Temaslar karşılıksız kalmad

Temaslar karşılıksız kalmad
Akil İnsanlar Heyeti toplantısında konuşan Başbakan Davutoğlu, "Akil insanların temasları karşılıksız kalmadı, raporlar rafa kaldırılmadı" dedi. İSTANBUL...


Akil İnsanlar Heyeti toplantısında konuşan Başbakan Davutoğlu, "Akil insanların temasları karşılıksız kalmadı, raporlar rafa kaldırılmadı" dedi.

 

İSTANBUL (AA) - Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Çok farklı siyasi görüşler, çok farklı geçmişte belki ideolojilere sahip ama ortak bir vicdanı harekete geçirmek konusunda tereddütsüz aynı zemine sahip bir heyet olarak gerçekten size bütün ülkemiz adına, hatta sadece Türkiye olarak değil, sizlerin bu çabalarınız sonrasında çevre ülkelerde yaşanan kırılmaların derinleşmesi göz önünde alındığında bütün çevre coğrafyalar ve insanlık adına teşekkür borçlu olduğumuzu düşünüyorum" dedi.

 

Başbakan Davutoğlu, Dolmabahçe'deki Başbakanlık Çalışma Ofisi'nde Akil İnsanlar Heyeti ve ilgili bakanların katılımıyla düzenlenen toplantıda yaptığı konuşmada, toplumların karşılaştıkları zorlukları aşma iradelerini oluşturmalarını sağlayan en temel olgunun "ortak vicdan" olduğunu, "ortak aklı" harekete geçiren "ortak vicdan" olmadığında ortaya çıkanın yalnızca "salt müzakereye dayalı karşılıklı tartışma" olabileceğini ifade etti.

 

Akil İnsanlar Heyeti ile onlarca yıldır devam eden "önemli meselenin" yanı sıra toplumsal ve tarihi dönüşüme cevap teşkil edecek çözümler üretmek adına ortak vicdanı harekete geçirmeyi hedeflediklerini dile getiren Davutoğlu, şöyle konuştu:

 

"Sayın Cumhurbaşkanımız ilk toplantıyı 4 Nisan'da 2013'te o zaman başbakan olarak sizlerle yaptığında o vurguda bulunmuştu. Çok yoğun çabalar gösterdiniz. Size minnettarız. 26 Haziran'a kadar olan, geçen bölümde 12 bin kilometrelik mesafe kat edildi. Sayısız uçak yolculukları yapıldı. 60 bin vatandaşımızla yüz yüze görüşmeler yaptınız. Çok farklı siyasi görüşler, çok farklı geçmişte belki ideolojilere sahip ama ortak bir vicdanı harekete geçirmek konusunda tereddütsüz aynı zemine sahip bir heyet olarak gerçekten size bütün ülkemiz adına, hatta sadece Türkiye olarak değil, sizlerin bu çabalarınız sonrasında çevre ülkelerde yaşanan kırılmaların derinleşmesi göz önünde alındığında bütün çevre coğrafyalar ve insanlık adına teşekkür borçlu olduğumuzu düşünüyorum. Çözüm süreci, bizim içim bu toprakların en önemli projesidir. En başından itibaren söyledik. Sadece bu ülkenin projesi değil, burada başarılı olduğunda çevre ülkeler için de ilham kaynağı olacak önemli bir tarihi yol ve yöntem tespit etme meselesidir."

 

Dışişleri bakanı olduğu dönemde ve başbakan olduğunda da hafızasını tazelemek için Akil İnsanlar Heyeti'nin çözüm sürecine ilişkin hazırladığı raporu okuduğunu dile getiren Davutoğlu, "Siyasi pratik içinde, ayrıca ondan öncesinde de akademisyen olarak sizlerden biri olarak, bir aydın olarak, ulaştığım sonuçların ne kadar güzel formüllerle sizin tarafınızdan dile getirilmiş olduğunu görmekten de büyük mutluluk duydum" dedi.

 

- "Son gelişmeler olmasaydı da..."

 

Başbakanlık görevini devraldıktan sonra da bu konuda çalışma yaptığını, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile bu konuda yoğun istişarelerde bulunduklarını aktaran Davutoğlu, şöyle devam etti:

 

"Aslında son gelişmeler olmamış olsaydı da zaten bu toplantı olacaktı, kesinlikle bir araya gelişimiz konjonktürel bir gelişmenin sonucunda değildir. Bunu özellikle vurgulamak isterim. Ortak bir sorumluluk taşıyoruz. Ortak vicdanı harekete geçirebilmek için, bu ortak sorumluluğu toplumun bütün kesimlerine yayma çabasında omuz omuza vermek durumundayız. Hasbelkader bu siyasi süreç içinde yer alıp bugün başbakan olarak huzurlarınızda bulunmamış olsaydım ve akademisyenliğim devam ediyor olsaydı, sizlerden biri olarak yine bu meselelere zihnimi yoruyor, gönlümü bu meselelere yoğunlaştırıyor olacaktım ve belki de sizinle birlikte oturuyor olacaktım. Siyasi otoriteye, toplumsal sorumluluk bilinciyle bir şekilde hitap etmek zorunda olan bir aydın olarak zihnim yine bunlarla meşgul olacaktı.

 

Bu giriş konuşmasından, hitabından ve benim meseleye nasıl yaklaştığımla ilgili temel hususları vurguladıktan sonra inşallah baş başa oturduğumuzda belki saatlerce sürecek oturumda sizlerden biri olarak istişare etmek istiyorum. Bu toprakların bir çocuğu, bu ülkenin geleceğiyle ilgili ümitler, idealler besleyen bir insan, bir birey, bir aydın ve bütün insanlık için, bölge için sorumluluk taşıyan, beşerler olarak oturup birlikte konuşacağız. Şunu bilinmesini en başından isterim, Akil İnsanlar Heyeti'nin yaptığı temaslar, karşılıksız kalmamıştır. Bunlar sadece sizlerin bölgelere yaptığı ziyaretlerle, o ziyaretleri sonucunda ortaya çıkan yazılı raporlarla, raflara kaldırılmamıştır."

 

- "Çözüm süreci Türk hukuk sisteminin bir parçası"

 

Akil İnsanlar Heyeti'nin raporlarında yer alan pek çok hususun geçen yıl "demokratikleşme paketiyle" hayata geçtiğini ifade eden Davutoğlu, "Hazine yardımının yüzde 7'den yüzde 3'e inme şartı, harf yasağının kaldırılması, yer isimlerinin gözden geçirilmesi, siyasi propaganda da yerel dilin, anadilin kullanılması dahil olmak üzere birçok sizin teklif ettiğiniz, şimdi raporlarınıza dönüp baktığınızda, 'Evet biz teklif etmiştik' dediğiniz birçok husus, geçen seneki demokratikleşme paketinde yer aldı ama devrim mahiyetinde atılan bence en önemli adım, sizlerin hemen her bölgedeki raporlarda benim gördüğüm ve talebiniz olan ve bu çözüm sürecinin aktörü olan taraflarca da sürekli dile getirilen, yasal çerçevenin çözüm sürecine sağlanmış olmasıdır. Haziran ayında yaptığımız yasal düzenlemeyle artık çözüm süreci, Türk hukuk sisteminin bir parçası ve yasama kudretiyle bakanlar kurulunu da bağlayan bir temel esas halini almıştır" diye konuştu.

 

Genel başkanlık görevine geldiği AK Parti'nin olağanüstü genel kurulundaki konuşmasına "Selam olsun, insana, zamana ve mekana" dediğini hatırlatan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

 

"Siyasetin ve her türlü sosyal faaliyetin temel hedefi, insanın varoluşsal alanı olan mekana, tabiata, o varoluşsal çevreye, insanın zaman içinde akışını temsil eden tarihi kontekste hitap etme ve insana saygı esasına dayalı olmak zorundadır. İnsanı selamlamayan, o insanın tarihi akışı içinde hakkıyla kavramayan, insanın varoluş alanına ki bu inananlar için bir nimet olarak Allah'ın lütfettiği, felsefeciler için tabiat, ne derseniz deyin o alana saygı duymayan bir yaklaşımın siyasal alanda kalıcı, ahlaki bir temel bulması mümkün değildir. O zaman nasıl bir saygı bu? Bunun çözüm süreciyle irtibatı nerede? Her şeyden önce şunu ifade etmemiz lazım. Küçük kısır alanlara bir mesele hapsolunduğunda, son gelişmelerde olduğu gibi, o kısır alanda şiddet ağırlıklı bir dil ve eylem geliştirildiğinde büyük resmi kaybetmek gibi bir sonuçla karşı karşıya kalabiliriz. Bizim büyük resimde gördüğümüz şudur; İnsanlığın büyük tarihsel dönüşümünde en temel evreler, kadim, modernite, küreselleşme evrelerinden geçen evrelerdir. Kadim topluluklar, çoğulcu şehir yapılarına, mahalle yapılarına, sokak yapılarına sahip olan ve harmanlanarak bugüne kadar gelmiş, çok köklü tecrübelerin birbirleriyle etkileşimleri üzerine doğmuş bir birikim. Modernite, bu birikim üzerinde daha çok, daha homojen, ulusçu anlayışlarla tek tipe daha yatkın ama vatandaşlık hukukuyla tahkim edilen bir hukuk düzenini öngördü. Küreselleşme ise bireylerin bütün sınırları hukuki kayıtları da rahatlıkla aşabilecekleri öyle büyük, geniş teknolojik araçlar ortaya çıkardı."

 

-"Herkes silahlansın, şurayı bassın' şeklinde tweet'ler atıldı"

 

Son olaylarda, küreselleşme ile ortaya çıkan iletişim araçlarının kötüye kullanıldığını aktaran Davutoğlu, "Silahlanıyoruz", "Herkes silahlansın, şurayı bassın" şeklinde  tweet'ler atıldığını, "Türkiye IŞİD'e yardım ediyor" gibi gerçek dışı bilgilerin aktarıldığını belirten Davutoğlu, "Ortak kadim geçmiş ne olursa olsun, küreselleşmenin getirdiği o basit görünen ama çok etkileyici araçlar, bir anda bizim barışçıl projelerimizi demokrasi çabalarımızı, dumura uğratacak sonuçlar doğurabiliyor" dedi.

 

Türkiye'nin bir Latin Amerika, Kuzey Afrika, Batı Avrupa ülkesi olmadığını dile getiren Davutoğlu, "Bu topraklar, bu toprakların şehirleri, sokakları, devletleri, siyasi yapıları, sosyo kültürel bağları, en yakın zamana gittiğinde, 2-3 bin yıllık geçmişe dayanır. Bizde, bir bin yılı devirmemiş şehir neredeyse yoktur. Zaten şehirlerin şehir olması, bin yıllık bir sınavdan geçmesiyle irtibatlandırılır. Dolayısıyla bu topraklarda herhangi bir şehir, tek bir mezheple, tek bir dinle, tek bir etnik grupla adlandıralamayacak kadar farklı tarihi tecrübeler yaşamıştır. 'Şu şehirler Kürt şehridir, bu şehirler Arap şehridir, bu şehirler Türk şehridir' dediğinizde, tanımladığınızda geriye doğru 100 sene öncesine baktığınızda o şehirlerin çok daha heterojen, çok daha birbiriyle bütünleşik bir şekilde yaşamış şehirler olduğunu görürsünüz, şu anda da bu özellikleri taşıdığını görürsünüz" diye konuştu.

 

Davutoğlu, çözüm sürecinin hemen öncesinde iki sene önce bir röportajda, "Türkiye Sykes Picot'un bekçisi değildir" dediğini anımsatarak, "Kastettiğim şey bu topraklardaki kadim birlikteliğin ve bugünkü siyasal birlikteliğin ancak ve ancak bize biçilmiş deli gömleklerini aştığımız zaman, tabularını yıktığım zaman gerçekleşeceğine dair olan inancımdır" diye konuştu.

 

Çevrenin, jeopolitik ortamın zeminine de değinen Davutoğlu, şunları kaydetti:

 

"Bunu, uzun dönemli tarihi serüvenin hepimiz üzerinde durduğumuzda göreceğimiz şey, arızi bir parantez içinde yaşıyoruz hala. Son olaylar gösterdi ki Tel Abyad'ı Akçakale'den, Suruç'u Kobani'den Nusaybin'i Kamışlı'dan, Yayladağ'ı Bayırbucak'tan ayırmak mümkün değil. Yapamıyorsunuz. Dış politikayla ilgili ilk anda zikrettiğimde birçok kişi yanlış anladı. Sanki yayılmacı bir yaklaşımın izleri gibi. Hayır. Kastettiğimiz tek şey, bu Balkanlar için de geçerli, Kafkaslar için de ya bu sınırlar barışçıl yöntemlerle anlamsızlaştırılacak ve bütün o akraba topraklar birbiriyle kaynaştırılacaklar ya da çatışmacı acılar yaşanacak. Biz bunu gördüğümüz için şimdi geriye dönüp herkesin muhasebe etmesini istiyorum."

 

Davutoğlu, Arap Baharı'ndan çok önce ortak hükümet toplantılarıyla, Suriye ve Irak'la barışçıl yollarla bunu nasıl yaparız diye büyük bir çaba içine girdiklerini ifade ederek, vizeleri kaldırdıklarını ve Türkiye, Suriye, Ürdün, Lübnan havzasında ortak ticaret havzası kurduklarını dile getirdi.

 

"Eğer bu gerçekleşmiş olsaydı bugün yine Tel Abyad'la Akçakale arasındaki Sünni Araplarla, Türkiye'deki Araplar, Suriye'deki Araplarla Türkiye'deki Araplar, Türkiye'deki Türkmenlerle Suriye'deki Türkmenler, Türkiye'deki Kürtlerle Suriye'deki Kürtler o şehirler üzerinden vizesiz her türlü alışverişi yapıyor hale geleceklerdi" diyen Başbakan Davutoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:

 

"Mülteci göçleri halinde değil de ticaret göçleri halinde, insani ilişkilerin getirdiği göçler halinde seyrüsefer halinde olacaklardı. Bizim vizyonumuz buydu ve gelecekte de ya bu vizyon egemen olacak ya Sykes Picot'tan daha kötü, daha beter parçalanmalar yaşayacağız. Siyasi iradeyi elinde tutanların imtihanı burada. Biz YDSK konseyleriyle, kültürel anlaşmalarla, üst düzey siyasi diyaloglarla aslında yapmak istediğimiz şey IŞİD'in bugün yıktığı, yıkma iddiasında bulunduğu o Sykes Picot düzenini ya da rejiminin bombalarla korumaya çalıştığı Sykes Picot düzenine karşı biz aslında barışçıl, ekonomik, siyasal, kültürel ağırlıklı bir bütünleşme stratejisi getirdik. Bizim savunduğumuz tek siyaset bu oldu."

 

Davutoğlu, o dönem Esed'le de Maliki ile de konuştuklarını belirterek, sonra ihtilaf ettikleri şeyin onların takip ettiği yöntemin çatışmaya yöneldiği anda başladığını söyledi.

 

Çatışmaya yönelip de Halep'i havadan bombaladığında, Humus'u açlık hapishanesi haline getirip, insanları zulme teşvik ettiğinde, Maliki'nin Sünni ve diğer kesimleri dışladığında demokrasiyi teşvik ederek, aynı anlayışı korumaya çalıştıklarını dile getiren Davutoğlu, şöyle devam etti:

 

"Ancak olmadı, bugünkü çatışmacı ortam doğdu. Yine önümüzde iki alternatif var. Ya barışçıl, karşılıklı saygıya dayalı esaslarla birleştirici bir yol seçeceğiz, ki bizim tercihimiz hep budur, ya da yayılmacı, sekter ve modern görünümlü ama aslında gayet arkaik, aşiretçi, baas ideolojisiyle veya benzeri ideolojilerle, marksizmle bezenmiş görüntü itibariyle ama gerçekte arkaik ideolojilerle çoğulcu yapılara karşı savaş ilan eden ya da bazen dini görünümlü, İslami görünümlü arkaik yapılarla çoğulcu yapılara savaş ilan eden terör ve radikal grupların tesiri altında kalacağız."

 

-Akil İnsanlar Heyeti'nin özel önemi

 

İşte tam da Akil İnsanlar Heyetinin misyonunun burada özel bir önem taşıdığını dile getiren Davutoğlu, "Bizim açımızdan bu sivil inisiyatif, Türkiye'de eğer bu çizgiyi gerçekleştirebilirsek, aslında çözüm sürecinin başarısı bütün bu sosyokültürel, sosyopolitik ve etraftaki jeopolitik çatışmaları engelleyecek yegane yoldur" diye konuştu.

 

Çözüm sürecinin üç karakterine dikkat çekmek istediğine işaret eden Davutoğlu, şunları kaydetti:

 

"Birincisi çözüm süreci millidir, yerlidir, özgündür. 12 yıl içinde biz, ister buna Kürt sorunu deyin, ister terör sorunu deyin, hangi siyasi yaklaşımı benimserseniz benimseyin, bu meseleyi çözüme kavuşturabilmek için her yöntemi denedik. Sayın Cumhurbaşkanımızın 2005'te Diyarbakır'da yaptığı devrimci konuşmayı herkes hatırlar. O andan itiaren bir taraftan toplumu demokratikleştirerek, herkese ayrımsız ve eşit vatandaşlık hakkını tanımak, başörtü özgürlüğünden Alevi vatandaşlarımızın haklarına kadar her kesime yayarak bunu insan haklarına dayalı demokratikleşme, sivilleşme süreçlerini hayata geçirmek çabası içinde olduk. Diğer taraftan da en doğru yöntem nedir diye sürekli zihin yorduk."

 

Bakan arkadaşlarının her birinin bu süreçlerin değişik kademelerinde görevler aldıklarını dile getiren Davutoğlu, şöyle konuştu:

 

"Oslo sürecini denedik, acaba Avrupa'da, Türkiye'de o zaman çatışma şartları olduğu için onun dışında bir yerde daha soğukkanlı görüşmeler yapabilir miyiz diye. Bir komployla bütün o süreç dumura uğratıldı. Hatırlayacaksınız 2009 yılında Habur'dan girişleri sağlayacak noktaya geldik. Yine son derece gereksiz bazı adımlarla o süreç de akamete uğratıldı. Bütün o tecrübelerden sonra şu sonuca ulaştık. Ne olacaksa bu topraklarda, bu toprakların insanları arasında olacak. Oturacağız, konuşacağız. Konuşulacak, müzakere, istişare edilecek ve hep beraber yerli, milli ve tamamiyle bu toprakların kaderine sahip çıkma hakkına sahip insanlar ve aydınlar, siyasiler arasında olacak."

 

- "Bütün siyasi riskler alındı"

 

Davutoğlu, 5 sene önce imkansız görülen süreçleri bütün siyasi riskleri alarak devreye soktuklarının altını çizerek, "İmralı'yla görüşmelerden tutun da HDP heyetlerini yaptığı görüşmelere kadar şimdi herkes bir vicdani olarak sorsun. Hep dönüp, hükümetten ve devletten bir şeyler bekleyenler hangi tabuları nasıl yıktığımızı ve nasıl her türlü şeyi tartışarak demokratik ortamda bir netice elde etmeye çalıştığımızı görsünler" diye konuştu.

 

Akil İnsanlar Heyeti'nin kompozisyonun dahi çözüm sürecinin milli, yerli, belli bir tek tipçi anlayışla değil, özgün Türkiye'ye ait olduğunun işareti olduğunu vurgulayan Davutoğlu, "Beraber yaşıyoruz bu süreçleri, şimdi beraber zorluklarla karşılaşıyoruz. Kimse bu süreçte topu karşı taraflara bir yerlere atmaya kalkmamalı, sizleri kastetmiyorum zinhar. Bu yol, bu topraklarda hakkı bulunan, bu toprakların çocuklarının elele yürüyeceği bir yoldur" dedi.

 

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.