Uluslararası sistem kapsayıcı olmalı
Başbakan Davutoğlu, "Uluslararası sistem her açıdan kapsayıcı olmalı. BM Genel Kurulu kapsayıcı, herkesi dahil edici ama BMGK'ya geldiğiniz zaman belli ulusların belli statüleri var" dedi.
BRISBANE (AA) - Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Uluslararası sistemin mutlaka her açıdan kapsayıcı olması lazım. Eğer buna sahip olmazsanız meşruiyeti bulamazsınız. Bugün BM'nin sıkıntısı zaten bu. BM Genel Kurulu kapsayıcı herkesi dahil edici ama BM Güvenlik Konseyine geldiğiniz zaman belli ulusların belli statüleri var ve diğer ulusları dışlayıcı bir yapı var" dedi.
Başbakan Davutoğlu, Brisbane Belediye Sarayı'nda düzenlenen "Küresel Gelişmeyi Güçlendirme: G20Brisbane Zirvesi'nin Sınamaları ve Katkıları Konferansı"nın kapanış oturumunda konuştu.
Davutoğlu, İngilizce yaptığı ve TRT Haber'de simültane tercüme edilen konuşmasında, G20 Liderler Zirvesi'nin düzenlenmesinde gösterdikleri başarıdan dolayı Avustralyalı yetkilileri tebrik etmek istediğini belirterek, bu zirvenin dönem başkanlığının da gelecek yıl Türkiye?ye geçeceğini anımsattı.
G20 Zirvesi dönem başkanlığını üstlenecek olmalarından dolayı, Avustralya ile işbirliği halinde olduklarını ifade eden Davutoğlu, ?Biz Gelibolu?daki, Çanakkale savaşlarının, deniz savaşlarının 100. yılını idrak ediyoruz. Gelibolu?da, bizim büyükbabalarımız birbirleriyle savaştılar, biliyorsunuz. Benim büyükbabam da Türk tarafında savaşanlardan bir tanesiydi. Bugün Avustralya?ya karşı, Anzaklara karşı savaşan birinin torunu olarak burada misafirim. Tarihin cilveleri olan şeyler bunlar? diye konuştu.
?Biz şunu biliyoruz ki savaştan sonra bir intikam kültürü olmamalı? diyen Davutoğlu, şöyle devam etti:
?Karşılıklı saygı ve dostluk kültürü gelişmeli. Geçmişte ne olmuş olursa olsun artık geçmişte kaldı. Gelecek için bizler omuz omuza hareket etmeliyiz ve krizlerle başa çıkma konusunda, sıkıntılarla başa çıkma konusunda, insanlığa yardım konusunda omuz omuza olmalıyız. Dolayısıyla burada biz dostlara, Avustralyalıların konuğu olarak bulunuyoruz. Şimdi 100 yıl geçtikten sonra 170 bini aşkın Türk, Avustralya?da yaşamakta ve gerçekten barış içinde yaşıyorlar. İşte diğer uluslar için de bizim isteğimiz, bunun aynısıdır. 1. Dünya Savaşı?nın 100. yılı bu yıl ve dolayısıyla ben isterim ki tarihin değerlendirilmesi, ortak bir kader, ortak bir gelecek perspektifinde yapılsın.?
?Uluslararası ekonomide stratejilere ihtiyaç var?
Davutoğlu, G20 Zirvesi için Avustralya?da bulunduklarını belirterek, ?Avustralya?nın G20 başkanlığı için kendilerini tebrik etmek istiyorum, aynı zamanda konukseverlikleri için. Ama öyle bir ortamdayız ki uluslararası ekonomide sıkıntılar var ve siyasette stratejilere ihtiyaç var. Dünya ekonomisinin tarihine baktığınız zaman genel olarak üç tane farklı tarihsel deneyimden bahsediyoruz. Bunlardan bir tanesi geleneksel dünya ekonomisiyle burada belli alanların merkezileştiği ve birbirleriyle bağlandığı noktalardan bahsediyoruz. Mesela Akdeniz bölgesinde imparatorlukların birbirleriyle bağlantılı olduğu bir ekonomik yapı" diye konuştu.
Tarihte birçok ekonomik kriz yaşandığına, Moğol istilasının ekonomik sonuçlar ortaya çıkardığına ve Roma İmparatorluğu'nun bunun sonucu olarak parçalandığına işaret eden Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
?Ekonomik istikrar veya emperyal yapı olduğu zaman, imparatorluk yapısı olduğu zaman, dünya ekonomisi yükselebiliyor ama siyasi kriz ortaya çıktığı zaman, o zaman ekonomide bir düşüş yaşamaya başlıyoruz. Şunu çok iyi biliyoruz, Çinli işadamları 12. yüzyılda, 13. yüzyılda Çinli tüccarlar, Afrika ve Ortadoğu ile çok güzel ticaret yapıyorlardı ve Milattan Önce 3, 4. yüzyıllarda İskender?in, Büyük İskender?in kurmuş olduğu imparatorluk, Yunanlıları, Mezopotamya?yı, Mısır'ı, Ortadoğu?yu, Akdeniz?i hepsini birbirine bağlıyordu. O dönemde dünya ekonomisinde bir kriz ortaya çıktığı zaman siyasi istikrar ortaya konuluyordu ve bununla çözülmeye çalışıyordu. Bu birleştirilmiş, birbirine bağlantılı coğrafyayla çözülmeye çalışılıyordu.?
Dünya ekonomi tarihinin ikinci aşamasının modernite dönemi olduğunu anlatan Davutoğlu, şunları kaydetti:
?Modernite içerisinde de belli finansal sistemlerin ve kolonyal idarelerin birbirleriyle bağlantılı olduğu bir yapıdan bahsediyoruz. Bu da illa ki karasal bir bağlantı veya toprak bağlantısı olması gerekmiyor. Britanya ekonomisine ve Britanya?ya baktığınız zaman diğer taraftan da Hindistan?a baktığınız zaman herhangi bir karasal bağlantısı olmadan gerçekleşiyordu. Yani bir alan bağlantısı değil bir mantalite bağlantısıyla birbirlerine bağlıydı. Alan daha büyük ve illa ki İpekyolu ve Akdeniz bölgesi gibi coğrafi bir bağlantı da gerekmiyordu. Kolonyal ekonomilerde bir finans sistemi var ve bir network var. Daha siyasi bir hükümet yapıları ortaya çıkıyor ve sistem iyi bir şekilde işliyor. Merkez bağlantısı kuruluyor sanayi merkezleri ile sanayi piyasaları arasında. 1929 yılında bu ekonomi de krize girdi, bir buhrana girdi. Geleneksel ekonomiden daha büyük bir ölçeği vardı ama global ekonomiden daha küçük bir ölçeği vardı bu modern ekonominin. İşte bunun arkasından 2. Dünya Savaşı geldi. Bu ekonomik çöküş 2. Dünya Savaşı'nın tek sebebi değildir ama önemli sebeplerinden bir tanesidir. Çünkü 2. Dünya Savaşı?na neden olan uluslararası ortamı yaratmıştı.?
?Küresel reaksiyon olmadan, küresel krizlere müdahale edemezsiniz?
Şu anda da dünya ekonomi tarihinin 3. aşamada olduğunu, bu aşamanın da ''küresel ekonomi ve küresel siyaset'' olarak adlandırıldığını dile getiren Davutoğlu, şunları ifade etti:
?Geleneksel modernite ve küresel ekonomi, bu noktada bunun felsefesini, mantığını ve yapısal unsurlarını ayrı ayrı anlamazsak hem siyasette hem ekonomide insanlık tarihi açısından bugün yaşadığımız sıkıntılara çözüm bulmakta yetersiz kalırız. Modern ekonominin krizi, 1929 yılında ortaya çıktı ama 2008 yılındaki kriz küresel ekonominin krizidir. Bu ekonominin merkezlerinden bir tanesindeyiz, şu anda. Karasal bir bağlantısı yok ama teknolojiyle bir bağlantısı var ve karasal bir bağlantıdan başka diğer tüm unsurlarla birbirleriyle bağlantılı bir ekonomiden bahsediyoruz. 1999 krizi olduğunda Amerika?da, Rusya?da başka krizler de oldu ama bunlar daha lokasyon açıdan sınırlıydı. Ama 2008, hepimizi vuran bir şok oldu. Dünya ekonomisinin hacim olarak 1999?da yükselişe geçmesiyle birlikte yeni ekonomik büyüme dalgasıyla teknolojik enstrümanlar da büyüdü ve 2008 yılına gelindiğinde öyle bir şoktu ki bu sefer kriz müdahale edilmesi kolay bir kriz değildi. Çünkü küresel bir platforma ihtiyaç duyuluyordu.
İşte bu nedenle G20 vardı ama zirve noktasında değildi. 2008 yılında, G20 içinde de buna müdahale etme ihtiyacı duyuldu. Çünkü bir şekilde daha geniş bir küresel bilince ihtiyaç duyuyorduk. Aynı zamanda daha geniş satha yayılmış küresel bir ölçeğe ihtiyaç duyuyorduk. Çünkü büyüme ve istihdam konusuna tehditler vardı, finansal istikrar gerçekten çok güçlü bir tehdidin altındaydı. Büyüme ve istihdam azalmaya başladı ve bunlar esasında küresel krizin en önemli göstergeleridir. Küresel karşılıklı bağımlılık, ilke defa bu kadar bariz bir şekilde açığa çıktı. Küresel reaksiyon olmadan böylesi küresel krizlere müdahale edemezsiniz ve burada küresel karşılıklı bağımlılık, anahtar kelimedir. Yani insanoğlunun ortak kaderidir. İşte bu nedenle bizim bu ortak kaderi iyi bir şekilde anlamamız lazım. Eski krizlere benzemiyor bu.?
"Sürdürülebilir bir ekonomik sistem istiyorsak, insanlığın liderleri olarak da hareket etmeliyiz"
Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Eğer sürdürülebilir bir ekonomik sistem istiyorsak. Aynı zamanda insanlığın liderleri olarak da hareket etmeliyiz. Sistemin birbirleriyle bağlantılı olan sorunlarına kolektif bir şekilde yaklaşmalıyız. Hem siyaset hem ekonomi birbirleriyle entegre olmalı" dedi.
Başbakan Davutoğlu, iklim değişikliğiyle ilgili kendisinin dışişleri bakanı olduğu dönemde BM'de iklim değişikliğiyle alakalı bir dışişleri bakanları toplantısı gerçekleştirdiklerini hatırlatarak, şöyle devam etti:
"Orada meslektaşlarıma şunu dedim; diğer tüm konularda bizler ulus devletlerin dışişleri bakanları olarak adım atabiliriz, bizim görevimiz bizim ulusal sıkıntılarımızı uluslararası camiaya dile getirmektir. Ancak mevzu iklim konusuna gelince burada ulus devletlerin dışişleri bakanları olarak adım atamayız, biz insanlığın içişleri bakanı olarak adım atmalıyız. Bizler ulus devletlerin birbirleriyle çatışan çıkarlarını savunuyorsak, bunu iklim değişikliğinde yapamayız, dedim."
"İnsanlığın içişleri bakanları"
İklim değişikliğinin ontolojik bir konu olduğunu, siyasi bir konu olmadığını belirten Davutoğlu, "Ontolojik bir varoluş olmazsa, siyasi bir varoluş da olmaz. Eğer insanoğlu olmazsa o zaman devlet de olmaz. İnsan yoksa bir ulus devlet de kuramazsınız. Dolayısıyla iklim konusu, söz konusu olduğunda biz insanlığın içişleri bakanları olarak hareket etmek durumundayız. Ekonomik konuları sadece gelişmekte olan ve gelişmiş olan ülkeleri değil sadece G20 ülkelerini değil dünyadaki bütün ülkeleri etkiliyor" diye konuştu.
İnsanlığın bakanı olarak insanlığın temsilcisi olarak davranmak durumunda olduklarını belirten BaşbakanDavutoğlu, şöyle devam etti:
"İnsanlığın ihtiyaçlarına cevap vermemiz lazım. Hepimiz birbirimize bağlıyız, artık izole bir ulus devlet yok. Dünyada hiçbir ulus yok ki izole olsun ve diğer uluslara atıfta bulunmadan kendi kaderini belirleyebilsin. Türkiye ile kıyaslandığında Avustralya çok daha güvenli hissediyordur kendini. Avustralya, tek bir adadan oluşan bir kıta aslında ama bizler krizlere komşu ülkeleriz. Sizlerse Suriye'ye Libya'ya, Irak'a veya benzeri ülkelere komşu değilsiniz, bir adasınız. Jeopolitik olarak Avustralya kendisini az riskli bir coğrafyada görebilir, ama finansal olarak hiç kimse bir ada değil, hiç kimse güvende ve emniyette değil, finansal olarak herkes birbiriyle bağlantılı. Para akışı sınır tanımıyor, bu küresel çağda. Bu nedenle G20 liderlerinin bir araya gelmeye karar vermesi stratejik bir klavuzluk yapmaya soyunması gerçekten iyi karardır. Geçtiğimiz yıl Avrupa içindeki bakanlar toplantısında meslektaşlarım, benim Ukrayna, Suriye ile alakalı görüşlerimi sordu. Ben de dünyada 3 kategoride ülkeler var dedim. Birincisi yönetme bölgesi ve kapasitesi olan ülkelerdir, bu ülkeler yükseliştedir. İkincisi, herhangi bir bölgesi olmayan ama yönetme kapasitesi olan ülkelerdir dolayısıyla statükosunu devam ettirebilecek ülkelerdir. Üçüncü noktada ise ne bölgesi ne de kapasitesi olmayan ülkeler ve dolayısıyla çökmeye mahkum olan ülkelerdir ki -Suriye bunlardan bir tanesidir- siyasi ve ekonomik ortam çok önemli."
"Hem siyaset hem ekonomi birbirleriyle entegre olmalı"
Ülkelerin liderlerinin ülkeler için yeni vizyonlar oluşturması gerektiğini belirten Davutoğlu, "Demokratik, meşru, hesap verebilir bir siyasi sistem kurmak durumundayız. Eğer sürdürülebilir bir ekonomik sistem istiyorsak. Aynı zamanda insanlığın liderleri olarak da hareket etmeliyiz. Sistemin birbirleriyle bağlantılı olan sorunlarına kolektif bir şekilde yaklaşmalıyız. Hem siyaset hem ekonomi birbirleriyle entegre olmalı" dedi.
Davutoğlu, tüm dünyada finansal sistemi düzenlemek açısından ve finansal mimariyi yeniden tasarlamak için G20'nin bu bağlamda doğru bir platform olduğunu kaydetti.
Türkiye'nin G20 dönem başkanlığı
Krizlerden nasıl kurtulacağı konusunda ulusal deneylerin tabii ki kullanılacağını belirten BaşbakanDavutoğlu, şunları kaydetti:
"G20 Zirvesi'nin özü krizlerin ve problemlerin küresel ekonomik kriz bağlantısında çözülmesidir. Krize siz sadece reaksiyon gösterirseniz, yeni bir sistem oluşturamazsınız. Bu noktada proaktif bir adım atarak küresel ekonomiye yeniden bir şekil vermemiz gerektiğini düşünüyoruz. G20 içerisinde kriz müdahale grubu tabii ki oluşturuyoruz. Ama bir yönetim komitesi de var, dünyanın gelecekteki ekonomisini şekillendirmek için, bu önemli. G20'nin formatı ve usulu de önemli, G20 esnek bir organizasyon, bu çok önemli yani platformun kendisinden bahsediyorum. Üyelikte resmi bir kurallar dizisi yok. Bu noktaya kadar başarılı olduk, başarılı olmaya devam ederse, esasında yeni bir siyasi yönetişim tipi yaratmış olacağız, burada uluslararası ekonominin yönetişiminden bahsediyorum. Çünkü gündemi belirleme özgürlüğü var, katı kurallar yok. Dünya Ticaret Örgütü veya IMF gibi bir şey değil. G20 şu ana kadar bir bürokrasi yaratmadı, dikkatinizi çekerim. Başkanlık, 'dönem başkanlığı' şeklinde, bu yıl Avustralya'da önümüzdeki yıl 1 Aralık'tan sonra Türkiye'de, bizim kendi misyonumuz da var. Temel bir gündem oluşturacağız. G20'nin temel hedeflerini belirleyeceğiz, ama bir prosedür, kurallar bütünü dayatmadan, dönem başkanı olarak dayatamayız zaten. Troykası var G20'nin, mevcut başkan, gelecek başkan ve önceki başkan olarak. Ben bunu bir değer olarak görüyorum. Çünkü uluslararası siyasi sistemden çok daha kapsayıcı bir şey."
"Küresel siyasi sistem G20 mekanizmasından çok daha az demokratik"
Davutoğlu, BM daimi üyelerinin BM Güvenlik Konseyi içerisinde herhangi bir kararı tek başına veto edebildiğini belirterek, şunları söyledi:
"Eğer tek bir ulus, Suriye veya Filistin meselelerinde olduğu gibi 'hayır' derse, bütün süreç tıkanıyor. Küresel siyasi sistem bugün esasında G20 mekanizmasından çok daha az demokratik. G20 çok taha temsiliyetçi bir yapı, tabii ki daha da fazla temsiliyetçi bir yapı haline getirilebilir. Ama en azından 3 ülke, 5 ülke, yada 8 ülke değil. Bir gündem dayatmak gibi bir şeyi olan değil bu 20 ülke. Uluslararası sistemin mutlaka her açıdan kapsayıcı olması lazım. Eğer buna sahip olmazsanız meşruiyeti bulamazsınız. Bugün BM'nin sıkıntısı zaten bu. BM Genel Kurulu kapsayıcı herkesi dahil edici ama BM Güvenlik Konseyine geldiğiniz zaman belli ulusların belli statüleri var ve diğer ulusları dışlayıcı bir yapı var. BM Güvenlik Konseyinin meşruiyeti tartışmaya açılıyor. Çünkü bir tarafta BM Genel Kurulunun almış olduğu kararlar var, bunlar bağlayıcı kararlar değil ama daha etik daha demokratik alınan kararlar. Bu bağlamda G20'nin gündemi sadece 20 ülkeyi değil, küresel gündemi temsil ediyor olmalı. Bu nedenle G20'nin diğer ülkelerle olan ilişkileri de çok önemli."
Yeni sorunları da çözmeye çalışacaklarını belirten Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Yüzeysel bakarsanız bu sorunlar G20'nin gündemiyle hiçbir alakası olmayan sorunlar ama, ayrıntılarına girerseniz, G20 ile çok önemli. Mesela Ebola krizi. Bazı ülkeler diyebilir ki, 'dünya çapındaki salgınlar batı Afrika'nın bir sorunudur', ama hiçbir zaman bunun tüm dünyada bir salgın haline gelmeyeceğinin garantisini kimse veremez. Avustralya'dan Türkiye'ye Anzakların gelmesi veya Türkiye'nin 1960'larda Avustralya'ya gitmesi kadar zor değil artık insanların bir yerden bir yere gitmesi. Bu bir de sağlık meselesi, bugün sadece sağlık meselesi olabilir ama yarın böyle olmayacak. Dünya Sağlık Örgütünün gündeminde bu var, bugünden düşünmek zorundasınız. Ekonomik sonuçları ne olur Ebola krizinin, çünkü bir şekilde iş gücü piyasasını etkileyecek, Batı Afrika ülkelerinde, 5 bin kişi Ebola krizinde hayatını kaybetti. Daha kaç kişinin hayatını kaybedeceğini de bilmiyoruz" diye konuştu.
Ebola krizi ve mülteciler
G20'nin, Ebola krizi gibi konulara değinmezse küresel meşruiyet de iddia edemeyeceğini belirten Davutoğlu, şunları söyledi:
"Güvenlik veya askeri krizler, bölge ekonomilerini önce ülkelerin ekonomilerini, sonra bölgenin ekonomilerini sonra da küresel ekonomileri etkiliyor. Mülteciler sıkıntısı... Son 3 seneden beri Suriye biz bunu Suriye'de yaşıyoruz, 1.6 milyon Suriye vatandaşı sadece Türkiye'ye geldi. Yaklaşık 4 milyon civarında da Suriyeli mülteci, komşu ülkelere gitti. Lübnan olsun, Irak olsun, Ürdün olsun, Türkiye olsun ek olarak 200 bin Iraklı da Türkiye'ye geldi. Erken aşamada bu bir siyasi kriz olarak görülüyor ama ilerleyen aşamalarda bir insani kriz haline dönüşüyor. İlk aşamalarda bölge ülkeleri etkilerken daha sonra insanlığın tamamını etkileyen bir şey haline geliyor. Biz 3 senede 2,5 milyar dolar para harcadık bu kriz için. Türkiye'deki bazı il ve ilçelerde Suriyelilerin nüfusu, Türk nüfusu da geçmiş durumda. Sınırımızı kapatmıyoruz. Çünkü bu insanlar, insan. Çünkü Esed rejimi scud füzeleriyle, kimyasal füzelerle bu insanlara saldırıyorlar."
Davutoğlu, "Lübnan, G20'nin bir üyesi değil, Lübnan'da şu anda nüfusun 3'te birini mülteciler oluşturuyor ve hiç kimse diyemez ki bu sadece Lübnan'ın meselesidir, ya da Türkiye'nin ya da Irak'ın bir meselesidir. Bu bölgesel bir meseledir, petrol fiyatlarını etkiler. Demografik unsurları etkiler, nüfus yapılarını değiştirir. Bu krizlere nasıl cevap vereceğiz? Esasında G20 Zirvesi 2008 krizine yanıt vermek için başlatıldı ama biz her yıl başka sıkıntılar görüyoruz. Bu yeni sıkıntılara da mutlaka cevap vermek durumundayız" dedi.
Türkiye, G20 Dönem başkanlığında herkesin sesi olacak
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Türkiye'nin G20 dönem başkanlığında herkesin sesi olacağını belirterek, "Mümkünse de düşük gelirli ülkeleri ve G20 ülkelerini bir araya getirmeye ve birbirlerini anlamalarını sağlamaya çalışacağız" dedi.
Davutoğlu, Avustralya dönem başkanlığının gündeminin çok güzel hazırlandığını, önceki dönem başkanlıklarınca belirlenin konuların da olduğunu kaydetti.
G20 üyesi ülkelerin gayri safi yurt içi hasılalarının yüzde 2 artırılması konusundaki çalışmaların, dünyadaki küresel ekonomiyi çok önemli şekilde etkileyecek bir unsur olduğunu ifade eden Davutoğlu, "Daha öncesinde bine yakın politik taahhütten bahsedilmişti, bunları takip edeceğiz. Ve orta vade büyüme stratejileri gerçekten çok önemli ve değiştirilmemeli. Değiştirilmemeli derken siyasi konulara feda edilmemeli. Her bir üye ülkenin siyasi konuları için feda edilmemeli" diye konuştu.
Davutoğlu, Türkiye'nin dönem başkanlığındaki önceliklere de değinerek, "Uluslararası sistemin dinamiklerine bakacağız ve önümüzdeki yılların sıkıntılarını gözönünde bulunduracağız. Bunu yaparak da belli konulara odaklanacağız. Sadece G20 ülkelerinin sıkıntılarına değil, küresel ekonomiye de aynı zamanda" değerlendirmesinde bulundu.
G20'nin çok yıllı gündeminin takip edileceğini anlatan Davutoğlu, çünkü örgütün, ilerleyen yıllar için de çok yıllı hedefleri bulunan bir yapı olduğunu söyledi.
Türkiye'nin gelecek için kalkınmayı en önemli unsur olarak gördüğünü aktaran Davutoğlu, bunun sadece G20 ülkeleri için değil dünyadaki tüm ülkeler için önemli olduğunu ifade etti.
"Gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkeleri uluslararası sistem içerisine entegre etmek Türkiye'nin en önemli önceliklerinden bir tanesidir" diyen Davutoğlu, böylesi bir küresel ortam içinde ülkeler arasında oligarşik farklılıklar olmaması gerektiğini dile getirdi.
Davutoğlu, şöyle devam etti:
"(Bizler gelişmiş ülkeleriz. Dolayısıyla bizler belli problemlerden ari kalırız, yoksulluk gibi problemler bizi etkilemez) diyemezsiniz. Artık böyle bir muafiyet yok. Hiç kimse bundan ari değil. Çünkü gelişmekte olan ülkelerin sermayesi gelişmiş ülkelerle neredeyse baş başa geliyor. Aynı zamanda da mülteciler sorunu var. Bu da şöyle bir sorun yaratıyor. Bu insanlar az gelişmiş, düşük gelirli ülkelerden geliyorlar ve ne mali sermayeleri var ne de ellerinde bir iş gücü piyasasına katılabilecekleri becerileri var. Afrika'dan gelen göç de bunun bir örneği. Dolayısıyla bu gelişmekte olan ve az gelirli ülkeleri uluslararası ekonomik sistem içine entegre etmezsek o zaman hiçbir ülke işsizlik ve finansal krizlerden muaf kalamaz. Türkiye en az gelişmiş olan ülkeleri ve düşük gelirli ülkelerin uluslararası ekonomik sistem içerisine nasıl entegre edileceğine kafa yoruyor, bununla ilgili çalışmalar yapıyor."
"En az gelişmiş ülkeler terimi reddedilmeli"
Türkiye'nin 2010-2020 yılları arasında en az gelişmiş ülkeler için koordinatör ülke olduğunu, 2015'in ara gözden geçirme yılı olarak belirlendiğini anımsatan Davutoğlu, en az gelişmiş ülkeler bakanlar toplantısının Türkiye'de yapıldığını ve toplantıda "en az gelişmiş ülkeler" teriminin reddedilmesi gerektiğinin konuşulduğunu anlattı.
Davutoğlu, bazı ülkelerin tarihi ve medeniyet geçmişlerinin çok derin olduğunun altını çizerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Mesela Nepal, ruhaniliğin merkezlerinden birisidir. Nepal'e 'en az gelişmiş ülke' nasıl dersiniz? Maneviyatta, ruhaniyette bu kadar gelişmiş bir ülkeye bunu söyleyemezsiniz. 47 ülke en az gelişmiş ülke olarak sıralanıyorlar. 'Bizler insanlık adına konuşmalıyız' diyordum ya işte bir kast sistemi uygulayamayız. 'Bunlar problemli ülkelerdir, geliri olmayan ülkelerdir' gibi konuşamayız. 'Bizler de seçilmiş insanlarız, G20'yiz, onlar adına her şeye biz karar veririz' şeklinde bir yaklaşıma giremeyiz. Onlar da bu sürecin bir parçası olmak zorundalar. En azından müzakere veya istişare noktasında bugün olmasa da yarın onların da işin içerisine girmesi lazım."
Türkiye'nin Afrika'da son 5 yıl içinde 25 büyükelçilik açtığını anımsatan Davutoğlu, "Bir çok Afrikalıbaşbakan ve devlet başkanı bize şunu söylüyor: G20 içinde bizim sesimiz olun. Biz de dönem başkanlığımızda herkesin sesi olacağız ve gündemi bu şekilde hazırlayacağız. Mümkünse de düşük gelirli ülkeleri ve G20 ülkelerini bir araya getirmeye ve birbirlerini anlamalarını sağlamaya çalışacağız" ifadesini kullandı.
Buradaki kilit unsurun herkesi uluslararası ekonominin içine entegre etmek olduğunu ifade eden Davutoğlu, bu noktada Afrika'ya hammadde kaynağı olarak bakılmaması gerektiğini, bu insanların, insanlığın ortak kaderinin de bir parçası olduğunu söyledi.
Davutoğlu, 2015 kalkınma gündemi içinde Türkiye'nin, yoksulluğun azaltılması ve insana odaklı yaklaşım gibi referans noktaları bulunduğunu belirterek, "Tüm bu finansal mimari içinde güzel, çekici terimler kullanıyoruz insanlar için ama eğer insanoğlunun ihtiyaçlarına bir cevap olmuyorsa bir yaraya merhem olmuyorsa bunlar anlamsızdır" diye konuştu.
Kalkınmanın odağını belirledikten sonra onu destekleyecek ilk unsurun ticaret olacağını dile getiren Davutoğlu, tarihsel olarak da bakıldığında ticaretin sadece farklı bölge veya ülkeler arasında malların değil aynı zamanda davranışların ve yaşam standartlarının da paylaşımı anlamına geldiğini kaydetti.
Davutoğlu, G20 üyesi ülkeler içinde ticaret olursa o zaman yaşam standartlarının da iyi standartların da paylaşılacağını dile getirerek, böyle çalışmalar yapılması gerektiğini ve Türkiye'nin çok taraflı ticaret çalışmalarına başlama konusunda ön ayak olacağını aktardı.
"Halklarımız daha refah içerisinde yaşar"
Ortak çıkarlar için en iyi yöntemin liberal ticaret rejimleri kurmak olduğunu, herkesin birbirine özgürce mal satabilmesi gerektiğini belirten Davutoğlu, "Deneyimler şunu söylüyor ki daha entegre ticaret rejimleri olursa halklarımız daha refah içerisinde yaşar" dedi.
Davutoğlu, Türkiye'nin 4-5 yıl önce Ortadoğu için yeni bir vizyon ortaya koyduğunu anlatarak, şunları kaydetti:
"Şu anda hala hatırlıyorum ve gerçekten çok büyük hayal kırıklığına uğradım. 2009 yılında Dışişleri Bakanı olduktan sonra bu politikayı barış ve istikrar için ortaya koymuştum Ortadoğu'da. 4 tane tamamlayıcı hedefimiz vardı. Ortak güvenlik ve istikrar bölgesi, ikincisi ekonomik karşılıklı bağlılık, üçüncüsü çok kültürlü ortak varlık ve dördüncüsü yüksek düzeyde siyasi diyalog.
Tarihten ne öğrendik? Tarihten öğrendiğimiz şu, barışın en iyi yolu birbirine bağlı ve bağımlı ekonomik yapı kurmaktır. İşte bu nedenle biz vize liberalleşme rejimi uyulamaya koyduk Lübnan, Suriye ve Irak ile. Serbest ticaret bölgeleri kurduk Türkiye, Irak ve Suriye arasında 2010 yılında kriz başlamadan önce. Biz herkese şunu söylüyorduk o zaman, 'biz siyasi sınırlara tabii ki saygı duyuyoruz ama siyasi sınırlar ticaret ve kültür ilişkileri söz konusu olduğunda artık ortada olmayacak'. Terör saldırıları veya mülteciler gibi konular ortaya çıkınca tabii ki sıkıntı oluyor ama bunlar olmadan önce ticari açıdan ülkeler birbirlerine bağımlı ve bağlı olduğu zaman çok daha rahat bir ortam ortaya çıkıyor."
Almanya ve Fransa'dan örnek veren Davutoğlu, şunları söyledi:
"Son 400 yıl içinde Fransa Berlin'i, Almanya da Paris'i defalarca işgal etti ve Alsas-Loren bölgesi en büyük çatışma bölgelerinden bir tanesiydi ama daha sonra ortak pazar noktasına girdiler Avrupa Birliği'nden önce bir ekonomik topluluk olarak ortaya çıktılar ve daha sonra savaş sebeplerinin tamamı anlamsızlaştı. Şimdi ortak bir pazar var ve entegre siyasi ve ekonomik bölge ortaya çıkardılar.
Verimli ve yeterli bir ekonomik ve ticari mekanizma olmadan diğer unsurlar gelmez. Kültürel değerler ve ekonomik değerler birbiriyle ticaret edilmeli büyük şehirler arasında. Bir şehir iyi bir pazarı yoksa eski zamanlarda kesinlikle gelişemezdi. Bugün de bir ulusun yükselişine bakıyorsak bir bölgenin yükselişine bakıyorsak en önemli gösterge piyasadır, pazardır. Aynı zamanda insan ve malların serbest dolaşımıdır. Ulaşımdır, ulaştırmadır.
Mesela Türk ekonomisi yükseliyorsa İstanbul'da yükseliyor. İstanbul bir çok insan için, bir yerden bir yere gitmek için en iyi kavşak noktası ve biz İstanbul'da yıllık 150 milyon yolcu kapasiteli üçüncü bir havalimanı inşa ediyoruz. Bu ticaret gerçekten çok önemli. Hem kalkınma için önemli hem de aynı zamanda istihdamın yaratılması için önemli."
"Türkiye'nin G20 dönem başkanlığındaki sloganı 'Tüm insanlar için kapsayıcılık' olacak"
Başbakan Ahmet Davutoğlu, modern ekonomilerde herkesin birbirine bağlı olduğunu belirterek, "Dolayısıyla o kadar geniş bir ağ oluşmuş durumda ki buna vereceğimiz yanıt da artık yüzeysel olamaz daha fazla kapsayıcı olmalı ve dünyanın her noktasını içerisine katmalı. Türkiye'nin G20 dönem başkanlığındaki sloganı 'Tüm insanlar için kapsayıcılık' olacak" dedi.
Başbakan Davutoğlu, Türkiye'nin G20 dönem başkanlığında önceliklerinden birinin istihdam yaratmak olacağını söyledi.
İşsizliğin artmasının 2008 krizinden sonra ortaya çıkan en önemli sıkıntılardan birini oluşturduğunu ve yeni istihdam yaratmanın gerekli olduğunu anlatan Davutoğlu, Türkiye'nin bu konuda önemli başarılar elde ettiğini dile getirdi. Davutoğlu, "2008'den bu yana Türkiye, 6 milyon yeni istihdam yarattı. Sadece geçtiğimiz yıl için 2 milyon iş yaratıldı" diye konuştu.
Siyasi ve ekonomik istikrarın birbirleriyle bağlantılı olduğuna dikkati çeken Davutoğlu, "Ekonomik istikrarsızlık varsa siyasi istikrarsızlık da vardır. Siyasi istikrar yoksa sürdürülebilir bir ekonomik program uygulayamıyorsunuz bu bir kısır döngüdür, dolayısıyla bu döngüyü bir yerde kesmek durumundasınız" dedi.
Türkiye'nin 2002 yılındaki durumunun Avrupa'daki diğer ülkelerle kıyaslandığından çok kötü bir yerde olduğunu kaydeden Davutoğlu, "Ama şu anda 2014 yılında siyasi istikrarımız var, rasyonel bir ekonomik politikamız var, bütçe disiplinimiz var, mali politikamız belirli ve mucize yarattık. Kimse Türkiye'den böyle yüksek bir performans beklemiyordu'' dedi. Türkiye'nin bütün bunları ''yeni bir doğal veya petrol kaynağı bulmadan veya kimseden dolar ve avro yardımı almadan başardığının" altını çizen Davutoğlu, "Biz kendi insan gücümüzün önemini, istihdam girişimciliğinin önemini keşfettik" ifadesini kullandı.
İstihdamın yanı sıra bunun kalitesinin de artırılmasının önemli olduğuna işaret eden Davutoğlu, Avrupa'da özellikle genç ve kadın iş gücüne duyulan ihtiyaca dikkati çekti. Davutoğlu, gençlerin ve kadınların iş gücüne katılımının olması durumunda daha dinamik ve yayılmış bir ekonomi elde edilebileceğini vurguladı. Davutoğlu, ''Dönem başkanlığımızdaki 3. önceliğimiz de işte bu olacak'' değerlendirmesinde bulundu.
''KOBİ'lere önem verilecek''
Türkiye'nin dönem başkanlığındaki Küçük ve Ortaboy İşletmelere (KOBİ) önem verileceğini belirten Davutoğlu, "Gelişmekte olan ülkelerde istihdamın ülkenin tüm bölgelerine yayılmasının sağlanmasında belli KOBİ'leri ekonominin geneli için kalkındırmanız gerekir. Gelişmekte olan ekonomiler için ve G20 ülkesi olmayan ülkeler için de en önemli yollardan bir tanesi KOBİ'lerin bu bağlamda nasıl destekleneceğidir" dedi.
Enerji konusunun önemine işaret ettiği konuşmasında, dünya nüfusunun beşte birinin elektriğe erişimi olmadığını, Sahra Altı Arfika'daki elektrik tüketimin tek başına New York'tan daha az olduğunu vurgulayan Davutoğlu, elektrik yoksunluğunun gelişmemişliğin bir göstergesi olduğunu söyledi. "Elektriğin olmadığı ülkelerde gelecek için ümit olmadığını" belirten Davutoğlu, bütün bu nedenleri göz önünde bulundurarak, "Herkes için enerjiye erişim" sloganını benimsediklerini ifade etti.
Davutoğlu, Türkiye'nin enerji tüketen ve enerji transit ülkesi olmasına karşın enerji üreten bir ülke konumunda bulunmadığının altını çizerek, ekonomideki enerji sıkıntısının Türkiye için en önemli sorun olduğunu söyledi.
İstihdam için KOBİ'ler ve enerjinin önemli olduğunu ve bunların hepsinin de yatırımla bağlantısı bulunduğunu ifade eden Davutoğlu, "Bu bağlamda özel sektör lokomotif olacaktır ve İslami finansman alternatif bir kaynak olarak analiz edilecek" değerlendirmesinde bulundu.
Yatırımın finanse edilmesi ve kalkınma ve bu noktada çok taraflı kalkınma bankası işbirliklerin de diğer önemli konuları oluşturduğunu belirten Davutoğlu, "Birçok kalkınma bankası var ortada biz bu deneyimleri nasıl kullanabiliriz ve ulusal ekonomileri nasıl destekleyebiliriz? Belli noktalarda yatırımın finanse edilmesi için bunun yapılması lazım" diye konuştu.
İklim değişikliğinin ontolojik bir olgu olduğuna işaret eden Davutoğlu, "Ontolojik varoluşunuz olmazsa ne siyasi ne ekonomik varoluşunuz olur. İnsanlığın bugün yaşadığı en büyük sıkıntı iklim değişikliğidir. 2020 sonunda iklim değişikliği müzakereleri olacak. G20'nin birinci önceliği bu olmamakla birlikte Türkiye bu konuda BM yapısındaki müzakere çerçevesine bağlı kalacaktır. BM'nin himayesinde yapılan bu çalışmalarda ekonomilerin belli sektörlerine dikkat çekeceğiz. Bu entegre yaklaşımla birlikte yeni sıkıntılara yeni çözümler getirmeye çalışacağız. Mesela üye olmayan ülkeleri, uluslararası kuruluşları, STK'ları, iş dünyasını ve çalışan insanları nasıl bir araya getireceğimiz üzerinde çalışacağız" yorumunu yaptı.
Davutoğlu, dünyada hiçbir ekonominin artık coğrafi sınırla sınırlı olmadığını anlatarak, şöyle devam etti:
"İpek Yolu ekonomisi veya Akdeniz çanağı ekonomisi diye bir şey yok. Ekonomide merkez ve periferi ilişkisi var. Koloniyal bir merkez veya bir periferi gibi ya da modern ekonomilerde finansal merkezler belli ülkelerde toplanmış, diğer ülkelerdeki kısımlar ise daha çok merkeze bağlı periferiler gibi ama herkes birbirine bağlı bugün. Dolayısıyla o kadar geniş bir ağ oluşmuş durumdaki buna vereceğimiz yanıt da artık yüzeysel olamaz daha fazla kapsayıcı olmalı ve dünyanın her noktasını içerisine katmalı. Türkiye'nin dönem başkanlığındaki sloganı 'Tüm insanlar için kapsayıcılık' olacak. Biz bu noktada Avustralya'dan çok güzel bir miras alıyoruz ve troykanın bir üyesi olarak Avustralya ile birlikte çalışmaya devam edeceğiz."
Davutoğlu, 2015 yılının Türk-Avustralya dostluğunun yüzüncü yılı olacağını ancak bu tarihin bunun da ötesinde anlamlar taşıyacağını kaydetti. Davutoğlu, "2015 yılı esasında Türk-Avustralya dostluğunun 100. yılı olmakla kalmayacak dünya ekonomisi için de insanlığın çok daha parlak bir geleceğe ulaşması açısından bir dönüm noktası olacak" dedi.
Davutoğlu, OECD Genel Sektereri Gurria'yı kabul etti
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) Genel Sekreteri Angel Gurria'yı kabul etti.
G20 Liderler Zirvesi dolayısıyla Avustralya'nın Brisbane kentinde bulunan Başbakan Davutoğlu, Sofitel Hotel'de, OECD Genel Sekreteri Gurria ile bir araya geldi.
Basına kapalı gerçekleşen kabul, yaklaşık yarım saat sürdü.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.