'Türkiye geri dönüşü asla kabul etmez'

'Türkiye geri dönüşü asla kabul etmez'
  Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, çözüm sürecine ilişkin, "Bundan geri dönüşün maliyeti, karşıya geçmenin maliyetinden daha fazladır....

 

 

Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, çözüm sürecine ilişkin, "Bundan geri dönüşün maliyeti, karşıya geçmenin maliyetinden daha fazladır. Türkiye, bir daha geri dönüşü asla kabul etmez" dedi.

ANKARA (AA) - Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası'nda gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

"Çözüm Süreci'nin büyük oranda tamamlandığını, daha küçük ancak zor kısmının kaldığını söylemiştiniz. Zor olarak tanımladığınız kısım nedir? Seçimden önce bu zor kısma ilişkin somut bir gelişme bekliyor musunuz? Ağrı'daki terör saldırısı bunun örneği mi" şeklindeki soru üzerine Türkiye'de Çözüm Süreci'nin aldığı yolun fevkalade önemli olduğunu vurguladı.

Büyük adımlar atıldığına, bunların en önemlisinin de devletin zihniyetindeki değişim olduğuna işaret eden Kurtulmuş, vatandaşının farklılıklarından ürken, ana dilinden, yaşayışından, müziğinden, inancından, kıyafetinden korkan eski ceberrut devlet anlayışının geride kaldığını söyledi.

Kurtulmuş, yıllardır ret, inkar, asimilasyon politikaları üzerine oturan bir devlet anlayışı bulunduğunu, bunun Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri halkı başta olmak üzere bütün Türkiye'de yurttaşların üzerinde ciddi bir baskı oluşturduğunu dile getirerek, öncelikle bunun kaldırıldığını belirtti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın başbakanlığı döneminde, Diyarbakır'da Şivan Perver ve İbrahim Tatlıses ile Kürtçe, Türkçe, Arapça türküler söylendiğini hatırlatan Kurtulmuş, bunun Türkiye'de, barışa doğru atılan adımın samimi bir zemine oturduğunun güzel bir göstergesi olduğunu kaydetti.

-"Bir el silahta diğer elinizle halay çekemezsiniz"

Kurtulmuş, ana dilde savunma hakkı verilmesi, televizyon kanallarının ana dilde yayın yapması gibi birçok alanda değişiklikler yapıldığını anımsatarak, bundan sonraki süreçte, Türkiye'de silahların gömülmesi, silahların susturulması ve elinde silah olanların bunu ilan etmesi gerektiğine işaret etti. Bunun, sürecin en önemli dönüm noktalarından birisi olacağını vurgulayan Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Çünkü bir el silahta diğer elinizle halay çekemezsiniz. Halay çekebilmek için iki elinizin de boş olması, iki elinizin de barışa uzanması lazım. Bu çerçevede, ümit ediyorduk ki bu seçimler öncesinde, özellikle Nevruz olayları sırasında çok kuvvetli bir silahların bırakma iradesi, somut olarak gösterilir, silahlar gerçekten toprağa gömülür ve önemli bir mesafe de aşılmış olurdu. Ondan sonra ise Türkiye'nin normalleşme sürecine ilişkin atacağı adımlar kalıyordu. Bunlar kısmen gerçekleşti, kısmen gerçekleşmedi. Ama bu iyi niyetli çabalara rağmen biliyoruz ki içeriden ve dışarıdan birtakım unsurlar, bu sürecin barış içerisinde sonlanmaması isteyen unsurlar var."

Seçim öncesinde birtakım provokasyonlar yaşanabileceğini ifade eden Kurtulmuş, "Ama şu asla olmayacak artık buna yürekten inanıyorum, ben şahsen en karanlık en zor günlerde bile iyimserliğini korumuş birisi olarak ifade ediyorum. Bundan geri dönüşün maliyeti, karşıya geçmenin maliyetinden daha fazladır. Ne elinde silah bulunanlar, ne onların siyasi zeminini hazırlayanlar, ne Hükümet, ne de başka güç, Türkiye'de bir daha geri dönüşü asla kabul etmez. Özellikle milletimiz bunu kabul etmez."

-"Çözüm Süreci'nin başarısı Türkiye'nin başarısı olacaktır"

Çözüm Süreci'nin sadece Türkiye'nin meselesi olmadığına işaret eden Kurtulmuş, 1990'dan sonra Balkanlar, Kafkaslar, Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Yemen'e kadar uzanan coğrafya ve Ukrayna'nın da içinde olduğu bölgede, mezhep savaşları, etnik savaşlar, birtakım siyasi bölünmeler yaşandığını anlattı. 

 Kurtulmuş, 50 bin insanın hayatını kaybetmesine,1,2 trilyon dolar maddi kayba neden olan terörün bitmesiyle Türkiye'nin kendi içerisinde barışı sağlamasının yanı sıra bölge ülkelerine ve tüm dünyaya örnek olacağını vurguladı. Kurtulmuş, şöyle konuştu:

"Demek ki 2015 yılında, bu kadar derin ve kanlı bir geçmişi olmasına rağmen barış sağlanabiliyor, demek ki Türkiye'de bin yıldır birlikte yaşayan insanlar, aynı coğrafyayı paylaşan insanlar, aynı kültürün, aynı medeniyetin çocukları kalıcı bir barışı kurabiliyorlar. Bu Çözüm Süreci'nin başarısı, Türkiye'nin başarısı olacaktır, doğru. Ama Türkiye'nin bütün dünyaya sunduğu çok değerli bir örnek olacaktır. Barışın sağlanması için, bu bölgenin istikrarının sağlanabilmesi için fevkalade güzel bir örnek olacaktır. Bu noktadan geriye dönüş yok. Hiçbir gücün de Türkiye'yi  Çözüm Süreci'nde geriye götürmeye gücü yetmeyecektir."

"Çözümün yerinin TBMM olduğunu söylüyorsunuz. HDP ilk defa parti olarak seçime girme iradesini gösteriyor. HDP'nin barajı geçip geçmemesi güncel bir konu. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? HDP'nin, barajı geçememesi, Çözüm Sürecini sekteye uğratır mı? Başkanlık sistemi, Kürt sorununun çözümünü kolaylaştırır mı?" sorusu üzerine Kurtulmuş, HDP'nin barajı aşamayacağı üzerine bir hesap yapamayacaklarını söyledi.

Parti olarak, kendi güçleri ve halkın verdiği destek üzerine, bir siyasi gelecek planı yaptıklarını vurgulayan Kurtulmuş, önümüzdeki dönemde parlemantoda milletin kendilerine Anayasayı değiştirecek bir çoğuluğu vermesini ümit ettiklerini anlattı.  

Bu istikamette AK Parti'nin tarihi sorumluluğunun bilinciyle hareket edeceğini söyleyen Kurtulmuş, siyasi hayatı boyunca seçim barajına karşı olduğunu, HDP ya da başka partilerin, baraja takılmalarını demokrasiye uygun bulmadığının altını çizdi.

Kurtulmuş, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başbakanlığı döneminde, "Demokratikleşme Paketi"nde iki yeni seçim sistemi teklifinde bulunduklarını, bunlardan birinin dar bölge seçim sistemi, diğerinin de daraltılmış bölge sistemi olduğunu hatırlattı.

"Hadi buyrun, hodri meydan" diyen Kurtulmuş, muhalefet partilerine üç-beş milletvekillik dar bölge sistemleri yapılmasını teklif etti.

Kurtulmuş, iki-üç ilçenin bir araya gelerek milletvekillerini seçmesini önererek, "O zaman da parlamentoda çok güçlü şekilde milletin temsili sağlanır. Bunu biz sadece HDP'nin ya da bir başka partinin Meclise girmesi açısından değil, Türkiye demokrasinin daha sağlam temellere oturması bakımından, Allah muhafaza, yarın bir gün parlamentoya siyaset dışı unsurların müdahale etmesinin önlenmesi bakımından seçim sisteminde değişikliği zaruri gördük" diye konuştu.

Buna örnek olarak, 28 Şubat dönemini gösteren Kurtulmuş, o süreçte yaşananları anlattı. Kurtulmuş, 28 Şubat'ın, parlamento içindeki sivil generaller eliyle yapıldığını, iktidardaki partiden 50 kişinin istifa ettiğine dikkati çekerek, "Hadi bakalım, siz o insanları dar bölge ya da daraltılmış bölgeden seçin; milletin çarşısından, pazarından, milletin cenazesinden, taziyesinden, sevincinden ortaklaşarak gelmiş insanları seçin, o insanlar kolaysa postalı gördüğü zaman yol değiştirsin, mümkün değil" dedi.

- HDP barajı aşmasa da bu dünyanın sonu değildir

HDP'nin 7 Haziran genel seçimlerinde barajı geçip geçmeyeceği konusunda Kurtulmuş, "Ben, HDP barajı aşar aşmaz onu bilmem. Şahsen HDP'nin barajı aşmasını Türkiye demokrasisi bakımından bir zenginlik olarak görürüm. Ama sonuçta HDP barajı aşmasa da bu dünyanın sonu değildir, çözüm sürecine zarar verecek bir unsur değildir. Çünkü çözüm sürecinin ısrarla söylediğimiz gibi sahibi, ne AK Parti'dir tek başına ne hükümettir tek başına ne de HDP ya da başkalarıdır. Çözüm sürecinin sahibi de yürütücüsü de denetleyicisi de milletin bizatihi kendisidir. 77 milyon bütünüyle bu sürece sahip çıkmıştır. Doğu'da, Batı'da insanlar 'yeter bu işi artık bitirin' diyor" ifadelerini kullandı.

HDP'nin barajı aşmaması durumunun, Türkiye demokrasisi için bir eksiklik olacağına inandığını kaydeden Kurtulmuş, "Aynen geçmiş dönemlerde, yüzde 9,8 civarında baraja takılıp parlamentoya giremeyen partilerin o durumu nasıl demokrasiye aykırı bir durum arz ettiyse, böyle bir muhtemel durum da demokrasiye eksiklik getirir" dedi.  HDP'nin barajı aşmaması durumunun Türkiye'deki sistem bakımından ve çözüm sürecinin işleyişi bakımından hiçbir eksiklik getirmeyeceğini yineleyen Kurtulmuş,  "Çünkü millet buna sahiptir. Milletin temsilcisi olarak AK Parti bu siyasi iradenin sahibidir. Ben bir sıkıntı olmayacağını, sürecin devam edeceğine inanıyorum. Bunun da bir antidemokratik durum oluşturacağını biliyorum" diye konuştu.

- "Eski Türkiye'nin sistemi bu haliyle buraya kadar"

"Eski Türkiye'nin sistemi bu haliyle buraya kadar" diyen Kurtulmuş, bu sistemin mutlaka değişmesi gerektiğinin altını çizdi. 1982 Anayasası'nın, Türkiye'de sanıldığının aksine yasama, yürütme, yargının birbirinden ayrı bağımsız olması meselesini getirmediğine dikkati çeken Kurtulmuş, "Güçler ayrımı değil, güçler parçalanması prensibini getirmiştir. Türkiye'de 82 Anayasası, bütün sivil güçlerin parçalanması, o sivil güçler yasaması, yürütmesi, yargısı, bunlar yürütemezler nasılsa, arkasında askeri vesayetin kontrol odaklarıyla biz sistemi kontrol ederiz demişlerdir. Aslında Cumhurbaşkanlığı sistemi bunun için dizayn edilmiştir" dedi.

AK Parti'nin 2002 yılından 2007 yılına kadar olan dönemini hatırlatan Kurtulmuş, "Ahmet Necdet Sezer neredeyse partiler üstü bir siyasi güç merkezi olarak hareket etmiş. AK Parti'nin gönderdiği neredeyse bütün üçlü kararnameler Köşk'ten geri dönmüş. Parlamento içerisinde yasalaşmış olan bir takım yasalar da Köşk'ten geri dönmüştür. Bu sistem yürütülemez sistem. Dolayısıyla yasama, yürütme ve yargının birbirinden ayrı olması ama sonuç itibariyle de bunların tamamıyla bağımsız ve milletin iradesine teslim olması lazım" diye konuştu.

- Sistemin ilerlemesi için dört alan güçlendirilmeli

Numan Kurtulmuş, Türkiye'de sistemin ileriye gidebilmesi için dört alanın güçlendirilmesi gerektiğini vurgulayarak, "Şu anda güçlü olan sistemdir, millet değildir" dedi. 

Otokrasi tartışmalarına ilişkin de Kurtulmuş, "Herhangi bir şekilde diktatörlük isteyen birinin bu sistemi koruması lazım. Aklı çalışan diktatörlük hevesli, mevcut sistemi değiştirmez. Hele hele halk tarafından seçilmiş bir Cumhurbaşkanı, o kadar çok Cumhurbaşkanı yetkilerini rahat kullanabilir ki" dedi.

Kurtulmuş, geçmiş dönemde tek başına milletvekili olan Yalım Erez'in, hükümeti kurmakla görevlendirildiğini hatırlatarak, "Hangi demokraside bu görülür?" diye sordu.

Kurtulmuş, Türkiye'de dört alanın güçlendirilmesi gerektiğini vurguladı. Bunlardan ilkinin milletvekilleri olduğunu ifade eden Kurtulmuş, şu anda demokrasinin en zayıf halkasının milletvekilleri olduğunu söyledi.

Kurtulmuş, milletvekilinin, sistem içerisinde yazışma yetkisinin bulunmadığını, bir yazıyla memurdan bilgi alamadığını vurguladı.

-Parlamento güçlendirilmeli

Türkiye'de sistemin ileri gidebilmesi için güçlendirilmesi gereken ikinci alanın parlamento olduğunu ifade eden Kurtulmuş, "Öyle bir Meclis İçtüzüğü'ne sahibiz ki iktidar ne istiyorsa parlamentoda geçiriyor. Muhalefetin, parlamentoda iktidarı denetleme şansı hemen hemen sıfır. Ama öyle bir İçtüzük konulmuş ki muhalefet isterse süreci uzatıyor" dedi.

Kurtulmuş, Meclisin etkin çalışır şekilde yeniden dizayn edilmesi gerektiğini bildirdi.

Türkiye'de güçlendirilmesi gereken üçüncü alanın da yönetimin etkinleştirilmesi olduğunu ifade eden Kurtulmuş, "Etkin bir yönetimle yönetildiğimizi söyleyemeyiz. Etkin bir yönetimin sağlanabilmesi için başkanlık sistemi zaruridir, şarttır. Güçlendirilmiş bir parlamento, güçlendirilmiş milletvekili, güçlendirilmiş denetim mekanizmaları, devletin bütün idari ve mali işlemlerini millet tarafından seçilen bir grup tarafından denetlenmesi ama başkanlık sistemiyle de yürütmenin çok hızlı, çok etkin ve sonra derece güçlü bir şekilde yoluna devam etmesi" diye konuştu.

Kurtulmuş, başkanlık sistemi içerisinde bütün mekanizmaları kurarak Türkiye'nin etkin bir yürütmeyi sağlaması gerektiğini bildirdi.

- Sivil toplum güçlendirilmeli

Güçlendirilmesi gereken dördüncü alanın da sivil toplum olduğunu kaydeden Kurtulmuş, "Sivil toplumu güçlü olmayan bir demokrasinin, çok sağlıklı bir şekilde devam etmesi mümkün değil. Dolayısıyla sivil toplum önünü açacak, devlet olarak da sivil toplumu desteklenmesini sağlayacak bütün mekanizmaları kurmamız lazım. Başkanlık sistemi bütün bu değişikliklerin içinde unsurlardan bir unsurdur" şeklinde konuştu.

Bütün bunları bir tarafa bırakarak, sadece başkanlık sistemi konuşulduğu takdirde yeterince sonuç alınamayacağının altını çizen Kurtulmuş, "Bizim düşüncemiz, bir siyasi ve hukuki reform sürecinin ana direğidir, güçlendirilmiş bir yürütmenin sağlanabilmesi için başkanlık sistemi esas unsurudur" diye konuştu.

Tüm bunlarla birlikte iki değişikliğin daha yapılmasını belirten Kurtulmuş, "Eğer birisi bir bakanlığa geliyorsa yanındaki bütün üst düzey yöneticilerle birlikte gelir, millet yetki vermediği zaman da üst düzey yetkililer de vazifelerinden başka bir yere geçerler" dedi. Kurtulmuş, bunun önemini ise şu sözlerle ifade etti: "Herhangi bir bakan arkadaş üst düzey yetkiliyi görevden alacak, onunla çalışmak istemiyor. Siyasi sorumluluk bakanın üstünde, görevden alıyor üç gün sonra mahkemeden geri geliyor. Böyle bir şey olmaz. Göreve gelenlerin seçilmiş siyasetçilerin kendi atanmışlarıyla birlikte gelmesi, görevden ayrıldıkları zaman atanmışlarıyla birlikte görevden ayrılması."

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.