‘Utanç Yürüyüşü’ katılımcıları Adana’da mola verdi.
İsrail'in Filistin'deki saldırılarına tepki göstermek amacıyla ‘Utanç Yürüyüşü’ düzenlendi. Katılımcılar, 22 Ekim tarihinde İstanbul Üsküdar’dan yola çıktı, yürüyüş Hatay Cilvegözü sınır kapısında son bulacak. Katılımcılar yürüyüşün 25. günde Adana Ulu camii şadırvanında mola verdi.
Etkinliğe, yürüyüş güzergâhında STK temsilcileri, halk ve esnaf destek verdi.
Katılımcılardan Mehmet Ali Yılıcı: “Gazze’den sonra batı uygarlığından söz etmek barbarlıktır.” dedi.
- WEB TV ADANAPOST - Utanç Yürüyüşü Manifestosu
- WEB TV ADANAPOST - 'Utanç Yürüyüşü’ katılımcıları Adana’da mola verdi.
- ‘Utanç Yürüyüşü’ katılımcıları Adana’da mola verdi.
- Gazze'deki Şifa Hastanesi'nde "yaşamak ölmekten zor"
- İsrail Gazze'de 11 bini aşkın sivili öldürmesine rağmen AB hala ateşkes çağrısında bulunmadı
- İsrail'in Gazze Şeridi'ne saldırıları 39'uncu gününde de şiddetlenerek devam ediyor
- Gazze'deki Sağlık Bakanlığı: Şifa Hastanesi'nde toplu mezar kazmaya başladığımızı Kızılhaç'a bildirdik
- İsrail'in Gazze Şeridi'nde öldürdüğü Filistinlilerin sayısı 11 bin 320'ye yükseldi
Utanç Yürüyüşü Manifestosu
Utanç Yürüyüşü
Bu, utancın yürüyüşüdür.
Ama bu yürüyüş bizim utancımız değildir. Batılı bir filozof “Auswitz’den sonra şiir yazmak barbarlıktır.” demişti vaktiyle. Batılı entelektüel, sahte vicdanıyla tüm insanlığın vicdanına ipotek koymayı başarmış kendi vahşi tarihinin yükünü, olup bitende hiçbir günahı bulunmayan Filistin halkının üzerine yıkmakta bir beis görmemiştir. Unutmayalım bu tiksinç, sloganik mottonun sahibi olan şahıs İsrail’in birçok zulmünü görecek kadar yaşamış, şahitlik ettiği adaletsizliğe ve vahşete karşı tek söz söylememiştir. Bu hadiseyi ve bu şahsı neden anıyoruz? Batının entelektüel, felsefi ve sanatçı vicdanının bundan ibaret olduğunu iyi anlamak için. Şimdi bu sözü “Gazze’den sonra batı uygarlığından söz etmek barbarlıktır.” şeklinde tashih etmeyi uygun görüyoruz.
Sözde Birleşmiş Milletlerin, büyük devletlerin ve uluslar üstü mecburi sempatinin sahibi olan Siyonizm’in demokrasi, politika, uluslararası hukuk, ekonomi gibi araçlarla oynadıkları hiçbir insani değere saygı duymayan, merhametsiz ve kirli bir oyunun kurbanı olmak dışında bir suçu bulunmayan Filistin halkı kendi coğrafyasında yalnız ve sahipsizdir. Bu durum insanlığın ortak utancıdır. Bu utançtan bize düşen pay da eli kolu bağlı bekleyişimizdir.
İstanbul’dan Filistin’e yürümek hayali, insanlığın içine battığı kabusun gerçekliğine karşı bir rüyadır elbette. Ama biz hiç çekinmeden realite, konjonktür denilen kabusun gerçekliğine değil bu rüyadan yana kullanıyoruz tercihimizi. Yürüyüşümüz bu rüyaya amin demek içindir.
Filistin niye bizim meselemiz? Bin tane sebep saysak yine bitmez. Ama bugün tek bir cümle ile cevap vereceğiz: İnsan oldukları için, mazlum oldukları için ve her şey bizim gözümüzün önünde olup bittiği için. Bu vahşeti izlemekle yetinmek bile bizi suç ortağı kılmaya yeter. Buraya bir de dipnot düşmemiz gerekiyor: “Filistin bizim meselemiz değildir.” diyenlerin Türkiye diye bir meseleleri olmadığını da çok iyi biliyoruz. Onların bu cümleyi rahatça kurabiliyor olmaları dahi varlıklarını Siyonizm’in varlığıyla eşitlediklerinin kanıtıdır.
Bu yürüyüş netice itibariyle katılanı, katılmak isteyeni ve keşke diyeni ile birlikte sadece manen yanlarında olmak değil Filistin halkının bu zor gününde onların sivil, silahsız yoldaşları ve kardeşleri olduğumuzu göstermek içindir. Öyle görünüyor ki insanlığın kalanı Filistin’de yaşamadığı için yaşama hakkına sahip olmuş oluyor. Onlar Filistin’de doğdukları için ölürken biz Filistin’de yaşamadığımız için hayat hakkına sahip olmak utancını taşımak istemiyoruz.
Vicdanın, iyiliğin, hakikatleri söylemenin küresel medya organları ve sosyal medya mecraları tarafından sorgusuz sualsiz cezalandırıldığı bir dünyada yaşıyoruz. Arkamızda veya yanımızda vicdanı, iyiliği ve hakikati koruyan bir hukuk düzeni yok. Aynı şekilde siyasetin korktuğu, ekonominin derhal arkasını döndüğü kavramlardır bunlar. Bu şartlar altında daha “Filistin” dediğimiz anda kamuoyunun çoğunluğu tarafından sahiplenilemeyen bir meseleden söz ettiğimizin farkındayız.
Bizim inancımızda bireye ve topluma yönelik iki tür yükümlülük vardır. Biri her fert için bağlayıcı olan, diğeri ise bazı kişilerin yerine getirmesiyle toplumun üzerinden kalkan yükümlülüktür. Bu yürüyüş birkaç kişinin üstlenebileceği bir yükümlülük değildir. Bizim yürümemiz kimsenin yükümlülüğünü ortadan kaldırmıyor. Hürlerin Yürüyüşü, zihinleri ve kalpleri hür olanların yürüyüşüdür. Biz temsilini üzerimize aldığımız bu yürüyüşün vekillerinden başka bir şey değiliz. Böyle bir vasatta sayın Cumhurbaşkanımızın 17 Ekim’de yaptığı ve insanlığı harekete çağırdığı bu açıklama da bize ışık olmuş, bizi bu yürüyüş için yüreklendirmiştir.
UYARI NOTU: Bu yürüyüşün hiçbir kurum, kuruluş veya herhangi bir oluşumla bağlantısı, ilişkisi yoktur. Bu nedenle yürüyüş boyunca hiçbir sembol taşınmayacak, bu bildiride yer almayan hiçbir düşünce veya söze yer verilmeyecek ve slogan atılmayacaktır. Sessiz bir yürüyüş olacaktır.
Bugün o gündür
kimse kınanmayacaktır yaptığından
yürüyenin oturandan
oturanın kaçandan bir alacağı yoktur
bugün o gündür
kimsenin kimseye bir diyeceği yoktur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.