Vedat Kahyalar: Kentli Müslümanlık
Kentli Müslümanlık
Peygamberimizin vahiyle tanıştığı Mekke'de; İslâmı tanıtma, yayma dönemi 13 yıl sürmüştür. Bu 13 yılda öncelikle iman, tevhid, şirk, adalet, zulüm, ahlak olmak üzere, ilk Müslüman olanlar o günün şartlarında bilgilendirilmiş ve eğitilmiştir. Büyük baskı ve mahrumiyetlere uğrayan Peygamber ve ilk Müslümanlar, bu ağır süreçte teslim olmayarak, İslam dinini, Kuran'ı öğrenerek ve uygulayarak kendilerini geliştirmişlerdir.
Sayıları arttıkça baskıların da dozajı artmış, Mekke artık yaşanmaz hale gelmiştir. Rabbimizden gelen "Hicret" emriyle 13 yılın sonunda yaklaşık 500 km uzaktaki Yesrib kentine doğru yola koyulmuşlardır. Tüm mallarını, evlerini geride bırakıp yeni ufuklara doğru, liderleri Hz. Muhammed’in (SAV ) öncülüğünde hareket etmişlerdi.
Artık hem onlar için hem de İslam’ın geleceği için önemli bir süreç başlamaktaydı. Yesrib’'e vardıklarında daha önce oraya göç eden Müslümanlar ve mesajı uzaktan duyup benimseyenler tarafından coşkuyla karşılandılar.
Mekke'den gelenlere, Yesrib Müslümanları sahip çıktı. Peygamberin önderliğinde Muhacir (göç eden) ile Ensar (Yerleşik Müslümanlar) tek tek, aile aile kardeş ilan edilerek kalacak yer sorunu çözümlendi. Sonra yapılan ilk iş ; insanların toplanacakları, ibadet edecekleri, sorunlarını konuşacakları sosyal bir alanın inşası oldu.
Tarihteki ilk Camii böylece ortaya çıktı. Bu cami; hem eğitim merkezi, hem problemlerin çözüldüğü devlet merkezi hem de peygamber önderliğinde ibadet edilen bir merkez oldu. Daha önce ; sınıf, ırk, renk, bölge, kabile...farklarından dolayı bir araya gelemeyen insanlar eşit bireyler olarak toplum-cemaat olmanın onurunu yaşamaya başladılar.
Birbirleriyle dayanışma içinde olan bu toplum aynı zamanda diğer din mensuplarıyla da puta tapan Araplarla da uyum içinde yaşamanın yollarını aradılar. Tarihin en eski hukuk sözleşmelerinden biri olan "Medine vesikası" bu süreçte ortaya çıktı. Daha önce sıradan bir kent olan Yesrib artık anayasası olan, ortak ihtiyaçlar için görevlileri olan, davranış, ekonomik hayat, askeri savunma, mağdurlarla dayanışma ve birçok konuda Peygamberimizin önderliğinde gelişmiş bir kent organizasyonuna döndü. Artık bu kentin adı, üzerinde medeniyet yaşanan "Medine " oldu.
Bu kentte yaşayanların artık ortak bir ekonomik ve sosyal birliktelik, hayatı rahatlatan kurum ve kuralları vardı. Aldatmak, aşağılamak başta olmak üzere her türlü kötü ve rahatsız edici davranışlar yerini adalete, dayanışmaya, nezakete, saygıya, sevgiye bırakıyordu. Bu ortamda bulunan Hristiyanlar, putperestler, Yahudiler ve diğer İlkel din mensupları bu davranış kalitesine hayranlık duyarak süreç içinde birer birer Müslüman oldular.
Diğer din mensuplarını etkileyen ana unsur, İslam’ın mesajı kadar Rehberi Hz Muhammed'in ve sahabelerinin bu mesajları samimiyetle yaşama biçimiydi. Kısa bir süre önce, büyük çoğunluğu okuma yazma bilmeyen, bir kısmı köle olarak alınıp satılmış insanların Nebevi eğitimle ulaştıkları mükemmel sonuç "Kentli Müslüman " medeni insan, yani sahabeydi. Bu insanların bir kısmı,bir süre sonra vali, komutan, elçi ,imam, öğretmen vs. olarak toplumsal hayatın içerisinde yer alırken, daha önce adı bile anılmayan kadınlar çok saygın konumlara ulaştılar.
Hz Hatice ile başlayan, peygamberimizin aziz eşleri, annelerimizin ve kızı Hz . Fatıma' nın (Allah hepsinden razı olsun) gayretleriyle eğitilen İslam toplumunun kadınları da kentte yaşamanın, gelişmişliğin özelliklerini taşımaya başlamışlardı.
Bu süreçten sonra birçok savaş, davet gezileri, katılımlar, büyüme ve gelişmeler yaşandı.
Sonuç olarak yüce Peygamber (AS) tek başına başladığı İslami tebliğ sürecini 500.000 insanın Müslüman olmasına vesile olarak tamamlıyordu.
İslâm toplumunun artık ; şehirleri, ordusu, istihbaratı, maliyesi ve güçlü kurumlarıyla nitelikli insanları vardı.
Bunları elbette Müslüman insanlar biliyor aslında. Benim tekrar hatırlatma gayem (amacım), uzun yıllar merkezin hayalini kuran, merkezlere göç eden insanların bir türlü kentli olamamalarının verdiği rahatsızlıktır.
Rüyalarında göremeyecekleri imkanlara kavuşan insanların ilk terk ettikleri, maalesef aziz İslam’ın en önemli kavramları olan; ahlak, adalet, tevazu, estetik ve doğru iletişim usulleri oldu. Önemli bir sınavda olduklarını unutan kimi kardeşlerimizin uygulamaları, bir türlü kentli-medeni olamamaları sadece kendilerine zarar verdiği gibi Allah 'ın dinine de zarar veriyor.
Bilgiye ulaşmanın bu kadar kolay olduğu hiç bir dönem olmamıştır. Ancak, sosyolojik olarak önemli mevkileri işgal ettikleri halde hâlâ köylülükten kurtulamayanların yol açtığı kazalar, trafik kazalarından fazla hasarlara yol açmaktadır.
Yaşadığımız süreçte; camii, din görevlisi, cemaatler,tesettür, hac, umre seyahatleri, İslami STK'lar, medya, bürokrasi, siyaset kurumu ,kadın örgütleri, yardım örgütleri, araç kullanımları, harcamalar ,eğitim sistemleri...Maalesef kötü sınav vermişler. Yararlı işler yapanlar olduğu gibi, itici olanlar, dinden soğutanlar da hiç de küçümsenemeyecek boyutlara ulaşmıştır.
Öncelikle kendimizden başlamak üzere yeniden toparlanmalı ve kendimize çeki düzen vermeliyiz. Eleştirileri düşmanca değil nimet olarak görebilmeliyiz. Öteki insanlara olan saygımız bizi medeni yapan en önemli değerlerimizdir.
Son söz Şehit Ali Şeriati'den:
"Dar görüşlülük ve karşımızdakinin inancına, kültürüne tahammülsüzlük ; dinin özelliği değil, aşağı toplumun ve dâr kafalılığın özelliğidir."
Vedat Kahyalar
ekrangazetesi.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.