TÜSİAD'ı partilerle biraraya getirmeyi planlıyoruz

TÜSİAD'ı partilerle biraraya getirmeyi planlıyoruz
 TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Dinçer, "Önümüzdeki haftalarda genel seçimlerden önce siyasi partilerimizle TÜSİAD'ı bir araya getirmeyi planlıyoruz"...

 

TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Dinçer, "Önümüzdeki haftalarda genel seçimlerden önce siyasi partilerimizle TÜSİAD'ı bir araya getirmeyi planlıyoruz" dedi.

İSTANBUL (AA) - Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Haluk Dinçer, sanayinin toplam ekonomi içindeki payından hiç memnun olmadıklarını belirterek, "İstihdam yaratmayan ya da kalitesiz istihdam yaratan büyümenin nedeni budur. Bu oran yüzde 15'lerden yüzde 20'lere nasıl yükseltilebilir?" dedi.

Haluk Dinçer, TÜSİAD'ın 45. Genel Kurul Toplantısı'nda, Yönetim Kurulu Başkanlığının son gününde TÜSİAD üyelerine hitap etti.

Türkiye'nin olağanüstü durumlara süratle uyum gösterebilen bir ülke olduğunu belirten Dinçer, Türkiye'nin 2001 krizi sonrasında hem demokratikleşme hem de iktisat politikalarında sürekli bir reform süreci geçirdiğini, bu reform rüzgarının küresel krizin başlaması ile hızını kestiğini kaydetti.

Dinçer, önemli sayıda yapısal reformun tamamlanmasına rağmen hem demokratikleşmede hem de iktisadi hayatta daha ileri reform girişimlerinin yarıda kaldığını ifade ederek, bugün itibariyle Türkiye'nin orta gelir tuzağının hemen kıyısında bekler durumda olduğunu dile getirdi.

Orta gelire ulaşmanın kolay olmadığını, ancak küresel şartların bu parkuru aşmada olumlu bir atmosfer sağladığını ve Türkiye'nin bunu iyi kullandığının altını çizen Dinçer, "Ancak krize yakalanmış olduğumuz evre, mikro reformlar ve demokratikleşme raporları açısından talihsiz oldu" dedi.

Dinçer, son 7 yılda krizle mücadele başlığı adı altında önemli politikalar benimsendiğini ve hayata geçirildiğini vurgulayarak, bugün art arda açıklanan dönüşüm paketleri ve yargı paketi sayısından da net anlaşılacağı üzere daha yapılacak çok iş olduğunu ifade etti.

62. Hükumetin kapsamlı bir çalışma ile hem kalkınma hem rekabet, hem de makro istikrar reform alanlarını içeren bir yol haritası ile yola çıktığını ve bundan memnuniyet duyduklarını belirten Dinçer, her bir dönüşüm alanının seçimi ve bu alanların içine yerleştirilmiş eylem planlarının özel sektör olarak kendilerine göre yerinde olduğunu kaydetti.

Dinçer, kapsamlı bir reform dönemi için seçimden sonraki 4 yıllık fırsat penceresinden yararlanılabileceğini dile getirerek, "Bu nedenden dolayı önümüzdeki haftalarda genel seçimlerden önce siyasi partilerimizle TÜSİAD'ı bir araya getirmeyi planlıyoruz. İş dünyası açısından reform önceliklerini sunmak ve karşılıklı değerlendirmek arzusundayız" şeklinde konuştu.

- "Büyümenin finansmanı, Türkiye'nin en zayıf olduğu alan"

Haluk Dinçer, konuşmasında, üzerinde çalıştıkları ve siyasi partiler ile paylaşmayı planladıkları belgenin bazı temel tespitleri ve sorularını da paylaştı.

"İçinde kısa, orta ve uzun vade başlıklarını barındıran reform ajandasında önceliklendirme ve takvimlendirme nasıl olmalıdır? Hangi reform başlığı ne zaman gerçekleşecektir?" diyen Dinçer, sözlerine şöyle devam etti:

"Büyümenin finansmanı Türkiye'nin en zayıf olduğu alan. İç tasarruflarımızı 3-5 puan artırmak için gereken kısa, orta ve uzun vadeli politikalar nelerdir? Büyümenin toplam faktör verimliliği katkısı çok sınırlıdır, o yüzden büyüme artınca cari açık vermeye başlıyoruz. Rekabet gücümüzü engelleyen unsur da budur esasında. Toplam faktör verimliliği sadece eğitim ve teknoloji ile artıyor. Toplam faktör verimliliğini artıracak eğitim, teknoloji, Ar-Ge ile üniversite-sanayi iş birliği politikaları nelerdir? Kayıt dışı ekonominin büyüklüğü rekabeti bozan en önemli unsurlardan biridir. Kayıt dışılığı en az 10 puan aşağı çekebilecek politika önerileri nelerdir? İşgücüne katılım oranımız çok düşük. Yüzde 50'lerde takıldık. Bunu yukarıya taşıyacak yegane unsur olan kadınların işgücüne katılımını artırmak için gerekli politikalar bütüncül şekilde nasıl hayata geçirilmelidir?"

- "Soruların bazıları için yanıtlarımız, önerilerimiz mevcut; bazılarının üzerinde halen çalışıyoruz"

Dinçer, hukuk güvenliği, hukukun üstünlüğü ve yargıya güven konusunda ciddi bir erozyon yaşandığını söyledi. Bunun hem ülkenin itibarı hem de ekonomi için hayati bir zafiyet olduğunu vurgulayan Dinçer, "Bu yönde güven artırıcı önlemler nelerdir?" sorusunu aktardı.

Eğitim sisteminin, iş dünyasının talep ettiği nitelikte insan yetiştiremediğinin çok açık olduğunu belirten Dinçer, şu tespit ve sorunları dile getirdi:

"Yeni reform önerisi nedir; kapsam, içerik ve eğitimci aralarındaki öneriler nelerdir? Sanayinin toplam ekonomi içindeki payından hiç memnun değiliz. İstihdam yaratmayan ya da kalitesiz istihdam yaratan büyümenin nedeni budur. Bu oran yüzde 15'lerden yüzde 20'lere nasıl yükseltilebilir? Enerji sektörünün arz güvenliği ve rekabetçi piyasa koşulları içinde çalışması yönünde herhangi bir sorun var mıdır, varsa önlemler ne olacaktır? Bağımsız ve denetleyici kurumların yapısı ve özerkliği geliştirilecek midir? Bu kurumların piyasa ekonomisi içindeki rolünün değişmesi söz konusu mudur? Kamu maliyesi alanı Türkiye'nin en sağlam olduğu alanlardan biridir. Buna rağmen kamu harcama kompozisyonu büyümeyi destekleyecek şekilde yeniden yapılandırılabilir mi? Çözüm sürecinde yol haritanız nedir? Ekonomik açıdan bizim hesabımız çözüm sürecinin başarısının 1 puanlık ek büyüme getireceğidir. Benzer bir çalışmanız var mıdır?

Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTYO) anlaşması belli bir hızla yol alıyor. Türkiye'nin bu anlaşmanın dışında kalması durumunda ekonomik kaybımızın çok yüksek olacağına yönelik çalışmalar mevcut, TTYO müzakereleri Gümrük Birliği çerçevesinde yeniden ele alınmasını gerektirebilir. Bu zorlu süreç nasıl yönetilecektir, hazırlıklar nedir? İklim değişikliği, azalan doğal kaynaklar, enerjide dışa bağımlılık, değişen küresel iletim modelleri doğrultusunda daha yeşil büyüme için hangi adımlar nasıl bir geçiş dönemiyle tasarlanmalıdır? İçinde bulunduğumuz bölge jeopolitik riskler karşısında Türkiye'yi çok kırılgan hale getiriyor. Türkiye'nin bu risklerden az etkilenmesini sağlayacak bir politika var mıdır? Bu soruların bazıları için yanıtlarımız, önerilerimiz mevcut; bazılarının üzerinde ise halen çalışıyoruz."

Haluk Dinçer, Türkiye'nin hem içinde bulunduğu gelişmekte olan ülkelerden hem de üye olmayı arzu ettiği AB ülkelerinden büyüme potansiyeli olarak ayırabilecek, yeniden yüzde 6 düzeylerinde bir büyüme patikasına taşıyabilecek politika alanlarının mevcut olduğunu belirterek, "Yeter ki reformlar üzerine katılımcı bir anlayışla ve ortak akılla yürüyebilelim" dedi.

Dünyanın 2015 yılına iç acıcı haberlerle başlamadığını belirten Dinçer, tüm yaşananların arka planında dünyadaki ekonomik krizin ve buna bağlı siyasi dengesizliklerin rol oynadığını ifade etti.

Dünya ekonomisinin 2008'de başlayan krizi geride bırakmayı başaramadığını anlatan Dinçer, "Pek çok ülkede enflasyon ciddi bir tehdit. Açıktan korumacılık yapılmıyor olsa da giderek tüm ülkeler dünya ticaret hacmini daraltan tedbirler alıyor" diye konuştu.

Üstelik krizin yalnızca ekonomiyle sınırlı olmadığının, aynı zamanda ciddi bir siyasal meşruiyet krizinin de tetiklendiğinin giderek daha iyi anlaşıldığına işaret eden Dinçer, 2. Dünya Savaşı'ndan beri uluslararası ekonominin işlemesini sağlayan kurumsal yapının yeni koşullarda etkisiz kaldığını dile getirdi.

Dinçer, bu anlamda dünyada yeni bir yönetişim sorunu yaşandığını vurgulayarak, "Dünya ekonomisinin ve siyasetinin yeni gerçeklerini ve güç kaymasını yansıtan yeni bir kurumsal yapı ve kurallara duyulan ihtiyacın gereği yerine getirilemedi. Geçmişin güçlü ülkeleri bu türden bir değişikliğe direniyor" ifadelerini kullandı.

Yolsuzluk konusunun bu arayışlar çerçevesinde dünya gündeminde hak ettiği şekilde ve yoğunlukla tartışıldığına değinen Dinçer, bu nedenle Türkiye'nin bu yıl başkanlığını yapacağı G20'nin, son Avustralya zirvesinde yolsuzlukla mücadeleyi baş gündem maddesi haline getirdiğini söyledi.

Diğer yandan kriz nedeniyle tüm ülkelerde vatandaşların yönetici sınıflara güvenlerini kaybettiğini belirten Dinçer, siyasette güç kazanan popülist hareketleri, yabancı düşmanlığından prim yapan siyasi söylemleri ve otoriterleşme yönelimini de bu mercekten görmek gerektiğini ifade etti.

Geleceği şekillendirecek en önemli mesele sayılması gereken iklim değişikliği konusunda da inkarcılığın sonuna gelindiğine dikkati çeken Dinçer, "Geçen hafta yayınlanan bir rapora göre 2014, tarihte kayda geçen en sıcak yıldı. Bu veriler iklim değişikliği ve küresel ısınma konusunun ciddiyeti konusunda herkes açısından sarsıcı bir uyarı niteliğindedir. Üstelik bu konu artık ekonomik olduğu kadar bir güvenlik sorunu olarak da nitelendiriliyor. Küresel ısınmayı kontrol altına almayı beceremediğimiz takdirde büyük göç dalgaları, kuraklığın yol açtığı çaresizlik ve şiddetin arttığı bir dünya bizleri bekliyor olacak. Kuşkusuz bu konuda küresel düzeyde yapılacak çalışmalara iş dünyası mutlaka katkıda bulunmalı" değerlendirmesinde bulundu.

- "Toplumsal barışı destekleyen mesajlar ortaya çıkmalı"

Dünyada şok etkisi yaratan Paris'teki terör eylemlerinin nedenleri ve sonuçları üzerinde kapsamlı bir tartışma başladığına değinen Dinçer, şunları kaydetti:

"Paris katliamının laiklik ve ifade özgürlüğü fikirlerine saldırı boyutu taşıdığı görülüyor. Bu boyutuyla eylem, Avrupa'nın henüz başaramamış olduğu ama bir ideal olarak hedeflediği kültürel çeşitliliğe karşı bir saldırı niteliğindedir. Bir yanda Avrupa'da Müslüman topluluğun entegrasyonuna yönelik politikaların zaafları, öte yanda bu ortamın yarattığı sosyal ayrışmanın ağır faturasını ödeyen gençlerin aşırı akımların tuzağına düşmesini kolaylaştıran unsurlar mevcut. Bu unsurlar farklı kültürlerin barış ve saygı içinde bir arada yaşama temennilerinin gerçekleşmesini giderek daha zor hale sokmakta. Elbette terörizmin her türüyle kararlı bir şekilde mücadele edilmeli. Ne var ki sadece güvenlik tedbirleri alarak bu köklü sorunun üstesinden gelmek mümkün olamayacaktır. Mücadelenin başarılı olabilmesi için terörizme yol açan nedenlerin de iyi teşhis edilmesi ve giderilmesi gerekiyor."

Haluk Dinçer, ifade özgürlüğünün vazgeçilmez bir değer olduğunu ve hangi hallerde sınırlanabileceğinin Türkiye'nin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi çerçevesinde tanımlandığını dile getirdi.

Bir hukuk devletinde hangi söylem ve eylemlerin yasalarla tanımlanan sınırların ötesine geçip bir suç unsuru teşkil ettiğinin hukuk çerçevesinde değerlendirildiğini belirten Dinçer, "Aksi halde keyfi sınırlamalar basın ve ifade özgürlüğünü ortadan kaldırır. İfade özgürlüğü ve tahammül çağrısını Türkiye olarak paylaştığımız Paris yürüyüşü ruhunu, ülkemiz içerisindeki tartışmalarda da yaşatmalıyız. Seçim atmosferinin yaklaştığı bugünlerde toplumsal barışı destekleyen mesajların yine ortaya çıkmasını bekliyoruz" ifadelerini kullandı.

Bu noktada Türkiye'nin son gelişmeler ışığında kendi tarihinden edindiği deneyim ve birikimin önemine dikkati çeken Dinçer, Cumhuriyet döneminin kıymetini anlamayan veya anlamak istemeyenlerin bu deneyim ve birikimin kapsam ve derinliğini, dünya ve İslam tarihi açısından önemini yeterince incelemediklerine hükmedilebileceğini söyledi.

Dinçer, Osmanlı İmparatorluğu'nun 200 yıl önce içinde bulunduğu derin krizden bir modernleşme politikası ve programıyla çıkma iradesi gösterdiğini belirterek, şöyle devam etti:

"Bu bizim tarihsel deneyimimizin tanımlayıcı bir boyutudur. Osmanlı İmparatorluğu insanlık tarihinin en önemli siyasi ve kültürel etki kaynaklarından biridir. Fakat imparatorluğun sanayi devrimini yapamamış, çağdaş devlet sistemine, demokratik yurttaşlık toplumuna geçememiş dönemlerine özlem, anlamsız bir tutum olur. Cumhuriyet, Osmanlı'nın son döneminde yeşermeye başlayan çağdaşlaşma girişimlerinin ulus devlet, hukuk devleti ve demokrasiye geçiş boyutlarında devam ettirildiği bir dönemdir. Müspet ve menfi tüm gelişmeler bu geniş tarihsel açıdan hem doğru hem de zorunlu bir çerçeve içerisinde yaşandı. Bu bağlamda laikliğin, din ve siyasetin hatlarının ayrı tutulmasının, din ve vicdan özgürlüğünün ve kimsenin hayat tarzını başka toplum kesimlerine dayatmaması gerektiğinin önemini de demokratikleşmede mesafe katettikçe daha iyi anladık. Siyaset, insanların özel yaşamı ve ruhani dünyalarıyla ilgilenmez. Bunları ve özgürlükleri güvence altına alır. Bugün de eşit vatandaşlık, toplumsal cinsiyet eşitliği ve laiklik ilkelerine tüm gücümüzle sahip çıkmamız gerektiğine inanıyorum."

- "Demokrasi yeni bir sınamayla karşı karşıya"

Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) üyeliğini hedeflemesinin bu modernleşme projesinin somut bir evresi olarak benimsendiğini aktaran Dinçer, TÜSİAD'ın bu hedefin en tutarlı ve en aktif destekçilerinden biri olduğunu söyledi.

"Ancak AB'nin temsil ettiği entegrasyon deneyimini beğenmemiz ve desteklememiz, projenin sorunlarını görmemize engel değil" diyen Dinçer, geçen yıl yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde pek çok ülkedeki ırkçı, yabancı düşmanı, hatta kimisi AB karşıtı aşırı sağ partilerin önemli bir ivme kazandığına işaret etti.

Dinçer, "Kuşkusuz 21. Yüzyılda demokrasi yeni bir sınamayla karşı karşıya. Tüm çağdaş demokratik ülkeler için daha katılımcı, daha sağduyulu, daha cesur ve daha insan odaklı bir siyaset gerekiyor. Önümüzdeki dönem AB açısından evrensel ve kucaklayıcı değerlerin ön plana çıkaran anlayış ile daha içe kapalı anlayışın çatışması şeklinde geçecek. Bu zaman zarfında birlik ülkelerinde yaşayan Müslüman topluluklara ve vatandaşlara yönelik politikalar kadar bu toplulukların ve bireylerin tercihleri de hangi seçeneğin başarılı olacağını belirleyecek" yorumunu yaptı.

Türkiye'nin kendi tarihsel deneyimine sadık kalarak bu mücadelenin yapıcı bir tarafı olabileceğini dile getiren Dinçer, "Bir yandan tüm inançların koruyucusu olması gereken laiklik ilkesine sahip çıkmalı, diğer yandan da kendi Avrupa projesini şekillendirerek AB ile yeni bir dil ve diyalog geliştirmelidir. Bunu yapabildiği ölçüde dünya siyasetinde kendi deneyim ve özgünlüğüne uygun bir konuma gelecektir" dedi.

Haluk Dinçer, "Önümüzde AB ile ilişkilerde mevzuat uyumu, Gümrük Birliği'nin kapsamının hizmet ve tarıma genişletilmesi, başta kamu ihaleleri, sosyal politikalar, enerji ve rekabet olmak üzere yeni müzakere başlıklarının açılması ve Kıbrıs'ta cesur adımlarla çözüme ulaşılması gibi gündem maddeleri var" ifadelerini kullandı.

TÜSİAD'ın üyesi olduğu Avrupa iş dünyasının örgütü BusinessEurope'un da Türkiye'nin AB ile müzakere sürecini desteklediğini ve ABD ile AB arasındaki Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTYO) anlaşması kapsamında yer almasını savunduğunu aktaran Dinçer, Transatlantik ortaklık konusunu Türkiye'de gündeme getiren ilk kurum olarak bunu takibe devam edeceklerini dile getirdi.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.