Somaliler yaşamıyor bir türlü ölememek bu...

Somaliler yaşamıyor bir türlü ölememek bu...
 AFRİKA UZMANI PROF. DR. AHMET KAVAS AFRİKA?NIN KARA TARİHİNİ ANLATTIProf. Kavas: Afrika kendini beslemeyecek bir kıta değil. Asırlarca insanı köleleştirildiği,...


 

AFRİKA UZMANI PROF. DR. AHMET KAVAS AFRİKA?NIN KARA TARİHİNİ ANLATTI

Prof. Kavas: Afrika kendini beslemeyecek bir kıta değil. Asırlarca insanı köleleştirildiği, zenginlikleri sömürüldüğü ve siyaseten istikrarsızlaştırıldığı için bugün bu durumda. Buna da yaşamak denebilirse tabi.

Afrika kendini besleyemeyecek bir kıta değilken, toprakları bakir ve verimli iken, susuz değilken, okyanusların ortasında yüzer iken, yer altı kaynaklarıyla dünyanın en zengin kıtası iken, Afrikalılar neden açlıktan ölüyor bugün?

Evet, çok temel bir soru bu.

Bugünkü dünyanın güçler ve değerler dengesini alt üst edecek güçte bir soru. Kuzey yarım kürenin Batı?nın vahşiliğini, ikiyüzlülüğünü açık edecek çıplaklıkta bir soru. Kocaman gözlerini dünyanın gözüne dikerek ölen o Afrikalı çocukların sorduğu da tam olarak bu?

Asırlarca insanı değişik formlar altında köleleştirilmiş, toprağı deşilmiş ve içinden en değerlileri çalınmış bir kıta Afrika. Çalınanlar arasında kara kıtanın kimi yerlilerinin ruhları da var.

Batılı beyaz efendiler, yerli gönüllü kölelerinin cebine para koyarken, olup bitene öfkesini yanlış yere, yani en yakınına çevirmiş ve birbirini düşman bellemiş diğer kara derililerin ellerine gıcır gıcır silah vermiş. -Ki oyalansınlar, yağmayı görmesinler. Fark ettiklerinde de itiraza takatleri olmasın.

İşte, her altı dakikada bir çocuğun açlıktan öldüğü ülke, Somali mesela...

Halkın yarısı açlıktan ölüyor, diğer yarısı iç savaştan.

Bu soru bu yüzden çok önemli: Ne oldu da bugün, özelde Somali, genelde Afrika bu kara kaderi yaşıyor?

Sorularımı İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Ahmet Kavas cevapladı. Kavas Ortadoğu ve Afrika Araştırmacıları Derneği (ORDAF) Başkan Yardımcısı ve Türk-Libya Dostluk Derneği Sekreteri. Afrika ve Fransa hakkında yayınlanmış kitapları ve çok sayıda makalesi bulunuyor.

Okuyacağınız metin o çok uzun bir röportajın kısaltılmış halidir. Tavsiyemiz, Afrika?da ve Somali?de aslında ne olduğunu etraflıca anlamak için tamamını okumanızdır.

Genel bir soru ama bir başlangıç noktası olsun diye soracağım: Afrika kendi kendini besleyemeyecek bir kıta değilken ne oldu da bugün açlıktan ölüyor Afrikalılar?

Afrika yüzde 22?nin üzerindeki hammadde kaynakları ile oldukça zengin bir kıta. Kıtanın üçte biri çöllerle kaplı olsa da Akdeniz, Kızıldeniz, Hint Okyanusu ve özellikle Atlas Okyanusu kıyıları hayatı kolaylaştıran pek çok imkâna sahip. Afrika kıtası büyük medeniyetlere de ev sahipliği yaptı fakat sömürgecilikten en uzun süre ve en ağır şartlarda etkilendiği için bugünlere böyle geldi. Düşünün Afrika ilk olarak M.Ö. 10. yüzyılda Fenikelilerce kolonileştiriliyor.

AFRİKA?YI BATI KÖLELEŞTİRDİ

Kıtanın makus tarihi gerçekten çok erken başlamış. Fakat insan ve yer altı kaynaklarını vahşice ve asırlarca sömüren de Batı dünyası oldu. Bize bu süreci anlatır mısınız?

Bugün Afrika kıtasının içinden çıkılmaz hale gelen konumu, Avrupa sömürgeciliğinin dört asır batı ve güneybatı bölgesinde kurulan ilk sömürgelerin 19. yüzyılın ortalarından sonra kıtanın içlerine doğru ilerlemeleriyle devam etti. Öyle ki ne Osmanlı, ne Zengibar Sultanlığı Avrupalıların aşırı sömürgeci taleplerini önleyemez hale geldiler. Mısır, Cezayir, Tunus, Sudan, Eritre, Etiyopya ve Somali elden çıktı.

Afrika kıtası sömürüldükçe Avrupa?da yeni bir medeniyet doğuyordu. Sanayi toplumuna dönüşürken önce Afrika?dan alınan köleler, Amerika?nın geniş arazilerimde karın tokluğuna çalıştırdılar. Sayıları yüz milyonu aşan köleleştiren insan, Afrika?nın kalkınmasına en fazla katkı sağlayacak gücü oluşturuyordu. 1830?da İngiltere?nin girişimiyle durdurulan köle ticareti en son 1890?larda Portekiz?in yasaklamasıyla son buldu.

KÖLE, ASKER VE İŞÇİ OLARAK SÖMÜRÜLDÜLER

Afrika?nın, Afrikalıların sömürüsü de son buldu mu?

Hayır. Afrikalılar bu defa önce kendi kıtalarının Avrupalılarca istilasında, birinci ve ikinci dünya savaşlarında ise diğer kıtalarda asker olarak çarpıştırıldılar. Böylece milyonlarca genç Afrikalı tamamen batının menfaatleri uğruna öldü veya yaralandı. Haliyle bir kez daha kıta yerlileri kendi ülkelerine hizmet edemedikleri için bir türlü kalkınma olmuyordu. Bunu iki dünya savaşı sonrasında Afrikalıların işçi statüsüne düşürülmesi izledi. Afrikalılar başta Avrupa?da olmak üzere fabrikalarda ve madenlerde köle gibi çalıştırıldılar. Bağımsızlık süreçlerinin hızlandığı 1950?lerden sonra ise çok az sayıda yetişen Afrikalı genç entelektüel, kendilerine daha fazla maddi imkân sunan Avrupa ülkelerinde, ABD ile Kanada?da. Sadece Cezayir iç savaşı sırasında 45 bin doktor, mühendis, teknisyen ve sosyal bilimci ülkeyi terk etti. Muammer Kaddafi Afrika kıtasının farklı ülkelerinden binlerce öğrenciye burs vererek Avrupa ülkelerinde ihtisas yapmaya göndermekteydi. Afrika bugün bu kadar fakirse, bu, yer altı ve yer üstü kaynaklarından önce insan kaynaklarının Avrupalılarca çok acımasız ve insafsızca kullanılmasından kaynaklanmaktadır.

Hiçbir Afrikalı bu konumlarına kendi rızalarıyla değil, bilakis ateşli silahların gölgesinde ölümle burun buruna gelerek katlandılar. Aslında yaşamaları da ölmeleri de onlara sadece acı veriyordu.

Dün ve bugün Afrikalıların bedeni, hayatı, varlığı üzerinden ekonomik fayda devşiren, bir de üstüne, üstünlük taslayan ülkeler hangileri? Lütfen isimlerini anın...

En başta İspanyollar ve Portekizliler var. 1492?de İspanya?da son Müslüman hanedanı Nasriler?in payitahtı Gırnata düşünce İspanyollar 20 yıl gibi kısa bir sürede Trablusgarp?a kadar yakıp yıktılar. Yüz binlerce Müslüman?ı hem Endülüs?te hem Kuzey Afrika?da kılıçtan geçirdiler. Portekizliler ise Güney Afrika?da Ümit Burnu?nu aşıp Hint Okyanusu?na açılınca 1330?lu yıllarda İbn Battuta?nın bahsettiği Doğu Afrika sahillerindeki Mozambik, Sofala, Kilve, Mombasa ve Mogadişu gibi 40?a yakın hanedan devlete kuzey Afrika ile aynı akıbeti yaşattılar. Portekiz donanması Kızıldeniz?de Memlük donanmasını da bertaraf edip Cidde önüne kadar geldi. İşte böylesine ölüm kalım savaşı veren tüm Afrika yerlilerinin yardımına Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim bizzat Mısır?a giderek buradaki Memlük hanedanına son verip kıtayı Avrupa istilasından kurtarma sürecini başlattı. Süreç II. Selim döneminde 1574 yılındaki Tunus Savaşında İspanyollara karşı elde edilen son zaferle tamamlandı.

AFRİKA AFRİKALILARIN MI?

Diğer sömürgeciler hangileri?

Fransa ve İngiltere. Bu iki devlet 19. yüzyılda artan faaliyetleriyle Portekizlilerin ve İspanyolların icraatını en ileri seviyede devam ettirdiler. Kıtada ayak basmadık yer bırakmak istemiyor, tam bir sömürgecilik kurmak istiyorlardı. Bunları kıskanan Almanlar da devreye girdi. İtalyanlar, Fransa?nın boyunduruğundan kurtulur kurtulmaz nefesini Afrika?da aldı. Son olarak Belçika Kralı II. Leopold ile Avrupa?da sömürge kurmayı planlayan yedi devlet amaçlarına ulaştı. Bugün 54 bağımsız ülkenin olduğu kıtada Amerika?da azat edilen kölelerden bir kısmı için sembolik olarak kurulan Liberya, Osmanlı?nın elindeki son kalesi Libya ve kısmen Hıristiyan olan Etiyopya dışında tamamı Birinci Dünya Savaşı öncesinde sömürgeleştirildi. Bunlardan son ikisi ise İtalya tarafından 1912 ve 1936 yıllarında istila edildi. Sadece Liberya bağımsız olarak kaldı ama hiçbir zaman Afrika için model bir ülke olamadı.

Köle ticaretinde Portekiz, İspanya, Fransa, İngiltere, Hollanda gibi ülkeler çok güçlü şirketler kurarken, askere alma konusunda yedi sömürgeci devletten her biri diğerini aratmayacak uygulamalarda bulundular. İşçi alımı konusunda da Fransa, İngiltere ve Belçika öncü olurken beyin göçü hemen her Avrupa ülkesi için en karlı teşebbüs. Çünkü Afrika?nın çok sınırlı imkânlarıyla yetişen insanları kendi iş alanlarında doğrudan istihdam etmektedirler.

Peki bugün Afrika Afrikalıların mı?

Bir milyarın üzerinde insanın yaşadığı kıta elbette ki Afrikalıların ama bu soruyu sordurtan durum da ortada... Eğer bir konu üzerinde siyaset özellikle de ince siyaset yapılıyorsa burada bazı hesaplar var demektir. Mesela sömürgecilik sonrasında Afrika?nın gerçek sahibi bağımsızlığını elde eden ülkelerin halkları olacak dendi. Ama sömürgecilerce yetiştirilip ülkelerin başlarına oturtulan çoğu tek parti yöneticisi, kısa zamanda acımasız diktatörlere dönüştü ve eski sömürgecilere rahmet okuttu. Çok büyük kıyımlar oldu. Bu yeni yöneticilerin iktidarları, bir süre sonra bizzat Afrikalı aydınlarca ?yeni sömürgecilik? olarak ifade edilir oldu. Avrupalı efendilerin yerini Afrikalı gönüllü hizmetkârlar aldı.

YERLİ EFENDİLİK GÖNÜLLÜ KÖLELİK

Bu ?gönüllü kölelik? öğrenilen bir şey değil mi?

Evet. Sömürgeciler işgalleri döneminde de, sonrasında da Afrika?ya medeniyet götürüyoruz söylemini kullandılar ve birkaç göstermelik lise dışında ilkokul seviyesinde ortaokullar açtılar. O gün bugündür Afrika?da misyoner okulları belirleyici olmuştur. Sadece Katolik Kilisesi?nin Afrika kıtasının tamamındaki okullarında 10 milyon civarında öğrenci okuyor. Ancak buradan mezun olanların bile kıtanın kalkınmasına katkısının ne olduğu ortada. Bazı Afrika ülkeleri ilk üniversitelerini ancak 2000?li yıllarda açabildiler.

SİLAH VEREREK SATIN ALDILAR

Afrika?nın gerçek sahiplerine devam edersek?

Afrika?nın görünüşte yerli, ama gerçekte gizli sahipleri olageldi. Yerli idareciler eski sömürgecilerle başları derde girdiğinde çareyi 1990?ların başına kadar Sovyetler Birliği?nin kanatları altına girmekte buldu. Bazı tek parti idareleri sosyalist çizgileri benimserken çok sayıda Marksist ve Leninist muhalif hareket türeyerek kıtanın pek çok noktasında adeta terör estirdi. Afrika halkları açlıktan ölürken bu acımasız iktidarlar ve muhalif gruplar silah almaya doymuyorlardı. Silah sanayinin öncüsü Avrupalı devletler, ABD ve Sovyetler bu silahları Afrikalılara hediye olarak vermiyordu haliyle.

Kısacası Afrika, son iki yüzyıldır kıta dışından gizli ellerce yönetilen bir kıta. Kıta içinde bir yönetici, buranın sahibi benim, biziz demeye başlayınca da başına gelmeyen hal kalmıyor. Libya buna çarpıcı bir örnek. 1969?da askeri darbeyle iktidarı ele geçiren ve benzerleri gibi Sosyalist bir çizgiyi benimseyerek Sovyetlerin şemsiyesi altına giren Muammer Kaddafi yılların tecrübesiyle ve ülkesinin giderek artan imkânlarıyla başta Libya olmak üzere tüm Afrika kıtası eğitim, sağlık ve diğer konularda biraz olsun rahat etsin diye büyük paralar akıttı. 42 yılda halkına karşı çok acımasız tavırları olmuş olabilir, ama 2011?e kadar Libya halkı son 40 yılda acı çekmedi. Yani bugün Libya üzerinde oynanan oyun aslında Kaddafi?nin Afrika siyasetine yöneliktir. Çünkü onun hamleleri Afrika üzerinde şu veya bu şekilde sömürgeci uygulamaları olan tüm devletleri rahatsız ediyordu.

KADDAFİ ASLINDA NE YAPMAK İSTEDİ?

Kaddafi?nin Afrika politikası neydi?

54 ülkeyi ABD tarzı bir yapıya kavuşturmak için 1963?de kurulan ve amacı Afrika?da henüz bağımsız olamayan sömürgeleri bağımsızlık yolunda desteklemek olan Afrika Birliği Teşkilatı?nı 2002?de Afrika Birliği adıyla ve AB modeliyle yeniden şekillendirme de en büyük katkı Kaddafi?ye aittir. Ama karar tüm Afrikalı devlet adamlarınca alındı. Ama Kaddafi?nin her sözü Avrupalı devletleri derinden yaralıyor ve Afrikalıları da tahrik ediyordu. 2011 Şubatında olaylar bizzat Avrupalılarca tahrik edilerek Kaddafi rejiminden kurtulma faslına dönüştürüldü. Dışarıdan gelecek entrikaların şiddetini kestiremeyen Kaddafi de her zaman ki kendi merkezli politikasının bir sonucu olarak bu oyuna kolayca düşürüldü. Artık o tüm dünyanın gözünde iktidardan kesinlikle uzaklaştırılması istenen bir cani yapılmıştı. Aynen sömürgecilik öncesi Afrika?nın yerli yöneticilerinin, medeni Avrupalı devletlerin gözünde birer vahşi yaratıklar olarak gösterilip yok edildikleri gibi. Mesele Kaddafi?yi savunmak değil, o zaten kendi ipini kendisi çeken idam mahkumu gibi. 42 yıllık saltanatı da, üçüncü dünya görüşü de şimdiden tarihin tozlu raflarına atıldı ama olan Afrika?nın geleceğine oldu. Kaddafi?nin verdiği burslarla okuyan ve sömürgeci niyetleri öngörecek Afrikalı gençlerin yetişmesi de hayal oldu.

AFRİKA?DAKİ YENİ SÖMÜRGECİ ÇİN

Afrika?nın kara kaderini değiştirecek olan yine Afrikalılar aslında?

Afrika, yerlilerine bırakılmayacak kadar kıymetli. Kaldı ki Afrika?da para, makam ve silah verilerek satın alınamayacak lider neredeyse yok gibidir. Avrupa bunu 150 yıl denedi ve başarılı oldu. Sovyetler Birliği 30 yıl denedi ve başarılı oldu. 1990?larda Çin devreye girdi ve hiçbir kural tanımayan uygulamalarıyla kıtadaki dengeleri öyle bozdu ki eski sömürgeci devletlerden İngiltere, Fransa, İtalya, Portekiz, Almanya, Belçika ve İspanya adeta şok yaşadı. Rusya neye uğradığını anlayamadı bile. Çin?in hamleleri o kadar etkili ki 1992?de 500 milyon dolar olan ticaret hacmi 2010 itibarıyla 150 milyar dolar. 2015?te bunun 500 milyar doları geçeceği öngörülüyor.

Yeni sömürgeci Çin kara kıtaya yerleşirken Amerika ne yapıyor, oturup seyir mi ediyor?

ABD bu ani değişimde Ortadoğu ile uğraşırken adeta tarihinin en büyük hatalarından birini yaptığını anladı ve derhal Afrika?ya tüm gücüyle yöneldi. Fakir Afrika ülkelerindeki diplomatik misyonlarını ciddi oranda artırmaya karar verdi. Derme çatma sefaret binaları yerine adeta kale şeklinde büyükelçilik binaları inşa etti. Kısmen Ortadoğu?dan, genelde Frankfurt?tan ilgilendiği Afrika ile ilgili askeri faaliyetlerinin merkezini Cibuti?ye aldı. Yani eski Fransız Somalisi olarak bilinen Kızıldeniz?den Hint Okyanusu?na açılan ve yılda en az 30 bin büyük yük gemisinin geçtiği en stratejik noktaya yerleşti. Afrika kökenli bir siyasetçi olan Barack Obama Amerikalıların büyük teveccühüyle başkan seçildi ama çok geç kalmıştı. Çin Afrika?yı yutmak üzereydi. 54 ülke liderinden 47?si ile Pekin?de ilk zirveyi yapan Çin artık Afrika liderlerin gözünde en büyük hami ve Afrika?nın tüm imkânlarını Çin?e kendi elleriyle teslim etmekteler. Bu noktadan sonra Çin?i kimse siyasi manevralarla durduramaz.

AFRİKA TOPRAKLARI KİMİN ELİNDE?

Afrika?nın topraklarının 22 milyon hektarı ?zengin? ülkelere gıda üretimi için satılmış durumda imiş. Çocukların açlıktan öldüğü Somali?nin ekilebilir toprakları kimin elinde?

Somali özellinde net bir şey söylemek oldukça zor ama şu bir gerçek; tarihte topraklarının büyük kısmı henüz zirai üretime açılmamış tek kıta Afrika. Toprakların verimliliği en üst seviyede. İklim yılın her mevsimi istenen ürünleri kolayca verebilecek durumda. Avrupalılar, özellikle İngiltere ve Fransa, on binlerce fakir köylüsünü Afrika?daki sömürgelerine getirip on binlerce hektar ekilebilir arazileri bunlara dağıttılar. Faslılar, Tunuslular, Cezayirliler kendi arazileri üzerinde fakir Fransız köylülerine ırgat yapıldı. Afrika bu acıyı 1850-1950 yılları arasında Kuzey Afrika?da, 1890-1960 yılları arasında İngiliz sömürgesi olan Kenya, Tanzanya, Uganda, Zimbabwe ve Güney Afrika gibi ülkelerde İngiliz köylüleri ve aristokratlarına bağışlanan arazilerde çok çekti. Şimdi o acının çok daha büyüğünü çektirecek bir ülke Afrika?ya el attı.

CİBUTİ?Yİ 50 BİN FRANKA ALDILAR

Çin mi?

Evet. Aslında buna daha önce başka bir Asya devi heveslenmişti, Hindistan. Ama Çin onun önünü çabuk kesti. Bugün Hindistan, Afrika ile sadece 25 milyar dolar seviyesinde ticaret yapabilmekte. Şu an dünya dengelerinde en sıkıntı veren gelişme, özellikle Çin?in Afrika?daki verimli arazileri sınırlı sayıda bazı yerli toprak ağalarından satın alıyor olması. Kimi zaman Arap işadamlarının da Darfur gibi bölgelerde arazi aldıkları söylense de onlarınki Çin?in girişimi gibi değil, yatırım amaçlı. Çin parayı bastırınca haklarını onlara devredeceklerdir.

Tarihten ibret alınsa eski hatalar bir daha yaşanmaz denir. Osmanlı Devleti?nin Afrika?ya vedası böyle bir sürecin sonucudur. Avrupalı sömürgeciler Afrika?daki eyaletlere göz dikince yerli idarecileri yakın markaja aldılar. Yerli idareciler vaat edilen imkânlarla bir takım imtiyazlar elde ettiler. Bu gizli anlaşmaları Osmanlı fark etse de önüne geçemedi. Herkes bu yolu deniyordu. Bir tek örnek vereyim: Fransa, bugün bir milyona yakın nüfusu olan Cibuti topraklarını sadece 50 bin frank karşılığı yerli bir idareciden kiralamış ve bayrağını çekmişti 1880?li yıllarda. Osmanlı?nın müdahalesi sonucu değiştiremedi. Avrupalılar ise ikili siyasetlerini incelikle oynuyordu. Bu arazileri Osmanlı?dan para karşılığında aldıklarını söyleyerek yerli halkın nefretini kendi adamlarına değil İstanbul?a çevirmişlerdi.

Afrika?dan sadece Çin mi toprak alıyor?

Mutlaka uluslararası şirketler de alıyordur, ama bunların hepsi ileride haklarını Çin?e devretmek zorunda kalabilirler. Çin, Afrika üzerine Avrupa, Rusya ve ABD?nin tüm siyasi hamlelerini kadük bırakma becerisi gösterdi. Ancak olan Afrikalılara olacak, bu ne Fenike, ne Roma ve ne de Avrupa sömürgeciliğine benzeyecek gibi.

AFRİKA?DA SU VAR

Afrika?nın suyunu kim kontrol ediyor peki?

Afrika?da en ciddi uluslararası sıkıntı Nil ve Nijer nehrinin sularının paylaşımı geliyor. Çad Gölü?nün sularının ölçüsüz tüketilmesi de ilerde Çad, Orta Afrika, Kamerun ve Nijerya gibi ülkeler arasında sıkıntı doğurabilir. Bugün sadece Demokratik Kongo Cumhuriyeti?nin su kaynakları iyi kullanılabilse bir milyar Afrika nüfusuna yeterdi. Büyük Sahra Çölü?nün yer altı su kaynaklarının bir kısmını Libya değerlendirerek 21. Yüzyılın en büyük projelerinden birini gerçekleştirdi. Aslında Afrika?nın bu tür hamlelere ihtiyacı var. Arap baharıyla yarım kalan Sahra Otoyol projesinin mutlaka bitirilip devreye girmesi gerekiyor. Afrika?da yağan yağmur suları kısmen de olsa tutulabilse ne Darfur?da kuraklığa dayalı kıtlık ve açlık olur, ne Moritanya?da ne de Somali?de. Büyük Göller bölgesinin su kaynakları dünyada benzeri olmayan bir nimet aslında.

YARDIMLARIN ZARARI

Afrika toprakları bu kadar bakir ve verimli iken tarım neden yapılamıyor? Daha doğrusu, Somali başta olmak üzere Afrika?da tarımının bitmesinde IMF ve Dünya Bankasının rolü nedir?

Afrika ülkelerinde uygulanan tarım programları genelde masa başında uzmanlarca yapılıyor. Yerinde yaşayarak planlayan yok denecek kadar az. Etiyopya veya Somali örneğinde yaşanan ise büyük arazileri kiralayıp organik tarım yapan uluslararası firmaların, yerli küçük toprak sahiplerinin uluslararası pazarlara çıkamadan yok olmasına yol açması. Afrika?nın kendi ürünleri, Afrikalıları doyuracağı gibi kıta dışına da gönderilecek kadar çok. Ancak insani yardım adına gelen gıda maddeleri, yerli ürünlerin üretici elinde kalmasına sebep olmakta. Öncelikle yerli üreticilerin ürünlerini satın alarak dağıtılmak bölgedeki dengeleri ayakta tutacaktır. Bunların arazilerindeki geleneksel tarım ıslah edilerek daha verimli hale getirilirse bugünkü kuraklığa dayalı açlık da kendiliğinden büyük oranda önlenmiş olur.

KARDEŞ KAVGASININ TOHUMLARI

Somali?nin Aden Körfezine kıyısı var. Bu durum, stratejik açıdan olduğu gibi ticari açıdan da önem taşıyor ama neden deniz ticareti yapamıyor Somali? Ayrıca Hint okyanusunda da oldukça uzun bir kıyısı varken o balıkları Somalili çocuklar yemediğine göre kim yiyor? Daha doğrusu kim çalıyor?

Sorunuzu anlıyorum. 1991?den beri iç savaş yaşandığı için devlet mekanizması çöktü Somali?de. Bu bölge üzerinde amaçları olan ülkelerin siyasi hamlelerinin sonucu muydu sorusu yabana atılacak bir soru değil. Yaklaşık 100 yıl önce Fransa, İngiltere, İtalya, kısa zamanda sömürgecilik hamlesinin dışında kalsa da Almanya?nın kıyasıya mücadele ettiği bir bölge idi Somali ve çevresi. Sonuçta büyük kısmı İtalya?da olmak üzere İngiltere ve Fransa arasında paylaşıldı. Onların ulaşamadığı yerler de Hıristiyan Habeş Krallığı?nın elinde kaldı. Herhangi bir ülke dört parçaya ayrılsa asla bir daha kendi ayakları üzerine kalkamaz. Bugün iç savaş taraftarlarının şuuraltındaki düşmanca duyguların tohumları o dönemde atıldı. Herkes bir şekilde sahibine alıştırıldı. Bunları bir daha aynı potada eritmek neredeyse imkansız hale geldi.

Hatırlayalım, anlayalım. O parçaların sahipleri ya da failleri kimlerdi?

Şöyle: Fransa kendi bölgesini Fransız Somalisi adıyla anavatandan ayırdı ve 1977?de Cibuti adıyla bağımsızlık verdi ama askerlerini buradan hiç çekmedi. İngiltere hemen buranın güneyini ve Aden körfezi kıyılarını Somaliland adıyla sömürgeleştirdi. Ayrıca Kenya tarafındaki bazı bölgeleri de Somali?den ayırıp Kenya sömürgesi sınırlarına dahil etti. Bugün burası, kendisini uluslararası camiaya bağımsız devlet olarak tanıtıyor, ama henüz tanıyan yok. Somali?nin Hint Okyanusu ile Aden Körfezi?nin bitişme noktasının iç kısımları Puntland adıyla kendi içinde bir idari yapıya kavuşmuş ve son yıllarda uluslararası şirketlerde anlaşmalar imzalayıp onlara imtiyazlar verdiği iddia edilmektedir. Etiyopya zaten sömürgecilikten bu tarafa halkı Somalili olan Ogaden bölgesini elinde tutmaya devam ediyor. Bugün Somali?yi en çok dünya gündeminde tutan başta başkent Mogadişu ve çevresi ile güneydeki Cûbaland bölgeleridir. Buralar savaş baronların en fazla kan döktüğü ve Somalileri canından bezdirdiği bölgeler. 20 yıldır Somali bütünlüğü bu bölgedeki iç savaş yüzünden sağlanamıyor.

SOMALİNİN BALIKLARINI KİM YİYOR?

Ve Somali?nin balıklarını da büyük, vahşi balıklar yiyor!

Somali açıklarındaki balıkçılık sayesinde elde edilecek balıklar değil tüm Somalilileri, belki birkaç misli orandaki ülkelerdeki insanları doyuracak oranda. Ama uluslararası büyük balıkçılık şirketleri iç karışıklığı bahane ederek burada sorumsuzca avlanmakta. Sadece bu av karşılığı Somali?ye ödemede bulunsalar ülke yine kendine bakabilir. Onların attığı ağlara takılan balıklar sahillere yaklaşamadan tutulduğu için Somalili balığa haset kalmış durumda. Haliyle sahillerine yaklaşan her gemiyi potansiyel düşman malı olarak görmekte ve korsanlığı meşrulaştırıp saldırmaktadırlar.

Yani Somalililer ticaret ya da balıkçılık yapamıyor, mecburiyetten korsanlık yapıyor?

Somali?nin başkenti Mogadişu 16. yüzyıla kadar Doğu Afrika sahillerinin en gözde mahalli sultanlıklarından birisiydi. Tüm Doğu Afrika?daki mahalli sultanlıkların Arap yarımadası ve Hindistan ile bağlantıları burası üzerinden yapılmakta ve ticaret en önemli gelir kaynaklarıydı. Sömürgecilik yerel ticaret ağını yok etti. Büyük balıkçı şirketleri Somali açıklarını talan etmekteler. Hayvancılık ise en geçerli geçim kaynağı iken kuraklık ve geri kalmışlıkla o da büyük zarar gördü. Aslında Somali ümitsiz vaka değil ama Somali?yi kurtlar masasından kurtarmadıkça durumu daha da kötüleşecektir.

NE BM NE İKT, HEM BM HEM İKT

BM yapabilir mi bunu?

Yapmaz, yapamaz da. Çünkü son on yılda iyice güdümlü hale geldi ve sadece onay makamına dönüştü. Afrika Birliği ümit vaat ediyordu, tam palazlanıyordu ki anında sesini kestiler. Jean Ping?in başkanlığı bu teşkilatın en etkisiz konuma düşmesine sebep oldu.

Ya İslam Konferansı Teşkilatı?

İslam Konferansı Teşkilatı bugünkü yapısıyla ne yazık ki sadece olayları seyreden, yetkililer arası mutat görüşmeleri, herhangi bir ülkede kriz çıkınca biraz daha yoğun görüşme trafiği başlatan kurum olmanın ötesine geçemiyor. Çünkü sayıları milyonları bulan Müslüman genç kuşak bilim ve teknik adamlarının katkısı yerine yaşını başını almış devlet adamlarının son derece tedbirli ve temkinli kararlarıyla hareket edip, gerekli hamleleri yapamıyor.

NE HASTANE, DOKTOR VAR NE DE İLAÇ

Bütün kıyıları yağmalanmış, toprakları balıkları çalınmış, sağlık hizmetlerinin bile özel sektörün elinde olduğu bir ülkede, Somali?de, ölmek değil yaşamak şaşırtıcı sanki?

Buna yaşamak denirse tabii. Aslında bu, bir türlü ölememektir. Devletin olmadığı yerde haliyle hastanesi de yok, doktoru da, veterineri de. Bunlar olsa ilaç yok, onu üretecek fabrika, doktoru yetiştirecek fakülte, hemşireyi yetiştirecek sağlık okulu yok. Dışarıdan gelecek sağlık yardımları da aslında az sayıdaki yerli doktorun işlerini kaybetmelerine, hastasız kalmalarına sebep olmakta. Misafir doktorlar gidince sağlık sistemi de kendiliğinden çökmüş olacak. Türkiye son yıllarda TİKA vasıtasıyla ve sivil toplum kuruluşlarıyla yerli sağlık ekiplerine stajlar vererek epeyce mesafe aldı, ama henüz yeterli olmanın uzağında. Darfur?da bir hastane inşa ediyor. Benzeri Somali için de yapılabilir.

ASIL KARANLIK ABD İLE BAŞLADI

Somali?de 1990?da merkezi hükümet devrildi, petrol devleri Somali?ye girdi ve 20 yıllık petrol arama hakkına sahip oldular. Somali de o gün bugün istikrarsız. Somali?deki kaosun dolayısıyla kıtlığın açlığın petrolle direkt bir bağ var gibi görünüyor. Doğru mu?

Bakın. Somali Ortaçağ?da çok stratejik bir ülke idi. Ümit Burnu?nun dolaşılmasıyla önemi biraz azaldı. Ancak 1869?da Süveyş Kanalı açılınca Somali?nin değeri yeniden ve daha fazla arttı. Zaten Fransa, İngiltere ve İtalya?nın bu bölgeyi parsellemesi de bu kanalın açılışıyla hızlandı. 30 yılda Kızıldeniz?in bütün iskeleleri istila edildi. Soğuk savaş yıllarının ardından ve teknolojinin yeryüzünün neresinde petrol varsa daha kolay keşfiyle Somali ve çevresi tarihinin en kıymetli dönemecine girdi. 1977?den itibaren yaşananlarla iç dengeler iyice sarsıldı ve öncesinde sırtını Sovyetlere dayayan diktatör Muhammed Siyad Berrî çareyi ABD?nin şemsiyesine girmekte buldu. İşte Somali için asıl karanlık gelecekte bu dönemde başladı.

Nasıl oldu?

ABD Somali?nin değerini ve petrol yataklarını, madenlerini ve daha nice kıymeti haiz durumu varsa tespit etti. Gelecek için ciddi öngörü siyaseti olan ABD Somali?yi bölgesinde zayıf bir konuma düşürecek zemini hazırlardı. İlk önce diktatör ülkeyi terke zorlandı. İç karışıklıkları körükleyecek tüm unsurlar devreye sokuldu. Etnik yapısı, dini, hatta mezhebi dahi yüzde yüz aynı olan insanların ülkesi olarak dünyadaki tek devlet olan Somali?nin çok sayıda sahibi ortaya çıktı. Kökü tarihte iz bırakan aile temsilcileri, sosyalist zihniyet sahipleri, dinî cemaatleşmeler hepsi Somali?nin idaresine talip oldular. Somali ateşi öyle bir tutuştu ki artık ne ABD, ne de başkası bu ateşi söndürebildi. Milyonlarca masum Somalili hayvana dahi layık görülmeyen bir şekilde ölüme mahkum edildi.

ÖLÜMLER İŞTAHLARINI KABARTIYOR!

O ölümlerden sorumlu olanlar hala Somali?den yağ çıkarmaya çalışıyor! Kimsenin iştahı kapanmış değil?

Aslında hedef 12?den vurulmuş, Somali bitmişti, sadece cesedin kaldırılması gerekiyordu. Fakat Çin devreye girerek yeni bir rekabet ortamı oluşturdu. Avustralya gibi uzak diyarların devletleri bile Somali pastasına göz dikti. Kendi içinde parçalanan bölgelerin zayıf idarecileriyle gizli anlaşmalarla bir yığın imtiyazlar elde edildi. Bunlar şimdilik herkesin sümenaltında bekliyor.

BATININ EL-KAİDE BAHANESİ

Bu paylaşımların da üzeri ?Somalili radikal İslamcılar var, El-Kaide Somali?de şunları yapıyor vesaire gibi söylemlerle bir güzel örtülüyor?

Zaten ABD Afrika Komutanlığı merkezini hemen Cibuti?ye taşıdı. Bahanesi el-Kaide militanlarının Yemen?den Somali kıyılarına ve Afrika?ya geçişini önlemekti. Somalilerin binlerce yıl etle kemik gibi bağlı olduğu Yemen ile irtibatlarının kopması tek başına bile bir felakettir. 1998?de Tanzanya ve Kenya?da yaşanan patlamalarda Amerikalıların ölmesi Somali etrafındaki çemberi iyice daralttı. Ülke içindeki mütedeyyin gençler kapana kısıldıkça Amerikan düşmanlığı zirve yaptı, zaten istenen de bu idi. Geriye kalan mesele bunların el-Kaide ile bağlantılarının uluslararası kamuoyu gözünde genel kabul görmesi idi. Bu da oldu. Haliyle içeride de siyasi kargaşa ve çatışmalar hep sürdü.

BM: AFRİKALILARA RAĞMEN AFRİKA

Bu arada BM ne yaptı, yapıyor? Ya da: BM?nin Afrika siyaseti nedir?

Birleşmiş Milletler Afrika siyasetinde maalesef Afrikalılara rağmen bir siyaset güdüyor. Kofi Annan bir Afrikalı olarak kıtayı felaketlerin eşiğinden çeviriyordu. Ama Ban Ki-Moon bu konuda tamamen bir batılı siyasetçi gibi hareket ediyor. Daha doğrusu önce ABD?nin ardından Avrupa?nın, ama ait olduğu Asya kıtasının da menfaatleri doğrultusunda bu kıtanın mümkün mertebe kurtlar sofrasında kalmasına en azından seyirci kalıyor. 2011 Tunus, Mısır, Libya, Fas, Fildişi Sahili, Burkina Faso?da yaşanan gelişmeler asla tesadüf olamaz. 2000?lerin ortasında Afrika?nın kalkınma hızı ortalama yüzde 7 civarında idi ve bir ara yüzde 8?i bile geçmişti. 2020?de karşımıza kalkınma hamlesini kendi rayına oturtmuş bir Afrika çıkacaktı. Mevcut gelişmeler bunu sadece sekteye uğratmadı ve belki de yeni sömürgeleştirme hamlelerinin kapılarını iyice araladı. BM Sudan?a el attı, ülke bölündü. Somali?ye el atınca mutlaka burada da olumsuz bir netice verecek gibi görünüyor. Aslında ABD güdümlü uluslararası bir kuruluş olmasa dengelerin tesisinde çok etkili olabilecek yapısı var ama?

SOMALİYİ BM?DEN KURTARMAK

BM 2006 ve 2007?de Dünya Gıda Yardımını tam da Somalili köylülerin hasatlarını güç bela pazara çıkardığı gün yollamış? Anlattıklarınıza ve buna bakarak ?Somali önce BM?den kurtarılmalı? desek yanlış bir şey söylemiş olmayız herhalde?

Tabii doğrudan sorumlu olan bu kuruluş değil, ona yön verenlerin tercihleri söz konusu olan. BM şemsiyesi en güvenli şemsiye, ancak müdahalelerle şemsiyede o kadar delik açılıyor ki bunun altına girmenin bir anlamı kalmıyor. Eğer 20 yıl Somali krizini çözemeyen bir BM varsa ki öyle, bunun yapacağı gıda yardımı ve diğer politikaları da göz boyamaktan ileri geçmiyor. İç dinamikleri yaşatan müdahaleler yerine yok eden girişimleri o kadar çok oldu ki iyi denilenleri dahi gölgeledi. Bosna katliamı, Ruanda katliamı gibi taze soykırımları bu kuruluşun adeta seyretmekle yetindiği gelişmeler olarak hafızalara kaydedildi. Irak?ta, Afganistan?da yaşananlar da yine BM?nin sınıfta kaldığının en bariz örnekler. Aslında Somali?yi BM?den veya başkasından kurtarmaktan önce son durumu en az zararla telafi etmenin yollarını bulmalıyız. BM bunda ciddi aracı olacaksa neden olmasın, ama geçmiş tecrübeler bizleri yine de pek fazla ümitvar kılmıyor.

BU KADAR SİLAHI KİM VERİYOR?

BM 1992?de açlık var diyerek Somali?ye girmişti. O günden bu yana BM ne yaptı Somali?de?

Sadece zaman kaybetti, bir de milyonlarca insanın hayatının kaybolmasına seyirci kaldı. Yemeye ekmek bulamayan Somalili milisler bu kadar silahı nereden buluyor? Bunları kendileri üretmiyor. Birileri Eritre üzerinden veya başka yollarla eş-Şebab?a silah veriyor, kuvvetle meşru hükümet ise savunma amaçlı uluslararası meşru yollarla silah temin ediyor ve sonuçta 2006?ya kadar omuz omuza savaş baronlarına karşı savaşan İslam Mahkemeleri?nin iki ayrı unsuru birbirini yok etmekle meşgul. Eğer Somali?de kalıcı barış istenseydi en uygun zemin bugünkü aktörlerle olacak olan zemindir. Bence bunu zorlamak lazım. Eş-Şebab?ın günah keçisi yapılması meseleyi çözmüyor, daha da derinleştiriyor. El-Kaide bağlantısı da hep cambazın dengesini sağlayan sopası gibi el değiştiren bir malzeme olarak kullanılıyor.

OSMANLI AFRİKA?YI SÖMÜRDÜ MÜ?

Afrika?da Osmanlı?nın da hükmettiği bir dönem oldu. Açıklıkla söylemek gerekirse; Osmanlı Afrika?yı sömürdü mü, sömürmedi mi Batı gibi?

Türk devletlerinin hiçbirisi tarihlerinde sömürgeci mantıkla hareket etmediler. Bazı uygulamaları sömürge gibi algılanmış olabilir. Mesela Afrika?da kendi insanları olmadığı halde neden kurduğu beş eyalette dört asır hüküm sürdü diye. Bunun cevabı gayet basit. Oraya sömürgeci güçlere kaptırmamak için. Sömürgeciliğin kendi menfaati uğruna en fazla ezdiği unsur insandır. Osmanlılar Afrikalıları hizmetlerine almak için onlara hizmet etmek için gitmişlerdir. Kaddafi bile ülkesine davet ettiği işçilerimizi halkına kendi hizmetkârları gibi gösterme cüretkârlığında bulunmaya kalkışmıştı bir dönem. Fenike, Roma, Bizans ve modern Avrupa devletleri Afrikalıları köle, asker, işçi ve beyin göçü gibi farklı merhalelerde asırlarca kullandılar. Osmanlı ordularında Afrikalı asker yoktur, köle ticaretiyle büyük ticaret devi olmuş şirketleri yoktur. Haremde sayıları birkaç yüzü bulan ve kendilerine köle değil ağa denilen Harem Ağaları dışında ne Osmanlı?da ne günümüz Türkiye?sinde Afrikalı sınıfı diye ayrımcılık uygulanmamıştır. Paris?te Louvre müzesini gezerken Fransızların Mısır?da kaldıkları birkaç yıl içinde neredeyse hiçbir tarihi eser bırakmadan hepsini kaçırdıklarını görmeden edemiyoruz. Bizde müzelerde sergilenen ne kadar Afrika menşeli materyal vardır. Bu bile tek başına sömürgeci bir zihniyetin olmadığını gösterir.

TÜRKİYE?NİN AFRİKA?YA DÖNÜŞÜ

Türkiye bugün de Afrika?ya özel ilgi gösteriyor. Özellikle son yıllarda Afrika açılımı yapıldı. Yeni büyükelçilikler açıldı. Cumhurbaşkanı düzeyinde, aralarında işadamlarının da olduğu kalabalık heyetlerle çeşitli Afrika ülkelerine ziyaretler yapıldı. Türkiye Afrika ile nasıl bir ilişki kuruyor, kurmak istiyor?

Türkler Anadolu?dan önce Afrika?ya girdiler aslında. Afrika?nın kapılarını Abbasiler döneminde bugünkü Mısır?da 868-905 yılları arasında Tolunoğulları, 935-969 yılları arasında İhşitler devletlerini kurarak açtılar. Türkiye Cumhuriyeti 2000?lere kadar maalesef atalarımızın tüm varlığıyla benimsediği ve savunduğu bu kıtayı diplomatik anlamda en fazla 10-13 ülkeyi aşmayan sayıda temsilcilik açarak sürdürdü. Bugün 54 ülkenin yarısından fazlasında büyükelçilik var. Osmanlının hiç irtibatı olmayan Angola, Gabon, Moritanya, Fildişi Sahili, Tanzanya gibi ülkelerde bile.

Bugün adına açılım dense de bu gerçek anlamda biraz daha geniş kapsamlı yeniden dönüş aslında. Osmanlı Devleti zirveye çıkarken Afrika?dan aldığı destekle çıktı, zirveden inerken de Afrika?yı kaybederek düşüşe geçti.

Türkiye Cumhuriyeti de çevresinde ve dünyada etkili olacaksa bunda Afrika kıtasının kesinlikle önceliği var. Roma Afrika sayesinde parladıysa, Bizans aynı şekilde bin yıllık bir ömrü geride bıraktıysa İslam orduları en ihtişamlı yayılmayı Afrika?da yaptıysa, bugün Avrupa?daki zenginliğin temeli Afrika?dan sağlanmışsa, Çin?in ABD?nin, Japonya?nın, Rusya?nın gözleri neden burada olmasın.  Afrika ile en istikrarlı irtibat Osmanlı çizgisinde kıtanın selameti için el ele verip çalışmakla mümkün olacaktır. Bu açıdan da Afrika devlet adamlarının son yıllarda en güvendiği, en fazla örnek aldığı ve BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliği seçiminde bu tavırlarını açıkça gösterdikleri ortadadır. BM?de temsil edilen 53 ülkenin 51?i Türkiye yönünde blok oy kullanmıştır ki o zamana kadar hiçbir oylamada bu kadar oyu bir ülke lehine verdikleri vaki olmamış.

BATIYLA FARKIMIZ İNSANLIĞIMIZ

Devletin ilgisi yanında sivil toplum kuruluşlarımızın bir eli de sürekli Afrika?da?

Bir Afrika ülkesi olan Libya Türk müteahhitlerinin yurtdışına açıldıkları ilk kapı olmuş ve burası aynı zamanda tecrübe kazanma bakımından bir okul olmuştu. 1970?lerde başlayan bu merhale 92 sonrasında ambargo nedeniyle bir müddet kopmuşsa da 2000?lerde büyük bir hamleye dönüştü. Son on senede Afrika?da faaliyetleri artan sivil toplum kuruluşlarının eğitim, sağlık, kalkınma ve sosyal yardımları göz kamaştırıyor. TİKA başta olmak üzere, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Kızılay adeta gelecekte destanlaşacak projelere imza atıyorlar.  İHH, Gönüllüler Derneği, Deniz Feneri, Cansuyu, Kimse Yok Mu, Dosteli ve diğer insanî ya

Fadime ÖZKANfozkan@stargazete.com

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.