SETA'dan 'Türkiye-Çin Ekonomik İlişkileri Raporu'
SETA'dan 'Türkiye-Çin Ekonomik İlişkileri Raporu'
Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA), Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın resmi temaslar için Çin'de bulunduğu dönemde "Türkiye-Çin Ekonomik İlişkileri Raporu"nu yayımladı.
Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA), Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın resmi temaslar için Çin'de bulunduğu dönemde "Türkiye-Çin Ekonomik İlişkileri Raporu"nu yayımladı.
SETA'dan yapılan açıklamada, raporun Şerif Dilek, Büşra Zeynep Özdemir ve Deniz İstikbal tarafından kaleme alındığı aktarıldı.
Raporda Çin'in son kırk yıllık süreçte yakalamış olduğu ekonomik başarı hikayesi ve Ankara-Pekin ticari ilişkilerinden yola çıkılarak Türkiye'nin odaklanması gereken stratejilerin masaya yatırıldığı kaydedildi.
Mevcut konjonktürde cereyan eden ticaret savaşlarının ve yeni iş birliği imkanlarının da incelendiği raporda, "İkinci Dünya Savaşı sonrasında işgallerin sona erdirilmesi ve iç karışıklıkların son bulmasının ardından sosyalist bir yönetim modeli benimseyen Çin yaklaşık otuz yıl boyunca kendisini dünya ekonomisinden izole etmiştir. Deng Şiaoping ile 1970'lerin sonunda başlayan reform hareketleri ülkenin dışa açılma sürecinin başlangıcı olmuştur. Bu süreçte reformların sabırlı ve kademeli bir şekilde başarıyla sürdürülmesi ülkenin küresel siyaset ve ekonomiyi etkileyebilen önemli bir güç haline gelmesini sağlamıştır. Bir anlamda geçmişte kapalı ekonomisiyle tarımsal üretime dayanan ve fakir bir ülke olan Çin bugün ülkeler arası fiyat farklılıkları dikkate alındığında dünyanın en büyük ekonomisidir." denildi.
Raporda Çin'in 1971'de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) daimi üyesi olması ve 1980'lerden itibaren hayata geçirdiği ekonomik reformların küresel çapta ağırlığının artmasında etkili olduğunu aktarılarak, şu tespitlerde bulunuldu:
"Özellikle küresel ekonomik alanda yükseldiği konumu ve elde ettiği rekabet gücü itibarıyla gelişmiş ülkeler tarafından tehdit, gelişmekte olan ülkeler açısından da bir fırsat kapısı olarak görülerek yakından takip edilmektedir. Buna ek olarak bugün dünya ekonomisinin tartışmasız en önemli aktörlerinden biri olan Çin'in milli hasılasının 1978'de 150 milyar dolardan 2018'de 13,1 trilyon dolar seviyesine ve kişi başına düşen gelir de aynı dönemde 310 dolardan 9 bin 400 doların üzerine çıktı. Çin'in gerçekleştirdiği ekonomik başarı hikayesinin arkasında birçok önemli faktör bulunuyor. Çin'in reformist kimliği, ucuz iş gücü piyasası, düşük maliyetler, ihracata dayalı ekonomik büyüme modeli, bölgesel ve küresel pazarlarla ekonomik uyum ve devlet yönetiminin ekonomiye verdiği önem ve 2013'te Çin Komünist Partisi kongresinde alınan kararlar ışığında reformist kimliği devlet merkezli olmaktan çıkaran ve piyasa ekonomisini daha fazla ön plana alan adımlar atılacağını vurgulayan Çin'in değişen küresel ekonomik sisteme uyum konusunda başarılı bir profil ortaya koymuştur."
2013'te Devlet Başkanı Şi Jinping tarafından dünya kamuoyuyla paylaşılan bu dönüşüm sürecinde Ankara-Pekin ekonomik ilişkilerinin hem bölgesel hem de küresel olarak analiz edilmesinin hem Türkiye'nin ekonomik potansiyeli hem de Çin'in yatırım hamleleri açısından önem taşıdığı belirtilen raporda, şunlar kaydedildi:
"Çin'in 2005-2018 arasında 1,94 trilyon dolar yurt dışına yatırım gerçekleştirdiği göz önüne alındığında Türkiye gibi ülkelerin potansiyeli daha fazla önem kazanmaktadır. Yine aynı dönemde Çin toplam 15 milyar dolara yakın bir miktarda Türkiye'ye yatırım gerçekleştirmiştir. Bu bakımdan Kuşak ve Yol Girişimi Türkiye'nin kalkınma finansmanını sağlama noktasında önemli fırsatlar sunmaktadır. Büyük altyapı ve enerji yatırımlarında dünya genelinde öne çıkan Çin, Türkiye açısından önemli bir finansör olarak değerlendirilebilir. Ayrıca Çin'in son dönemde yaşanan ekonomik ve siyasi gelişmeler ışığında bölgesel ve küresel iş birliği ortaklıklarını genişletme çabaları değişen dünya düzeninde Ankara-Pekin ilişkilerini daha özel ve önemli bir konuma getirmektedir. Ancak ikili ticarette bugüne kadar Türkiye aleyhine oluşan dış ticaret açığının bu şekilde devam etmesi mümkün değildir. Çin ile kurulacak ilişkilerin daha titiz ve derinlemesine çalışılması bu açıdan önem taşımaktadır."
Çalışmada ayrıca ticaret savaşlarının her geçen gün daha fazla sertleştiği bir ortamda iki ülkenin iş birliği içerisinde çalışmasının hem bölgesel hem de küresel arenada yeni ittifak girişimlerine örnek olması bakımından önem arz ettiği; BRICS, Avrasya Ekonomi Birliği ve Şangay İşbirliği Örgütü gibi oluşumların güçlendiği günümüz küresel ekonomik düzeninde ABD'nin benimsediği tek taraflı, şımarık ve dayatmacı tavrın Çin gibi Türkiye'yi de yeni ittifak sistemlerinin içine doğru kaçınılmaz bir şekilde yönlendirdiği vurgulandı.
Yeni iş sahaları oluşturarak istihdamı artırıcı etki oluşturması, "know how" edinilmesine katkı sağlaması, sahip olunan coğrafi özellikler ve yer altı kaynakları doğrultusunda farklı bölgelerde yapılacak yatırımların bölgesel kalkınmayı desteklemesinin Türkiye'nin enerjiden teknolojiye birçok alanda dışa bağımlılığını azaltmasını sağlayacağına dikkati çekilen analizde "Çin-Türkiye ilişkileri çerçevesinde ülkemize yapılacak yatırımlar özellikle Kuşak ve Yol Girişimi'nin kazan-kazan ilkesine hizmet etmiş olacaktır. Uzun yıllardır Çin'de biriken yüksek düzeyli döviz ve yatırım kapasitesiyle birlikte ülkenin yabancı yatırımlara verdiği önem düşünüldüğünde Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu yatırım ve finansmana Çin'in cevap verebileceği düşünülmektedir. Bu noktada Kuşak ve Yol Girişimi'nin Türkiye için önemi daha da artmaktadır. Girişim kapsamında gerçekleştirilen ulaşım, lojistik, enerji, altyapı ve daha birçok alandaki yatırımlar bir anlamda Türkiye'nin ihtiyaçlarıyla belli ölçüde örtüşmektedir." tespitlerinde bulunuldu.
Raporun tam metnine SETA’nın web sitesi www.setav.org adresinden ulaşılabiliyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.