AA'nın pozitif haberciliğine çok ihtiyacımız var
Başbakan Yardımcısı Arınç, ''AA çözüm sürecinin ruhuna uygun olarak pozitif habercilik yapmak zorundadır. Negatif haberciliğin kimseye faydası yok" dedi.
ANKARA (AA) - Anadolu Ajansı'nın ev sahipliğinde, Muş Alparslan Üniversitesi ile Mardin Artuklu Üniversitesi'nin katılımıyla Türkiye'de ilk defa Kürtçe haberciliğin sorunları masaya yatırılıyor.
AA Genel Müdürlüğü Konferans Salonunu'nda başlayan " Kürtçe Habercilikte Sorunlar ve Çözüm Önerileri Çalıştayı'nın" açılışında konuşan onur konuğuBaşbakan Yardımcısı Bülent Arınç, sorumlu olduğu kurumlar içinde AA ve TRT'nin Kürtçe ile çok yakından ilgilendiğini söyledi.
Katar Doha'da El Cezire Forumu'na katıldığını, burada El Cezire Televizyonu'nu ziyaret etme fırsatı da bulduğunu anlatan Arınç, El Cezire'nin BBC, CNN gibi son derece önemli yayın yapan bir televizyon kuruluşu olduğunu ifade etti.
Arınç, televizyonun patronu bilinen Prens Hamad'ın, Balkanları ve Asya'yı çok önemsediklerini, buralarda bir televizyon kanalı kuracaklarını söylediğini aktardı. Arınç, "Ben de ona Anadolu Ajansımızın yaptığı çalışmaları anlattım. İftiharla söylemeliyim ki son iki üç yılın içerisinde geldiğimiz nokta geçmiş 70-80 yıla bedeldir. Bugün bir dünya markası olmaya gidiyoruz. 6 yıl sonra da ilk 5 haber ajansından biri olacağız" diye konuştu.
AA'nın Boşnakça haber servisini Prens Hamad'a anlattığını ve "Abone olun, Boşnakça haber servisimizden size her gün bin haber geçelim" dediğini aktaran Arınç, Prens'in de notunu aldığını kaydetti.
AA'nın 1 Eylül'de başlayacağı Arnavutça yayınıyla 8 dilde abonelere ulaşacağını hatırlatan Bülent Arınç, şunları kaydetti:
"Bir şey yaparsanız alıcınız çok olur. Pazara meta götüreceksiniz ki alıcınız olsun. İngilizce, Türkçe, Arapça, Rusça, Kürtçe yapıyoruz. Bütün dillerde de haber servisi yapma amacındayız. Hem para kazanacağız hem de AA logosuyla dünyaya haber göndermiş olacağız. TRT'de de 15 kanalımız var, Kürtçe, Arapça kanalımız var. Şimdi de İngilizce haber kanalımız inşallah bu yıl sonuna kadar servise girmiş olacak' dedim. Ben yaptıklarımızı anlattıkça, CNN Intarnational ve diğerlerinin adeta rakibi durumunda, belki bazı konularda da önüne geçen El Cezire patronunun gözlerinin açıldığını ve takdirkar ifadelerle bizleri tebrik ettiğini ifade etmeliyim."
-"Devletin bir kanalı olarak propaganda amaçlı kullanmıyoruz"
Başbakan Yardımcısı Arınç, TRT Kürtçe Kanalı çalışanlarına da teşekkür ederek, bölgenin bütün lehçelerinin konuşulduğu bir TRT-Şeş arzu ettiklerini anlattı. Arınç, şöyle devam etti:
"Biz bunu devletin bir kanalı olarak propaganda amaçlı kullanmıyoruz. TRT, KİT statüsündedir, kaynağını devletten sağladığı imkanlarla yapmaktadır ama dünyadaki ismiyle de bir kamu yayıncısıdır. Bizim TRT-Şeş'ten arzu ettiğimiz, bir aile, genel mahiyette kanal olarak ailede insanların birlikte izleyebileceği programları yapmaktır. Bunun içinde eğlence, din, diziler, spor olacaktır ama bir propaganda dili olarak kesinlikle bu kanalı kullanmayacağız. Böyle bir şeyi görürseniz bize mutlaka itirazda bulunun, bunun gereğini yapacağız. Hamdolsun ki son 5 yıldan bu yana bu kanalımızdan çok fazla şikayet gelmedi."
Sorani lehçesinde haber yayınına da başlandığını söyleyen Arınç, "Diyarbakır'a geldiği zaman Sayın Barzani'ye, bu yayınlarımızın izlenip izlenmediğini, takdir edilip edilmediğini sordum, memnuniyetlerini ifade ettiler. Bu da bizim için çok güzel bir şey" dedi.
-"Hala bazı siyesetçilerimiz bile bu işi kabullenebilmiş değil"
Başbakan Yardımcısı Arınç, burada acıları çok fazla anlatmanın bir faydası olmayacağını belirterek, şunları söyledi:
"Ama Kürt, Kürtçe inkar ediliyordu. Hatta 'bunlar vardır' diyenler zulüm görüyordu. Şahsen merhum Şerafettin Elçi'yi çok severdim. Geçmişten bu yana da siyasi ilişkilerimizin olduğu bir insan olarak hatırlıyorum. 2.5 yıl cezaevinde kalmıştı. Kabahati 'Türkiye'de Kürtler vardır, ben de onlardan birisiyim' demek olmuştu. Bu kadar büyük bir zulmün yaşandığı bir ülkede 1946'da Son Posta isimli bir gazete 'Türkiye'de hiçbir zaman Kürtler yaşamamıştır' diye haber yapıyor ve bunun üzerine yazılar yazıyordu.
1946 çok eskilerde kaldı, o zaman 1946'ları bırakalım, 1980'lere gelelim. 80 öncesine, 90'lara gelelim. Hala bazı siyesetçilerimiz bile bu işi kabullenebilmiş değil. Burada davetiyeler bir kısmı Türkçe, bir kısmıKürtçe yazılmış. Bütün milletvekillerine de davetiye gönderilmiş. Birkaç MHP milletvekili özel basın toplantıları yaptılar. Beni de işin içerisine koymak suretiyle bunun bölücülük olduğunu, kabul edilemez olduğunu, böyle bir davetiyeyi kabul etmediklerini, ağızlarına geleni bizim için de söylemişler, eleştirmişler. 2014'ten bahsediyorum. Bundan birkaç yıl öncesi, düğün, bayram davetlerini bile iki dilde yapan davetiyeler birilerinin eline geçtiğinde ya yırtıp çöp kutusuna atıyorlar, yahut utanmadan iade ediyorlardı. Bu inkarcılık doğru değildi, bu Türkiye'nin birliğine hizmet etmiyordu. Bu, ayeti kerimeden aldığımız derslere de tamamen aykırıydı. İnsanlar birbirleriyle tanışıp, tearüf ve teamül, aynı zamanda da dayanışma içinde olacaklar. Düşmanlığı bırakacaklar. Birbirimizle anlaşmamız için yegane unsur dilimizdir. Bu dilimiz vardır, var olacaktır ve insanlar birbiriyle kucaklaşmak için bu dili mutlaka kullanacaklardır."
-Diyarbakır'da kaçırılan çocuklar
Diyarbakır'da çocukları terör örgütünce kaçırılan ailelerin başlattığı eylemin herkesin dikkatini çektiğini vurgulayan Arınç, şöyle devam etti:
"Çocuklarının bir şekilde ya aldatılarak ya kandırılarak dağa götürüldüğünü düşünen anneler bir eylem yapıyorlar. Bu eylem çok masumane bir eylemdir. Anneler bir işin içinde varsa onların istekleri ve talepleri her zaman samimidir. Daha evvel İstanbul'da her cumartesi günü bir araya gelenler veya tutuklu yakınlarının yaptıkları eylemler, bu yüzden toplumda da karşılık bulmuştur. Şimdi bu annelerin 13,15 veya 16 neyse yaşlarını da çok fazla bilmiyorum çocuklarının bir vesileyle ellerinden alınıp gitmesi karşısında gözyaşı döken bu insanlara bence sadece Diyarbakır değil bütün Türkiye sahip çıkmalı, milletvekilleri sahip çıkmalı. Eğer çözüm sürecine gerçekten inanıyorsak bu çözüm süreci küçücük çocukları dağa kaldırmakla, kandırmakla değil inşallah süreç içerisinde göreceğiz ki dağdakileri indirmekle, siyasete ve fikir konuşmasına davet etmekle mümkün olacak."
-"Birileri havadan sudan şeyler yazıyor hala"
Oradaki annelerin feryatlarını görmezden gelenlerin, onların feryatlarına arka dönenlerin ve bunları küçük görmeye çalışanların olduğunu dile getiren Arınç, şunları kaydetti:
"İnanıyorum ki Kürt kardeşlerimizin temsilcisi olma iddiasında bulunan siyasetçilere de sivil halkın bizzat kendisine de idarecilere de düşen görev, hem bu annelere sahip çıkmak, onların ıstıraplarını paylaşmak hem de o çocuklarımızın hem dağa çıkmasına engel olmak hem de dağdan alınıp annelerine, ailelerine teslim edilmesini sağlamaktır. Bu konudaki haberciliğin de çok önemli olduğunu düşünüyorum. Birileri havadan sudan şeyler yazıyor hala bunları görmüyor, görmek istemiyor. Birileri bunlar üzerinden siyaset yapmaya kalkıyor. Birileri bunları başka mecralara çekmeye çalışıyor. Haberler aynı zamanda bir algıyı beraberinde getirir. Eğer siz haberleri nasıl vereceksiniz insanların dikkatlerini de başka türlü algılara çekme imkanınız olabilir."
-"Negatif haberciliğin kimseye faydası yok"
Anadolu Ajansı'nın çözüm sürecinin ruhuna uygun olarak pozitif habercilik yapmak zorunda olduğunu ve negatif haberciliğin kimseye faydası olmadığını ifade eden Arınç, Kürtlerin de kendi haber kaynakları, ajansları ve gazetelerinin olduğunu ama bunlar arasında örgütle bağlantısı olanların ve şiddet dilini terk etmeyenlerin bulunduğunu belirtti.
Arınç, "Eğer bunların kaynaklarını haber olarak kullanacaksak Türkiye, bölgemiz ve yabancı haber ajansları, işimiz zor demektir. Türkiye'de herkesin kabullendiği, özlediği ve beklediği ve belki yüzyılın en önemli sorunu olarak gördüğü çözüm sürecinde başarıya ulaşmamız lazım" dedi.
Arınç, Anadolu Ajansı tarafından düzenlenen "Kürtçe Habercilikte Sorunlar ve Çözüm Önerileri Çalıştayı'ndaki konuşmasında Anayasa'daki değişikliğin ardından bu dildeki yayının önünü açan gelişmelerin yaşandığını ve bugünlere gelindiğini belirtti.
RTÜK'ün yönetmeliğinde 2009'da değişiklik yapıldığını hatırlatan Arınç, şunları söyledi:
"O güne kadar resmi ve özel televizyonlarda sadece zannediyorum yarım saatlik Kürtçe haber kuşağı vardı, radyolarda 45 dakikaydı. Ama haberlerin aynı zamanda Türkçe de verilmesi lazımdı, altyazı mecburiyeti vardı. 2009 Kasım ayında yaptığımız yönetmelik değişikliğiyle isteyen radyo ve televizyonların yerel, bölgesel ne ise olmak üzere, 24 saat istiyorlarsa istedikleri dilde yayın yapabileceklerini, altyazı mecburiyetini de kaldırdığımızı reklam da alabileceklerini ilan ettik. Oranın bütün televizyonları geldiler, 'Siz ne yapıyorsunuz? Biz 24 saat yayın yapamayız ki bize 3 saat verin yeter.' Biz size 24 saat veriyoruz, ne kadar isterseniz o kadar yapın. Şu anda zannediyorum ki 31 radyo ve televizyon özellikle Ankara'nın doğusundaki bütün illerde, bazılarında olmayabilir, bu konuda yayın yapıyorlar."
- "İstihdam kapısı olduk"
Bu yayınların Kürtçe'nin yanı sıra istenilen dillerde de olduğunu vurgulayan Arınç, bugün gelinen noktada ise iyi haberciliğin nasıl yapılması ve haberin yayına hazırlanması konusunun ele alındığını söyledi. İlk günlerde ekran yüzü bulmakta zorlanıldığını ifade eden Arınç, "Halk diliyle Kürtçe konuşanlar çoktu ama lügatına, gramerine, diksiyonuna dikkat ederek ve dilin özelliklerini bilerek ekrana çıkarabileceğimiz insan sayısı çok azdı. Sağ olsun zaman içinde üniversiteler de imdada yetişti. Bunların dersleri, bazılarının lisans ve yüksek lisansları eğitimleriyle mümkün olmaya başladı" dedi.
Aynı zamanda bir istihdam kapısı yaratıldığını dile getiren Arınç, bu alanda bugüne kadar kendisini yetiştirmiş herkesin hem TRT Şeş hem de AA'da görev yaptığını söyledi. Arınç, "Şimdi daha dikkatli olacaklar. Yani bir televizyon yayıncılığı yapmanın kendine has özellikleri var, haber sunacaklar, tartışma programları olacak, maç anlatacak ve diğerleri. Bunların çok önemli sayıldığını biliyorum. Siz televizyon ekranına beğenilmeyen, istenilmeyen, anlaşılmayan, hoşa gitmeyen birtakım şeyleri koyarsanız sizi izlemezler 'zap'larlar ve siz de gülünç olursunuz."
- "AA'nın bu işi mutlaka başarması lazım"
Gelinen noktayı son 5-6 yılki gelişmelerin bir ürünü olarak nitelendiren Arınç, çalıştaydaki oturumlarda çıkan sonuçlardan Anadolu Ajansının istifade edeceğini belirtti. "Ben geldiğimiz noktayı çok iyi bir nokta olarak görüyorum" diyen Arınç, şunları kaydetti:
"Hamd olsun ki bugün artık Kürt kimliği, Kürtçe konuşmak ve buna dayalı bir medeniyet anlayışı ve son Demokratikleşme Paketi içinde de sadece seçmeli dersler olarak kalmayan aynı zamanda özel eğitimin içerisinde ana dille de eğitim yapılabileceğini öngören bir noktaya geldik. Ve Türkiye'de bugüne kadar ki mücadelelerle bugün geldiğimiz nokta bir bölünme, bir ayrışma, bir karşı karşıya gelme noktası değil birbirini kabullenme, birbirini daha iyi anlama ve kucaklaşma noktası oldu. Anadolu Ajansının bu işi mutlaka başarması lazım. Neden biliyor musunuz? Bugün Kürtlerin de kendi haber kaynakları, ajansları, gazeteleri var. Ama itiraf etmeliyim ki özellikle bunlardan örgütle bağlantısı olan ve örgütle bağlantısını inkar etmediği gibi kesmeye de niyeti olmayanların kullandıkları dile dikkatinizi çekiyorum. Bunlar hala şiddet dilini terk etmediler. Bunlar hala silahı öncelikli olarak görüyorlar. Bunlar hala kavga etmeyi, bunlar hala sorunları büyütmeyi, bırakın çözmeyi sorunların üzerinden siyaset yapmayı hedefliyorlar. Eğer bunların kaynaklarını haber olarak kullanacaksak Türkiye, bölgemiz ve yabancı haber ajansları, işimiz zor demektir. Türkiye'de herkesin kabullendiği, özlediği ve beklediği ve belki yüzyılın en önemli sorunu olarak gördüğü, çözüm sürecinde başarıya ulaşmamız lazım."
HDP'li ve BDP'li milletvekillerinin yapılanları yetersiz görebileceğini, eleştirebileceğini ve 'Daha işin başındayız ne yapacaksınız bilmiyoruz' diyebileceğini dile getiren Arınç, "Bu eleştirileri anlayışla karşılarız ve bunları söz olarak da fiil olarak da eylem olarak da karşılığını veririz. Ama çözüm Sürecini halk satın aldı, kabullendi, bunu son ümit olarak görüyor. Siyasilerin de bunu kabul ettiklerini düşünüyorum. O zaman Türkiye'de herkesin kabullendiği, ümit ettiği ve beklediği bir sürecin başarıya ulaşması için hepimiz üzerimize düşeni yapmamız gerekirken hala şiddeti ve silahı kullanmayı önceleyen bir haberciliği kabullenemeyiz. Bu takdirde bence Anadolu Ajansı çözüm sürecinin ruhuna uygun olarak da pozitif habercilik yapmak zorundadır. Negatif habercilikten kimseye fayda yok" ifadelerini kullandı.
- İlk Kürtçe iletişim fakültesini kurma talebi
Anadolu Ajansının kurulduğu günden bu yana Türkiye'nin geldiği noktada çok önemli faaliyet gösterdiğini vurgulayan Arınç, "Bunların ülkemizin, bütünlüğü, beraberliği, 76 milyonun birbirini daha çok sevmesi ve tanıması için faydalı olacağına inanıyorum" dedi
Arınç, Anadolu Ajansının pozitif haberciliğine ihtiyaç bulunduğunu dile getirerek, haberin gramer ve sunum şeklinde hangi hususlara dikkat edilmesi konusunda çalıştayın faydalı sonuçlar getireceğine inandığını belirtti. Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu Türkiye'de bir ilktir. Belki o yüzden basının da ilgisi, kamuoyunun da ilgisi bu toplantının üzerindedir. Ancak ben bilimsel çalışmalar ve toplantılarda bir şeyden çok korkarım. Kendi içinizde tartışmaya başlarsanız asıl sorunu gözden uzak tutabilirsiniz. Çünkü nüanslarda boğulmaya gerek yok."
Arınç, çok sayıda İletişim Fakültesi açıldığını ve mezunlarının TRT, AA ve Basın Yayın Enformasyon'da neden olmadıklarına dair kendisine çok sayıda şikayetler geldiğini anımsattığı sırada Mardin Artuklu Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Yaşayan Diller Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Kadri Yıldırım "Sayın Bakan, ilk Kürtçe iletişim fakültesinin Mardin Artuklu Üniversitesine bağlı olarak kurulmasını arz ediyorum. Yardımlarınızı bekliyorum" talebinde bulundu.
"Kadri Hoca fırsatı kaçırmadı" diyen Arınç, Bursa'da 50-55 civarındaki iletişim fakültesini bir araya getirerek fakültelerin sorunları, mezunların istihdamı, genel kültür ve dil bilgisi konusundaki eksikliklerinin nasıl giderilebileceğini kendisine anlatmalarını istediğini söyledi. Arınç, toplantıda fakültelerin önce veya sonra kurulmuş olmalarından değişik konulara tartışmaların yöneldiğini anımsatan Arınç, "Sonunda kaçmaktan başka çare bulamadım. Onlar hala konuşuyorlardı ama benim önüme somut bir şey getiremediler" değerlendirmesini yaptı.
- "Kürtçe İletişim Fakültesi niçin olmasın?"
Arınç, iletişim fakültelerinin ve mezunlarının sayılarının arttığının altını çizerek, buradan mezun olanların hukuk fakültesi mezunları gibi kara kara düşündüklerini belirtti. Arınç, AA'da ve TRT'de işe alınanların yüzde 40'ının iletişim fakültesi mezunu olduğunu vurgulayarak, iyi yetişmedikleri için Haber Akademisi'nde diplomasi ve finans muhabirliği eğitiminden geçtiklerini, yurt dışına dil eğitimine gönderildiklerini kaydetti.
Çalıştayda pratik sonuçlar verecek, meseleye pozitif açıdan bakan yol gösterici bir çalışma yapılması temennisinde bulunan Arınç, "Kürtçe İletişim Fakültesi niçin olmasın? Hatta Diyarbakır'da bir vakıf üniversitesi kuruluyor ve ben de her bakımdan destek oluyorum. Sanırım ismi Mezopotamya Üniversitesi olacak. Buranın dilinden, bölümlerinden ve hangi noktada eleman yetiştireceklerinden bilgi verecekler. Biz bu işleri Türkiye'nin faydasına görüyoruz. Türkiye'nin siyasi beraberliği, ekonomik kalkınması, toplumsal barışı ancak böyle mümkün olabilecek" diye konuştu.
Muhabir: Sarp Özer, Yusuf Çelebi
Yayınlayan: Osman Mahdum
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.