Sedat Yılmaz: Enflasyon için gereken yapılıyor mu?

Sedat Yılmaz: Enflasyon için gereken yapılıyor mu?
Yükselen enflasyon ile kur korumalı mevduatın (KKM) şu ana kadar bankalarda çözebildiği döviz verilerini yan yana koyuyorum, daha yapılması gerekenler olduğunu düşünüyorum.

Neticede tuzlu su içerek susuzluk giderilmeye çalışılacaksa daha çok su içilecek demektir.

Tüketici enflasyonunda yüzde 50’ye merdiven dayadık. Bunun anlamı Mayıs dahil fiyatların üzerine yüzde 5 – 10 arasında aylık artışlar olacak. Mayıs’ta yüzde 55-60 bandını gördükten sonra yılı yüzde 40’lar seviyesinde bitireceğiz. Tabii 2021 yılından baz etkisi olmasa enflasyonun gideceği yer yüzde 70’ler.

Sokağa inen bu fiyatlar nasıl baskılanacak, henüz bunu bilen yok. Girdi maliyetlerini halkın sırtına bindiren üretim kesimi mi, faizleri zirvede tutan finansal taraf mı yoksa para ve maliye politikalarında daha aktif rol alması gereken ekonomi yönetimi mi? Bu enflasyon işini hangi taraf üstlenecek?

***

Henüz faiz artırmada bir karar veremeyen Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Christine Lagarde’ın yanında birçok guvernör ve ekonomist 2022 enflasyon yılı olduğunu, yüksek riskler olsa da halkı enflasyona ezdirmemenin çarelerine bakılması gereğinin altını çiziyor.

Lagarde, yükselen enflasyonu enerji ve tedarik zincirindeki darboğaza bağlıyor. Yaklaşım doğru, ancak yetkili ağızlar çözüm noktasında patinaj yapıyor. Lagarde’ın ifadesiyle, Türkiye dahil dünyadaki fotoğraf aynı… Salgında enflasyonlar yükseliyor, bankalar kârlarına kâr katıyor. Bankacılık kesimi kovid salgını öncesinden daha fazla kazanç sağlar oldu!

Küresel bazda salgın ortamıyla birlikte hava şartlarının etkilediği bir pahalılık zaten var. Bizde de işlenmemiş gıda, enerji fiyatlarındaki yükselişle birlikte Türk Lirası’ndaki zayıflık halkı hakikaten çepeçevre sardı. Riskler büyük ancak tedbirler oldukça dar çerçeveli. Daha kapsamlı çözümler gerekiyor.

***

Christine Lagarde’dan devam edeyim… ECB Başkanı, “Mart toplantısında ne yapacağımızı bugünden kestirmek zor ancak acele etmiyoruz. Enflasyonla savaşmak kolay değil. Gerekli tüm araçları kullanacağız. Ekonomi için barış, her zaman herhangi bir savaştan daha iyidir” diyor.

Enflasyonun yükselişinden şikâyet eden Lagarde’ın duruşu bize bir nebze örnek olabilir. Faiz enstrümanlarından çok daha fazla kaçarak helalinden araçlarla enflasyonu geldiği köye gönderebiliriz, ancak tüm kesimlerin eşgüdümü lâzım.

Dolayısıyla 24 Şubat TCMB’nin Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısı son derece önemli. Yüzde 50’lik enflasyona karşı TCMB nasıl bir rota izleyecek, merak edilmiyor değil. Banka artık herkesin bildiği şeyleri tekrarlamamalı, çözüme yönelik kapılar açmalı, önerilerde bulunmalı.

***

Sözü yine bankalara getireceğim. Vatandaş sıkıntıdayken, enflasyon altında bunalırken bankalar nasıl bu kadar yüksek kâr edebiliyor? Durum dünyada da aynı. Demek ki küresel sistem bunu gerektiriyor. Fakat karşıda bir gerçek var ki o da; halk, insan hayatı ve devlet düzeni.

Biliyoruz ki enflasyon bir sermaye transferi. Peki ekonomiye yön verenler, devletler, hükümetler bu duruma karşı ne yapıyor? Bana sorarsanız sermaye nehrinde akıntıya kapılmış sürüklenip gidiyorlar. Meselâ Türkiye’de kur yıllardır niçin hep atakta? Bu ataklarda dolarizasyonun etkisi nedir? Dünyadaki en küçük bir kriz Türkiye’de niye bomba etkisi yapıyor?

Hükümet son dönemde kur korumalı mevduat (KKM) diye bir enstrüman ortaya koydu. 20 Aralık’tan bu yana 250 milyar lira dövizden TL’ye döndü. Bankalarda hâlâ 3,2 trilyon liralık döviz mevduatı kuzu gibi yatıyor. O kadar kazanca rağmen mevduattaki çözülme yüzde 7’ye ancak ulaşabilmiş. Enstrümana halk ilgi gösteriyor fakat şirketler, holdingler dövizin üzerine yatmış bekliyor.

***

Görevi fiyat istikrarı olan TCMB’ye soruyorum; TL’ye tam güveni sağlayacak yeni bir yol biliyor musunuz? Bankalardaki döviz mevduatının her geçen yıl arttığı –ki geçen yıl dolarizasyon yüzde 55 seviyesindeydi, bu yıl yüzde 62’lerde – eğilimi liraizasyonla nasıl önleyeceksiniz?

Şirket ve holdinglerin KKM’ye zayıf kalışlarının sebebi ekonomiye olan güvensizlik mi, yoksa üretimden sağlanamayan kazancın döviz ve faiz yoluyla elde edilme isteği mi? Şirketler ve holdingler döviz ve faizle mi sermayelerini koruyor? Öyleyse bu kalın zincir nasıl kırılacak?

Piyasada yapılan bir araştırma ilginç… Buna göre, Türk iş dünyası KKM’ye oldukça mesafeli olduğunu belirtiyor. Sebebi de şuymuş: Şirket ve holdingler KKM’nin aldıkları kredilere karşılık teminat olmasını, 6 aylık vadenin de 3 aya düşürülmesini istiyor.

KKM’de şirketler devreye girmeden başarı şansı zayıf. Ekonomi yönetiminin kulağına kar suyu kaçırdığımı düşünüyorum.

yazının devamı..

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.