Selami Kaytancı: 'Elma Dersem Çık, Armut Dersem Çıkma!..'
Elma Dersem Çık, Armut Dersem Çıkma!..
Efendim, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, NATO’ya sitem ediyor: "Ey NATO neredesin? Bu kadar mücadele veriyoruz. Türkiye NATO'nun üyesi değil mi? Neredesin? Hadi bakalım Suriye'ye gel. Niye gelmiyorsun?!.." diyor.
Sayın Cumhurbaşkanım, gelmezler, gelmezler!.. Gelmezler derken, hayırlı bir iş için gelmezler diyorum. Şayet bizim için şerli bir iş olsaydı, emin ol, ilk akşamdan damlarlardı!.. Gelmezler, çünkü:
BİR ELMANIN İKİ YARISI OLMAK İSTEDİĞİNİZ ŞEY ARMUTSA, OLMAZ O İŞ!..
Kuzey Atlantik İttifakı Örgütü (NATO), “soğuk savaş koşulları” altında 1949 yılında kurulmuş ve Türkiye’yi 1952 yılında üyeliğe kabul etmişti. SSCB ve KOMÜNİZM tehlikesine, yayılmacılığına karşı, Türkiye’yi koruyup kollayacak masum ve müşfik bir kuruluş olarak karşımıza çıkartılan NATO, bizim açımızdan bir “ÖLÜMÜ GÖSTERİP SITMAYA RAZI ETME” projesi olarak hayata geçirildi. Bizim için o dönemde ölüm, SSCB’ye, Komünizme teslim olmaktı; sıtma ise, NATO’nun kucağına atılmak demekti. Ölmektense, sıtmaya razı olduk!..
BM’nin çağrısı üzerine Türkiye Cumhuriyeti, tugay gibi en yüksek düzeyde bir askeri birliğini Kore’ye yolladı. Orada gösterdiğimiz olağanüstü başarının ödülü (!) olarak bizi 1952’de NATO’ya aldılar. 1945 yılında İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinin ardından, Sovyetler Birliği Kore'nin kuzeyini, ABD ise güneyini işgal etti. Sovyetler Birliği Kızıl Ordusunda eğitim alan Kim Song Ju, Komünist Parti kurularak Kuzey Kore’nin başına geçirildi. Güney Kore de Amerika’ya kaldı. Rusya ve Amerika bir satranç masasında oyun oynuyorlardı anlayacağınız. Kore bir bütün olsaydı, sahip olduğu savunma sanayii ve teknolojisi ile dünyanın “en”i olurdu. Buna izin vermediler.
1952’den bu yana ordumuz, NATO standartlarına göre dizayn edildi. Askerlerimizin kıçındaki dondan tutun tüm silahlarımız, ordumuzun tüm araç ve gereçleri NATO tarafından temin edildi. Bize kendi silahlarımızı üretme imkan ve fırsatı verilmedi. Silah, araç ve gereç alımı için, milyarlarca dolarımız NATO ülkelerine aktı.
NATO demek, ABD demektir!.. AB demek, AP demek, BM demek de ABD demektir. ABD demek ise, beynelmilel emperyalizm, beynelmilel sömürü demektir. Beynelmilel emperyalizm ve sömürü de, aynı zamanda SİYONİZM demektir.
Dünyada en çok silah satan ülkeler, sırasıyla, ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin’dir. Ne ilginçtir ki, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi de sırasıyla ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin’dir. Tilkiyi tavuk kümesine müdür yapmışlar. Maaş olarak ne istersin, diye sorduklarında, gülmekten konuşamıyorum, demiş. Merhum Nasrettin Hoca’ya: “Azrail çocuk dağıtıyormuş!..” demişler de “Hazırını almasın da!..” demiş. Dünyanın güvenliğini sağlayacak, adalet dağıtacak ülkelere bakın ve dünyanın halini düşünün!..
Sonraki yıllarda, NATO ve dolayısıyla ABD, bizi nerede göreve çağırdıysa, oraya koştuk. NATO’nun, ABD’den sonraki en kalabalık, en güçlü ordusuyduk çünkü. “Alavera dalevera, Mehmetçik nöbete!..” oldu anlayacağınız. Afganistan’a çağırıldık, Somali’ye çağırıldık, Balkanlar’a, Bosna’ya çağırıldık; hiç itirazsız gittik nöbete. Güya SSCB’ye, KOMÜNİZM tehlikesine karşı, BATI’nın kalkanı olduk güçlü ordumuzla!..
Peki, NATO ve dolayısıyla ABD, bizim hangi hayırlı (!) işimize koştu acaba?!.. İstisnasız, Türkiye’de gerçekleştirilen tüm askeri darbelerin, terör olaylarının arkasında, emredici, planlayıcı güç olarak NATO ve ABD vardır. Rahmetli Menderes, ABD ve NATO’nun pisliklerinin geç de olsa farkına varıp SSCB’ye yanaşınca, Cumhuriyet tarihimizin en hazin, en alçak darbesi 27 Mayıs gerçekleştirildi ve Menderes, NATO’ya, ABD’ye kafa tutmanın cezasını idam sehpasında hayatı ile ödedi.
Yıllar sonra öğrendik ki, bu ülkede kardeşi kardeşe kırdıran sağ – sol kavgasının arkasında hain NATO ve ABD’nin sinsi planı vardır. Bu kavgayı güya önlemek için gerçekleştirilen 12 Eylül darbesi de bir NATO ve ABD planından başka bir şey değildi. 27 Mayıs’ın, 12 Eylül’ün muktedir paşaları gibi, 12 Mart Muhtırası’nın kudretli paşaları da NATO’nun, ABD’nin azatsız köleleri idiler ve kendilerine emredileni tak şak yerine getirdiler.
Uzun söze gerek yok; 28 Şubat da tam bir NATO ve ABD projesi olarak çıkartıldı karşımıza. FETÖ’nün bir NATO - ABD projesi olduğunu, 15 Temmuz’un, İncirlik’te ABD’li CIA ve NATO mensubu kişilerce günlerce çalışılıp planlandığını, uygulandığını sadece kalbi ve kafası sağırlar bilmiyor.
MİT içindeki vatansever namuslu kanattan olan rahmetli Mahir Kaynak, “Terör örgütleri yeni bir devlet kurma peşinde diyorlar. Hayır efendim, yanlış!.. Hiçbir örgüt devlet kuramaz. Ortadoğu’daki tüm örgütler NATO’nun kontrolünde, büyük İsrail kurulsun diye kurulmuş örgütlerdir!..” diyor.
NATO ve ABD, DEAŞ adı altında bir örgüt kurdu. Nasıl ki, Ortadoğu’ya müdahaleye zemin ve bahane yaratmak için 11 Eylül’de İkiz Kuleler’i kendi uçaklarına yıktırdı, Yahudiler dışındaki kendi insanlarını öldürdü ise, büyük İsrail için önünde en büyük engel olarak gördüğü Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak için DEAŞ’ı icat etti. DEAŞ, ABD’nin ve de NATO’nun gayrı resmi paralı ordusu olarak kuruldu.
Bununla yetinmedi ABD ve NATO!.. PKK’yı, YPG’yi, PYD’yi kurdu. Güya bunlara Türkiye’nin güneydoğusunda, Suriye’den ve Irak’tan kopartacağı toprak parçaları ile bağımsız bir Kürt devleti kurduracaktı. Asıl hedef, tabii ki, SİYONİST İSRAİL’in Nil’den Fırat’a Büyük İsrail’ini kurdurmaktı. Kürtler, ağızlarına bir parmak bal çalınmış sağmal ineklerdi. Hedefe ulaşmada atlama taşı idiler. Bu örgütlerin içinde, NATO ülkelerinden sayısız miktarda asker ve eğitmen kişi, görev üstlendi.
DEAŞ’la savaşacağız diye PKK’ya, YPG’ye, PYD’ye silah yağdırdılar. Darbenin arkasında ABD - NATO var, terörün arkasında ABD - NATO var… PYD, ABD’den uçaksavar alıyor. Belçika’dan tüfek, İtalya’dan mayın geliyor. Bulgaristan’dan, Çekya’dan alınan silahlarla NATO, PKK’yı iki yılda silaha boğdu. Almanya’dan Milan füzeleri geliyor. Tanklarımızı vuran füzeler Alman füzeleri… Almanya’nın Peşmerge’ye verdiği silahlar da PKK’ya gitti. ABD aynı zamanda Almanya demektir…
Bize silah satışı kongrenin iznine bağlı!.. Bize parayla satmadığı silahlar PKK’ya bedava!.. Bu nasıl dostluk, bu nasıl müttefiklik?!.. ABD’nin, İngilizlerin, Almanların, İsrail’in PYD’ye verdiği silah, mühimmatlar PKK üzerinden Türkiye’ye girdirildi... Mağaralarda ele geçirilen Belçika yapımı silah ve İtalyan yapımı mayınlar, oraya nasıl ve kim tarafından getirildi?!.. Suriye'de ABD ve PKK/PYD, DAEŞ'li militanların silahlarıyla birlikte tahliyesini gerçekleştiriyor ve güya ABD, DEAŞ’a karşı savaşıyor!.. Yersen tabii!.. Bugün DEAŞ’lı olan, ertesi gün YPG üniforması takıyor!..
On iki bin kilometre öteden gelip sınırlarımıza beş bin tır ve iki bin uçak dolusu silah ve mühimmat yığdı ABD ve NATO. İşte televizyon haberlerinde izliyoruz. Afrin’de akıl almaz boyutlarda, kilometrelerce tünel, sığınak ve mevziler inşa etmişler. Bu tünel, mevzi ve sığınaklar kıçı kırık bir terör örgütünün planlayıp başaracağı şeyler asla değildir. Bunlar NATO standardında ve planlamasında ABD’li, Alman, Fransız… mühendisleri eliyle ve Fransızlar’ın LAFARGE çimento devi tarafından kaliteli çimentolarla inşa edilmiştir. Zaten bu çakallara askeri eğitim de aynı kadrolar tarafından veriliyordu.
Gel gör ki hânım, ABD ve NATO, Suriye’de, Afrin’de hiç beklemedikleri bir sert kayaya çarptı. Recep Tayyip herkesi, hepimizi şaşkına çevirdi. Bu savaş, resmen kötü komşunun bizi hacet sahibi yaptığı bir savaş olarak tarihe geçecektir. Bu savaşın galibi, kesinlikle sessiz sedasız yapılan milli silahlardır. İHA’lar, SİHA’lar ve neredeyse sırf isimleri bir sayfa tutacak milli silahlar, bu savaşa damgasını vurmuş, dosta güven, düşmana da korku salmıştır.
Türkiye’nin eğitip donattığı 40 bin ÖSO askeri var... Afrin operasyonuna katılan ise bunların sadece 8 -10 binidir... İdlib’in kuzeyinde bekleyen ve muhtemelen Mümbiç operasyonuna dahil edilecek daha 30 bin ÖSO mensubu var...Türkiye istese bu sayıyı 100 bine rahatlıkla taşır... 3.5 milyon Suriyeli boş yere beslenmiyor!.. Zaten böylesi bir potansiyelin elimizde olması, ABD’yi, NATO ve İsrail’i çileden çıkartıyor. En önemlisi ise, bizdeki gibi bir ordunun ellerinde olmadığının farkında olmalarıdır. Türk askeri gibi bir askerleri olsa neler yapacaklar, neler!.. Altı ay uğraşsalar alamazlar dedikleri muhkem kalelerini altı saatte yerle bir eden Mehmetçik, düşmanı ve dünyayı şaşkına çevirmiş vaziyettedir. Tüm İslam coğrafyasının tabanında da müthiş bir destek var... Bu da ayrı bir rahatsızlık /hazımsızlık konusudur!..
Sayın Cumhurbaşkanım, bunlar ancak “elma” dendiğinde ortaya çıkan şer güçlerdir. Boş yere bize yardıma gelmelerini, elmamızın yarısı olmalarını beklemeyiniz bu armutlardan; hayrımıza çıkıp gelmezler!.. İstiyorlar ki, NATO’yu parçalayalım; “NA”sını atıp “TO”suna bir Osmanlı “KAT”alım ve olsun sana “TOKAT”!.. Yani, bunlar “OSMANLI TOKAT”ını özlemişler!.. Yetmezse, kahredecek bir “TÜRK YUMRUĞU” istiyorlar!.. Aslında kudretleri yetse, açık net karşımıza dikilecekler; fakat Türkiye'nin dik durduğunu görünce, buna cüret edemiyorlar. Öyleyse, rahmetli Abdurrahim Karakoç’a bırakalım sözü:
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.