Sezai Karakoç: Şehrin en yüce yerinde

Sezai Karakoç: Şehrin en yüce yerinde
Hiçbir batıl din,her gün,ama her gün,ortalık ışımaya başlarken,kurt kuş uykuda iken insanı ayağa kaldırmağa cesaret edemez. Nitekim edememiştir.

İslam, ne kadar sade ve insanidir!

Hangi dinin mü’mini, şehrin en yüce noktasına çıkar, hiçbir sanatın anlatamayacağı bir jestle, insanı, Allah yoluna çağırır. Öteki inanışlardan, daha önsözünde bu kadar ayrılan İslam, Allah’ın ilk ve son mesajı, öteki dinler, O’na gelinceye kadar, müzik ve akort, piyes için prova neyse o değildir de nedir?

Kurt kuş uykuda iken, şehri uyanık ve mü’min tutan, islamdır. Şehrin en yüce noktasında mü’min, Gerçek İnanışın ilk ve umumi prensiplerini, açık ve seçik olarak, bıçak gibi keskin, aşk kadar kudretli, merhamet kadar yumuşak, iş kadar hareketli bir formülü, bir kurtuluş planının ilk taslağını havaya çizer, şehir şahittir. Şehir, çeşmesindeki aydınlık sudan, titrek elektrik direklerine, karatahtasından bahçe hortumlarına kadar bu sesin melodilerini zapteder, şehir, yavaş yavaş değişerek bir insan olur, dinleyen, derinden değişen, bir ağacın kökü kadar girift, bir deniz kadar büyük ve uzun.

Bazı uydurma dinler, samimiliklerini göstermek için iyilikleri, aşırı gösterişlere, insanın tabiatına aykırı atılışlara çevirmişler, Satrancı Urefa’daki üst tehlikeli bölgelere girenlerin, alt mahzen ve bodrumlarına düşmesi cinsinden, gururlarını put yapmışlardır. Ama Allah’a çağırışın bu türlüsünde, samimi olmanın şart olduğu bir fedakârlık sınırındayız. Hiçbir batıl din,her gün,ama her gün,ortalık ışımaya başlarken,kurt kuş uykuda iken insanı ayağa kaldırmağa cesaret edemez. Nitekim edememiştir.

Sabah ezanı, kainatı mü’min olarak teslim alır ve gün ışığına çıkarır. Kâinat, asılmış bir adamsa, ezan onu darağacından indirir; mermerleri kararmış bir tapınaksa, bembeyaz ve pırıl pırıl yapar, bir nefesle. Yine ezandır ki, yalnızlık içine kapanıklık saatlerine, insanlığı, mü’min olarak teslim eder.

Uykudaysanız, dünyanızın değişerek mesut, sıcak, tatlı bir umut şehrine döndüğünü görür, yastığın şeklini duyarsınız: ezan okunuyordur. İlkin kelimeleri anlamazsınız. Büyük bir dildir. Eski bir kitaptır. Arapçanın cevheridir, platinidir ve şaheseridir. Bir gül gibi gittikçe açılır açılır. Tutsakların bağları çözülür, kurtulurlar; zulüm ölür. Önünüzde açılan vadileri görürsünüz. Kaçışan günahkârları, Allah’ın rahmetine sığınan mü’minleri müthiş bir ışık içinde yakalarsınız.

Her sabah, daha gün doğmadan, ayni dakikada, minarelerin dairevi basamaklarından tırmanan binlerce mü’min… Düşündükçe içimi tuhaf bir heyecan kaplıyor. Dünyanın her yerinde, her an, mü’minler, göğü, sırrı, geçeği fethe gidiyor… Bir kaleye tırmanan kahramanlar gibi… Ve kale burcuna Ebediği Gerçeğin bayrağını çekiyorlar, vakur ve sade.

(…)

Roma’nın bir katedralinin çanlarını lütfen çıkarınız; yanına sülün gibi bir minare koyunuz. Oradan bir mü’min sesi yükseltiniz. Tarihin karanlığında ürpermekten başka nasibi olmamış yapının birden aydınlandığını, sevinçle dolduğunu, bütün putların yere kapandığını, Vatikancın bir dehlize kaçtığını, katedrallerin (ve elbette sinagogların) aydınlanarak, isimleri değişerek, mü’min ve İslamla kurtulduğunu, makinaya benzeyen şehirlerin insan yüzü gibi nurlandığını göreceksiniz. Allah’ın izniyle göreceksiniz.

 

Sezai KARAKOÇ,

İSLAM,

(s.47,48)

 

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.