Vurun Yılmaz Erdoğan'a
Yılmaz Erdoğan'ın 'Filmlerde ezan yok' eleştirisi beraberinde tepkilere neden oldu.
Peki neydi Yeşilçam'da İslam algısının dünü, bugünü? Erdoğan neden bu denli tepki aldı?
SİNE-YORUM: RASİH YILMAZ
"Bu memlekette günde 5 vakit ezan okunuyor ama filmlerde ezan yok!" diyen Yılmaz Erdoğan bir tartışmanın fitilini ateşledi. İşin tuhaf tarafı Erdoğan'a hem kendisini muhafazakar olarak tanımlayan bir kesim hem de kendisini laik olarak tanımlayan diğer kesim ciddi tepki gösterdi.
Bu minvalde, dünden bugüne Yeşilçam'da İslam algısının nasıl bir karşılığının olduğuna bakarsak, hayli değişik bir tabloyla karşılaşırız. Vurun Kahpeye filmindeki köyün imamının çığlıkları unutulur gibi değildi; "Vuruuun Kahpeyeee"Ö Orhan Aksoy'un yönettiği ve Hülya Koçyiğit'in rol aldığı Vurun Kahpeye imamlara ve onların toplum nezdindeki itibarına en büyük darbeyi vuran filmdi. Peki bu muydu din adamı portresi Anadolu'da? Yeşilçam'ın uzun bir süre değişmez standardı din adamlarının yobaz, sahtekâr, menfaatçi, hilebaz olmasıydı.
ZEYTİN DALI UZATILDI
Ancak toplumun hem sosyal hem de siyasal kabuk değiştirmesiyle birlikte son zamanlarda itici 'imam' tiplemeleri, yerini halkla ve hayatla barışık portrelere bıraktı. Yusuf Bülbül bir makalesinde bu durumu "Son yıllarda özellikle genç yönetmenlerin çektiği dizi ve filmlerde din adamlarına adeta 'zeytin dalı' uzatıldı" olarak değerlendiriyor. Uzak İhtimal, Dondurmam Gaymak, Beş Vakit, Hayatın Tuzu, The İmam ve Ademin Trenleri ise bu filmlerden sadece birkaçı...
Örneğin Mahmut Fazıl Coşkun'un yönettiği Uzak İhtimal'de imam hatip lisesinden yeni mezun, İstanbul Galata'da bir camiye müezzin olarak atanan Musa ile rahibe olmaya çalışan komşusu Clara'nın öyküsü anlatılıyordu. İmamın camideki görevi dışında da bir hayatı var. Yüksel Aksu'nun Dondurmam Gaymak filmindeki Recep Yener'in oynadığı Egeli imam karakteri de hayatın içinden bir din adamıydı. TRT 1'deki Zoraki Başkan'da yine imam olarak izlediğimiz Yener, "Biz çocukken imamı bir din görevlisi olarak görmezdik. O bizim amcamız, babamız, Mustafa dayımızdı..." diyor.
DİN Mİ SİNEMA MI?
Peki Yeşilçam'da din algısı konusunda bir anlayış farklılığı yaşanırken Yılmaz Erdoğan, Habertürk'ten Rahşan Gülşan'ı, "Muhafazakâr rüzgârdan yelkenleri şişirmeye çalışarak tüm yönetmenleri ve ülke sinemasını bir potaya sokup dine bakış konusunda yaftalamak benim tanıdığım ve çok sevdiğim Yılmaz Erdoğan'a hiç yakışmıyor..." dedirtecek kadar nasıl kızdır mıştı? Ya da Gülşan'ın tam ters perdesinde duran Yeni Akit gazetesinde Fahrettin Dede'nin "Ezan'ı savunmak Noel Baba'ya kaldı!" çıkışına ne sebep olmuştu?
Sanırım şu soruların cevabını bulursak sorun çözülecektir; Sorun din mi, yoksa sinema mı? Ya da sorun hem dini hem de sinemayı tekelinde sananların bağnazlığında mı?
Uzak İhtimal'de Galata'da bir camiye müezzin olarak atanan Musa ile rahibe adayı komşusu Clara'nın öyküsü anlatılıyordu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.