'Sinemadaki milli anlayış için yeni bir kavram bulunması gerekiyor'
'Sinemadaki milli anlayış için yeni bir kavram bulunması gerekiyor'
Yönetmen Diriklik, "Milli Sinema' anlayışımızı 'dine karşı olmayan sinema' değil 'dine aykırı olmayan sinema' olarak belirledik. Dine karşı olmamak yeterli değildi, dine aykırı herhangi bir sahnenin de olmaması gerekir diye düşünüyorduk." dedi.
İSTANBUL
Yönetmen Salih Diriklik, Yücel Çakmaklı'nın filmleri sonrasında Türkiye'deki sinema anlayışının yeniden şekillendiğini belirterek, "MTTB Sinema Kulübü olarak 'Milli Sinema' anlayışımızı 'dine karşı olmayan sinema' değil 'dine aykırı olmayan sinema' olarak belirledik. Yani bize göre dine karşı olmamak yeterli değildi, dine aykırı herhangi bir sahnenin de olmaması gerekir diye düşünüyorduk." dedi.
Çemberlitaş'taki Birlik Vakfı'nda İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin katkılarıyla düzenlenen "Milli Sinema ve Diziler" başlıklı paneli, gazeteci yazar Hüseyin Öztürk yönetti.
Yönetmen Salih Diriklik, konuşmasında "Milli Sinema" kavramının 1960 ve 1970'li yıllardan bugüne kadar gelişini ve bu süreçte yaşananları anlattı.
Türk sinemasında "milli ve manevi değerleri sinemaya aktarma" çabası ile öne çıkan isimlerden yapımcı, yönetmen ve senarist Yücel Çakmaklı'nın "Milli Sinema" anlayışıyla, dine ve geleneklere karşı olmayan bir sinemayı ifade ettiğini aktaran, "Gençlik Köprüsü" ve "Danimarkalı Kadın" filmlerinin yönetmeni Diriklik, şunları kaydetti:
"Yani sinemada dine küfredilmesin, geleneklerimizle alay edilmesin, aile kurumuna karşı bir şey yapılmasın gibi bir teorisi vardı. Tabi bize bu yeterli gelmediği için biz onu biraz daha geliştirdik. MTTB Sinema Kulübü olarak 'Milli Sinema' anlayışımızı 'dine karşı olmayan sinema' değil 'dine aykırı olmayan sinema' olarak belirledik. Yani bize göre dine karşı olmamak yeterli değildi, dine aykırı herhangi bir sahnenin de olmaması gerekir diye düşünüyorduk."
Yönetmenliğin yanı sıra yapımcı ve senaristlik de yapan Diriklik, Yusuf Kaplan'ın "Güzel film yapmadıktan sonra ismine milli veya dini sinema demenin hiçbir anlamı olmadığı" görüşünü aktardı.
Sinema yazılarında "Salih Gökmen" ismini kullanan ve "Fleşbek" kitabına imza atan Diriklik, yeniden gündeme gelen tartışmalar sonrasında bugünkü dizi ve diğer yapımları da kapsayacak şekilde içi doldurularak "Yeni Milli Sinema" isminde bir kavramın oluşturulması gerektiğinin altını çizdi.
"Bir yönetmenin en büyük şansı, iyi bir yapımcı bulmasıdır"
Yönetmen Mesut Uçakan da "Milli Sinema" kavramının ortaya çıkışına ve Türk sinemasının başlangıcından bugüne kadar çekilen zorluklara değinerek, sinema konusundaki sancıların ilk olarak rahmetli Yücel Çakmaklı zamanında başladığını söyledi.
Türk sinemasında 1970'li yıllara kadar gişe sineması da denilen kozmopolit bir sinema anlayışının hakim olduğunu ifade eden Uçakan, şunları kaydetti:
"Her şeyi Batıdan aldığımız için dini de Batının Hristiyanlığa baktığı gibi algılamaya yani algılatılmaya başladık. Batıda Hristiyanlık cennetten arsa satan, zenginlerin yanında yer alan bir hüviyetteydi, bu yüzden de rönesans ortaya çıktı. Biz de İslam'a böyle baktık fakat bunun böyle olmadığı görülünce bir dönüşüm meydana geldi. Bir ulusal sinema teorisi gelişti ve milli ideallerimize sahip çıkmaya başladı."
Yapımcı, yönetmen, senarist ve sinema yazarı olarak da tanınan Uçakan, o yıllarda "milli" kavramının çok tartışıldığını, demode ve muhafazakar bulunduğunu, inanç ve değerlerin sinemaya yansıtılması çabasının ilk olarak 1970'li yıllarda "Milli Sinema" kavramıyla ortaya çıktığını aktardı.
Yücel Çakmaklı'nın Ali Osman Emirosmanoğlu gibi iyi yapımcılarla birlikte çalışma imkanı bulduğunu ve bunun büyük bir şans olduğunu belirten Uçakan, "Günümüzde de bir yönetmenin en büyük şansı, iyi bir yapımcı bulmasıdır. Yoksa kendi başına hiçbir şey yapamaz." diye konuştu.
"Milli Sinema"nın önünü açan isim olan Yücel Çakmaklı'nın üzerlerinde çok büyük hakkı olduğunu dile getiren Uçakan, "Beyaz sinema", "İslami sinema", "İrfani sinema", "Müslümanca sinema" ve "Rüya sineması" gibi kavramların ortaya çıkışına ve gelişimine ilişkin bilgi verdi.
"Yeni neslin yeni sinema dili var"
Sinema tartışmaları nedeniyle bir kavram kargaşasının başladığını belirten ünlü yönetmen, şu değerlendirmede bulundu:
"Biz İslam diye çıktık, o zaman ziller çalmaya başladı. 'İslami film yapıyorsunuz' denildi. Kesinlikle bizim yaptığımız İslami film olamaz, sakın ha! Zaten biz defolu bir nesiliz, imkanlarımız yok, nasıl biz onu örnek olarak verebiliriz, büyük bir vebal. Biz toprağız kardeşim, bizden güzel çiçekler çıkacak. Bu yüzden sinemamızı yapmaya çalışıyoruz. Hala oturmuş bir kavram yok, çünkü sahip çıkmıyoruz."
Mesut Uçakan, geçmişte "Milli Sinema" anlayışıyla çekilen filmlerle güzel örnekler verildiğini ve bu yapımların bütün toplum üzerinde etki bıraktığını belirterek, "Tabi o dil o zamandı, şimdi yeni neslin yeni sinema dili var. Farklı bir dille konuşuyor." ifadesini kullandı.
Sinemadaki milli anlayış için yeni bir kavram bulunması gerektiğini vurgulayan Uçakan, "Yeni neslin dili çok farklı, 'Milli Sinema' kavramını kullandığınız zaman çuvallıyorsunuz. Muğlak bir dönemde kulanabilirsiniz, şimdi muğlak bir dönem yok, her şey çatır çatır söyleniyor." dedi.
Genç sinemacıların da egemen sinema dilini taklit ettiğini, onu aşarak kendi dilini kuran yönetmenlerin de çıkamadığını ifade eden Uçakan, "Kendi geleneğimizden hareketle Kur'ani metodla yürümeniz lazım, öyle nesiller de gelir inşallah." değerlendirmesinde bulundu.
"Çocuklarımızı asimile ediyorlar, haberiniz olsun"
Yönetmen İsmail Güneş de sinema, dizi ve diğer yapımların genç nesil üzerine olumsuz etkisi olduğunu ifade ederek, şunları söyledi:
"Çok üzgünüm, yapacak bir şey yok ama büyük bir felaketin bizi beklemekte olduğunu, asıl beka sorununun o evinizdeki kutuda, şimdi lcd olan televizyonda olduğunu artık görmelisiniz. Orada bizim çocuklarımızı asimile ediyorlar, haberiniz olsun. Ve bütün bu işlerin derdini çeken kim varsa onların esamesi bile okunmuyor."
Güneş, geçen yıl Selçuklu Vakfı'nın Ömer Lütfi Mete sinema ödülünü kendisine verildiğini anımsatarak, bu ödül dolayısıyla rahmetli Ömer Lütfi Mete'ye hitaben gıyabında yazdığı bir mektubu okudu.
"Sinema reklamlarının sınırlandırılmasını önerdiğim için cezalandırıldım"
Sinema yasasına ilişkin görüşlerini dile getiren Güneş, bedava izlenen televizyon kanallarında gösterilen reklamların süre ve içeriğine RTÜK tarafından getirilen kısıtlamanın bir benzerinin sinema salonları için de olması gerektiğini seneler önce ifade ettiğini vurguladı.
Güneş, şunları söyledi:
"Televizyonlardaki gibi sinema salonlarındaki reklamlara da sınırlama getirilmesi gerektiğini önerdiğim için cezalandırıldım. Sinema salonları bana 'Abi sen ne karıştırıyorsun bu işi, bizim tek gelirimiz orası' dediler. Ben de o zaman 'Adınızı reklam salonu koyun, istediğiniz kadar reklam yayınlayın arada da promosyon film gösterin serbest' dedim."
Sinema, patlamış mısır ve reklam meselesinde çok sayıda yapımcının sadece bu gelirlerden pay almayı istediklerini ifade eden Güneş, şöyle devam etti:
"Yapımcılar 'Mısırı satsınlar ama bizim de mısırdan payımız olsun' diyorlar. Konuyu ilk kez Ahmet Davutoğlu başbakanken kendisine söyledim. 'Efendim bu reklamlar çok tehlikeli. Herhangi bir yaş sınırı da yok. Herkesin görebileceği bir filmin öncesinde gösterilen reklamlar, televizyonların gece 24'ten sonra sansürlü olarak yarısını keserek verdiği reklamlar.' dedim."
Davutoğlu'nun da kendisine hak vererek sorunun çözümü için talimat verdiğini aktaran Güneş, "Benden bunun intikamını aldılar. Meslek birliklerinden hiç kimsenin sesi çıkmadı. Her birinin derdi şuydu, reklamlar gösterilsin ama bize de pay verilsin. Çünkü adamların amacı para kazanmak, mısır satılsın ama onlara da pay verilsin. Mısır salonu yap, istediğin kadar mısırını sat. Arada da promosyon filmini göster, serbest. Bunları söylediğim için beni cezalandırdılar." değerlendirmesinde bulundu.
Muhabir: Ahmet Esad Şani
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.