Selami Kaytancı: 'Ha, şimdi siz bana BÜYÜK EŞKIYAYI soracaksınız; yani ABD’yi!..'

Selami Kaytancı: 'Ha, şimdi siz bana BÜYÜK EŞKIYAYI soracaksınız; yani ABD’yi!..'
Kaytancı: 'İngiltere, hatta Fransa ve Siyonist İsrail, daha sonra ise ABD, Ortadoğu üzerindeki kendi pis emellerini ve de Siyonistlerin Arz-ı Mev’ud’unu gerçekleştirmek için, Doğu ve Güneydoğu’nun, Suriye’nin, Irak’ın devletin korumasından..'

'Üç Kemal, Ya Da Rahmet Yolları Kesti..'

Gençlik yıllarımda okumuştum hemşehrimiz Üstad Yaşar Kemal’in “İnce Memed” romanını. Doğrusu çok etkilenmiştim. Müthiş bir tasvir gücü vardı romanda Yaşar Kemal’in. Çukurova’yı, Toroslar’ı çok güçlü bir tasvirle anlatıyordu.

SİGMA CHİ   VE   FULBRİGHT… 

1955 yılında yazılmış ve bir gazetede tefrika edilip daha sonra kitap olarak yayımlanmış, birçok dile çevrilerek filme de alınmış bu romanı ben, 25 sene sonra okumuştum. Yaşar Kemal, solcu bir yazardı; biz ise sola düşmandık. İdeolojik önyargılarla, daha önce okumamıştım bu romanı. Okuduğumda ise, daha önce okumadığım için hayıflanmıştım. Sonra, diğer eserlerini de okudum ve dershane öğretmenliğim yıllarında, üniversite hazırlık soruları hazırlarken, bu romanlardan çok istifade edip paragraf ve cümle düzeyinde birçok soruda kullandım.

Yaşar Kemal’den sonra, bir başka sol üstadı okumaya başladım: Kemal Tahir... Önce “Esir Şehrin İnsanları”nı, “Yorgun Savaşçı” ve “Yol Ayrımı”nı, sonra “Devlet Ana”yı, ve daha sonra da “Rahmet Yolları Kesti”yi okudum.

Bütün dünyada ve ülkemizde, algı operasyonu yapmada, algı oluşturmada sol cenahın eline su dökebilecek yiğit yoktur!.. Kendi görüşlerinden olan bir yazarı, sanatçıyı, siyasetçiyi öyle bir allayıp pullarlar ki, o artık “en kahraman Rıdvan” olup çıkmıştır. Nitekim Yaşar Kemal’i de öyle bir allayıp pullamışlardır ki, kendisi de ülke de hep birlikte Nobel Edebiyat Ödülü bekleyip durmuştur.

Ben Yaşar Kemal’in tasvir yeteneğine hayranım; ancak “Rahmet Yolları Kesti” romanını okuyunca, Kemal Tahir’in, Yaşar Kemal’in “İnce Memed”inin fiyakasını fena halde bozduğunu gördüm. Acaba bana mı öyle geliyor diye düşünürken, bir de baktım ki, bir Kemal Tahir ve Yaşar Kemal uzmanı olan gazeteci Engin Ardıç da aynen benim gibi düşünüyor…

turkler.jpg

Dünyaya soldan bakan Yaşar Kemal, romanını Cumhuriyet’in ilk yıllarında, savaştan yeni çıkmış, yorgun, aciz bir devletin aç perişan toplumunda, toplumsal bir yara olan köylü, ağa ve yöneticilerin çatışması üzerine kurmuştur. Devletin koruyamadığı köylüye, zulüm ve tahakküm eden Abdi Ağa’yı, bir efsanevi kahraman haline dönüştürdüğü çulsuz eşkıya “İnce Memed” ile cezalandırır. Bu romanda İnce Memed, olağanüstü nitelikler kazandırılmış, Ağa’ya, devlete, düzene baş kaldıran, kafa tutan bir eşkıyadır. Devletin kolluk kuvvetlerinin baş edemediği, bir türlü ele geçiremediği bir efsanedir. Halkın gözünde de, kendisini düzene, devlete, ağalık sistemine karşı koruyan bir büyük kahramandır.

Kemal Tahir ise, “İnce Memed”den iki yıl sonra kaleme aldığı romanını, “eşkıyaya olan hayranlığın, yoksulluk, çaresizlik, cahillik ve devletin zayıflığından kaynaklı olduğu” tezi üzerine kurmuştur. Ona göre eşkıya, kahraman değildir!.. Dağda bayırda kendisini besleyen, palazlandıran ve bir piyon gibi kullanarak her istediğini yaptıran ağalarına beylerine bağlı bir maşadır. "Bünyesindeki eşkıyalarla başa çıkamayan toplumlar, zamanla o eşkıyalara; içlerindeki barbarlık hislerinin de iteklemesi ile, hayranlık duymaya başlarlar." der Kemal Tahir usta.

Nitekim bir tilki gibi kurnaz olan roman kahramanı Çerçi Süleyman Ağa, İstidacı Bilal Efendi ile işbirliği yaparak, beslemesi genç ve cahil Maraz Ali’yi ve diğer eşkıya artıkları Uzun İskender’i, Katır Adil ve Koca Zeynel’i, rakibi ve hasmı Kasım Dede’yi yok etmede kullanır. Kendilerini birer kahraman olarak gören bu saftirik cahiller sürüsü eşkıyalar, rahmetin, yani yağmurun yollarını kesmesi sonucunda, acı gerçekle karşılaşıp Çerçi Süleyman Ağa’nın tuzağına düşerek telef olurlar.

Buna göre, Yaşar Kemal’in “İnce Memed”i, gerçeklikten uzak, romantik bir roman türüdür; Kemal Tahir’in romanı ise,  bir toplumsal gerçeklik romanıdır.

Şimdi biz, bu iki roman tahlilinden asıl anlatmak istediğimiz konuya geçelim… Başlangıçta İngiltere, hatta Fransa ve Siyonist İsrail, daha sonra ise ABD, Ortadoğu üzerindeki kendi pis emellerini ve de Siyonistlerin Arz-ı Mev’ud’unu gerçekleştirmek için, Doğu ve Güneydoğu’nun, Suriye’nin, Irak’ın devletin korumasından yoksun bıraktırılmış saf, cahil, yoksul ve çaresiz Kürt halkından PKK, PYD, YPG… adlı birer eşkıyalar çetesi oluşturmuştur.

Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi, ağaç, gökyüzü, kar ve açık hava

Ancak, bu eşkıya çetelerini oluştururken, çok sabırlı ve çok planlı hareket etmişlerdir. Osmanlı’yı yıkıp Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduran ve 1947’de bizi Truman Doktrini ile, askeri yardım adı altında askeri vesayet; 1948’de “ekonomik yardım” adı altında, “Marshall Planı” ile ekonomik esaret, 1949’da da Fulbright Anlaşması ile, eğitim hayatımızı vesayet altına alan bu güçler, bilinçli olarak Doğu ve Güneydoğu’yu her tür yatırımdan uzak tutarak geri bıraktırdılar. Kürt halkı üzerinde, devlet eliyle bilinçli bir baskı, aşağılama, zulüm uyguladılar. Kürt halkından başbakan, cumhurbaşkanı, bakan, paşa…dahi çıkmasına izin vermelerine rağmen, kendi dilleriyle konuşmalarının engellenmesinden tutun da her tür kültürel baskıyı, zulmü, haksızlığı uygulattılar.

Sonra da, köşeye sıkıştırılmış kedi misali, bunların ellerine silahı verip dağa çıkardılar, eşkıya yaptılar. Dağa çıkmaya, eşkıya olmaya karşı çıkanları da kendi ırkından eşkıyalar eliyle öldürttüler… Dağa çıkardıkları eşkıyayı ve onu destekleyen Kürt halkını, Yaşar Kemal’in “İnce Memed”indeki gibi, romantik duygular içine soktular. Siz şöyle haklısınız böyle haklısınız; siz şöyle aslan böyle kaplansınız, siz tarihin altın harflerle yazacağı efsane bir nesilsiniz… diyerek, sırtlarını sıvazlayarak, başlarını okşayarak sürdüler cepheye. Hiçbir  lojistik desteği de esirgemediler Allah var!..

Ne var ki, bu romantik yolları kesen bir gerçeklik vardı. Rahmet, yolları kesmişti!.. Eşkıyalık, devletin çaresiz, zayıf olduğu devirlerde, insanların saf ve cahil olduğu dönemlerde geçerli olan bir şeydi. Askerimizin kıçındaki dona kadar ordumuzun ve MİT’imizin her tür silah araç ve gereçlerini ABD’nin verdiği; üstelik, verdiği silahları nerede kullanıp nerelerde kullanamayacağımızı kendisinin belirlediği; yetmiş sente muhtaç olup memurumuzun maaşını depremzedeler için gelen paralarla ödediğimiz, İMF ve Dünya Bankası kapılarına yüz sürdüğümüz, beş yüz bin nüfuslu Lüxemburg’tan bile para dilendiğimiz dönemlerde geçerliydi o eşkıyalık. Her tür iletişim araçlarının, medyanın kendi ellerinde olduğu, halkın cahil bırakıldığı, gerçeklerin gizlendiği, manupile edildiği zamanlarda geçerliydi.

O zamanlardan bu günlere çok rahmet yağdı bu ülkeye. Derelerin altından nice rahmet selleri aktı. Birileri ne derse desin, say say bitmez!.. Sırf Afrin’de ordumuzun ilk kez kullandığı, tamamen Türk ürünü silahları saysak, sayfa dolar da taşar!.. Ekonomikman çökmüş, mecalsiz, aciz, dilenci  bir devlet yok artık. “İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın!..” mantığıyla hareket eden, şefkat yüklü, ülkenin en ücra köşesine hizmet götüren; Adana’dan, Mersin’den daha fazla miktardaki yatırımları, ilgi ve şefkati Doğu’ya, Güneydoğu’ya götüren güçlü bir devlet var.

Artık karşılarında manupile edilecek, kendine güveni olmayan bir cahil halk da yok!.. Oynanan her oyunu, hemen teşhis eden, yorumlayan; Kürt’üyle, Türk’üyle gerçekleri gören, müthiş bir özgüven kazanmış, küllerinden yeniden doğmuş bir halk var. Gong çalmış, eşkıyalık devri bitmiştir!.. Devleti, milleti, askeri ile yekvücut olmuş, eşkıyalığı bitirmeye azmetmiş bir toplum var karşılarında.

Şimdi gel gelelim üçüncü Kemal’e!.. Erdoğan’ın deyimi ile “Bay Kemal”e… Bizim Bay Kemal de adaşı Yaşar Kemal gibi, romantik hayaller peşindedir!.. Gönlünde, kafasında, hayalinde, eşkıyanın kazanması arzusu yatmaktadır. Bu eşkıyalar da İnce Memed gibi efsane olsun istemektedir. Bir türlü bu eşkıya sürüsüne “eşkıya” demeye dili varmamaktadır. Tüm teşkilatı ile, eşkıyanın partisinin barajı aşması için, elinden gelen her desteği vermiştir. Selin Sayek Böke’si, Sera Kadıgil’i, Muhasebeci Kenan’ı, Murat Özçelik’i… hepsi de eşkıya galip gelsin diye yardım etmekte, dua etmektedir. Bunlar da içimizdeki ABD’lilerdir…

Ha, şimdi siz bana BÜYÜK EŞKIYAYI soracaksınız; yani ABD’yi!.. Vallahi dostlar, o yakında kendi canının derdine düşecektir!.. O, tıpkı içi tamamen koflaşmış, çürümüş, boşalmış, bir tekmeyle yıkılacak bir ağaç gibidir!.. Bakmayın ayakta durduğuna!.. Hele Suriye’de bir kaybetsin, başına Türk’ün rahmet yağmurları bir çöksün, rahmet sele dönüşsün, seyreyleyin siz gümbürtüyü!.. Rusya ve Çin faktörünü daha saymıyorum bile!..

yazının devamı..

 

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.