Selami Kaytancı : 'Kadıköy İskelesi…'
Kadıköy İskelesi…
Her fırsatta iktidara, AK Parti’ye, Erdoğan’a “hodri meydan” çekip seçim nutukları atan, meydan okuyan muhalefet ve de muhalefetin başı CHP, basiret sahibi bilge adam, devlet gibi Devlet’in, bahçeye çıkıp da “Elinizi gördüm, restinize rest çekiyorum; işte hendek işte meydan!..” demesiyle, karanlıkta gözüne far tutulmuş tavşana döndü ve de ne yapacağını şaşırdı!..
AK Parti ve Erdoğan, aylar, yıllar öncesinden cumhurbaşkanlığı seçimine hazır... MHP ile AK Parti bir “Cumhur İttifakı” oluşturmuş, adayını, stratejisini belirlemiş; yarışa da kavgaya da gardını almış bekliyor. Gel gör ki, her fırsatta hodri meydan çeken bizim muhalefette daha tık yok!.. Nasıl olsa meydana çıkmaz zannederek meydana çağırdıkları iktidar ve onun ortağı MHP’nin sürpriz çıkışı, kelimenin tam anlamıyla muhalefeti ve CHP’yi eşekten düşmüşe döndürdü.
Muhalefet şaşkın ördek gibi, sarhoş gibi, sağa sola yalpalamaya başladı. Herkes, Kraliçe’den gelecek emri, Pensilvanya’dan, ABD’den gelecek işareti beklemeye başladı. “Haziran” dendi, “kiraz mevsimi” dendi; insanların kafasında soru işaretleri, korku ve endişe bırakılmaya çalışıldı. Hangi gizli mahfillerde hangi senaryolar hazırlanıyor, ülke nasıl bir çıkmaza, kaosa sürüklenmeye çalışılıyor soruları beyinleri tırmalamaya başladı. Ekonomik dalgalanmalar, oturma eylemleri, sokağı tahrik etmeler, ordu içinde pusuda olduğu söylenen üç beş bin FETÖCÜ asker… ister istemez insanımızın kafasında, beyninde şimşekler çaktırmaya başladı.
Exeter’in, Kraliçe’nin Gül’ünden medet umuluyor, Tayyip’in sırtını ancak onun yere getirebileceği düşünülüyordu. Öyle ya, 50 artı bir oy nereden gelebilirdi ki?!.. CHP’nin de diğer muhaliflerin de eti budu belliydi. Mutlaka AK Parti’den birtakım taşların, çivilerin sökülmesi gerekiyordu. Bu taşları, bu çivileri sökse sökse, Gül sökebilirdi. Hesaplar kitaplar yapıldı… Bu gül, asmaya, çatıya çıkarılıp çatı gülü, asma gülü yapılabilirdi. Ama bilmiyorlardı ki, bu gül, millet nezdinde rengini ve kokusunu yitirmiş, solmuş ve çöpe atılmış bir güldü.
Diğer yandan, Meral ablanın partisinin seçime girememe gibi bir sorunsalı ortaya çıkmıştı. Bunun için, bizim hodri meydancı delikanlı Kılıçtaroğlu, on beş milletvekilini kardeş partiye kiralık olarak gönderdi. Abooovvv!.. Sosyal medya yıkıldı!.. O ne kardeşim, adam demokrasiyi kurtarmak için bir özveride bulunuyor, sosyal medyada adamı tefe koyup oynatıyorlardı!.. Yok efendim kilosunu kaça vermişmiş de, tanesi bir dolardan çok ucuza gitmişmiş de, on beş milletvekili alana beş tane de promosyon varmışmış da… Adama söylemedik söz bırakmadılar!..
Ardından Meral abla da çıkıp “Ben taşıma suyla dönen değirmende tozculuk yapamam; yüz bin imza ile çıkar adam gibi, pardon kadın gibi aday olurum, aday olmaktan da asla vazgeçmem; istiyorsan kiralık mallarını geri alabilirsin!..” demez mi?!.. Al Veli emmi çakmağını!.. Al sana bir kaya, nerene dayarsan daya!.. İki ucu moklu bir değnek!.. Kiralık malları geri alsa bir türlü, almayıp orada bıraksa bir türlü!..
Öbür yanda Türk milletinin saadetinin temelini oyan, temeline dinamit koyan bir vatandaş var. Ben Erbakan Hoca’nın en yakın akrabası olarak ve de Fatih Erbakan kardeşim de baş mirasçı olarak bu çürük temele ateş püskürürken, o, kalkmış bu milletin aklı, hafızası ile dalga geçip duruyor. Dün Erbakan’a, Erbakan’ın imanına, ideolojisine küfredenlere ödüller dağıtıp rahmetlinin kemiklerini sızlatmaya devam ediyor!.. Ülen, senin her tarafın ateş olsa ne yazar!.. Boyunun ölçüsünü almamız yakın!.. Bunun peşinden giden kimi gafil kimi zalim zavallılara da Allah akıl fikir versin!..
Biz dönelim esas oğlana!.. Kılıçtaroğlu, bu kadar meydan okumaya, afarlanma tafarlanmaya rağmen, bir türlü kendisinin aday olduğunu söyleyip meydana çıkamıyor!.. Bizim tavukçu, “Arkadaş, adam gibi çık, aday olduğunu açıkla!.. Partinin başkanı olarak, cumhurbaşkanlığı adaylığına parti içinde en layık olan kişi sizsiniz!..” diyor. “Iııhh!.. Olmaaam!.. Ben senin niyetini biliyorum!.. Benim seçim kazanmam için, Napolyon Bonapart’ın mezarından kalkıp gelmesi gerekir!.. Kazanamazsam, elimden canım milletvekilliği ve de parti başkanlığı gider!.. Senin benim koltuğumda gözün olduğunu bilmiyor muyum?!..” diyor.
Bizim tavukçu: “Kardeşim, madem sen aday olmak istemiyorsun; bari senin yerine ben aday olayım!..” diyor. Kılıçtaroğlu: “Hııı, seni gidi uyanık seniii!.. Yarın seçimde benden çok oy alacaksın, ondan sonra çıkıp ‘Bakın, ben Kılıçtaroğlu’ndan daha başarılıyım; o halde partinin başına ben geçmeliyim!..’ diyeceksin.” diyor. Kavga gürültü, her kafadan bir avaz sürüp gidiyor. Bizim büyükelçilik şoförü bile partide adaylığını ilan ediyor; ama Kılıçtaroğlu’ndan tık yok!. Sahi, acaba Pensilvanya’dan veya Kraliçe’den bu kavga gürültüye bir son verecek bir emir, bir buyruk gelir mi?!.. Eh, herkes gibi biz de merakla bekliyoruz!..
Peki, Kılıçtaroğlu o biri tarafından iteleme kakalama ile aday yapılırsa, acaba durum ne olur?!.. İşte bu sorunun cevabı da aşağıdaki fıkrada:
Efendim, birçoğunuzun bildiği, yaşanmış meşhur bir fıkra vardır: Yolcu vapuru Kadıköy iskelesine yanaşır, yolcuların inmesi için köprü atılır ve insanlar vapurdan inmeye başlarlar… O esnada dalgaların tesiri ile vapur şöyle bir sallanır ve o sallantıda, köprü üstündeki bir kız çocuğu dengesini yitirerek denize düşer…
Anne ile birlikte birçok kişi feryat figan bağırışmaya başlar… Kız çocuğu denizin yüzünde çırpınmakta, batıp çıkmaktadır… Tam bir can pazarı yaşanmakta, herkes kendinden başka bir kurtarıcı beklemektedir. Mevsim kıştır; hava ve deniz soğuktur… Kimse denize atlayıp da kızı kurtarmaya niyetli görünmemektedir.
İşte tam o esnada birden bir delikanlı denize atlar ve kız çocuğunu yakalar, etraftakilerin yardımıyla kız çocuğu denizden çıkartılır. Delikanlı da denizden çıkar; ama sudan çıkmış sıçana dönmüş, sırtındaki takım elbiseden şarıl şarıl sular akmaktadır… İskelede manzarayı merak ve heyecanla takip eden vatandaşlar, delikanlıyı çılgınca alkışlarlar, yaşa var ol sesleri yankılanır iskelede… Delikanlı iskeleye çıkar, yolcuların yanına doğru hışımla gelir ve “Ulan, kimdi o beni denize iten *bne?!..” diye bağırır!.. İskele babasına sarılmış bir adam, hain hain ve de kıs kıs gülmektedir!..
Bana ne yazdan bahardan, bana ne borandan kardan
AŞAĞIDAN YUKARIDAN, YOLUN SONU GÖRÜNÜYOR!..
Bu dünyanın direği yok, merhameti yüreği yok;
Kılavuzun gereği yok, YOLUN SONU GÖRÜNÜYOR!..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.