Songül Kundakçı Cansız: Yoksulluk Neremizde?
Orhan Veli Kanık, yıllar önce yoksul insanların yaşadığı sefaleti, kıyafeti şiirinde şöyle anlatmış:
“Cep delik, cepken delik
Kol delik, mintan delik
Yen delik, kaftan delik
Kevgir misin be kardeşlik?”
O günden bugüne yoksullar için değişen bir şey yok.
Rahmetli annem anlatırdı. 1940’lı yıllarda dedem Adana’da memur olduğu halde herkes gibi ekonomik krizden etkilenmiş. Anneannem çocuklarının delinen kıyafetlerini yamayıp giydirmiş. Yamalı elbiseyi giyen henüz küçük olan dayım üzüntüyle “Anne, biz artık abdal mı olduk?” demiş. Evimizde hep anlatılırdı o günler.
Yoksulluk herkesin kapısını bir gün çalabilir. Düşmez kalkmaz bir Allah!
Kıyafetimiz sosyal kimlik göstergesidir ama artık yırtık-delik kıyafet modası da var. Yoksulların “ah”ı mı tuttu nedir?
Ah yoksulluk, ah gariplik!
Geçim sıkıntısı sadece üst başta delik açmaz ki… İnsanın yüreğini de delik deşik eder, ruhunu yaralar, boynunu büker. Yoksulun sadece şekli şemali, kılığı kıyafeti değil duruşu, yürüyüşü, bakışı da yokların, yoklukların izini taşır.
Herkesin malumu, bu sıra asgari ücret zammı belirlenecek. Çalışanların kulağı gelecek zam haberlerinde ama televizyon haberleri Meclis’in lokantasındaki yemek tartışmasında. Milletvekilleri kapışmış; kimi hamsi yemiş kimi tahinli cevizli kabak. Daha neler neler… Ben dinlemeye utandım, onlar bunları konuşmaya utanmamış.
Görünen şu ki maalesef “Tok, açın halinden anlamaz” olmuştur.
Tok açın halini ne zaman anladı ki zaten?
Şair tam da yerinde söylemiş sözü:
“Tok olan cümle cihanı tok sanır.
Aç olan âlemde ekmek yok sanır.”
Orhun Abideler’inde Kültigin, 8. yüzyıldan seslenmiş, eleştirmiş: “Türk milleti, tokluğun kıymetini bilmezsin. Bir doysan açlığı düşünmezsin.”
Bu sözleri duyan, duysa da aldıran karnı tok yok.
Cebi cepkeni delik asgari ücretle çalışanları, krallar gibi yaşayanların kazançlarına kurban etmemek gerek. Çilesiz günü geçmeyen bu insanları canından bezdirecek şartlara mahkûm etmemek, sosyal patlamalara da yol açmamak gerek. Onlara layık görülen düşük ücretler onların ücretini belirlerken sizin de yok olan değerlerinizi gösterecektir; insanlığınız, adaletiniz, merhametiniz gibi.
Yoksulluk sadece para, mal yokluğu değildir. İnsanda paranın yokluğundan daha kötü yokluklar var.
Mustafa Kutlu hikâyesinde “Yoksulluk İçimizde” diyor. Evet, yoksulluk kiminin içinde, kiminin dışında. Bir düşünün bakalım, yoksulluk sizin nerenizde?
Aslında içimizdeki yoksulluklar bizi bu hale getirdi.
Bazı varlıklı insanların kevgirindeki deliklerden dinî, millî, ahlâkî, insanî değerler elek altı oldu. Baş tacı olması gereken kıymetler ayaklar altına düştü.
Zenginlik peşinde koşan koşana, kıyasıya bir yarış var. Hırslı mı hırslı insanlar, kazanç için her yol mübah…
Varsa yoksa para…
Hayalinde, rüyasında, duasında para…
Ne diyelim böylelerine?
Bir gün duaları kabul olsun bunların da Kral Midas gibi tuttukları her şey altın olsun. Sevinçten deliye dönsünler “altın altın” diye. Tuttukları altın olsun da yiyip içecek bir şey bulamasınlar. Ancak o zaman anlarlar paranın her şey olmadığını.
Ancak o zaman anlarlar yiyecek, giyecek, kışın soğuğunda yakacak bulamayan yoksulların hallerini.
Aslında benim hiç ümidim yok da Allah’tan ümit kesilmez. Yalnız şu bilinmelidir ki alın terinin karşılığını alamayan emekçinin ve yoksulların sessiz “aaahhh”ları adresine çabuk ulaşır. Allah’ın gücüne gider de yoksullarla yer değişiverirseniz ne yapacaksınız?
Tuttuğunuz değil yüreğiniz altın olsun; zira insana en yakışan iyilik ve merhamettir.
Tuttuğunuz değil beyniniz altın olsun; zira beyin ömür boyu kullanacağınız hazinenizdir.
Allah hepimize helâl kazanç nasip etsin! Zira helâlin azı haramın çoğundan bereketlidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.