Yusuf El Kardavi Siyonist olabilir mi?

Yusuf El Kardavi Siyonist olabilir mi?
Kör siyasetin bir ucu Şii inancına kadar uzanmakta, hayırlı işlere karşı Siyonizm de bir tür yanıltıcı paravan olarak kullanılmaktadır.Aklı kör siyasete...



Kör siyasetin bir ucu Şii inancına kadar uzanmakta, hayırlı işlere karşı Siyonizm de bir tür yanıltıcı paravan olarak kullanılmaktadır.

Aklı kör siyasete teslim etmek

Yeryüzündeki tüm insanlar Âdem ve Havva?nın çocuklarıdır? Bu yönüyle, hepsi kardeştir. Ama kardeşlerin de bazı durumlarda birbirini tanımaması söz konusu olabiliyor. Aynı babanın ve annenin çocukları farklı ortamlarda yetişip birbirinden uzakta farklı hayatlar sürebiliyor.

Nesep ve kültürle bir çekirdek aileye bağlılık ne ise, yaratılış amacı ve hayat düzeni itibariyle, insanlık ailesi ile bağ da öyledir.

Bir çekirdek aileye mensup kardeşlerin, hangi sosyal koşullar altında yaşarlarsa yaşasınlar, tâbi olmaları gereken ataerkil gelenekler ve zımni kurallar vardır. Bunlar hem kendileri hem de çevredekiler tarafından zımnen kabul edilmiş normlardır. Bu normlara aykırı bir davranış biçimi hemen dikkat çeker, aile ve çevre tarafından da hoş karşılanmaz.

İnsanlık ailesi ve bütüncül değerler sistemi

İnsanlık ailesinin de bütüncül ve birbirini tamamlayan değerler sistemi vardır, ancak buna uyulduğu takdirde varlık amacına uygun bir hayat yaşar dünyada Âdem ve Havva?nın çocukları.

Habil ve Kabil tecrübesi yanıltıcı olmamalı. İnsanın kötülüğe yönelik hırsı onun marazî bir hâlidir, bu da insanîdir? Bu durum insanın behimî yanının da olduğuna işarettir. Ama faaliyette olması gereken, bu yanı değildir insanın. Bu özellik yerilmiştir, kötü gösterilmiştir. İnsanlar arasında çatışmaların sebebi bu behimî davranışlardır.

Buna karşılık, bütün insanlar için gerekli normu ve kuralı ilân edip ortaya koyan bir en üst iradenin varlığına tanık oluyoruz. İnsan olarak hepimize yol gösteren bir yüce iradedir o.

Çeşitli topluluklara mensup insanların farklı çıkar algılamasından dolayı birbirini yok etmesini değil, birbirini tanımasını ve birbiriyle anlaşmasını öngörür bu tüm zamanların ve mekânların fevkindeki irade. Tarih sürecinin ulaşabildiğiniz ilk dönemlerine kadar gidip araştırdığınız her topluluğa yönelik söylemde bu iradenin yol gösteren mesajı vardır.

Ne var ki, insanlık durumları, bu yola hiç uğramadan ilerleyenlerin acıklı hayat hikâyelerini yansıtıyor çoğu zaman. En kötüsü de, her gün televizyon haberlerinde gösterilen çocukların, kadınların, sivil insanların hunharca öldürülüşünü bir sinema filmi gibi seyreder duruma gelmesidir insanların.

Sonuçta, zihinlerde kalan, ?Suriye?de bugün 200 insan öldürüldü? şeklindeki haber ise, durum gerçekten çok kötü demektir. Bu haberin yüreklerde iz bırakması, yüreği yakması da yetmez. Bu, inancın zayıflığını gösterir sadece.

Şimdi yukarıda değindiğimiz hususları, Tunus ve Suriye ile ilgili olarak, somutlaştırmaya çalışalım.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül?ün Tunus?u ziyareti vesilesiyle, bu ülkenin geçmişte maruz kaldığı zulüm ve şimdiki değişim umutları Türkiye?de bir kez daha gündeme geldi. Arap ülkelerindeki halk hareketinin başlangıç yeri olan Tunus?ta düzen, aradan bir yıl geçtikten sonra, şimdi eski sistemin mağdurları tarafından yeniden kurulma aşamasında.

Yeniden doğuş?

Burada En-Nahda (Yeniden Doğuş) hareketinin uzun yıllar sürgünde yaşamak zorunda kalan lideri Raşid Gannuşi?nin emeği büyük. Şimdi Tunus?un yeni siyasî rejimini oluşturmak için kolları sıvayan ve bir yandan da günlük siyasi-ekonomik düzeni yürütmeye çalışan önder konumundaki kişilerin neredeyse tümü siyasî görüşlerinden dolayı uzun yıllar hapis yatıp işkence görmüş ya da sürgüne gönderilmiştir. Onların içinde farklı siyasî ve ideolojik eğilimde olanlar bulunmaktadır. Nasıl uzlaşacaklarını zaman gösterecektir.

Ancak, gözden uzak tutulmaması gereken bir gerçeklik var Tunus ile ilgili. Dün başörtülü kadınların, hatta sakallı erkeklerin Tunus sokaklarında dolaşması bile yasaklanmıştı? Şimdi bu kişilerin temsil ettiği inançtan insanlar ya da o inancın gerektirdiği yaşam tarzına saygı duyanlar, yeni bir anayasa hazırlayarak, ülkelerini demokrasi ve insan haklarına saygı temelinde yönetmek istiyor. Bu arada Türkiye?yi örnek aldıklarını da ifade ediyorlar.

Sorumluluk büyüktür. Herkes kendi payına düşeni almalı. Haksız ithamda bulunmak yerine, elden geldiğince yardımcı olunmalı. İş kolay değil çünkü.

Buna benzer bir işi 19. yüzyılın ikinci yarısında Tunuslu Hayrettin Paşa üstlenmişti. (Tunuslu denilmesine bakmayın, aslında Hayrettin Paşa, Kafkasya kökenlidir. 1820?li yıllarda Rus saldırısı sonucunda ailesini kaybetmiş ve kendisi İstanbul?a getirilip köle olarak satılmıştır. Daha sonra Tunus Valisi Ahmet Paşa tarafından satın alınarak, sarayda iyi bir eğitim görmesi sağlanan Hayrettin Paşa Tunus?ta önemli devlet görevlerinde bulunmuş, bir süre İstanbul?da İkinci Abdülhamit?in sadrazamlığını da yapmıştır.)

Üretken bir fikir ve devlet adamı olan Tunuslu Hayrettin Paşa, Tunus ve Osmanlı örneğinde Müslüman ülkelerin Avrupa karşısındaki gerilemesinin sebeplerini araştırarak, krizden bir çıkış yolu önermesi sayılabilecek önemli bir kitap kaleme almıştır (Akvamü'l- Mesâlik fi Ma'rifet-i Ahvâli'l-Memâlik). 1868?de Tunus?da basılan kitap, ülkelerin durumlarını anlamak için izlenecek yolları araştırmaktadır. Yazar, ülkelerin birbirine duyduğu gereksinimi ve bu yolla birbirini tamamlayacağını vurgulamaktadır.

Bugün bu, Ervin Lazslo?nun holarşi kavramıyla ifade etmek istediği şeyin bir benzeridir, hatta daha önceki tespitidir. Ayrıca, yukarıda sözünü ettiğimiz insanlık ailesinin birbirini tamamlayan değerler sistemi ve yol gösteren üst irade açısından bakıldığında da, Tunuslu Hayrettin Paşa?nın girişimi övgüye lâyıktır. Kendisinin aile kimliği ve kökeninden bağımsız olarak daha sonra üstlendiği büyük işler de aynı şekilde değerlendirilebilir. O, yeryüzünde var oluşunun hakkını vermiştir.

Fransızların ve öteki emperyalist güçlerin sonraki dönemlerde Tunus ve Osmanlı üzerinde oynadıkları oyunlardan sorumlu değildir Tunuslu Hayrettin Paşa.

Şimdi Tunus?ta hakça bir düzen için çaba gösterenler de olası emperyalist müdahalelere karşı korunmuş değildir. Önemli olan, onların emperyalist bölücü siyasete karşı direnç geliştirebilmeleridir.

Kör siyaset

Suriye?de durum daha farklıdır. Orada baskıcı Esat rejimi halkın değişim taleplerine karşı direnmeye, katliamlarıyla halka gözdağı vermeye çalışıyor hâlâ. Bu rejimden canını kurtarmak amacıyla Türkiye?ye kaçan Suriyelilerin sayısı on beş bini bulmuştur. İran?ın bu zulme destek vermesi ise bir talihsizliktir. Burada hak ve adalet değil, ne yazık ki, kör siyaset etkili olmaktadır.

Kör siyasetin bir ucu Şii inancına kadar uzanmakta, hayırlı işlere karşı Siyonizm de bir tür yanıltıcı paravan olarak kullanılmaktadır. Ama bununla beraber, Ortadoğu ülkelerinde zulme ve haksızlığa karşı net tavır ortaya koyanlar da az değildir. Mısır?da yönetim aleyhinde gösteri yapan halka ateş etmenin haram olacağına dair fetvasıyla dikkat çeken (Dünya Müslüman Âlimler Birliği Başkanı) Yusuf El Kardavi, Suriye?de Beşar Esat?ın zulüm rejimine karşı herkesin birleşmesi çağrısında bulunuyor.

Ayrıca, Suriyeli muhaliflere kötü davrandığı için Birleşik Arap Emirlikleri?ni sert bir biçimde eleştirmesiyle de haber konusu olan Kardavi, yukarıda bahsettiğimiz yüce iradenin yol gösterici mesajına uygun bir çağrıda bulunmuş oluyor.

Ama gel gör ki, haksızlığa karşı bu zatın ilmiyle mütenasip yiğit bir duruş sergilemesi, bazı çevreleri rahatsız etmiştir. Müslümanlar arasında gereksiz suçlamalar, tutuklama tehdidi?Bunlar hiç yakışmıyor.

Yusuf El Kardavi Siyonist olabilir mi?

Aklı bu kadar da kör siyasete teslim etmemek lâzım.

İbrahim S.Canbolat / Haber 7
icanbol@hotmail.com

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.