Ulusçuluk Çıkmazı: Kürtler ve Çözüm Arayışı
Türkiye?nin kadim sorunlarından bir olan kürd sorununa Müslüman Türkiyeli bir entelektüelin bakış açısı diyebileceğimiz bir kitap çalışması ile karşı karşıyayız. Hamza Türkmen, durduğu yer itibari ile yıllardır, insan hak ve hürriyetleri konusunda hassas, İslami kimliği sürekli önde tutmuş, düşünce ve fikirlerini vahiy süzgecinden geçiren bir entelektüel olarak ön plana çıkan bir yazar. Gerek başörtüsü sorunu gerekse kürd sorunu konusunda sürekli hak ve haklının yanında duran bir çizgi ortaya koyan Özgür-Der gibi bir sivil inisiyatif yapısını Türkiyeli Müslümanlara kazandıran bir mücadele geleneğinin dava adamıdır Hamza Türkmen...
Kitabın oluşum şekli ile ilgili olarak, önsözde şu ifade kullanılıyor:? Ulusçuluk çıkmazı Kürtler ve Çözüm Arayışı? kitabının çatısı, büyük oranda, 1991 Nisan ayında yayın hayatına başlayan Haksöz dergisinde, Kürt sorunun nedenleri, tarihi, tahlili, emperyal niyetler, sorunu domino eden TC sisteminin mantığı ve kutsalları ile ilgili bugüne kadar yazdığımız çalışmalardan yararlanılarak oluşturulmuştur. Farklı tarihlerde yazılan çalışmalarımızdan ayıklayarak ve bazı eklemeler yaparak bir araya getirip tasniflediğimiz bu çalışma, son dönemde öne çıkan gelişmeler gözetilerek bölümlere ayrılmış, çalışmanın başında da Kürt Sorunu, ulus vakıası ve uluslaşmayla irtibatlı önemli kavram ve tanımlar değerlendirmeye çalışılmıştır.?
Türkiye?de sürekli tartışılan konulardan biri, Müslümanların kürd sorunu ile ilgili olarak yeterli çaba gösterip göstermediğidir. Satır aralarında bu konu ile ilgili önemli tespitler yer almaktadır. Bu sorun, son otuz senede ortaya çıkmış bir sorun değildir. Cumhuriyetin kurulması ile birlikte egemen oligarşik güçlerin kürdleri inkar ve asimile etme çabaları bu sorunun çıkış noktasına işaret eder. Bu sorunun kendisini belli etmeye başladığı ilk günlerden bugüne Müslümanlar bu sorun ile bir şekilde ilgilenmişlerdir. Meseleye ulusçuluk yönü ile bakılmayıp İslami referanslar ile yaklaşıldığından kullandıkları terimler ve getirdikleri çözüm önerileri çaba olarak görülmemiştir.
Müslümanların kürd sorunu ile ilgilenmedikleri düşüncesi ulusalcı kürd kesim tarafından fazlaca seslendirilen bir meseledir. Eksiklikler ile birlikte bu yaklaşım yanlıştır. Meseleye tarihsel olarak bakıldığında son otuz senede bir kısım eksik çabalar olsa da, Müslümanlar kürd sorununu önemsemiş ve çözülmesi için çaba sarf etmişlerdir.
Olaya sadece Türkiye açısından bakmanın da yanlış olduğu kanaatindeyim. İran, Irak ve Suriye kürdleri ve sorunları açısın meseleye bakıldığında Müslümanların bu konudaki çaba ve mücadeleleri görülecektir. Kürdlerin yaşadığı bütün bölgelerde İslami yapılanların varlığı ve otoritelere karşı giriştikleri mücadeleler bu anlamda delil olarak kabul görebilir. Bu bakış açısındaki sorunun var olması, ulusalcı kürd hareketlerinin kendilerini temsil makamında görmeleridir. Fakat bu durum ayrıca bir yanılgıdır. Kürd sorunu ile ilgili Kuzey kürdleri adına hem İslami hem de kürd sorunlarına karşı mücadele etmiş simge isimlerde Şeyh Saide Palu ve Saidi Nursi göz önündedir. Kürd ulusalcıları propaganda malzemesi olarak bu simge isimleri sahiplense de gerçekte İslami kimliklerini görmezden gelip (Hatta red ederek) tek temsilcinin kendileri olduğu iddiasında bulunmaktadırlar.
Kürd sorunu, cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar sistemin yanlış bakış açısı ve uygulamalarından kaynaklanan bir sorundur. Bu sorunu bir örgüte indirgemek yanılgısı ve böyle gösterme çabası sistemi bu konuda tıkanma noktasına getirmiştir. Bir halkın doğal haklarını kısıtlamak ve topyekün imha ve asimile için zulümler yapmak bu halkın bilinç altında nefret ve şiddet yanlısı olmasına sebep olmuştur. İnkar politikasının sebep olduğu tepkiler tarihsel olarak farklı şekillerde tezahür etmiştir. Sorunun sebebi bütün taraflar tarafından kabul edilip samimi bir şekilde çözüm aranacak olursa görülecektir ki sorunun çıkma sebebi ortadan kaldırıldığında sorun da ortadan kalkmış olacaktır.
İnkar ve asimile politikaları kaldırılıp, efendi-köle bakış açısı değiştirilip, kardeş halklar gözlüğü ile bakıldığında sorun hal olma yoluna girecektir. Ulusalcı bakış açısının sebep olduğu sorun ulusalcı bakış açısının red edilmesi ile ortadan kalkacaktır. Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar kürdlere karşı yapılan uygulamalar ulusalcı bir bakış açısı ile uygulanmıştır. Tek miller, tek vatan, tek bayrak denilerekten diğer unsurları inkar yoluna gidilmiş, bu yaklaşımı benimsemeyen unsurlar düşman olarak addedip baskı oluşturulmaya ve bu yolla kabule zorlanmaya çalışılmıştır. Bu tür politikaların sebep olduğu travmalar şiddete dayalı tepkiler verilmesine sebep olmuştur.
Burada şunu da ifade etmek gerekiyor. Kürd sorunun sebebi sadece bir sebep olarak ele alınamaz. En önemli sebep olarak ulusalcı bakış açısının sebep olduğu zulümler ifade edilebilir. Fakat bunun dışında bir çok iç ve dış sebep, tarihsel sebepler, sosyolojik sebepler ve siyasal sebepler vardır. Bunlardan biri olarak şunu ifade edebiliriz. Kürd sorunun çıkması ve gelişmesi evrelerinde verilen tepkilerin İslami çözümler olarak özelde ele alınmaması ve kürd tarafının temsilcisi olduğunu ifade eden kişi ve örgütlerin emperyalist güçler ile kol kola girmeleri de sorunun büyümesine sebep olmuştur.
Son dönemlerde kürd sorunu ile ilgili adımlarda ulusalcı bakış açısı bir kenara bırakılmış olsa da bilinç altındaki kaygılardan kaynaklanan Türk-İslamcı bakış açısı aşılamamıştır. Asıl olması gereken ise saf bir İslami bakış açısı ile kardeş halklar penceresinden soruna yaklaşıp çözüm üretmektir. Kürd sorunu ile ulusalcı kürdler sorununu aynı kefeye koymak yanılgısına düşen çözüm yanlıları bu konuda yaptıkları hataları ilerde anlayacaklardır. Çözüme dönük adımlar atılırken, kürd ulusalcıların İsrail ve Suriye gibi devletlerin emir eri olarak şiddet yolu ile çözüm sürecini baltalamaları paradoks olarak karşımızda durmakta. Kürd ulusalcılarının asıl itibari ile Türk ulusalcılarından bir farkı yok. Seküler ve tek adam yönetimini benimseyen her iki anlayışında zihin kodlamaları aynıdır. Son otuz senedir yapılan zulümlerde kürd ulusalcıları ile Türk ulusalcılarının kol kola olmaları ve birlikte iş tutmaları bunun ispatıdır.
İnsan hakkı olarak kimsenin kimseye hak bahşetme lüksü yoktur. Her insan doğduğu an itibari ile bu haklara sahiptir. Birileri (ulusalcılık adına) birilerinin haklarını gasp etmiş ise bunun adı zulümdür. Bu gasptan vazgeçilip bu insanlardan özür dilemek sureti ile adalet yerini bulur.
Ulusçuluk Çıkmazı:Kürdler ve Çözüm Arayışı
Hamza Türkmen
Ekin Yayınları
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.