Terör örgütü için PR yapan yazarlar
Ali Bayramoğlu, Cengiz Çandar, Mithat Sancar, Ahmet İnsel gibi yazar ve akademisyenlerin, PKK'nın paravan kuruluşu DPI adlı örgütün Galler'deki toplantısına katılmaları, Terör Uzmanı Doç Dr. Mahmut Akpınar'ın "Medyada ve akademisyenler arasında terör örgütü için PR yapanlar var" açıklamasını akıllara getirdi.
Akpınar'a göre, medya ve akademisyenler arasında örgüt için PR (Halkla İlişkiler) yapanlar var ve terörle etkin mücadele için bunların deşifre edilmesi gerekiyor.
Akpınar "Örgüte eğitim desteği veren, stratejik taktikler veren beyaz beyinler ve aydınlar olduğu gibi, medyada örgütü perdeleyen ve himaye eden, örgüt adına PR yapan, kamu diplomasisi yapan beyaz aydınlar, yazar-çizerler var" diyor.
Akpınar, Ersanlı'nın tutuklanmasıyla ilgili ?koskoca bir profesör? yollu cümleler kurmanın bile KCK'yı yani terörü savunmak anlamına geleceğini ifade ederken, DPI toplantısına katılan isimler, özellikle Büşra Ersanlı'nın KCK'dan tutuklanmasını sert bir dille eleştirmeleriyle biliniyor. Tüm yazılarında Ersanlı'dan "koskoca profesör" diye söz ediyorlar.
Terör Uzmanı Mahmut Akpınar'ın geçtiğimiz aylarda Habervaktim'de yayınlanan röportajı şöyleydi:
Terör Uzmanı Mahmut Akpınar, KCK ve bağlantıları konusunda tüylerimizi diken diken eden açıklamalarda bulundu. KCK'yı ?PKK'nın ejderhalaşmış hali? olarak nitelendiren Akpınar, Ersanlı'nın tutuklanmasıyla ilgili ?koskoca bir profesör? yollu cümleler kurmanın bile KCK'yı yani terörü savunmak anlamına geleceğini ifade ederek, medya ve akademisyenler arasında örgüt için PR yapanlar olduğunu kaydetti ve bunların deşifre edilmesi gerektiğini ifade etti.
Turgut Özal Üniversitesi Öğretim Üyesi Terör ve Güvenlik Uzmanı Yard. Doç. Dr. Mahmut Akpınar'la KCK'yı konuştuk.
Son KCK operasyonunda bir profesör ile bir yazarın da tutuklanması üzerine BDP'nin yanı sıra bir kısım aydın ve yazarın da operasyonları eleştirmesi dikkat çekmişti.
KCK'nın gerçekte ne olup ne olmadığı; ülkede ne işler çevirdiği; içeride ve dışarıda kimler ve hangi kurumlarla bağlantılı olduğu; PKK ve BDP ile ilişkisi; Siyaset Akademileri'nin işlevi konularını masaya yatırdığımız Terör ve Güvenlik Uzmanı Yard. Doç. Dr. Mahmut Akpınar, tüylerimizi diken diken eden tespitlerde bulundu. KCK'yı ?PKK'nın ejderhalaşmış hali? olarak nitelendiren Akpınar, BDP'nin bu yapı içinde ancak bir dernek konumunda olduğunu söyledi. Akpınar, Ersanlı'nın tutuklanmasıyla ilgili ?koskoca bir profesör? yollu cümleler kurmanın bile KCK'yı yani terörü savunmak anlamına geleceğini ifade ederek, medya ve akademisyenler arasında KCK için PR yapanlar olduğunu kaydetti. Akpınar'ın en dikkat çekici değerlendirmesi ise ?beyaz koruma? üzerine oldu. Akpınar'a göre, tüm bu ilişkiler ağı ?beyaz koruma? altında. Bu koruma ağı deşifre edilmeden terörle mücadelede başarı sağlanması imkansız.
Turgut Özal Üniversitesi Öğretim Üyesi Terör ve Güvenlik Uzmanı Yard. Doç. Dr. Mahmut Akpınar ile yaptığımız söyleşi şöyle:
PARLAK LAFLARIN ARKASINA GİZLENMİŞ BİR TERÖR ÖRGÜTÜ
-KCK nedir? Sizce de KCK=PKK mıdır?
Bence değil, objektif bakışa ve değerlendirmelere, güvenlik birimlerinin tespitlerine ve yargının elde ettiği verilere göre KCK=PKK'dır. KCK, PKK'dan daha başka bir şey değildir.
-PKK'dan fazlası var eksiği yok diyorsunuz?
Belki PKK'nın daha gelişmiş, ilerlemiş, daha profesyonelleşmiş, toplumsal kontrol mekanizmalarını da kurmuş ama sevimli bir hale sokulmaya çalışılmış hali. KCK, örgütün ?demokratik?, ?sivil? gibi görünen faaliyetlerle perdelenmiş versiyonu. KCK ?özgürlükler?, ?Kürt hakları? vs. gibi tumturaklı, parlak laflar arkasına gizlenmiş bir şiddet ve terör örgütü. KCK, PKK'nın daha ötesinde ve sistematik, planlı baskı ve şiddet uygulayan, dağdaki silahın gücünü şehirlere de indiren bir yapıdır.
KISACA PKK'NIN EJDERHALAŞMIŞ HALİDİR
-Nasıl çalışıyor bu KCK? Neler yapıyor, neler hedefliyor?
*KCK, yasama yürütme ve yargı organlarını oluşturmuş bunu devletleşme ile hayata geçirmenin zamanlamasını kollayan bir devlet yapılanmasıdır.
*KCK, İran, Irak Suriye ve Türkiye Kürtlerini tek bir çatı ve tek bir devlet altında birleştirme hedefi için uğraşan konfederal devlet yapılanmasıdır.
MADDE MADDE SAYDI
*KCK, bayrak tanımından (KCK sözleşmesi madde:3) vatandaşlık tanımına, vatandaşlıktan çıkarmaya (KCK sözleşmesi madde:6 ), Yüksek Seçim Kurulu'nun yapısına (KCK sözleşmesi madde: 15), komün yönetimlerine (KCK sözleşmesi madde: 24-25), savaş ve barış kararının nasıl alınacağına (KCK sözleşmesi madde: 33) siyasal partiler rejimine (KCK sözleşmesi madde: 39), kadar pek çok konunun ayrıntılı olarak düzenlendiği 15 bölüm 46 maddeden oluşan anayasal bir metne sahip (KCK sözleşmesi) alternatif devlet yapılanmasıdır.
*KCK verginin nasıl toplanacağından, kolluk birimlerinin (ÖSB öz savunma birlikleri) nasıl görev yapacağına, yargılamadan, denetlemeye kadar her ayrıntıyı düzenlemiş, belirli bölgelerde fiilen yürüyen, Türkiye Cumhuriyetinin rağmına işleyen adı konmamış devlet örgütlenmesidir.
*KCK sözleşmesi fiili devletleşme sürecine geçişte nasıl kalkışma yapılacağını, serhildan ve sonrası sürecin nasıl yürütüleceğini ?ayaklanma ve öz savunmaya dayalı gerilla savaşı?nın (KCK sözleşmesi madde: 32) gerekliliğini ve şeklini anlatan illegal kalkışma rehberidir.
SABRİ OK TÜRKİYE SORUMLUSU
*KCK'nın en tepesinde sorgulanmaz, mutlak lider, ?önderlik?, yani Öcalan vardır. Yasama konseyi olan KONGRA GEL'in balında Zübeyir Aydar, PKK'yı da içine alan yürütme konseyinin başında Murat Karayılan, yargının başında Kazi kod adlı İranlı bir eski yargıç vardır. KCK'nın Türkiye sorumlusu Sabri Ok'dur.
*Kısaca KCK PKK'nın ejderhalaşmış halidir. Örgütün devletleşmeye bir adım daha yaklaşmış, kurumsallaşmış, organlarını tamamlamış; şiddet ve baskı araçlarını sonuna kadar kullanan şeklidir. KCK PKK'yı da içine alan Öcalan önderliğinde işleyen, bizzat Öcalan'ın kurup yönettiği, daha sofistike ve karmaşık yapıdır.
STALİNİST VE KOMÜNİST HÜCRE YAPILANMASINA SAHİP
-PKK'nın üstünde ve PKK'dan daha tehlikeli bir örgüt profili bu?
Evet öyle. KCK denince aklıma, bir bölgeye Stalinist bir baskıyla hakim olmaya çalışan, komünist hücre yapılanmasına sahip, stratejik hareket eden profesyonel bir terör örgütü geliyor. KCK denilince aklıma PKK'nın devletleşme safhasına geçmeden bir önceki hali, örgütün hedefe varmak için yapılandırdığı, özellikle batılı dostlarımız ve liberal görünümlü bazı beyaz aydınlar tarafından korunan, himaye edilen ve PR'ı yapılan, PKK'dan birkaç kat daha tehlikeli bir örgüt geliyor.
BDP, BU ÜLKEDE SİLAHLI SİYASET YAPAN TEK PARTİDİR
-BDP bu yapılanmanın neresinde?
BDP, Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre kurulmuş, sivil siyaset yapması beklenen legal görünümlü bir partidir. Ancak bunu başarabildiğini, yasalara uyduğunu söyleyebilmek mümkün değildir. BDP, örgütle ve şiddetle çok içiçedir. Sivil rekabete dayalı siyaset yapmamaktadır. BDP, bu ülkede silahlı siyaset yapan tek partidir. Daha önce bu ülkede CHP orduyu arkasına alarak siyaset yapıyordu. CHP ve onu destekleyen ordu son zamanlarda bunu terk etti. Şu anda BDP silahlı siyaset yapıyor. Dağdaki silahlı grupların, şehirlerde haraç kesenlerin baskısıyla oy toplamaya, sindirme ile tehditle siyaset yapmaya çalışıyor. Özellikle Güneydoğu'da BDP'nin serbest, rekabete açık, insanların özgür iradeleri ile destekledikleri bir parti faaliyeti yürüttüğünü ifade etmek ve sivil siyaset yaptığını söylemek mümkün değildir.
-BDP meselenin legal tarafında durmakta, ama arkasında örgüt çalışmakta öyle mi?
Aynen öyle. Belediye başkanı, milletvekili adaylarını örgüt belirlemektedir. Bu nedenledir ki, BDP siyasetçileri halka veya parti yönetimine değil, dağa selam verir; dağa minnet duyar ve temenna da bulunurlar. Bunun yanında, ?halkların kardeşliği? gibi demogojik söylemlerinin aksine BDP bu ülkenin tek ve en ırkçı partisidir.
-BDP'yi MHP'ye karşı diğer uçtaki parti olarak gösterenler de var. Bu görüşe katılıyor musunuz?
Hayır. Bakın MHP dahil, diğer partilerde ırk ayrımı, ırk vurgusu yoktur. MHP'nin milliyetçilik vurgusu BDP'nin Kürtçülüğüne göre çok daha esnek ve yumuşaktır. Herkese ve herkesime açıktır. MHP'de her ırktan ve kültürden kimse siyaset yapabilir. Ama BDP'de vitrinlik bir kısım insanların öne konmasının dışında ötekine tahammül, başka fikirlere tolerans göremezsiniz. Partide örgüt etkisinden kaynaklanan alabildiğine katı, baskıcı ve ırkçı tutumlar vardır. BDP'de örgütün Stalinist baskısına boyun eğmeyenlerin yeri yoktur; olamaz. Örgütü ve partiyi ?sevimli?, ?şirin? göstersin diye vitrine, öne konanlar, en küçük değişiklikte, alternatif söylemde, eleştiride ya ölümle tehdit edilir veya kenara konulurlar.
-Kendini kapattırmaya mı çalışıyor?
BDP örgütten yakasını kurtaramamış, demokrasi, özgürlük, barış gibi kavramları kullanarak çok iyi demogoji yapan, diyalektiği çok iyi kullanan, ama baskıcı, ötekine hayat hakkı tanımayan, demokrasinin ve özgürlüklerin nimetlerinden yararlanarak örgüte alan açan, perdeleme yapan bir partidir. Şu anda BDP örgütle ilişkileri açısından, şiddete, teröre destek verme noktasında, yasaları ve sınırları, toplumun sabrını zorlayan ve patlatmaya çalışan bir tablo sergilemektedir. Belki de daha önceki (DTP vd.) pek çok eylem ve söyleminde olduğu gibi kendisini kapattırmak için her yolu denemekte, mağduriyete sığınma yolları aramaktadır.
KCK/PKK TEHDİDİ KONTROL EDİLMEDEN BÖLGEDE ÖZGÜR SEÇİM OLMAZ
-BDP'nin normalleşme ihtimali var mı sizce?
Bu ülkeye Kürtlerin haklarını savunan bir ve birden fazla siyasal parti gereklidir. Demokrasimizin buna ihtiyacı vardır. Ancak PKK-KCK'nın şiddet kabiliyeti, baskısı kontrol edil-e-mediğinden dolayı BDP örgüt etkisinden kurtulamamaktadır. Parti içindeki bir kısım siyasetçilerin bu etki ve baskıdan rahatsız oldukları, sivil siyaset yapmak istedikleri bilinmektedir; ancak PKK-KCK'dan yakalarını kurtaramamaktadırlar. PKK-KCK'nın şiddet kabiliyetinin kontrol edilmesi, örgütün en azından sınırlarımız içindeki silahlı-şiddet kullanan yapılarının enterne edilmesi BDP'nin sivil siyaset yapması açısından da çok önemlidir. KCK operasyonları bölgede sivil-demokratik-rekabete açık, baskıdan uzak siyaset yapılabilmesi açısından da büyük önem arz etmektedir. Bölgedeki PKK-KCK etkisi ve baskısı kaldırılmadığı sürece o bölgede serbest, özgür seçimlerin olması, sivil demokratik siyasetin yapılması mümkün değildir. KCK/PKK tehdidi kontrol edilmeden BDP'nin normalleşmesi mümkün değildir.
BDP'NİN BAŞKANI, KCK'NIN İÇİNDE ORTA BOY BİR ELEMANDIR
-BDP-KCK ilişkisini nasıl yorumluyorsunuz?
Mevcut halde BDP, KCK/PKK'nın bir alt şubesi, halkla ilişkiler bürosu, siyaset alanında görev verilmiş bir birimi gibi çalışmaktadır. PKK, KCK'nın yürütme organıdır. Nitekim başında da KCK anayasal yapısının yürütme organının başı Murat Karayılan vardır. En tepede Apo vardır. KCK sözleşmesinde önderlik ve Öcalan 26 defa geçmekte ve defalarca Öcalan'a atıf yapılmaktadır. Ancak Demirtaş'ın iddia ettiği, BDP'lilerin KCK davasını sulandırmaya çalıştığı gibi, hiçbir zaman BDP=KCK değildir. BDP, KCK'nın olsa olsa pek çok organından, alt biriminden birisi olabilir. BDP başkanı da KCK yapısında lider değil, oldukça altlarda kalan, bir emirle değiştirilebilecek ortaboy bir elemandır. Şu anda maalesef BDP, KCK/PKK'nın PR (halkla ilişkiler) şirketi gibi çalışmaktadır. BDP'nin selameti, sivil, demokratik siyaset yapabilmesi adına da KCK sisteminin, baskısının kaldırılmasına ihtiyaç vardır.
BDP BİR KCK DERNEĞİ
KCK, PKK'yı da kapsayan çatı yapıdır ve KCK sözleşmesinde 36. maddede açıkça PKK'nın KCK sistemi içindeki konumu ve durumu anlatılmıştır. Metinden de anlaşılacağı üzere KCK, PKK'dan başka bir şey değildir. Onun daha üstü, daha karmaşığı, daha tehlikelisidir. Sürekli isim değiştirerek kendisini gözden kaçırmayı amaçlayan örgüt bu defa KCK olarak karşımıza çıkmaktadır. BDP, KCK denilen yapının sadece legal(?), siyaset alanını örgüt adına değerlendirmeye çalışan bir derneğidir. Eğer bir şematik yapı varsa BDP KCK altında faaliyet gösteren kurumlardan sadece birisidir.
ÖRGÜTE MİLİTAN YETİŞTİRMENİN LEGAL ZARFI
-BDP'nin Siyaset Akademileri'yle ilgili düşünceleriniz neler?
BDP'nin siyaset akademileri BDP'ye ve bu ülkeye siyasetçi yetiştirmek için değil, KCK sistemine vatandaş, PKK örgütüne militan yetiştirmek için kullanılmaktadır. Nitekim emniyet güçlerinin tespitleri ve medyaya yansıyan eğitimler de bu yöndedir. Siyaset akademilerinde daha önce Kandil'de, dağda verilen militan eğitimlerinin birebir aynısı verilmektedir. Siyasetle, sivillikle bir alakası yoktur. BDP siyaset akademileri ile dağdaki eğitim şehirlere ve modern binalara taşınmıştır. BDP'nin siyaset akademisinin diğer partilerin siyaset okulları ile akademileri ile kıyaslanması asla doğru değildir. Bu yapılar örgüte militan devşirmenin legal zarfa sokulmuş şeklidir.
-Bu noktada devletin bir ihmalinden söz etmek mümkün mü? Şimdiye kadar nasıl görülememiş buralarda neler yapıldığı?
Burada da pek çok noktada olduğu gibi devletin ve ilgili birimlerin duyarsızlığından, denetimsizliğinden bahsetmek mümkündür, evet. Yıllardır bu ülkede örgüt şehirlerde bu eğitimleri vermektedir. Ama şimdiye kadar pek de bir şey yapılmış değildir. Tabii bu faaliyetler bir parti çatısı altında olunca güvenlik birimlerinin, yargının işi daha da zorlaşmaktadır. Zira örgütün içteki destekçisi aydınlar ve dıştaki hamileri ?bir siyasal partiye siyaset yapma imkanı dahi verilmiyor!? diyerek çıngar çıkarmaktadırlar. Oysa siyaset akademilerinde, en azından pek çoğunda verilen eğitimin siyasetle, hukukla, demokrasi ile hiçbir ilintisi yoktur. Terör eğitimi, dağ eğitimi verilmektedir. Ders notları Kandil'dekilerin aynısıdır ve Öcalan'ın posterleri eşliğinde, örgütün temel eğitimleri verilmektedir.
MEDYADA ÖRGÜT ADINA PR YAPANLAR VAR
-Prof. Dr. Büşra Ersanlı ile Yazar Ragıp Zarakolu'nun da KCK'dan tutuklanmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu ülkede beyaz aydınların ve beyaz bürokratların sadece sistemin çekirdeği, kontrol noktaları ile ilgisi yok; aynı zamanda başta PKK olmak üzere çok farklı terör örgütleriyle içiçeler. Sisteme egemen beyaz vatandaşlar bu örgütleri, siyaseti, güç dengelerini, toplumsal olayları etkilemeden bir kaldıraç olarak, araç olarak kullanıyorlar. Sistemin içindeki beyaz bürokratlarla örgütün-örgütlerin içindeki bir kısım odakların bağlantıları var. Örgüte eğitim desteği veren, stratejik taktikler veren beyaz beyinler ve aydınlar olduğu gibi, medyada örgütü perdeleyen ve himaye eden, örgüt adına PR yapan, kamu diplomasisi yapan beyaz aydınlar, yazar-çizerler var.
?KOSKOCA PROFESÖR? DEMEK, KCK'YI SAVUNMAKTIR
-Bu bir kısım yazar ve aydının, Ersanlı'nın tutuklanmasına yönelik eleştirilerine ?o bir akademisyen? diye başlamaları da bunun bir göstergesi olabilir mi?
Son tutuklamalara verilen tepkileri sadece aydın olma, yazar çizer olma noktasında değerlendirmek yanlıştır. ?Koskoca profesör!? demek, ?ben tanırım!? demek ve örgütü savunmaktır. Bilerek veya bilmeyerek teröre destek vermek, yardım ve yataklıktır. Profesör olmak, yazar olmak suç işleme ayrıcalığı kazandırmaz insana. Dünyada terör örgütü lideri olan ve adının önünde prof. yazan insanlar çıkmıştır. Nitekim Ergenekon'da da pek çok itibarlı adamlar, prof'lar, paşalar, generaller vardır. Bir kişinin toplum içindeki konumu-durumu suç karşısında, yasalar önünde onu masum ve masun kılmaz.
SİLAH KULLANMIYOR DİYE MASUM SAYILMAZLAR
-Bu eleştirilerde ?elinde silah yok? vurgusu da sıkça yapılıyor.
Silah kullanmama ve şiddete bulaşmama terör örgütü üyesi olmaya mani değildir. Terör örgütlerinde beyinler ve stratejistler, akıl hocaları da vardır; bunlar silah kullanmıyor, kurşun sıkmıyor diye masum değildirler. Büşra Ersanlı ve Zarakolu konusunda aklamak veya suçlamak yerine kararı ve süreci yargıya bırakmak gerekir. Nitekim bir Genelkurmay Başkanı da ?ben tanırım iyi çocuktur? demiş ve yargıya baskı uygulamış, bir savcının başını yemişti. Ama adam suçlu bulundu ve mahkumiyet yedi; şu anda cezasını çekiyor. Bence bu tür aklamaların ve savunmaların da iyi okunması-sorgulanması lazım. ?İnsani? gibi görünen zarflar altında birileri bazı saf aydınları da harekete geçirerek bazı kesimlere ve örgütlere koruma sağlamaya çalışıyorlar. Aydınlarımız uyanık olmalılar ve bu türlü tezgahlara gelmemeliler; her oltaya takılmamalılar diye düşünüyorum.
BEYAZ KORUMA DEŞİFRE EDİLMELİ
-Örgüte bir kısım yazar ve aydının yanı sıra güvenlik birimleri içinden de, sırf beğenmedikleri iktidarı yıpratmak için destek sağlayanlar çıkabiliyor. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?
Maalesef ?heronlar dursun!? diyen, şehit sayısını artırmak için ihanetler içinde bulunan, kendi askerini kendi döşediği mayına süren, örgüte yol açan, bazen görmezden gelen beyaz bürokratlar vardır. Bu ilişkiler, bağlantılar, ?beyaz koruma? deşifre edilmeden, ortaya konmadan, sorgulanmadan terörle mücadelede başarılı olmanın imkanı yoktur. KCK denilen örgütün devlet yapılaması da ?beyaz koruma? altındadır. Dışarıyla bağlantılı, sistemin iç dengelerini maniple eden, belirli aralıklarla demokrasiyi dizayn eden, stratejik ve kritik kurumlarda, birimlerde konuşlu ?beyaz? efendiler ortaya etkisi hale getirilmeden memleketteki pek çok problem bitmez. KCK'ya birilerinin kalkan olmasını da bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Bu beyaz kesimler bütün darbelere ve darbe planlarına, sosyal mühendisliklere, kaos hedefleyen pek çok provokasyona müdahildir.
-?Beyaz koruma?dan, ?beyaz kesimler?den kastınız nedir?
Beyaz kesimlerin kim olduğunu, ?beyaz? tanımı içine kimlerin girdiğini bizzat muhataplar ve konuyla ilgilenenler bilirler.
BAZI AYDINLAR DA BUNLARIN ARKASINA TAKILIYOR
-Ersanlı'yı bu sahiplenmenin altında bir ?siyasi düşünce birlikteliği?nin yattığını söylemek mümkün mü?
Bahsettiğim gibi siyasi bir birliktelikten öte bir renk, sınıf birlikteliği söz konusu diye düşünüyorum. Bir kısım beyaz aydınlar kendi renktaşları bu tür aydınları koruma güdüsü ile harekete geçiyor, kamuoyu oluşturmaya çalışıyorlar. Beyaz efendilerin niyetlerinden, örgütle ilişkisinden haberdar olmayan bazı (saf) aydınlar da bunların arkasına takılıyor, imza kampanyalarına katılıyorlar. Bir aydını koruduklarını, demokrasi mücadelesine katkıda bulunduklarını sanıyorlar. Bazı medya gurupları ve gazeteler, gazeteciler de bunlara kampanya halinde destek veriyorlar?
Ersanlı'ya benzer kişiler de daha önce kandile gidip örgüte ve lider kadrolarına taktik stratejik eğitimler, destekler vermişlerdi. Onlarda Ersanlı benzeri, aynı sınıftan, renkten gelen kimselerdi ve bunların kasetleri, dökümleri notları hem medyaya, hem de yargıya düştü. Tek parti döneminde katı Türkçü olan, bol Türkçülük vurgusu yapan bu kesimler ilginç bir şekilde örgüte de stratejik-taktik destekler veriyorlar. Bence Ersanlı olayına da biraz bu pencereden bakmak lazım. Kürt değil, beyaz Türk, yıllarca Kürtlere en büyük baskıyı uygulayan kesimin bir ferdi. Ama bazı iç dengeler gereği, hükümeti ve siyasi tabloyu etkilemek için aynı zamanda Kürtçülere, Kürtçü örgütlere destek veriyorlar. Burada bazı genetik sırlar var onlar üzerine çalışılmalı?
-Ersanlı için basında yer alan ?KCK'nın ideologu? tespitine katılıyor musunuz?
Şu anda bu kişi ile ilgili konu yargıda. Bizim kişi üzerinden yorum yapmamız uygun olmaz. Ama yargı tutukladığına göre bize ?delilleri var? diye düşünmek düşer. Konuyu yargıya bırakmak gerekir. Ancak bu ülkede örgüte destek veren, ideologlar, stratejistler ve koruma sağlayan, propagandasını yapan pek çok aydın ve gazeteci vardır.
-BDP yeni bir kampanya başlattı, ?Ben de KCK'lıyım? diye. Bu konuda devlet ne yapmalı sizce?
BDP öndeliğinde başlatılan ?Ben de KCK'lıyım? kampanyası, bir sulandırma ve psikolojik harekat çalışmasıdır. Devlet, güvenlik birimleri ben KCK'lıyım diyenleri içeriye almak yerine, onları kaile almayıp, gerçek KCK'lıları tutuklamaya devam etmeli ve KCK'lılara korku ve endişe, halka güven vermeye devam etmelidir.
OPERASYONLAR HALKI RAHATLATTI
-KCK operasyonlarının bölgede halkı rahatlattığı tespitine katılıyor musunuz?
KCK operasyonları bölgede örgütten yılmış, huzur isteyen vatandaşlara ve devlet yanlılarına cesaret ve güven verdi. Zira örgüt son yıllarda çok azmış ve bölgeyi kontrol ve baskı altına almıştı. Bölgedeki halk devletten, güvenlik birimlerinden ümidini kesmek üzereydi; son operasyonlar insanların umudunu artırdı. Çok iyi, oldu. KCK operasyonlarına devam edilmeli.
Bütün kitlesel eylemlerden molotoflarla sokakları-şehirleri karıştırmaya, yolları keserek hayatı felce uğratmaya, haraç kesmeye, kepenkleri kapattırmaya kadar bütün yasadışı illegal eylemlerin arkasında KCK vardır. Haraç vermeyen veya örgütün sözünü dinlemeyenler KCK tarafında ya bizzat öldürülüp cezalandırılmakta veya dağa kaldırılıp, güya yargılanmaktadır. KCK son 5 yıl içindeki bütün seçimlerde çok örgütlü ve organize şekilde bölge halkı üzerinde baskı kurmuş, sandığa giden insanlara tehditlerde bulunmuş, gözdağları vermiş, o beldeden, köyden BDP'ye bekledikleri oylar çıkmadığında kişileri ve köyleri cezalandırmıştır.
KCK BEDEN ÖĞRETMENLERİNE ÖZEL ÖNEM VERMEKTE
KCK bölgenin normalleşmesini, ekonomik olarak gelişmesini, güvenli bir alan olmasını asla istememekte, orada at koşturabilmesi için bölgede sürekli kaos-kargaşa, güvensizlik, huzursuzluk üretmekte, ayrıca ürettiği bu problemler üzerinden ?devlet buraları düşünmüyor? diyerek kendi propagandasını da yapmaktadır. KCK denilen yaygın örgütlenmiş yapının en önemli fonksiyonlarından birisi de örgütün dağ kanadına militan hazırlamak ve yollamaktır. Siyaset okulları denilen faaliyetler şehirlerdeki faaliyetlere örgütçü beyinler yetiştirmenin yanında, fiziği güçlü Kürt gençlerini tespit ederek dağa hazırlamakta ve göndermektedir. Özellikle bölgede PKK'lı öğretmenler çok organize ve etkindirler. Bu gün KCK yapılanması nedeniyle bölge okulları birer örgüt yuvası, militan üreten ocaklar haline gelmiştir. Örgüt-KCK beden eğitimi öğretmenlerine özel önem vermektedir ve bölgede çok sayıda örgüt adına çalışan, fiziki özellikleri dağa müsait çocukları tespit edip eğitip dağa gönderen beden eğitimi öğretmenleri vardır.
YENİ AÇILAN ÜNİVERSİTELERE DİKKAT
Pek çoğunun eğitim kadrosu iyi olmasına rağmen bölgede yeni açılan üniversiteler de hızla örgütün kontrolüne geçmektedir. BDP'li Belediyeler örgütün en önemli gelir kaynakları arasındadır. Kamu kaynaklarından ve merkezi bütçeden bölge belediyelerine aktarılan paylar kentlerin ihtiyaçlarına değil, örgüte harcanmakta, KCK-PKK faaliyetlerinin finansmanında kullanılmaktadır. Maalesef bu konuda ilgili birimlerin gerekli denetimi söz konusu değildir.
LİCE, KULP DAĞLARINDA UYUŞTURUCU TARLALARI
KCK-PKK'nın en önemli gelir kaynaklarından birisi de bölgede, sınırlarımız içerisinde yetiştirilen uyuşturucu ve bundan elde edilen gelirdir. Geçen haftalarda Diyarbakır'da güzel, organize bir operasyonla 40 ton uyuşturucu ele geçirilmiştir. Bu rakam tarihte ele geçen en yüksek uyuşturucu miktarıdır. Ancak Diyarbakır Lice, Kulp, Yüksekova, Hakkari, Bingöl dağlarında KCK-PKK himayesinde uyuşturucu yetiştirilen pek çok ve devasa uyuşturucu tarlaları vardır. Örgüt uyuşturucudan yılda 1 milyar dolara yakın gelir elde etmektedir. Devlet ve güvenlik birimleri sınırlarımız içinde var olan örgüt kamplarından haberdar olduğu halde uzun yıllar dokunmadığı gibi, uyuşturucu tarlalarından da haberdardı ve dokunmuyordu. Son yıllarda sınırlarımız içindeki örgüt kamplarına dokunulmaya başlandı. Ama uyuşturucu tarlalarına hala çok şey yapılmış değildir. Birkaç operasyon söz konusudur sadece. Bugün dünyada ve Türkiye'de tarımsal destek ödemeleri uydudan tarlaları gözleyerek yapılmaktadır. Böyle bir çağda, uydu teknolojileri varken ve Türkiye sınırları içinde geniş tarlalarda uyuşturucu yetiştirilirken bazı birimlerin bundan haberdar olmaması söz konusu değildir. Burada da daha önceki karakol baskınlarında olduğu gibi ihanetle karışık ihmaller vardır.
OPERASYONLARA DEVAM EDİLMELİ
-Terörle mücadelede gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz. Yeni Akit Yazarı Yener Dönmez'in 17 Kasım tarihli yazısından anladığımız üzere, örgütün Avrupa'daki yöneticilerinden Sabri Ok, devlete bir mektup göndererek, Öcalan'la görüşmelerin yeniden başlamasını istiyor. Bu sizce neyin göstergesi?
Örgüt son saldırılarda çok kayıp verdi ve sıkıştı. Bu nedenle örgüt şu anda zaman kazanma ve operasyonları durdurma, kayıpları engelleme derdinde. Bence koordinasyonla ve kararlılıkla operasyonlara devam edilmeli. Sınırlarımız içindeki silahlı tehdit ve terör olayları bertaraf edilmeden veya asgariye indirilmeden siyasi çözüm de mümkün değildir. Örgütün müzakereye zorlanması mümkün değildir. Terör örgütünün son operasyonda zarar görmesi ve ciddi kayıplar vermesi örgütü ve onu himaye edenleri harekete geçirdi. Şu sıralar operasyonları ve zayiatları durdurmanın derdindeler.
ÖCALAN SADECE BİR FİGÜRAN
-İmralı'dan örgütü yönettiği ifade edilen Öcalan'la görüşmeler devam etmeli mi sizce?
Bence Öcalan bu işin nitelikli bir figüranı. Bu uluslararası bir proje ve Öcalan burada sadece bir figüran. Cambaza bak denilerek, dikkatler Öcalan teksif edilerek konu gözden kaçırılıyor, başka mutfaklarda pişirilen konular gündeme sürülüyor. Biz ve kamuoyu Öcalan'a takılmışken, birileri KCK tipi devletleşme süreçlerini başarıyla yürütüyor. İçerideki terör kontrol edilip asgariye indirilene kadar Öcalan asla muhatap alınmamalı. Ayrıca Öcalan tek muhatap propagandalarına kanmamalı, örgütün lider kadrosu ve üst yapısı çözülmeye çalışılmalı. Ayrıca halkımız, insanımız 10 yıldır devletin kontrolünde ve bir adada mahkum olan bir adam Kandil'dekinden, Suriye'dekinden daha rahat şekilde örgütünü nasıl yönetebiliyor, buna kimler nasıl ve neden imkan veriyor diye sorgulamalı. Apo bir figür. Onun arkasında büyük bir proje yürütülüyor. Maalesef Kürtlerin pek çoğu da meselenin arka planını göremiyor, Öcalan'ı gerçekten örgüte mutlak hakim lider, serok zannediyor. Oysa Öcalan ve örgüt üzerinden hem Kürtlere hem Türkiye'ye içeriden de ciddi destek gören uluslararası bir proje uygulanıyor. Bu konuyu çok boyutlu masaya yatırıp değerlendirmek ve çözüm önerileri geliştirmek yerine hükümet de Öcalan ve örgüt üzerinden konuyu çözme eğiliminde. Oysa örgüt ve Öcalan bu problemin sadece bir kısmı.
MİT'E PROJEKSİYON TUTULMALI
-MİT ile PKK'nın ilişkisinin olduğu, PKK'yı MİT'in kurduğu, KCK bölge sorumlularının MİT elemanı olduğu yönünde haberler-yorumlar çıktı. Bu iddialara bakışınız nasıl?
Bu ülkede MİT önemli kara kutulardan birisidir. 1978 Taksim olaylarından, Maraş olaylarına, Gazi Mahallesi olaylarına, Sivas Madımak olayından Başbağlar katliamına kadar pek çok ayrıştırıcı provokatif olayda başında ?milli? yazan bu kurumun irdelenmesi gerektiği kanaatindeyim. Son zamanlarda başına genç, dinamik, başarılı bir müsteşar geldi ve bir kısım düzelmeler oldu ise de bu kurum uzun yıllar devletin, derin devletin kara kutularından birisi, belki de en önemlisi olmuştur. Türkiye'deki derin, karanlık yapıları, olayları aydınlatmak için MİT'e ciddi şekilde projeksiyon tutulması gerektiği kanaatindeyim. MİT'in geçmişte darbe planlarından, 28 Şubat süreçlerine, etnik vuruşmalara, Alevi-Sünni ayrışmalarına kadar pek çok olayda kilit olduğunu düşünüyorum. Bu ülkede MİT yakın zaman kadar kontra istihbaratla, yabancı servislerle değil, kendi vatandaşı ile, iç siyasi dengelerle uğraşmıştır. 10 yıl öncesine kadar MİT'in bütün başkanları asker kökenlidir ve oraya giren personelin çoğu paşaların ve diplomatların çocuklarıdırlar. Son yıllarda sivilleşme ve düzelme eğilimi var ise de kocaman ve yılların kurumu bir başkanla, birkaç üst düzey yönetici ile düzelmez. Örgütün bu kadar uzun süre ayakta kalmasının ve etkili olmasının nedenlerini sadece dışarıda aramak doğru değil. Gazetecisinden, istihbaratçısına, güvenlik birimlerine kadar ülkede örgüte koruma sağlayan, destek veren kesimler vardır.
AÇIKLAMALARINDAN KORKANLAR ÖLDÜRMÜŞ OLABİLİR
-Kozinoğlu'nun ölümü nedir?
Kozinoğlu'nun itirafçı olmayı kabul ettiği ve bazı açıklamalarda bulunacağı, 10 gün sonrada mahkemeye çıkacağı biliniyor. Bazı gerçekleri söylemesinden korkanlar onu öldürmüş olabilirler. Bu ülkede bazı gerçeklerin ortaya çıkması ihtimaline binaen işlenen karanlık pek çok cinayet vardır. Bunlardan birisi de örgütün içerideki destekçileri üzerine araştırmalar yapan ve kitap çıkarmaya hazırlanan Uğur Mumcu'nun öldürülmesidir. Ne hazindir ki onu öldürenler bu ölümden bir de ?irtica? malzemesi çıkarabilecek kadar bu ülkede etkin ve baskındırlar.
Fatih Akkaya / Habervaktim.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.