Suudi Arabistan’ın taktiksel Hamas hamlesi
İstanbul
Temmuz ayının ilk haftasında Suudi Arabistan fonlu el-Arabiyye kanalı, Hamas'ın halen yurt dışı sorumluluğunu yürüten eski Siyasi Büro Başkanı Halid Meşal ile özel bir röportajı yayınladı.
El-Arabiyye, Suudi Arabistan’ın çoğunluk hissesine sahip olduğu Orta Doğu Yayın Merkezi (MBC) kanalının bir parçası. Daha önce 2018’de Türk dizilerinin yayınını sonlandıran, Türkiye ve Osmanlı Devleti'ne iftiralarla dolu amatör bir dizi olan Ateş Krallıklarını yayınlayan ve Çıkış 7 (Mahrec 7) isimli İsrail yanlısı diziyi servis eden MBC’ye Meşal’in davet edilmesi birçok kişi tarafından sürpriz bir adım olarak görüldü. Nitekim Hamaslı bir yetkilinin Suudi Arabistan kanalına en son konuk edilişi yaklaşık 10 yıl öncesine dayanıyor. Peki, beklenmedik bir gelişme olarak okunabilecek Meşal’in Suudi kanalında görünmesi nasıl okunmalı?
Joe Biden'ın ABD başkanlığına seçilmesinden bu yana Kral Selman’ın dış politikada yumuşama adımları attığı gözlemleniyor. Katar ile krizi sonlandıran ve İran’la ilişkileri normalleştirme amacıyla Nisan ayından beri görüşmeler yürüten Suudi Arabistan’ın Hamas açılımının taktiksel olduğu söylenebilir. Bu anlamda petrol üretim kotası, Yemen iç savaşı, İsrail’le normalleşme gibi meselelerde Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile pürüzler yaşayan Suudilerin Hamas ile yakınlaşarak Abu Dabi’ye mesaj vermek istediği, diğer taraftan Filistin özelinde İran’ı ve belli oranda Türkiye ve Katar’ı da dengelemeyi amaçladığı söylenebilir.
Gerek tarihsel süreç gerekse güncel gelişmeler Suudi Arabistan’ın İhvan ve Hamas politikasını stratejik, taktiksel bir kart olarak kullandığını ortaya koyuyor. Meşal’in beyanlarının takdim şekli de bu yaklaşımın bir tezahürü.
Sembolik liderlik imajı
Meşal, röportajında, Suudi Arabistan’ın Filistin’e desteğinden ötürü Krallığa ve yönetici aileye teşekkür etti. Krallığın Hamas’la ilişkilerinin onarılıp yeniden tesis edilmesini talep eden Meşal, ayrıca Hamas üyeleri ve liderleri de dahil olmak üzere, Suud hapishanelerinde zorlu koşullar altında yaşayan Filistinli mahkumların serbest bırakılması için Riyad’a çağrıda bulundu. Fakat kanal bu çağrıları yayınlamadı. Bu yayınla Suudi Arabistan'ın, Arap ve Müslüman devletler arasında en popüler Filistin fraksiyonu olan Hamas’ın üst düzey yetkilisinden gelen açıklamaları kendi politika perspektifi çerçevesinde kullandığı söylenebilir. Nitekim Arap halklarının liderlere verdikleri destek, liderlerin Filistin ve Filistinlilere verdiği destekle doğrudan orantılı. Suud rejimi, İsrail’in son saldırılarında Filistin direnişine destek vermediği için Arap ve genel olarak İslam dünyasında geniş çaplı eleştirilerle maruz kalmıştı. Riyad yönetimi, söz konusu eleştirilere bir kalkan olarak, tüm teknolojik imkanlarına ve gücüne rağmen İsrail’e karşı sergilediği kararlı direnişle Arap halkları nezdinde geniş destek bulan Hamas cephesinden gelecek olumlu açıklamalara ihtiyaç duyuyordu. Nitekim BAE ve Bahreyn’in İsrail’le ilişkilerini normalleştirdiği bir konjonktürde Riyad, Tel Aviv ile sürdürdüğü örtülü ittifak nedeniyle Arap sokağında ciddi eleştirilere maruz kalıyor. Mezkur eleştirilerin sadece toplumdan değil, müesses dini nizamdan da yükseliyor olması, Riyad’ın Hamas’a karşıt duruşunun yumuşamasına neden oluyor.
Benzer şekilde mevcut koşullar Suudi Arabistan’ın Filistin meselesinde İsrail’in yanında açıktan durmasını da engelliyor. Arap sokağında Sünni direniş hareketleri arasında en popüleri olan Hamas’a destek olarak yorumlanacak adımlar Suudi Arabistan’ın İslam dünyasındaki konumunu güçlendirme motivasyonuna matuf. Nitekim Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ı destekleyen, daha önce İsrail ile normalleşmeyi öven ve siyonist Yahudilere sempatik mesajlar içeren vaazlar veren Kabe imamı Abdurrahman es-Sudeysi de, Filistin’in tüm Müslümanları ilgilendiren bir mesele olduğunu söyledi. Dolayısıyla Filistin meselesine sırtını dönmekle eleştirilen bin Selman bu politikayı geçici süreliğine rafa kaldırmış görünüyor. Nitekim bin Selman’ın tartışmalı reform programları, Hamas’a, Filistin’e ve direnişe sırt dönmesi ve İsrail ile normalleşme yönündeki adımları Krallığın İslam dünyasındaki imajını zedeledi. Bu çerçevede Suudi Arabistan, imajının yenilenmesi ve Sünni alemdeki sembolik liderliğin geri kazanılması için Hamas ile ilişkileri sınırlı oranda düzeltebilir. Nitekim sahadan gelen bilgilere göre, iki taraf arasındaki ilişkilerde radikal bir kırılma olmasa da değişim işaretleri mevcut.
Kısa vadede ilişkilerin normalleşmesinin somut sonuçlar vermesi güç olsa da bir takım olumlu gelişmelerin yaşandığı iddia edilmekte. Bazı yorumcular el-Arabiyye’nin Meşal’i yayına davet etmesini bu minvalde değerlendiriyor. Nitekim Hamas Uluslararası İlişkiler Ofisi üyesi ve Filistin’in eski Sağlık Bakanı Basim Naim, Meşal’in Suudi kanalında görünmesinin Hamas’ın Suudi Arabistan’la ilişkilerinde önemli bir dönüm noktasını teşkil ettiğini belirtti. Öte yandan Hamas da İsrail işgaline karşı ayakta durabilmek ve güçlenebilmek için Suudi Arabistan dahil bütün aktörlerden destek alma arayışında. Nitekim Hamas, BAE ve Bahreyn’in İsrail ile normalleşme/resmileşme süreci, Katar’a yönelik abluka, Mısır darbesi, Körfez'deki Türkiye karşıtı siyaset, Tunus-Sudan gibi ülkelerdeki darbe girişimleri sonrası bölgede yalnızlaştırıldı. Benzer şekilde İran’ın Trump döneminde ABD tarafından maksimum baskıya maruz kalması ve Kovid-19 salgını nedeniyle daha da bozulan ekonomisi, Hamas’a İran’dan giden desteğin de azalmasına neden oldu. Bu çerçevede Hamas, Suudilerle uzlaşı sağlayıp bölgesel sıkışmışlığı aşmak istiyor. Nitekim birçok uzmana göre Meşal’in bu hamlesi Hamas’ın Riyad ile ilişkilerindeki kırılmaların geçici olarak görüldüğünün bir kanıtı. Dolayısıyla Suudi kanalının Hamas’ın en üst düzey yetkililerinden birini ağırlaması iki taraf arasındaki ilişkilerde yeni bir sayfa olarak da okunabilir. Bununla birlikte yakınlaşmanın bölgesel güç dengeleri açısından da ele alınması gerekiyor.
Yemen savaşı, petrol üretimi, İsrail’le normalleşme gibi meselelerde BAE ile ihtilafları olan Riyad yönetimi Hamas ile yakınlaşarak Abu Dabi’ye mesaj vermeyi, aynı zamanda Filistin özelinde İran’ı ve belli oranda Türkiye ve Katar’ı dengelemeyi de amaçlamış olabilir.
BAE’ye mesaj
Zamanlamasına bakıldığında bu röportajın tesadüfi bir gelişme olmadığı söylenebilir. BAE’nin birçok cephede savaş açtığı Müslüman Kardeşler'le irtibatlı görülen Filistinli direniş hareketinin liderinin Suudi Arabistan kanalına çıkması, Riyad-Abu Dabi hattındaki gerilim bağlamında da okunmalı. Diğer bir deyişle, Suudi Arabistan son dönemde birçok konuda anlaşmazlık ve gerilim yaşadığı BAE’ye siyasi bir mesaj gönderiyor. Katar’a yönelik ambargonun kaldırılmasından hoşnut olmayan, Filistin meselesine de ilişkilerini normalleştirdiği İsrail'in güvenlik öncelikleri çerçevesinde yaklaşan BAE’ye karşı, Katar’da ikamet eden Hamas’ın üst düzey yetkilisini kendi kanalında ağırlayan Riyad yönetimi, Hamas’la irtibat kurarak BAE’ye bağımlı olmadığını ortaya koyuyor. Nitekim birçok sosyal medya yorumcusu Suudi Arabistan’ın Hamas’ın üst düzey yetkilisini Dubai merkezli bir kanala çıkarmasını Riyad’ın Abu Dabi’ye mesajı olarak okuyor.
Meşal’in el-Arabiyye kanalına konuk edilmesinin Suudi Arabistan’ın petrol üretim kotaları konusunda OPEC+ görüşmeleri sırasında açıkça Abu Dabi ile ters düştüğü bir zamanda gerçekleşmesi de tesadüf değil. Öte yandan Muhammed bin Selman’ın İhvan’ın Yemen Temsilcisi olarak bilinen el-Islah partisi yetkilileri ile zaman zaman görüşmesi bu açıdan önem arz ediyor. Dolayısıyla gerek Yemen gerekse Filistin bağlamında Suudi Arabistan’ın BAE’nin politikalarından duyduğu rahatsızlığı, Abu Dabi’nin hassas noktası olan İhvan ve Hamas'la yakınlaşabileceği mesajını vererek ortaya koyduğu söylenebilir.
Bin Selman'ın fiili yönetimindeki Suudi Arabistan'ın Filistin ve özel olarak Hamas politikasında radikal değişimin gerçekleşmesi ve iki aktör arası kurumsal ittifak kurulması en azından yakın dönemde muhtemel görünmüyor.
İran’ı dengeleme
Öte yandan Suudi Arabistan’ın gerek Meşal üzerinden Hamas ile gerekse 2017’de olduğu gibi el-Islah ile yakınlaşması İran’ın bölgedeki nüfuzunun dengelenmesiyle de yakından alakalı. Bu çerçevede Suudi Arabistan İhvan’ın Yemen kolu el-Islah ile yakınlaşarak Yemen ölçeğinde, Hamas ile yakınlaşarak da Filistin ölçeğinde İran'ı dengelemek istiyor. Dolayısıyla Suudi Arabistan’ın İhvan ve Hamas açılımı ve olası yakınlaşma sinyalleri taktiksel ve konjonktürel hamleler olarak değerlendirilebilir. Nitekim Suudilerin Hamas’a yönelik kaygı ve eleştirilerinin bir boyutu da İran meselesi. Meşal, İran bağlamındaki soruya Hamas’ın bölgede herhangi bir eksene ve devlete bağımlı-ait olmadığını belirtti. İran’a silah desteğinden dolayı teşekkür etse de hareketin Tahran’ın bölgesel ve uluslararası bütün politikalarını desteklemediğinin altını çizdi. Meşal ayrıca bilhassa İran destekli Husilerin Suudi Arabistan’a yönelik saldırılarını kınadı. Bu noktada el-Arabiyye’de yayınlanan röportajın sosyal ve konvansiyonel medyada ciddi ilgi topladığını ve kanalın Meşal’in İran bağlamındaki sözlerini dikkat çekici biçimde servis ettiğinin altını çizmek gerek. Bu kapsamda Suudi Arabistan’ın Hamas içerisinde İran’ı eleştirebilen bir isim olan Meşal’le irtibat kurması da önemli.
Filistin politikasında köklü değişim beklenmiyor
Sonuç olarak, gerek tarihsel süreç gerekse güncel gelişmeler Suudi Arabistan’ın İhvan ve Hamas politikasını stratejik, taktiksel bir kart olarak kullandığını ortaya koyuyor. Meşal’in beyanlarının takdim şekli de bu yaklaşımın bir tezahürü. Buna mukabil bin Selman’ın fiili yönetimindeki Suudi Arabistan’ın Hamas ile ilişkileri iyileştirme ve 1980’li yıllardaki atmosfere dönme ihtimalinin düşük olduğu söylenebilir. Suudi yönetimi Hamas’ın Arap sokağındaki itibarından faydalanarak Sünni dünyadaki imajını yenilemek istemenin yanı sıra İran, Türkiye ve Katar gibi aktörlerin Filistin’deki nüfuzunu daraltmak amacıyla Hamas kartını kullanıyor. Suudiler Hamas ile yakınlaşarak Filistin meselesinin sadece İran’a, Türkiye’ye ve Katar’a ait olmadığının mesajını veriyor. Bununla birlikte her ne kadar Meşal ile yapılan görüşme üzerinden Suudilerin Hamas’a ve İhvan’a karşı yumuşayabileceği iddia edilse ve bu doğrultuda bazı tutukluların serbest bırakılabileceği söylense de Suudi Arabistan’ın bu kesimlere yönelik politikasında radikal değişimin gerçekleşmesi ve iki aktör arası kurumsal ittifak kurulması en azından yakın dönemde muhtemel görünmüyor.
[Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsünde araştırma görevlisi olan ve doktora çalışmalarına devam eden Mehmet Rakipoğlu aynı zamanda Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM) Körfez Çalışmaları Koordinatörlüğü’nde kurum dışı araştırmacı olarak görev yapmaktadır]
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.