Songül Kundakçı Cansız: Vaktinden Önce Gider mi İnsan?
Vaktinden Önce Gider mi İnsan?
Sevgili anneme rahmet dileğimle
Anne ve çocuk...
İki nimet, birbirine kaderden bağlı; önce göbek bağıyla sonra sevgi bağıyla… Yaratan en güzel en sağlam bağlarla bağlamış, bağın ucunu da cennete yollamış.
Anne olmak için evlat gerek, evlat içinse anne. Her biri, bir diğeriyle kaim. Öyle kıymetli ki anne, cennet ümidi annenin rızasına bağlanmış.
Anneler Günü yarın. Ben de anneyim, artık bana görünmese de benim de bir annem var. Anneler Günü’nde yanımda yok ama her duamda yeri var. Bu bir gün mutlu ediyorsa anneleri kutlu olsun; ama ben derim ki bütün günler onların olsun. Ben, annelerin tüketime yönelik bir meta haline getirildiği güne karşıyım yoksa bu günle ilgili bir derdim yok.
Benim de gözümün ışığı, gönlümün neşesi çocuklarım Anneler Günü’mü kutlar; el öperek, sevdiğim canlı çiçeklerden alarak ve şiir yazarak. Sade, kendi halinde bir kutlama, kimsenin gözüne gözüne dürtmeden. Dünyalar benim olur onlar bana “anne” deyince. Hatta ara sıra anne diyen bir ses duyarım, nereden gelir bilmem, muhatabı ben gibi hissederim. Çalışma hayatının telaşı içinde bir de baktım ki büyüdüler, ondan sanırım.
Onların gözündeki ışık benim için bütün pırlantalardan değerli. Kızımın ilkokuldayken Fen Bilgisi dersinde öğretmenini dinledikten sonra yazdığı şiir benim için çok kıymetli mesela, bütün hediyelere bedel. Ne güzel anlatmış yavrum, anne-çocuk bağını:
“Bir parçanım senin
Kemiğindeki kalsiyumdan
Damarında kanından
Dokularından, hücrenden
Ben olmuşum annem.
Dişinden kemiklerim
Tırnağından ellerim
Yüreğinden yüreğim olmuş
Ben doğmuşum annem
Bir meleksin sen
Kötü olamam ki ben
Çünkü benim yüreğim
Seninkinden olmuş annem.”
Allah; hiçbir anneye evlat acısı yaşatmasın, sıralı ölüm versin, sözü büyüklerin dilinde bir tespih. O sıra bozulur zaman zaman maalesef. Takdir büyük yerden, amenna. Binlerce şehit annesi, öksüz ve sokak çocuğunun olduğu bu ülkede kutlamadan ziyade başka şeyler gerek. Kimsesizlerin kimsesi var elbet ama inananlara da düşen Allah’ın emanetine sahip çıkmak.
Peygamberimiz de öksüzdü. Âmine’nin öksüzü, Abdullah’ın yetimiydi. Bu da bir teselli garipler için, hem de en güzelinden. Yakınları sahip çıktı. O halde model belli.
***
Küçüklüğümde anneme o zamanlar çok meşhur olan Üç Hürel’in söylediği “Ağlarsa Anam Ağlar” şarkısını söylerdim. İkimizin de çok hoşuna giderdi, benim söylemek annemin de dinlemek:
“Ağlarsa anam ağlar
Gerisi yalan ağlar
Sen ağlama anacığım
Sesin yüreğim dağlar”
Belki de bu şarkının sözleri sebebiyle annemden başka kimseye güvenmedim bu hayatta. Hoş ona da güvenmesem iyiymiş, 10 yaşında bıraktı gitti beni. Ansızın, veda etmeden, gezmeye gider gibi gitti; anneme gidiyorum diyerek, dönmedi. Vaktinden önce gider mi insan, hem de yavrularını boynu bükük bırakarak?
Gidermiş, vakti gelmiş, çok sonra anladım. Çok çalışkan bir kadındı, Cumhuriyet döneminin ilk öğretmenlerinden dedemin tek kızıydı. Boş oturduğunu hiç görmedim. Evde ayrı koşturur, babamın yanında portakal bahçesinde ayrı. Çünkü o yuvasını yapmanın ve korumanın peşindeydi hasetlere, fesatlara inat. Yorulduğunu hiç anlamamıştık, yorulmuş oysa genç yaşta. Anlayamadık. Anlasaydık ve Ahmet Erhan gibi “Anne, gel yanıma otur” deseydik, diyemedik:
“Yoruldun artık, bütün gün didinip durdun
Toprak bile, gök bile, deniz bile bir yerde yorulur.[…]
Anne, gel yanıma otur.”
Annesi olanlar duysun bunu. Anneler yorulur ve çocuklar yalnız kalır. Çocuk artık boşlukta bir salıncak, annesinin gelip sallanmasını bekleyecek. Nafile… Çocuk işte, bekleyecek, bekleyecek.
Annesi ölmüş çocuklar yüzünden, gülüşünden anlaşılır; onların yüzüne öyle bir hüzün oturur ki gülse de gitmez.
Anneler evladın ışığı, koruyucu meleği, ilk öğretmeni, her şeyidir çünkü. Kaybedince yeri dolmaz.
Evlatsa, annelerin göz nuru. Çocuklar, annenin ışığını takip ederek hayata karışırlar. Ya ışık sönerse, nasıl bulur aydınlığı o çocuk? Kimsesizlerin kimsesi Allah’a emanet.
Cemal Süreya’nın şiirindeki gibi sorayım ben de. Sizin hiç anneniz öldü mü? Benim bir kere öldü, ben bin kere öldüm. Işıksız kaldım, kör oldum; kör kuyularda merdivensiz kaldım. İlk oyuncağımdı, oyuncaksız kaldım. Kol kanat gerenimdi, kolsuz kanatsız kaldım.
Orhan Veli Kanık benim gibileri anlatmış “Rüya” şiirinde:
“Annemi ölmüş gördüm rüyamda.
Ağlayarak uyanışım
Hatırlattı bana, bir bayram sabahı
Gökyüzüne kaçırdığım balonuma bakıp
Ağlayışımı”
Rüyası bile acıysa gerçeğini dilerim vakitsiz kimse yaşamasın. Bu yaşa geldim, “Sol yanım acıyor anne” şiirini dinlediğimde hâlâ gözlerimi saklarım. Hiç alışamıyor insan yokluğuna.
Evin temel direğiymiş meğerse anne; direk gitti, ev dağıldı, her şey dağıldı, acının rüzgârıyla herkes savruldu.
Annesi kaç yaşındayken öldüyse o yaşta kalıyor insan. Kaç yaşına gelirse gelsin içindeki öksüzün gözü daima yaşlı, gönlü hep hasret yüklü. Hasret öyle büyük ki rüyalarda görmeye bile razı ama rüya da siparişle gelmez ki.
İbrahim Tenekeci ne güzel anlatmış halini anasız kuzunun. Acıyı tarif bu olsa gerek:
“yoksun ya, bezden anne
yapıyor öksüz
öpmek için kendisine.”
Yarım asır yaşadım, anamın öldüğü yaşı da geçtim ama bugün gitmiş gibi acısı taze. Böyle “Anne”yle ilgili yazı yazdığıma bakmayın, bu kelimeyi yıllarca söyleyemedim, duymaya dayanamadım ben. Peki, küçük öksüzlerin hali mayıs ayı gelince ne olur, bir düşünsenize. Televizyon, gazete, sosyal medya el ele verip Anneler Günü kutladıkça hoyratça, abartılı, janjanlı...
Tekrar ediyorum. Elbette kutlayın annenizin gününü hatta her gün kutlayın. Ama Anneler Günü’nün şaşaa ve şamatasının anneye hasret çocukların yüreklerindeki yarayı biraz daha kanatacağının farkına vararak, bezden anne yapan çocukları incitmeden kutlayın.
Her şeyin mirasyedi rahatlığıyla tüketilip içinin boşaltıldığı bu zamanlarda Allah, cümlemize vefalı, saygılı, dili tatlı, istemeden su veren hayırlı evlat versin. Annelerden ölenlere rahmet olsun, yaşayanlar sağlıcakla kalsın inşallah.
- Çukurova’da 65 yaş ve üzeri vatandaşlar uzun zaman sonra ilk defa sokağa çıktı
- Mehmet Yürekli: Adana evde yaşlılar teneffüste
- Annelerimize Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın selamlarını ve hürmetlerini getirdik..
- Songül Kundakçı Cansız: Vaktinden Önce Gider mi İnsan?
- Mustafa Yürekli “Annem Adana'dan bana bakıyor..”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.