Türkiye’nin dönüştürücü hamlesi: Zeytin Dalı harekatı
İSTANBUL - MUHARREM EKŞİ
Türkiye’nin Fırat Kalkanı harekatı ve Afrin’e yönelik Zeytin Dalı harekatı, ABD ve Rusya’nın Suriye politikalarını dönüştürüyor. ABD Türkiye'nin 2015 yılından beri ısrarla savunduğu güvenli bölge önerisini, ancak Türkiye kararlı bir şekilde Afrin operasyonuna giriştiğinde kabullenmek zorunda kaldı. Dolayısıyla Türkiye’nin 24 Ağustos 2016 tarihinde Fırat Kalkanı ile başlayan askeri hamleleri, ABD’nin Suriye politikasını Türkiye’nin çıkarlarını dikkate alarak dönüştürmek zorunda bıraktı. Bundan sonraki süreçte ise iki ülke çıkarlarının uyumlulaştırılması çabası söz konusu olacaktır. Ancak burada not edilmesi gereken, ABD’nin 1990’lardan itibaren büyük yatırım yaptığı Kürt gruplardan vazgeçmesinin mümkün olmadığı. Çünkü ABD Ortadoğu politikasının stratejik sacayaklarından birini terörist Kürt grupları üzerinden kurdu. Bu nedenle ABD’nin Suriye politikasında büyük bir eksen değişikliğine gitmesi öngörülmüyor. Sadece müttefiki Türkiye’yi kaybetmemek üzere “yatıştırma politikası”na yöneleceği söylenebilir. Zira ABD’nin hem Irak hem de Suriye politikasını Kürt gruplar üzerinden yürütme politikası uzun vadede devam edecektir.
Türkiye’nin Suriye politikasında 2015 yılından itibaren askeri angajman stratejisine yönelmesi, ABD’nin yanında Rusya’nın da Suriye politikasında dönüştürücü bir etkide bulunuyor. Suriye özelinde Türkiye-Rusya ilişkileri her iki taraf için stratejik hale geldi. Türkiye, Suriye’de ABD ile çıkarlarının çatışması nedeniyle Rusya ile stratejik denge kurma politikasına yöneldi. Bu sayede Türkiye, Suriye’de Rusya’nın hava sahasını açarak verdiği destekle, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarını gerçekleştirme imkânı buldu. Türkiye Suriye’deki çıkarlarını Rusya üzerinden gerçekleştirirken Rusya da Türkiye üzerinden ABD’nin hem Suriye’de hem de küresel düzeydeki mücadelesinde mevzi kaybetmesi, politika ve oyunlarının bozulması hedeflerini gerçekleştiriyor. Özellikle Rusya, Türkiye ile geliştirdiği stratejik ilişkiler sayesinde, ABD’ye karşı Türkiye’ye Suriye’de alan açarak bir yandan ABD-Türkiye ilişkilerindeki kırılmayı derinleştiriyor. Öte yandan NATO ittifakında hem Türkiye hem de Avrupalı müttefikleriyle ABD arasında bir kopuş sürecini tetikliyor. Özellikle Astana süreci ile Rusya Türkiye’yi yanına çekebilmeyi başardı. Bunun da ötesinde, Astana süreci ile Rusya, Suriye’de ABD’ye karşı Rusya-Türkiye-İran eksenini oluşturdu. Bu eksenin oluşmasında, Suriye politikasında bu üç kritik aktörün çıkarlarının uyumlulaştırması etkili oldu. Rusya’nın yanında İran’ın da Suriye’nin toprak bütünlüğünü esas alan politikası Türkiye ile örtüştüğü için bu eksen kurulabilmişti.
Diğer taraftan, İran ile Türkiye’nin Suriye politikasında örtüşen çıkarlarına PYD/YPG’yi de eklemek gerek. Zira İran da aynen Türkiye gibi hem Irak hem de Suriye’de terörist bir “devlet”in kurulmasını istemiyor. Çünkü Türkiye, PKK terör örgütü nedeniyle sınırlarında bir terör devletinin kurulmasına karşı çıkarken İran da PKK’nın İran kolu olan PJAK nedeniyle bu grupların güçlenmesine ve bir terör devletinin kurulmasına karşı bir politika izliyor. Türkiye ile İran’ın çıkarlarının bu bağlamda örtüşürken Sünni-Şii ekseninde ayrıştığını da not etmek gerek. Zira İran, 1979 İslam devriminden itibaren en yakın Arap müttefiki olan Suriye’yi “Şii hilali” stratejisi çerçevesinde değerlendiriyor. İran, Esed ittifakını Şii hilali kapsamında, Lübnan-Irak-Suriye ekseni düzleminde, bölgesel güç politikasının raison d’etat unsuru olarak konumlandırıyor. Fakat yine de Türkiye ile İran rakip bölgesel güç olmalarına rağmen, ABD’nin genelde Ortadoğu, özelde Suriye politikasına karşı işbirliğine gitme becerisini gösterebildiler. Özellikle ABD’nin Ortadoğu’da Suudi Arabistan liderliğinde İran’a karşı oluşturduğu “Sünni blok” politikasına karşı Türkiye (Katar krizinde ve yine ABD’nin Suriye krizini İranlılaştırma politikasında olduğu gibi) oyun bozucu bir rol oynadı. ABD’nin yanlış politikaları Türkiye’yi (Rusya ile olduğu gibi) İran’la da yakınlaştırdı ve ABD’ye karşı stratejik işbirliğine sevk etti.
Benzer şekilde, Türkiye ile Rusya arasında Fırat kalkanı harekatıyla başlayan stratejik yakınlaşmada esas rol oynayan iki faktör var: Rusya-İran-Türkiye yakınlaşmasını ve bir eksen oluşmasını sağlayan şey öncelikle ABD’nin politikaları ve bu üç ülkenin Suriye’nin toprak bütünlüğü politikalarının örtüşmesi. Özellikle ABD’nin Suriye’yi kuzeydeki terörist gruplar (PYD/YPG) üzerinden bölme politikasına karşı, Rusya ve Türkiye’nin Suriye’nin toprak bütünlüğüne dayalı politikalarının örtüşmesi, iki ülkenin ilişkisini stratejik ortaklığa yükseltti. Böylece Rusya, ABD’ye karşı NATO’nun ikinci büyük ordusunu yanına çekmeyi başarabildi. Bunun da ötesinde Rusya, Zeytin Dalı harekatında olduğu gibi, Türkiye üzerinden ABD’yi uluslararası kamuoyu önünde suçlama imkânına da kavuştu. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov “ABD’nin Suriye’deki tek taraflı eylemleri Türkiye’yi kızdırdığı” açıklamasını yaparken, ABD Dışişleri Bakanlığı ise Rusya’yı Türkiye-ABD ittifakını bozmakla suçlayan bir karşı açıklama yaptı. Bu açıklamalar, ABD ve Rusya açısından Türkiye’nin vazgeçilmezliğini ortaya koyduğu gibi, aynı zamanda bu iki ülkenin de Türkiye’yi kaybetmek istemediğini açıkça gösteriyor.
Bununla birlikte, Rusya ve Türkiye’nin Suriye’deki çıkarları temelde ülkenin toprak bütünlüğü konusunda örtüşürken ABD ile Türkiye’nin çıkarları çatışıyor. ABD’nin Suriye’nin kuzeyine (PKK terör örgütünün uzantısı olan) PYD/YPG üzerinden yerleşme politikası, Türkiye’yle çıkar çatışmasının asıl dinamiğini oluşturuyor. ABD PYD/YPG’yi “DEAŞ terör örgütüyle savaşan” bir aktör olarak meşrulaştırarak bölgeye yerleşme politikası izledi. Bu sayede, 2011’deki krizden önce Suriye’de hiçbir varlığı bulunmayan ABD, bugün itibariyle ülkede (ikisi hava üssü olmak üzere) on askeri üs kurabildi. Suriye’nin kuzeyine askeri üslerle yerleşen ABD, bir yandan Rusya’nın müttefiki Suriye devletini herkese (hatta Rusya’ya bile) bombalatarak yok etti, Rusya’ya ise sadece Esed rejimini bıraktı. ABD daha sonra Suriye’nin kuzeyindeki varlığını PYD/YPG üzerinden devletleştirme politikasına yöneldi. Bu çerçevede, 9 Ocak 2018 tarihinde, ABD öncülüğündeki DEAŞ karşıtı koalisyonun sözcüsü Albay Dillon’ın Suriye’de 30 bin kişilik sınır güvenlik gücü kuracaklarını açıklaması, Türkiye ile ABD çıkarlarını çatışma noktasına getirdi.
ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde PKK terör örgütünün bir uzantısı olan PYD/YPG üzerinden yürüttüğü devletleşme politikasına izin vermeyeceğini önce zorlayıcı diplomasiyle ifade eden Türkiye, ardından Zeytin Dalı harekatını başlattı. Türkiye’nin büyük bir ateş gücüyle tam bir gövde gösterisi yaptığı Zeytin Dalı harekatı (ABD için stratejik önemi haiz olan ve askeri gücü DEAŞ’la oynadığı danışıklı dövüşte fazlasıyla abartılan) PYD/YPG’nin aslında zannedildiği kadar güçlü olmadığını da ortaya çıkardı. Dahası Türkiye, Afrin operasyonuyla PYD/YPG’nin Suriye’deki stratejik önemini ve gücünü de zayıflatmaya başladı. Böylece Türkiye, sınırlarında bir terör devletinin kurulmasına müsaade etmeyeceğini askeri operasyonla göstermenin ötesinde, ABD’nin Suriye politikasını Türkiye’nin çıkarlarını dikkate alarak revize etmeye zorluyor. Nitekim ABD, hem Türkiye’yi kaybetmemek hem de büyük yatırım yaptığı PYD/YPG’nin zayıflamasını durdurmak için, Suriye konusunda Türkiye’yi teskin edecek yatıştırma politikasına yöneldi ve güvenli bölge kurulmasını kabul eden bir yaklaşım içine girdi.
Son tahlilde, bu askeri hamleleriyle Türkiye, ABD ve Rusya gibi Suriye’deki iki büyük oyun kurucunun politikalarını, bir oyun bozucu aktör olarak dönüştürüyor ve bu iki aktörü, Suriye’deki çıkarlarını (Türkiye’nin çıkarlarını da gözetecek şekilde) gözden geçirmeye zorluyor. ABD ve Rusya da Türkiye’yi kaybetmemek için Suriye politikalarını Türkiye’nin çıkarlarıyla uyumlulaştırmaya yöneliyorlar.
[Yrd. Doç. Dr. Muharrem Ekşi Kırklareli Üniversitesi Kamu Diplomasisi Uygulama ve Araştırma Merkezi müdürü ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesidir]
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.