Sevr Anlaşması'ndan sonra ilk kez?

Sevr Anlaşması'ndan sonra ilk kez?
Sevilla Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü araştırmacısı Mehmet Özkan, Türkiye'nin yeni dış politika anlayışını anlattı.Bir yerde bir...



Sevilla Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü araştırmacısı Mehmet Özkan, Türkiye'nin yeni dış politika anlayışını anlattı.

Bir yerde bir insani trajedi ihtimali varsa oraya müdahale özellikle Ruanda ve Bosna-Kosova tecrübelerinden sonra artık uluslararası bir norm haline geldi. Fakat bu müdahalenin sınırları, çerçevesi ve kimler tarafından yapılacağı meselesi hâlâ çok muğlak ve olaydan olaya değişiyor. Libya'da da bu temel sorunların küçük bir yansıması yaşanıyor. İnsan hakları ile ülkelerin içişleri arasında yaşanan git-geller dış politika bakışlarında yeni tartışmaları beraberinde getiriyor. Değişen dünya koşullarına göre yeni dış politika teorileri vizyona çıkıyor. Türkiye böyle bir döneme Başbakan Erdoğan'ın şahsında yerini bulan ve kendisini anlamlandıran yeni bir dış politika modeli ile adım atıyor. Bu yeni dış politika modelini ve Libya'yı özellikle Afrika konusunda yaptığı çalışmalarla bilinen Sevilla Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü araştırmacılarından Mehmet Özkan ile konuştuk.

RÖPORTAJ: Seda ŞİMŞEK (sedasimsek@bugun.com.tr)

KADDAFİ 20. YÜZYIL'DA ÇÖZÜLMESİ GEREKEN SORUNDU

*Libya'da gelinen son durum nasıl özetlenebilir?

Fransa ve İngiltere önderliğinde başlayan şovenist insani müdahale misyonu özellikle Türkiye'nin yoğun çabası ve NATO'nun devreye girmesiyle biraz olsun uluslararası hukuk ve BM kararlarına uygun hale getirilmiştir. Yani daha yapıcı bir müdahalede bulunma ve sorunu çözecek bir çıkış yolu arama safhasına girmiş durumda uluslararası  toplum.

*Libya'ya müdahalenin görünen yüzü ile saklanmak istenen bir görünmeyen yüzü var mı?

Gelen çelişkili açıklamalar biraz da buna işaret ediyor. Zaten küresel açıdan bakılınca İngiltere ve Fransa'nın öncülük yapmasını İngiltere'nin Mısır sonrası, Fransa'nın ise Tunus sonrasında devre dışı kalmalarına verdikleri bir cevap olarak görmek lazım. Kuzey Afrika'da ve Ortadoğu'da azalan etkinliklerini Libya üzerinden yeniden kurma çabası olarak görmek lazım.

*Mısır ve Tunus'ta yapılan yumuşak geçiş Libya'da neden yapılamadı?

Libya'da Mısır ve Tunus'ta olduğu gibi güçlü ve protestocular tarafında yer alan bir ordu yok. Dolayısıyla yumuşak bir geçiş olması ancak Kaddafi'nin kendi isteğiyle çekilmesiyle olabilirdi.

*Kaddafi'nin Libya için anlamı nedir?

Kaddafi, 20. Yüzyıl'da çözülmesi gereken bir sorunun 21. Yüzyıl'a kalmış olmasından başka bir şey değil.

*Kaddafi giderse yerine ne konulabilir?

Libya'nın geleceğinde aşiretler etkili olacaklar, Libya hâlâ bir aşiret toplumu. Bu açıdan Mısır ve Tunus'a değil Yemen'e daha çok benziyor. Kaddafi'nin zaten kalabilmesinin ve hatta uzun süre direnebilmesinin tek yolu aşiretleri yanına çekebilmesine bağlı. Irak ile Libya'nın en büyük benzerliği, Kaddafi sonrası dönemin üzerine çok düşünülmemesi. Aynı şey Saddam'ı devirme sürecinde de olmuştu. Uluslararası toplumu büyük sürprizler bekliyor bu açıdan. Bu ayaklanmada aşiret desteğinin çok güçlü olduğu kesin. Libya'nın geleceğinde yine aşiretlerin tutumu hepsinden daha çok öne çıkacak. Beklentiler ile ortaya çıkacak durum arasında büyük farklar olacaktır.

DEVLET MERKEZLİ DIŞ POLİTİKA DÖNEMİ BİTTİ

*Türkiye'nin Libya konusunda aldığı pozisyon nasıl özetlenebilir?

Birçok sorunda olduğu gibi sorun çözücü bir yol açmaya çalıştı, 'değer' merkezli değil, 'insan' merkezli politikasını sürdürdü. Dış müdahalenin olmaması için çalıştı ve iç dinamiklerin işlemesine fırsat verilmesini istedi. Engelleyemeyince NATO üzerinden yeni bir pozisyon aldı ve operasyonun geleceğine bu şekilde etkide bulunacak.

İki farklı yaklaşım var

*Bu pozisyon nedeniyle Türkiye oyunun dışında mı kalıyor?

Türkiye'nin neden bu şekilde bir pozisyon aldığını anlamamız gerektiğini düşünüyorum. Libya olayı Türkiye'deki liberaller ile muhafazakârlar arasında yıllardır dış politika açısından var olan ittifakı bozdu ve her ikisinin aslında dış politika zihniyetinin ne kadar farklı olduğunu gösterdi. 'Değer' merkezli yaklaşımı idealleştirerek pozisyon alma ile o 'değer'i idealleştirmeyip, 'insan'ı idealleştiren iki farklı yaklaşım söz konusu. Türk dış politika felsefesinde artık devlet merkezli bir yaklaşım yok.

*"Değer odaklı" politika ile "insan odaklı" politika hangi alanda çatışıyor?

Mesela, değerleri idealleştirerek baktıkları için bugün Libya'ya müdahaleyi savunanlar insan hakları, demokrasi ve Kaddafi'nin barbarlığı gibi açılardan bakarak müdahalenin doğruluğunu hemen onaylıyorlar. Onlara göre bu konuda tartışma bile olmaması lazım. Bunda ilkesel olarak yanlış bir durum yok,  'insan' merkezli yaklaşımla taktiksel açıdan bir farkı var. 'İnsan' merkezli yaklaşım ise bu değerlere önem vermekle beraber, o değerlerin anlam kazandığı insanı merkeze koyarak bakıyor. Bir kişinin bile burnunun kanamayacağı bir yolu her şeye tercih ediyor.

Daha gerçekçi ve özgün

*Türkiye'nin yeni dış politika anlayışını siz nasıl teorilendiriyorsunuz?

İslami duyarlılığı olan ve demokrasi, insan hakları, özgürlükler gibi değerleri dışlamadan, insanı öne alan, medeniyet merkezli yaklaşım olarak kavramsallaştırabiliriz. Bu yaklaşım, belki de son 200 yıldır İslam dünyasından çıkan ve reelpolitik gerçeklerle çatışmayan bir uluslararası ilişkiler anlayışı olarak son derece önemlidir. Bu açıdan otantiktir ve şimdiye kadar literatürde tartışılan batı dışı uluslararası ilişkiler teorilerine göre daha gerçekçi ve özgündür. Özellikle Hindistan ve Çin'den Türk dış politikasındaki değişen zihniyeti anlamaya yönelik ilgilerin altında biraz da bu yatmaktadır. Çünkü, Hindistan ve Çin şu an yoğun bir şekilde kendi büyük teorilerini inşa etmeye çalışıyorlar. "Eğer Türkiye gibi orta ölçekli bir güç bölgesinde ve küresel siyasette bu kadar etkili olabiliyorsa, bizim sahip olduğumuz ekonomik ve siyasi ağırlığımızla daha etkili olmamız lazım, ama bunu nasıl yapabiliriz? Hangi bakış açısıyla yapmalıyız" sorularının cevabını arıyorlar.

*Bu modelin liberal anlayıştan farkı nedir ?

Neo-liberal anlayıştan "medeniyet" yaklaşımı ile ayrılıyor, çünkü liberal yaklaşımda bir medeniyet yaklaşımı yok, sadece değer merkezcilik var. Neo -liberal anlayışta bir İslami duyarlılık da yok, medeniyet yaklaşımı din, kültür gibi öğeleri daha merkeze çekiyor.

Farklı bir perspektif sunuyor

*Din ve kültür işin içine girince batı ile ilişkiler nasıl konumlanıyor bu politikada?

Batı ile ilişkilerde din batıdan ayıran birşey degil, aksine batıyla çok ciddi bir özgüvenle ilişkiye girmesine fayda sağlayan bir öğe. Çünkü, din ve kültür çok ciddi bir bakış açısı veriyor, farklı bir perspektif sunuyor, hatta batılı bakış açısına alternatif oluşturmanın en temel ayağı oluyor.

*Bu politikanın Türkiye'yi batıdan koparması gündeme gelmez mi?

Mümkün değil. Çünkü, Türkiye'nin zihin yapısının bir ayağı çok derin bir şekilde batıda. Özellikle Davutoğlu'nun kavramsallaştırmaları bile  batılı terminolijiden oluşuyor. Türkiye batıda doğulu gibi görülebilir, ama Türkiye'nin doğuda güvenebileceği ne bir NATO ne de AB gibi bir oluşum var. Türkiye batıdaki konumunu kaybetmeden ve bağlarını koparmadan doğudaki gelişmelere pozitif katkı yapmaya çalışıyor. Bu açıdan batılı terminolojiyi özellikle ekonomik ve siyasi anlamda doğuya kendi üzerinden dolaylı olarak transfer ediyor.

*Bu yeni dış politika anlayışının en önemli kavramları neler?

Devlet ya da vatandaş merkezli değil, insan merkezli bir yaklaşım.  Tüccar devlet değil, ticari hassasiyeti olan devlet. İslami duyarliligi olan medeniyet merkezli bir yaklaşım. Diplomasi merkezli bir pro-aktivizm.

?AKİL ÜLKE? HEDEFİ YAKALANDI

SEVR VE BÖLÜNME TABULARI YIKILIYOR DÜŞMAN TANIMI İSE ARTIK DEĞİŞİYOR

* Bu politika ile Türk dış politikasındaki geleneksel hedefler değişiyor mu?

Hedeflerde bir değişim yok. Hedef Türkiye'yi sözü dinlenen, etkili ve bölgesel, küresel gelişmeleri yönlendirebilen ülke yapmak. Dışişleri Bakanı'nın "akil ülke" olma hedefiyle kastedilen de tam bu. Geleneksel hedeflerle ciddi bir uyum içinde olduğu için devlet içinde bu dış politikaya çok ciddi bir direniş ya da eleştiri yok. Nihayetinde herkesin istediği gibi Türkiye'nin gücünü ve önemini artırıyor bu dış politika yaklaşımı.

*Bu yeni model anlayışla hangi tabular yıkılıyor?

Daha çok bölünme ve Sevr gibi psikolojik tabular yıkılıyor. Düşman kavramı tamamıyla değişiyor ve güçlü bir özgüvenle olaylara yaklaşılıyor. Klasik anlamda güçlü görülen ABD ve batı artık eşit görülüyor, bir üst olarak değil. Aynı şekilde klasik anlamda aşağıda görülen güçler de, mesela Araplar, artık iş yapma, ortak proje üretme ve işbirliğiyle bölgesel düzen kurma anlamında eşit görülüyor. Bu bir nevi kişisel ve devletsel psiko-sosyolojik algının değişen şartlar ışığında yeniden yorumlanması ve harmanlanmasıdır.

*Türkiye'nin bu yeni dış politika anlayışını daha önce deneyen olmuş mu? Ne zaman nerede denenmiş?

Menem döneminde Arjantin buna yakın bir anlayışı özelikle kıta ve ABD ile ilişkilerinde uygulamaya çalıştı, ama sonradan tüccar devlet (trading state) mantığı çok öne çıktığı için denge kayboldu. Menem sonrasında bundan vazgeçildi.

Libya'da değişim hemen olmaz

*Libya'da bir değişim gerçekleşebilir mi?

Kısa sürede bir değişim zor. Kaddafi'nin gitmeye niyeti yok gibi, ki gitse bile ülkeyi tek çatı altında toplayacak ne bir ordu var ne de bir siyasi alternatif var. En büyük tehlike muhtemel bir iç savaş ya da istikrarsızlığın sürmesi durumunda yeniden oturtulmaya çalışılan bölgesel düzenin gecikmesidir.

*Bingazi ile Trablus'u ayıran nedir?

Her iki şehirde yaşayan insanların zihin kodlarını okumak lazım. Trablus siyasi iradenin gücünü ensesinde hisseden ve daha dikkatli olunması gereken bir yerken, Bingazi başkentten uzak ve daha çok ticari bir merkez olduğu için daha rahat ve eleştirel bir insan prototipi üretmiştir. Birbirleri üzerinde tam bir kontrol sahibi olamamalarının verdiği doğal bir durum.

*Libya'nın bölünmesi sonucu ortaya çıkabilir mi?

Bölüneceğini zannetmiyorum, çünkü bu her iki tarafın da çıkarına değil. Özellikle petrolün paylaşılması ve diğer sorunlar dolayısıyla bugün Güney Sudan ile Kuzey Sudan arasında yaşanan sorunların yaşanması kuvvetle muhtemel. Yani bölünme sorun çözmez, daha çok sorun getirir.

Türkiye tezlerini kabul ettirdi

* Türkiye NATO'da nasıl bir strateji izledi?

Türkiye'nin NATO'daki en büyük avantajı Amerika'nın operasyonun liderliğini bir uluslararası güce devretme konusundaki aceleciliği ve ısrarcılığı oldu. Türkiye net bir şekilde ağırlığını koydu ve tezlerini bir nevi kabul ettirdi.

*Bundan sonra  nasıl bir yol izlenecek?

Türkiye olayları yakından takip edip, bombalamaların uçusa yasak bölge uygulamasının ötesine geçmemesi için bir uluslararası kamuoyu oluşturmaya çalışacak. Arap dünyasından, Afrika'dan bazı ülkelerle, Rusya, Brezilya, Çin ve Hindistan'la bu konuda ortak platform olabilir. Bu arada BM Güvenlik Konseyi'ndeki oylamada çekimser kalan ülkelerin BRIC+Almanya olması bir tesadüf değil. Bu durum yeni oluşmaya başlayan iki farklı dünya düzeni ve sorun çözme yaklaşımının küresel bir yansıması. Türkiye bunlara daha yakın. İkincisi, Kaddafi ve muhalif güçlerle ilişkilerini devam ettirerek, Libya'nın yeniden yapılanmasında içeriden bir etkiye sahip olmaya çalışacak. Merkezin İzmir olması sembolik olarak Türkiye'nin istediğini aldığının en büyük göstergesidir.

Kırmızı çizgiler erken koyuldu

*NATO'da gelinen pozisyonla Libya'ya ilişkin başından beri izlenen strateji arasında bir çelişki var mı?

Türkiye, operasyonun ilk haliyle NATO tarafından devralınmasını arazide ortaya çıkan fiili durumun -ki Türkiye bunu pozitif olarak görmüyordu- meşrulaştırılma çabası olarak görüyordu. Bunun için NATO'da yeni bir plan ısrarında bulundu ve bu operasyonu ilk haliyle tartışmaya açtı ve istediğini almış durumda.

*Başbakan Erdoğan "NATO'nun Libya'da ne işi var" demişti, şimdi eleştirilere hedef oluyor.

Türkiye baştan kırmızı çizgileri biraz erken koymustu. Muhtemelen bununla bir müdahale tartışmasını en baştan engellemek istiyordu. Fakat durum değişince yeni politik şartlara göre yeni bir pozisyon aldı, Türkiye'nin değişen reelpolitik icabı yeni bir durum belirlemesi gerekiyordu ve bu ortaya çıktı.

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.