ABD'de ırkçılık karşıtı protestolar hak mücadelesi ile vandalizm arasında ruhunu arıyor

ABD'de ırkçılık karşıtı protestolar hak mücadelesi ile vandalizm arasında ruhunu arıyor
Floyd olayı, “Transatlantik köle ticareti” ile başlayan Afrika kökenli siyahi halkın asırlar süren dramını ve günümüzde hala aralıklarla polis şiddeti şeklinde nükseden Amerikan sisteminin yapısındaki ırkçılık hastalığını tekrar su yüzüne çıkardı.
New York

ABD’de resmî tatil olarak kutlanan Anma Günü’nde (Memorial Day), Minnesota eyaletinin Minneapolis şehrinde yaşanan basit bir gözaltı işleminin bir siyahinin ölümüyle sonuçlanması, ülke tarihinin derinliklerine uzanan kırılgan ırkçılık fay hatlarını tekrar tetikledi.

20 dolarlık bir sahtecilik işleminden dolayı gözaltına alınmak istenen siyahi George Floyd (46), beyaz polisin ensesine dayadığı dizinin altında dakikalarca “Nefes alamıyorum!” yakarışlarına rağmen oralı olmayan 4 polisin gözü önünde hayatını kaybetti. Tamamı 8 dakika 46 saniye süren bu acı olay, “Transatlantik köle ticareti” ile başlayan Afrika kökenli siyahi halkın asırlar süren dramını ve günümüzde hala aralıklarla polis şiddeti şeklinde nükseden Amerikan sisteminin yapısındaki ırkçılık hastalığını tekrar su yüzüne çıkardı. Yoldan geçen vatandaşların cep telefonlarına çektiği görüntüler, 6 yıl önce New York’ta yaşanan buna benzer Eric Garner olayını hatırlatarak, ABD'de kurumsal ve toplumsal yapılardaki kronik ırkçılık yarasının sinir uçlarına dokundu ve ülke genelinde infiale yol açtı.

“Nefes Alamıyorum” sözü siyahilerin çığlığı oldu

2014’ün Temmuz ayında Staten Island’ta 6 çocuk babası 43 yaşındaki siyahi Garner, sokakta kaçak sigara sattığı gerekçesiyle New York polisi tarafından gözaltına alınırken “Nefes alamıyorum” (I can’t breath) şeklindeki yalvarmalarına rağmen boğazı sıkılarak yere yatırılmış, daha sonra hastaneye kaldırılırken yolda hayatını kaybetmişti.

Garner olayı ne ilkti ne de son oldu. Olayın üzerinden daha bir ay geçmeden, Missouri Ferguson’da 18 yaşındaki siyahi Michael Brown’un polis tarafından öldürülmesi, 2015'te Baltimore'da gözaltına alınırken 25 yaşındaki Freddie Gray'in komaya girerek hayatını kaybetmesi gibi olaylar ülke genelinde "Siyahilerin Yaşamları Değerlidir" (BlackLivesMatter) hareketine yol açtı, günlerce süren protestolar düzenlendi.

Garner’ın son sözü "Nefes alamıyorum", protesto gösterilerinde siyahilere karşı polis şiddetini sembolize eden en önemli sloganlardan biri haline gelirken, Amerikan tarihinde siyahilerin gördüğü baskı ve adaletsizlikleri özetleyen bir ifade olarak da hafızalara kazındı.

Floyd protestolarında Kovid-19 salgınının sosyo-ekonomik etkileri

Trump yönetimi ve Amerikan toplumu, ülkede 3 aydan fazla bir süredir devam eden yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınını atlatma ümidiyle tam da ekonomiyi açıp nefes almayı planlarken, Floyd'un ölümüyle patlak veren şiddetli protestoların şokunu yaşıyor. Eski ama sonlanmayan bir korku filminin tekrarı gibi Minneapolis’te yaşanan gözaltı olayı ve Floyd’un ağzından dökülen o bildik iki kelime, “kelebek etkisi” gibi bir haftadır ABD çapında öfke dalgası şeklinde yayılarak protesto kasırgalarına neden oluyor.

Bu gösterilerde, ülkenin ırkçılığa dayanan tarihsel ve yapısal kodları kadar, 40 milyondan fazla ABD vatandaşının işsiz kaldığı ve bedelini genelde fakir siyahi kesimin ödediği Kovid-19 salgınının sosyo-ekonomik etkilerini de ıskalamamak gerekiyor. Floyd'un ölümünün sosyal çalkantılara neden olmasını önlemek için Minneapolis yetkilileri çok hızlı davranarak olaya karışan 4 polisi 24 saat geçmeden işten kovdu.

ABD Başkanı Donald Trump da ırkçılık konusunda karnesinde notları pek iyi olmamasına rağmen, Floyd’un ölümüne “çok üzüldüğünü” belirterek ilk açıklamasında bir çeşit empati yaptı, olayın bir an önce soruşturulması için yetkililere talimat verdiğini söyledi. Trump’ın ilk tepkisini, Floyd olayına insani bir yaklaşım sergileme kadar, yaklaşan Başkanlık seçimleri nedeniyle, Kovid-19 salgınında baş aşağı giden güvenilirlik eğrisini tekrar düze çıkarma niyetiyle siyahi kesimin oylarını hedefleyen siyasi bir hamle olarak da okunabilir.

Nitekim, protestolarda şiddet ve vandalizmin artmasıyla Trump da söylemlerini çok geçmeden değiştirdi. Aynı zamanda “sert Başkan” imajını vermek ve muhtemelen Cumhuriyetçi oy tabanını da hoşnut etmek için, Twitter'dan “Yağma başlarsa ateş etme başlar” ve göstericilere karşı “korkunç köpekler” (vicious dogs) kullanılacağı şeklinde tehditkar bir dil kullandı. Trump bu ifadeleri özellikle mi seçti, yoksa bilinçaltından o an sirayet eden talihsiz sözler miydi, belli değil. Ancak bu sözler, siyahi toplumun hafızasında yer alan tarihi olayları anımsattığı ve protestoları daha da tahrik ettiği şeklinde eleştirilere neden oldu.

ABD’deki siyahi halkın özgürlük ve adalet çabasında bu “korkunç köpekler”, kırbaçla çalıştırıldıkları güneydeki pamuk tarlalarından kuzey eyaletlerine kaçmaya çalışan kölelere karşı beyaz efendiler, 1960’lardaki sivil haklar mücadelesinde siyahi aktivistlere karşı da beyaz polisler tarafından sık sık kullanılmıştı.

Floyd gösterilerindeki şiddet ve yağma Trump'a yarıyor

Bu gelişmelerden sonra, ABD Başkanı Trump’ın tutumunun yanı sıra, gösterilerin yapıldığı eyaletlerdeki yerel yönetimlerin ulusal muhafız birliklerini göreve çağırma ve geceleri sokağa çıkma yasağı getirme gibi güvenlik önlemlerinin dışında nasıl bir çözüm arayışı sergileyecek, göreceğiz. Ancak Trump’ın eyalet valilerini protestoculara karşı “zayıf olmakla” suçlaması, kanun ve düzeni sağlamak için “orduyu kullanma” tehdidini dile getirmesi, bu süreçte dini referanslara yaslanarak Beyaz Saray'ın karşısındaki St. John's Kilisesi önüne gidip elinde İncil ile poz vermesi ülkede siyasi ayrışmayı daha da derinleştireceğe benziyor.

Bununla birlikte, son birkaç gündür sosyal medyada, ülkenin değişik yerlerinde polis kuvvetleriyle göstericiler arasında dayanışma görselleri de göze çarpıyor. Polis, protestoculara “davanıza hak veriyoruz” mesajı vermek için diz çökerek ortamı yumuşatmaya çalışıyor. Gerek polis teşkilatından gerekse de yağmalamalara karşı çıkan göstericiler içinden sokağa dökülen bu öfkenin seçim sandıklarına yansıtılması gerektiğine dair siyasi bilinci teşvik eden sesler çoğalıyor.

Fakat ironik olan şu ki, ''Siyahilerin Hayatı Değerlidir'' hareketi Trump'tan önce iki dönem ülkeyi yöneten ilk siyahi başkan Barack Obama zamanında başladı. “Değişim” sloganıyla Beyaz Saray'a gelen Obama, Martin, Garner, Brown, Gray benzeri bir çok ırkçılık olayına karşı ülkenin temellerine ve dokusuna işlemiş ırkçılık konusunda hiçbir değişiklik yapamadı. Kasım'daki başkanlık seçimlerinde Trump'a tek alternatif aday olan, Obama'nın iki dönem başkan yardımcılığını yapmış Demokrat aday Joe Biden'ın da protestolar konusunda, yüzünde Kovid-19 maskesi, ürkek bir şekilde bir kaç siyahiyle selfie poz vermesi dışında şu ana kadar etkili bir tutumu hissedilmedi.

Ülkedeki sistemde köklü reformlar olmadıkça ırkçılık bitmeyecek

Gelinen noktada, ülkedeki toplumsal düzenin kuruluşundan beri ağır bir şekilde polis teşkilatı üzerine yaslanan bir “güvenlik devleti” görünümündeki ABD'de kısa vadede 'ırkçılık' konusunda ciddi bir reform beklemek şu an muhal bir istek gibi duruyor. Gösterilere katılan kesimlerin genelde gençlerden oluşması ve bunların çoğunun da Kovid-19'un en fazla etkilediği gelir düzeyi düşük azınlık kesimden gelmesi, protestoların amacına yönelik kalıcı çözümler üretme ihtimalini düşürüyor. Çünkü dünyanın birçok yerinde olduğu gibi, Floyd gösterileri de “metod ve hedef” açısından kendi içinde bazı çelişkiler taşıyor. Bu gösterilerin hedefine ulaşması için barışçıl, uzun soluklu ve toplumun çoğunluğunu kucaklayan bir yol tutması gerekiyor.

Şu an gösteriler, şiddet, polisle çatışma, vandalizm gibi adrenaline neden olan saiklerle gündemin ana maddesi olsa da protestolardaki meşru hak arayışı ters orantılı olarak gölgelenip, aksine siyaseten Trump'ın elini güçlendiriyor, toplumda karşıt tepkiler oluşturuyor. Floyd gösterileri, yaşanan bu dilemma nedeniyle de muhtemelen uzun soluklu siyasi kalıcı çözüm üretemeyecek, hatta Trump'ın ikinci dönem için Beyaz Saray'a giden yolunu daha kolaylaştıracak gibi görünüyor.

Anayasal bir hak olarak ülkede sivillerin baştan aşağı silahlandığı, öte yandan kölelikten kapitalizme asırlardır beyazların kendilerini yağmaladığı düşüncesiyle etrafı yıkıp yağmalayan siyahilerin bulunduğu ABD’de, polis teşkilatının tırnaklarını sökecek reformların ülkenin selameti için ne kadar isabetli olacağı da ayrı bir tartışma konusu. Sonuç olarak, protestolar ne kadar sürer ve nasıl nihayete erer önümüzdeki günler gösterecek. Ancak kesin olan şu ki, Amerikan sisteminde ve de bundan kaynaklı toplum yapısında köklü reformlar olmadıkça Floyd benzeri ırkçı olaylar ne ilk ne de son olacak.

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.