Türkiye'nin seçimi, Erdoğan'ın bölücülüğü

Türkiye'nin seçimi, Erdoğan'ın bölücülüğü
Bu nasıl bir ?ideolojik koşullandırma?dır ki, ülkedeki seçmenlerin yarısına hükmediyor? AK Parti?nin aldığı yüzde 50?lik oyun olsa olsa yüzde 25?i...



Bu nasıl bir ?ideolojik koşullandırma?dır ki, ülkedeki seçmenlerin yarısına hükmediyor? AK Parti?nin aldığı yüzde 50?lik oyun olsa olsa yüzde 25?i ideolojik tercihledir.

12 Haziran 2011 Genel Seçimi, Türkiye?de yeni bir kültür oluşumunun işaretlerini veriyor. Bu değişim sürecinde geleneksel kavram içerikleri, imajlar, zihinsel kodlamalar ve davranış kalıpları ile çeşitli beklentilerin siyaset meydanında harmanlandığına tanık oluyoruz. İdeolojik algılamadan sosyolojik gerçekliğe geçiş sürecidir Türkiye?de yaşanılan.

Bu süreçte çelişkili söylemlerin görülmesi normaldir. Örneğin,  AK Parti yüzde 50 oranında oy aldığında, ?bu nasıl olur, her iki kişiden biri AK Parti?li!?, denilerek,  karşılaşılan gerçekliğin kabulünde güçlük çekilmesi: ?Öğrenci AK Parti?ye karşı, üniversite karşı, eczacı karşı, çiftçi karşı? Ama bu parti Türkiye?de iki kişiden birinin oyunu alıyor. Bu nasıl oluyor??

Bunun nasıl olduğunu anlamak,  şaşkınlığa sebep olan zihniyetin dönüşmesiyle mümkündür ancak. Çünkü o zihniyet, belirli bir ideolojiye tutunarak kendi dar ufkundan bakıyor dünyaya.

İdeolojik koşullandırma değil, pratik fayda

Bir siyaset bilimci, 12 Haziran seçim sonuçlarını yorumlarken,  söz konusu yüzde 50?lik oy oranını ?ideolojik koşullandırma? diye bir kavramla açıklamaya çalışıyor. AK Parti seçmeninin durduğu yer, elde edilen başarıyı getiriyor, ona göre. Demokrasi, özgürlük ve anayasa konularının önemli olmadığını ileri sürüyor bu siyaset bilimci.

Bu nasıl bir ?ideolojik koşullandırma?dır ki, ülkedeki seçmenlerin yarısına hükmediyor? Bu mümkün değil. AK Parti?nin aldığı yüzde 50?lik oyun olsa olsa yüzde 25?i ideolojik tercihledir. Diğer yarısını sosyolojik gerçeklikle açıklamak daha doğru olur. Burada bir yandan halkın değerlerine saygılı bir siyaset tarzı gözlemleniyor, diğer yandan ekonomik ve sosyal memnuniyet.

Vatandaşın gündelik hayatında hissedilen, açıkça etkisi görülen iyileştirmeler söz konusu. Vergilerin nereye harcandığının görülmesi? Özellikle sağlık, eğitim ve ulaşım alanında halkın hem refah beklentisine hitabeden hem de bütçesini rahatlatan uygulamalar... Örneğin okullar açıldığında kitapçıları dolaşarak çocuğuna ders kitabı almaya çalışan, üstelik bir de istenilen kitabı bulamayan velilerin artık Millî Eğitim Bakanlığı?nın sağladığı ders kitapları sayesinde böyle bir derdi kalmamıştır; bu, vatandaş tarafından dile getiriliyor. Her vatandaşın istediği hastaneden sağlık hizmeti alabilmesi de yadsınılmayacak bir memnuniyet unsurudur.  Dahası, şehirler arasında otoban benzeri yollar, belediye hizmetleri, vatandaşların gündelik hayatını kolaylaştırmış, daha konforlu hale getirmiştir.  Burada ideolojik ya da siyasî görüş ve zihniyetten çok, pratik fayda anlayışı öne geçmiştir. Eskiden CHP?ye oy veren birçok yurttaş, AK Parti?yi tercih etmeye başlamıştır. Tamamen ekonomik ve sosyal sebeplerle. Oyların 2002?de yüzde 36 iken, 2007?de yüzde 47?ye, 2011?de yüzde 49,9?a yükselmesinde bu olguyu göz ardı edemeyiz.

Yeni bir siyasî kültür

Her iki seçmenden birinin AK Parti?yi tercih etmesi, ideolojik bir sebeple değil, öncelikle ekonomik ve sosyal faktörlerden dolayıdır. Buradan da kültür doğar, daha doğrusu bu bizi bir kültür alanına götürür.

Şimdi önemli olan bu kültür oluşumudur. Bir yere saplanıp kalmaktan ziyade, yararlı ve yararsız olanı ayırt edip yeni tercihlerde bulunmayı mümkün kılan bir kültür? Bunun ekonomik ve sosyal etkileşim ile kendini gösteren bir siyasî kültüre zemin hazırlamakta olduğunu ifade edebiliriz. Bu anlamda, ?istikrar sürsün? söylemi tutmuştur. AK Parti?ye oy veren seçmenin bir kısmının tercihi,  aşk değil mantık evliliği türünden bir tercihtir.

Daha önce dile getirdiğimiz vekâleten düşünme alışkanlığını kırıcı olması bakımından iyi bir gelişmedir bu. Toplumda bir dönüşüm ve dinamizm meydana gelmektedir böylelikle. Güçlü, krizlere karşı bağışıklığı olan, ?mağdurlar ve mazlumlar?ın da yer aldığı bir orta sınıf meydana gelmektedir: toplumun belkemiği.

Pragmatik siyaset

İlk döneminde bir meşruiyet sorunu ile mücadele etmek zorunda kalan AK Parti iktidarı, bu üçüncü döneminde bunu aşarak, artık bir merkez partisi hükümeti olarak kabul görmektedir. Bunu sağlayan en belirgin faktör, partinin lideri Tayyip Erdoğan?ın karizmatik kişiliğinin yanı sıra, pragmatik ve gerçekçi siyaset tarzıdır. Bu husus Erdoğan?ın (muhtelif vesilelerle bir itham olarak ifade edilen) ?bölücülüğü? ile doğrudan ilişkilidir.

Şimdi bunu biraz açalım. Aslında, bu konuda rivayetler muhteliftir. Kimi çevreler, demokratik açılım politikasından dolayı Erdoğan?ı irade dışı bir bölücülükle itham etse de, bizim burada açıklamak istediğimiz daha farklı bir gelişmeyle ilgilidir. Örneğin Saadet Partisi Genel Başkanı Mustafa Kamalak bir konuşmasında Tayyip Erdoğan?ın en büyük bölücü olduğunu, çünkü baba ocağı olan parti?den ayrıldığını söylemişti. Bu açıdan bakıldığında, Erdoğan?ın AK Parti?nin kuruluşuyla birlikte bölücü bir davranış sergilediği görülür. Ancak şimdi anlaşılıyor ki, bu bölücülük, biraz farklı bir siyaset yöntemi ve uygulama marifetiyle Türkiye seçmeninin ikisinden birinin oyunu alan, bir bakıma birleştirici bir siyasî partiyi doğurmuştur. Bu siyasî partinin algılanan ideolojisi benimsenmeyebilir, ama ona oy vermenin ülkede istikrar ve kalkınma ile özdeşleştirilmesi, 12 Haziran seçim sonucuyla karşılaştırmıştır bizi.

Bu sonucun elde edilmesinde, Erdoğan?ın,  geleneksel çizgide CHP?li yurttaşların bir kısmının da yukarıda değindiğimiz ekonomik-sosyal tercihlerle oyunu alması etkili olmuştur şüphesiz. Yani CHP?yi de bölmüştür Erdoğan.  ?Baba ocağı? Refah Partisi ve onun devamı olan Saadet Partisi?ni böldüğü gibi. Böyle bir bölünme, ülkede demokrasinin, insan haklarına saygının kökleşmesi ve kalkınmanın teşvik edilmesine hizmet ettiği müddetçe, hayırlı olur. Ayrıca ülkede demokrasinin genel ilkelerine uygun, hatta onu besleyici bir seçmen tercihinin şekillenmesine yönelik bir atmosfer meydana getirir. BDP?liler Kürt siyasî kimliği üzerinden oy isterken, Erdoğan?ın neredeyse Kürtlerin yarısının oyunu alması, bu anlamda iyi bir örnektir.

Adalet ve Kalkınma Partisi?nin kalkınma konusunda eski deneyimleriyle kamuoyunda belirli bir fikir ve kanaat oluşturduğu biliniyor. Şimdi bu yeni iktidar döneminde adalet fikrinin gerçek anlamda hayata geçirilmesi, öncelikli bir kamuoyu beklentisidir. Bunun için beşerî kaynakların iyi değerlendirilmesi şart.

Seçim sonuçlarını dış boyut ve iç boyut itibarıyla değerlendirdiğimizde ne görüyoruz? Önce hemen şunu belirtelim ki, Türkiye?de halk iradesine dışarıdan müdahale ederek, ?oyunuzu CHP?ye verin? diyen bazı Batılı yayın kuruluşlarına tokat gibi bir cevap olmuştur bu seçim sonucu. Sözünü ettiğimiz dış müdahaleyi Başbakan Erdoğan?ın o gelenekselleşen balkon konuşmasında ifade ettiği, ?bugün Türk kardeşim, Kürt kardeşim, Laz, Çerkez, Arap kardeşlerim kazanmıştır?İstanbul kadar Saraybosna, İzmir kadar Şam, Ankara kadar Beyrut kazanmıştır?, sözleri ile ilişkilendirerek düşünürsek görürüz ki Türkiye?de halk iradesinin bu şekilde tecelli etmesi, aslında, birçok Batılı odağın işine gelmiyor. Bunun niçin böyle olduğu, ayrıca tartışılması gereken bir konu.

Seçimin bir de yeni Meclis aritmetiği açısından sonucuna bakalım. Bu çerçevede en dikkat çekici olan,  ?Kürt solu? olarak nitelendirilen bir siyasî çizgiyi takip eden 36 ?bağımsız? milletvekilinin Meclis?e girmiş olmasıdır. BDP grubunu oluşturacak bu milletvekillerinin Kürt sorununa yaklaşımları eğer seçim sürecindeki gibi olacaksa, yeni dönemde bu konuda hararetli tartışmalar yaşanılacak demektir. Geçen haftaki yazımızda dile getirmeye çalıştığımız bazı gerçeklikler, hoşumuza gitse de gitmese de, ileride siyasetin konusu olmaya devam edecektir. Bir bağımsız ( daha doğrusu BDP?li) milletvekili bunun işaretlerini veren bir söylemde bulundu: ?Kürdün onuru, Türkün endişesi??

12 Haziran seçim sonuçları, bu konularda AK Parti?ye söz söyleme hakkı ve icrada bulunma görevi yüklerken, insanî düzlemde bir uzlaşı için BDP ve diğer muhalefet partilerini de sorumluluk üstlenmeye mecbur ediyor. Mademki ?Kürdün onuru ve Türkün endişesi? söz konusu, o zaman önce hangi koşullarda endişeye yer olup olmayacağının iyi araştırılması ve ona göre bir uzlaşı kültürü geliştirilmesi gerekecek.

Prof. Dr. İbrahim S. Canbolat - Haber 7
icanbol@hotmail.com

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.