdürü kendi yardımcılarıyla bile bir istişare, ortak karar verme, tartışma ve en uygunu bulma anlayışı sağlayamamıştır. Adeta her şeyi kendisi en iyi bilmektedir. Çünkü onu müdür yapmışlardır. Ne büyük gaflet!

Sayın müdürümüzün bu okulda beş yılı dolmuştur. Başka bir yere atanmamak için kendisine uygun bir yer gerekmektedir. Çünkü bu kafayla ve bu kifayetsizlikle başka hiçbir yerde barınması, başarılı olması mümkün değildir. Onun dolduruşlarına gelecek ve onu hep alkışlayacak hödükler ancak bu ortamda bulunur. Bunun için de Anadolu Şubesi’nin müstakil Anadolu İmam Hatip Lisesi yapılması için doğrusu büyük uğraş verdi. Çünkü bu insan bu okulu çok sevmektedir ve bu okulun müstakil olmasını istemektedir. Ama aslında kendisine müstakbel bir görev yeri ayarlamaya çalıştığını söylemek kötümserlik olacaktır! Bu okulun müstakil olması tamam da, bozacının şıracıdan ayrılması mümkün değildir. Çünkü pek sayın müdürümüz ne yönetmelikten anlar, ne bilgisayardan. Herkes de onun kahrına katlanamaz. Kendisine başyardımcı yaptığı zevzek gibi bir destek olmadan yapamaz. Bu yaverine orada bir baş muavinlik ihdas edebilmesi için de bir pansiyon olması gerekir. Öyleyse gelsin vatan millet Sakarya söylemi. Kollar sıvanmalı ve oraya da bir yurt yapılmalı. Çünkü çocukları çok seviyorlar ve bu çocuklar her şeyin en iyisine layıktır. Ama iki yıldır o tarafta okuyan yaklaşık elli öğrenci devlet yatılı oldukları halde öğle yemeği yiyememektedirler. Kimin umurunda. Onlar hak etmiyorlarmış. Çünkü derslerine çalışmıyorlarmış. Peki, merkez binada derslerine çalışmayanlar öğle yemeğinden mahrum ediliyor mu? Bu hiç önemli değildir. Kimse şikâyetçi olamaz. Olsa da fitnecilikle suçlanır ve susturulur. İzmit İmam Hatip Lisesi’nde destanlar yazmış bu müdüre eleştiri yöneltecek adam kesinlikle onu çekemeyen, kıskanan fitnecinin önde gidenidir. Sırf bunların alicengiz oyunları yüzünden, hakları olduğu halde öğle yemeği yiyemeyen çocukların hakları çarpmaz mı bunları?

Bunun adı faşizmdir. Ama bunların yaptığına faşizm demek yergi değil övgü olacaktır. Onun için ifadeyi şöyle düzeltmek gerek: Faşizmin en küçük ve en kötü örneği.

Zavallı Müslümanlar. Kimlerden neler umuyorlar. Şimdi diyecekler ki bunca öğrenci gönderdik üniversitelere. O da kocaman bir yalan. Üniversiteye gidenler kesinlikle dershanelere avuç dolusu para harcayarak kendi imkânlarıyla gidiyorlar. İzmit İmam Hatip Lisesi’nde eğitim de, öğretim de, disiplin de yerlerde sürünmektedir. Eğer denecek olursa ki öteki okullar çok mu farklı? Ben de derim ki hayır, belki daha kötü. Ama bir de şu İstanbul’daki yabancı okullarına bakın. Uzaktan bakınca kozmopolit sanırsınız, şımarık, disiplinsiz, düzensiz sanırsınız. Zaten bizim en büyük yanılgımız bu değil mi? Bu perişan halimizle kendimizi bir şey sanıp dünyaya nizamat vermeye kalkıyoruz.

Keşke bu okullara müdür atanırken daha seçici davranılsa. Anadolu İmam Hatip Liselerine öğretmen seçilirken daha ciddi seçim yapılsa! Ve eğer bir öğretmen bu okullarda öğretmen olmak istiyorsa daha çok çalışmak, kendini yenilemek, geliştirmek zorunda hissetse kendini.

Torpil, adam kayırma, ayrımcılık, bölücülük, karalama, bencillik… Ne kadar kötü haslet varsa bizde.

Bir yerel gazetede köşe yazarlığı yaptığım bir sıra kendi ortamımızı eleştiren bir yazı yazmıştım da, bazı öğretmenler dilekçe vererek beni okul müdürüne şikâyet etmeye kalkmışlardı.(1) Birçok kurumda olduğu gibi bizde de anlayış: “kol kırılır yen içinde kalır” İdarenin yanlışlarına destek olanlar ve yataklık yapanların hepsi aslında öğretmenliğin yüz akı olmayan insanlar. Kendi eksiklerini ancak böyle örtbas edebiliyorlar. Ve ona bakarsanız bizde genel yapı da aynen bu felsefeye dayanıyor. Çalışan, üreten, işini iyi yapan insan gerektiğinde soru da sorar, dik de durur. Ama bunun böyle olabilmesi için daha çok zamana ihtiyacımız var.

İki yıldır Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Kitap Fuarı düzenliyor. Kutlu Doğum Haftası, Kur’an yarışması, ezan yarışması gibi konularda tepetakla koşanlar ne öğrencileri teşvik ettiler ne de kendileri uğradılar.”Körler ile sağırlar, birbirini ağırlar” misali Antikkapı ziyafetlerinde bir araya gelen okul idaresi, derneği ve aile birliği birbirlerine her fırsatta çiçek ve plaket dağıtarak avunuyorlar ama Kitap Fuarı’nda onlardan temsil anlamında dahi bir kişi bile yoktu. Her fırsatta gittiğim ve izlemeye çalıştığım fuar etkinliklerinde dört beşi geçmeyen bir iki öğrenci grubu haricinde ne bir idareci, ne bir öğretmen, ne de bir öğrenci gördüm. Ne sinemaya giderler, ne tiyatroya uğrarlar, ne kitap okurlar… Bir araya geldiklerinde yaptıkları en iyi sohbet ya futbol muhabbeti ya da gırgır, geyik, şamata.

Tuvaletlerde sigara içen öğrencilere kapalı mekânda sigara içme para cezası kesiyorlar; ama baş muavin odasının kenarındaki zulada sürekli sigara içiyor. Onun dokunulmazlığı var çünkü.

Onlar kapalı mekânda sigar da içerler, öğrencilere hakaret de eder ve döverler, istediklerini asar, istediklerini keserler. İstediklerini ödüllendirir istediklerine olabilecek en düşük sicil notu verebilirler. Bunun için hiçbir vicdan, izan ya da yasal zorunlulukları yoktur.
İşte size faşizm! Bundan ala faşizm mi olur?

Öğretmenlikten hiç yorulmadım. Ben asıl işimi yapamamaktan yoruldum. Çünkü bizden işimizi yapmamız değil, yapmamamız bekleniyor.

 

HAYRİ BOSTAN

Ulu Kanal

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.