Sayın Obama neden susuyorsun

Sayın Obama neden susuyorsun
 Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD'de öldürülen 3 Müslüman genç ile ilgili, "Bir serseri geliyor, bir terörist, bir cani, bir katil geliyor bu 3 kişiyi...

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD'de öldürülen 3 Müslüman genç ile ilgili, "Bir serseri geliyor, bir terörist, bir cani, bir katil geliyor bu 3 kişiyi öldürüyor. Şimdi ben soruyorum, Sayın Obama niye susuyorsun" dedi.

MEKSİKO (AA) - Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD'de 3 Müslüman gencin öldürülmesine ilişkin, "Bir serseri geliyor, bir terörist, bir cani, bir katil geliyor bu 3 kişiyi öldürüyor. Şimdi ben soruyorum, Sayın Obama niye susuyorsun, Biden niye susuyorsun, Kerry niye susuyorsun? Ama Türkiye ile ilgili sana 80 tane kiralık kişi buluyorlar, bir mektup gönderiyorlar, Türkiye'nin aleyhine kalkıp orada kampanya yürütüyorsunuz" dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Meksika Dışişleri Bakanlığı ile ortak çalışmalar yürüten Matias Romero Enstitüsü'nde bir konuşma yaptı.

Erdoğan, bugün dünyada terörizm konusundaki çifte standardın, giderek tüm insanlığı tehdit eder bir hal aldığını ve Türkiye olarak "iyi terörist-kötü terörist" ayrımı yapmadan, tüm insanlığın sesi, vicdanı olmaya çalıştıklarını belirtti.

ABD'nin Kuzey Carolina eyaletinde 3 Müslüman gencin bir terörist tarafından öldürüldüğünü anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:

"Amerikan yönetimi DEAŞ’a karşı, 'DEAŞ bir terör örgütü ne gerekiyorsa yapmamız lazım' diyor. Ben Amerikan yönetimine sesleniyorum; DEAŞ konusunda konuşuyorsun, onun için elinden gelen her şeyi yapmaya çalıştığını söylüyorsun. Peki DEAŞ bir terör örgütü olarak ortada da bu 3 tane, annesi, babası Amerikan vatandaşı, Amerika'da doktorluk görevi yapan bu aile, bu çocuklar diş hekimliği tahsili görüyor, kardeşlerden bir tanesi mimarlık tahsili görüyor... Hiçbir günahları yok. Bir serseri geliyor, bir terörist, bir cani, bir katil geliyor bu 3 kişiyi öldürüyor. Şimdi ben soruyorum, Sayın Obama niye susuyorsun, Biden niye susuyorsun, Kerry niye susuyorsun? Ama Türkiye ile ilgili sana 80 tane kiralık kişi buluyorlar, bir mektup gönderiyorlar, Türkiye'nin aleyhine kalkıp orada kampanya yürütüyorsunuz. Bakın burada bir dışişlerinde, özellikle akademik çalışmayı yürütenler; istikbale çok farklı bakmalısınız, iradenizi kimseye kiralık vermemelisin, bu irade sizin olmalı. İradenizi sadece hak, hakkaniyet, adalet, özgürlük, bunların çerçevesi içinde değerlendirmelisin."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, artık dünyanın sadece Batı'dan ibaret, tek merkezli bir yer olmadığının, Doğusuyla, Kuzeyiyle, Güneyiyle çok merkezli bir yapıya dönüştüğünün herkes tarafından kabul edilmesi gerektiğini dile getirerek, bu durumun sadece siyasi olarak değil, ekonomik ve ticari olarak da böyle kabullenilmesinin önemli olduğunu söyledi.

Erdoğan, "Ben hala Sayın Obama’nın da Yardımcısı Biden, Kerry’nin de bu 3 tane mazlum, masum insanın öldürülmesinde takibini, sesini bekliyorum. Bu kişiyi lanetliyorum, bu bir vahşettir ama aynı şeyi de yönetimden bekliyorum, bunun süratle bulunması gerekir, eğer bulmuyorsa o zaman Amerikan yönetiminin DEAŞ hakkında söyleyecek sözü de olmaz" dedi.

-G20'de "kapsayıcılık, yatırım ve uygulanabilirlik" kavramları-

Küresel ekonomik değerlendirmelerde de bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, OECD dışı ülkelerin, artık dünya ekonomik çıktısının yarısından fazlasına hakim durum olduğunu, G20 oluşumunun ise mevcut güç dengesini nispeten daha adil yansıtan yapısıyla, öneminin giderek arttığını ifade etti.

Erdoğan, bu yıl dönem başkanlığını Türkiye'nin üstlendiği G20’de, Meksika ile işbirliği içinde, verimli bir çalışma gerçekleştireceklerine olan inancını dile getirerek, bu yapıyı bugüne kadar olduğu gibi değil daha farklı şekilde çalıştırmaları, kapsayıcılığı en geniş anlamda ele almaları, yatırımlar noktasında da bir dayanışma içinde olunması gerektiğini vurguladı.

Bu yıl G20'nin "kapsayıcılık, yatırım ve uygulanabilirlik" kavramları üzerine şekilleneceğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Az gelişmişlik ve gelir dağılımı başta olmak üzere, insanlığın diğer önemli sorunları konusunda daha fazla sorumluluk almaya yöneltmeliyiz. Biz, Dönem Başkanlığımızda bu doğrultuda gerekli adımları atacak, gerekli girişimleri başlatacağız. En az gelişmiş ülkeler noktasında biz işi yöneten ülke konumundayız. 12 yıl önce Türkiye'nin donörler toplantısında vermiş olduğu destek 45 milyon dolardı, fakat geçen yıl sonu itibarıyla Türkiye'nin yapmış olduğu yardım, verdiği destek 4,5 milyar dolara yükselmiştir. ABD, İngiltere, Türkiye, ilk 3 böyle. Böyle bir noktaya geldik.

Türkiye, etrafında sürmekte olan çeşitli krizlere rağmen, güçlü demokratik yapısı ve gelişmekte olan ekonomisiyle kendini farklı bir konuma yerleştirmeyi başarmış bir ülkedir. Kendi sorunlarımıza ürettiğimiz çözümler yanında, bölgesel ve küresel meselelerde üstlendiğimiz öncü rolle de dikkat çekiyoruz. Avrupa Birliği, ABD ve NATO ile olan ilişkilerimiz güçlü şekilde devam ediyor. Bunun yanında, yakın zamana kadar 'uzak coğrafyalar' olarak görülen Afrika, Asya ve Amerika’daki ülkelerle çok yakın ilişkiler tesis ettik, ediyoruz. Latin Amerika ve Karayipler bölgesiyle ilişkilerimizi de bu anlayışla hızla geliştiriyoruz. Latin Amerika ve Karayipler Eylem Planı'nı 2006 yılında uygulamaya koymuştuk. Bugüne kadar bölge ülkelerinden Brezilya ve Meksika’yla stratejik ortaklık tesis ettik."

-Türkiye'nin Afrika açılımı-

Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen ay gerçekleştirdiği Etiyopya, Cibuti ve Somali ziyaretlerini anımsatarak, "Cibuti ve Somali'ye pek öyle liderler uğramaz, çok istisnadır. Biz orada hastane inşa ettik, onun açılışını yaptık, 200 yataklı modern bir hastane. 450 öğrenci kapasiteli hemşirelik okulunun açılışını yaptık, havalimanını inşa ettik, havalimanından şehre bölünmüş yol inşa ettik. Türk firması Mogadişu Limanı'nın işletmesini sağlıyor, oradan Somali'ye belli bir gelir temin ediyor" dedi.

Türkiye'nin Somali Büyükelçiliği'ni modern mimariyle çok büyük şekilde inşa ettiklerini, birçok ülkenin büyükelçiliğinin ise havalimanı civarında konteynerlerden ibaret olduğunu kaydeden Erdoğan, "Mesele balık tutmayı öğretmektir, balığı vermeyi değil. Bir taraftan da barışı Somali'ye egemen kılmanın çabası içindeyiz" diye konuştu.

Erdoğan, en az gelişmiş veya terörün tehdidi altında olan ülkelere nasıl yaklaşacaklarının değerlendirmesini iyi yapmanın önemine işaret ederek, "Terör mevzi bir olay değildir, lokal bir olay değildir. Onun için uluslararası bir mutabakatla, uluslararası bir mücadeleyle teröre karşı hep birlikte bu mücadeleyi sürdürmemiz lazım. Bizler bunu düşünerek, terörün tehdit ettiği bölgedeki diplomatik temsil ağımız, hızlı bir şekilde genişliyor" değerlendirmesinde bulundu.

Kolombiya, Peru, Ekvador, Dominik Cumhuriyeti, Panama ve Kosta Rika’da Büyükelçilik açılmasıyla son dört yılda bölgedeki Türkiye büyükelçiliklerinin sayısını iki kat artırarak, 12'ye çıkardıklarını, bölge ülkeleri arasında Meksika ile olan ilişkilerin ise çok daha ileri ve çok daha gelişmiş olduğunu bildiren Erdoğan, şöyle devam etti:

"Türkiye ve Meksika, benzer ekonomik ölçeğe, genç ve dinamik nüfus yapısına sahip devletler. Ülkelerimiz arasında çok muazzam bir ticari ve ekonomik potansiyel bulunuyor. Bugün kendimize bir hedef belirledik 2023'te 5 milyar dolara ticaret hacmimizi ulaştıracağız. Geçen yıl ticaret hacmimiz 1 milyar 257 milyon dolara ulaştı. Latin Amerika bölgesinde üçüncü büyük ortağımız olan Meksika ile ticari ve ekonomik ilişkilerimizde çok ciddi gelişme sağladık. Ancak bunu asla yeterli bulmuyoruz. Serbest Ticaret Anlaşması’nın sonuçlandırılmasının ardından Meksika’yla mevcut ticaret hacmimizi çok kısa bir sürede ciddi düzeyde artırabileceğimize inanıyorum. Halen Gözlemci Üye olduğumuz, Meksika’nın da kurucuları arasında yer aldığı Pasifik İttifakı ülkelerinin her biriyle Serbest Ticaret Anlaşmaları akdetmeyi amaçlıyoruz. Bölge ülkeleriyle halen mevcut olan ve ülkemiz aleyhine giderek büyüyen ticaret dengesizliğini ancak bu yolla aşabileceğimizi düşünüyoruz.

Latin Amerika ve Karayipler bölgesiyle birlikte büyük önem verdiğimiz bir diğer coğrafya da Afrika’dır. Afrika kıtasındaki büyükelçiliklerimizin sayısını son 10 yılda 12’den 39’a çıkardık. Hedefimiz tüm Afrika ülkelerinde büyükelçiliklerimizi açmak. Bu bölgeyle toplam ticaret hacmimiz 2005’te 7 milyar doların altındayken, 2014 yılında bu rakam 21 milyar dolara yaklaştı. Geçtiğimiz kasım ayında Malabo’da düzenlenen 2. Türkiye-Afrika Ortaklık Zirvesi'ne bizzat katılarak, bu kıtada süren yapıcı siyasetimizin somut meyvelerini vermeye başladığını görme fırsatı buldum. Dünyanın önemli ekonomik ağırlık merkezlerinden biri haline gelmekte olan Asya-Pasifik bölgesindeki ülkelerle de ilişkilerimiz gelişiyor. Çin, Endonezya, Japonya, Kore Cumhuriyeti ve Malezya’yla ilişkilerimizi 'stratejik ortaklık' seviyesine çıkardık. Açtığımız ve açmakta olduğumuz yeni büyükelçiliklerimizle bu bölgedeki görünür durumumuzu her geçen gün artıyor."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin küresel meselelere karşı vicdani duruşunun bir diğer yansımasının da artan kalkınma destekleri ve insani yardımları olduğunu vurgulayarak, BM’nin çatısı altında dost ülke İspanya ile başlattıkları Medeniyetler İttifakı Projesi ile Finlandiya ile Eylül 2010'da başlatılan Barış İçin Arabuluculuk projelerinin bu bakımdan örnek girişimleri teşkil ettiğini kaydetti.

Türkiye'nin 2011 yılında ABD ile kurduğu "Terörle Mücadele Küresel Forumu"nun da uluslararası barış ve istikrarın teminine yönelik bir diğer aktif çalışma olduğunu anlatan Erdoğan, bu yıl dönem başkanlığını Türkiye'nin üstlendiği G20'nin de çalışmalarına büyük önem verdikleri bir yapı olduğunu vurguladı. Erdoğan, dünya ekonomisinin yüzde 85’ini, küresel ticaretin yüzde 75’ini ve dünya nüfusunun üçte ikisini temsil eden G20’nin daha etkin ve daha kapsamlı bir yapı haline dönüşmesi için gayret gösterdiklerini belirtti.

Erdoğan, İslam ülkeleri, Orta Asya devletleri, Akdeniz ve Karadeniz ülkelerinin yanı sıra pek çok uluslararası kuruluş içinde etkin çalışmalar sürdürdüklerini anlatarak, bu çalışmaları artırarak devam ettirmede kararlı olduklarını ifade etti.

"Bugün dünyanın karşılaştığı pek çok sorun karşısında biz özellikle kendimizi sorgulayarak, biz liderlerin, birlik içinde ve aynı zamanda, çağımızın gereklerine uygun çözüm araçlarını geliştirmesi bir mecburiyettir" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Biz, yapıcı olduğu kadar yenilikçi bir anlayışla, günümüz sorunlarına yaklaşılmasının gerektiğini savunuyoruz. Aksi takdirde, içinden geçtiğimiz büyük değişim ve dönüşüm sürecinden güven ve huzurla çıkmamız mümkün değildir. Uluslararası dayanışma ile barış ve güvenliğin sağlanmasında, bunun yanında küresel sorunların çözümünde Birleşmiş Milletler tek yetkili platform olmaya elbette devam edecektir. Ama Suriye’de 350 bin insan ölüyor, BM nerede? Yok. Ses çıkıyor mu? Yok. İsrail, Gazze'yi vuruyor, 2 bin 500 çocuk, kadın öldürülüyor, BM nerede, sesi çıkıyor mu? Yok. Şu ana kadar 150'ye yakın İsrail'in aleyhinde BM'de Güvenlik Konseyi'nin aldığı karar vardır. Bunların hiçbir tanesini İsrail uygulamıyor ama bunu kalkıp da biz uygulamasak BM isyanları oynar. Nerede adalet, nerede adalet?

Küba, dün oradaydım, Sayın Raul şunu söylüyor; '138 BM üyesi bize uygulanan ambargoya 'hayır' diyor, buna rağmen hala Küba’ya ambargo uygulanıyor'. Adaletin bu mu dünya? Böyle adalet olur mu? Aynı şekilde Filistin. Filistin’in devlet olarak tanınmasının yanında Amerika'nın yanında 8 ülke yer aldı, BM Genel Kurulu'nun büyük bir çoğunu Filistin’i devlet olarak tanıdı, buna rağmen hala Filistin'in konumu ortada. Hala bombalar oraya yağıyor mu? Yağıyor. Nerede dünya? Şu anda açık hava hapishanesinde yaşıyor Gazze'deki insanlar, Filistin'de insanlar. Bir sandık domates oraya gidecekse onların izni gerekiyor, bir işgal bir de ortada terör devleti var. Eğer teröre karşı gerçekten onurlu bir mücadele verilecekse bunu her yerde, her zaman yapmak durumundayız. Birleşmiş Milletler ve özellikle Güvenlik Konseyi’nde bir karara varılamadan sürdürülen görüşmeler, bu kuruma zarar vermekten başka bir amaca hizmet etmiyor. Bunun için Güvenlik Konseyi’nin, daha demokratik, geniş temsile dayanan, şeffaf, etkin ve hesap verebilir bir yapıya kavuşturulmasını savunuyoruz. Güvenlik Konseyi ancak bu şekilde günümüzün meydan okumalarına karşı süratli ve tereddütsüz şekilde harekete geçebilir."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye'de insanlık tarihinin en büyük trajedilerinden biri yaşanırken, hiçbir şey yapmadan bekleyen bir kurumun insanlığa karşı görevlerini yerine getirmediğini ifade ederek, Türkiye'deki Suriyelilere yardım etmek, onların hayatlarını normal bir şekilde sürdürmelerini sağlamak için her türlü imkanı seferber ettiklerini ve edeceklerini söyledi.

-"Biz antisemitizmi insanlık suçu olarak ilan eden bir lideriz"-

Suriye’deki durumun düzelmek bir yana, her geçen gün daha kötüye gittiğini, ilk olarak Suriye’de ortaya çıkan kaos ortamının tüm bölgeyi ateşe atmakla kalmayıp, dünya için de ölümcül bir tehdit haline dönüşmeye başladığını belirten Erdoğan, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Ortadoğu’daki mevcut pek çok sıkıntının temelini oluşturan Filistin meselesi, bize göre insanlığın kanayan yarasıdır. Filistinlilerin maruz kaldıkları haksızlıkların, saldırıların ve hak gasplarının bir an önce sona erdirilmesi gerekiyor. Amerika başta olmak üzere, Batılı ülkelerin önemli bölümünün desteğini arkasına alan İsrail ise meselenin çözümü bir yana, adeta düğümlenmesi için elinden geleni yapıyor. İşte tüm bu ortamdan beslenen aşırıcılık, radikalizm ve terör hareketleri artık tüm dünyayı hedef alır hale geldi. Halbuki biz bu tehlike konusunda tüm dünyayı en başından beri ikaz ettik, uyardık. BM Genel Kurulu'nda yaptığımız konuşmalarla, ikili görüşmelerde uyardık. Maalesef bazı ülkeler, bunu bölgesel bir mesele olarak gördü ve sorun kendi topraklarına taşınıncaya kadar ilgilenmemeyi tercih etti. İlgilenmeye başladığında ise hem çok geç kalındı hem de hadise olması gerektiği gibi ele alınmadı. Son 6-7 yıldır maruz kaldıkları ekonomik ve sosyal sorunların, ne yazık ki, Batı toplumlarının dokusunu bozmaya başladığını görüyoruz."

Erdoğan, Avrupa’nın yabancı düşmanı ve ırkçı eğilimlere hiçbir şekilde kapıyı açmaması hususunda oradaki muhatapları sürekli ikaz ettiklerini anlatarak, şunları söyledi:

"Bu yabancı düşmanlığı nedir, farklı dini düşünce ve duygulara sahip olanlara karşı takındığınız tavır nedir? Biz antisemitizmi insanlık suçu olarak ilan eden bir lideriz. İslam dünyasında değil, tüm dünyada ben 'antisemitizm insanlık suçu' dediğim zaman kimsenin daha sesi çıkmamıştı. Fakat İslamofobya'nın da bir insanlık suçu olduğunu ilan etmemiz gerektiğini söylediğimiz zaman buna öyle yaklaşmadılar. Uzak durdular hala da uzak duruyorlar, konuşamıyorlar. Yani antisemitizm insanlık suçu da İslamofobi niye insanlık suçu değil? Maalesef işte 'benim teröristim iyi, seninki kötü' mantığı devam ediyor"

Fransa’da yaşanan olayın sıradan olmadığını ama bunu kimsenin bir inanç özgürlüğü, fikir özgürlüğü adı altında sergileyemeyeceğini vurgulayan Erdoğan, şöyle konuştu:

"Bu, ne inanç, ne de fikir özgürlüğüdür. Hiçbir gazeteci, yazar bir başka inanç sahibinin veya düşünce sahibinin özgürlük alanına müdahale edemez, Özgürlük sınırsız değildir. Özgürlüğün de bir sınırı vardır. Siz, benim özgürlük alanıma kadar özgürsünüz. Benim özgürlük alanıma girdiğiniz zaman, siz sınırı tecavüz ediyorsunuz demektir.

'Efendim bu karikatür'. Ne olursa olsun sizin karikatürlerle dahi herhangi bir dinin peygamberine saldırmaya hakkınız yoktur. Biz sevgili Peygamberimizi ne kadar seviyorsak Hazreti İsa aleyhisselamı o kadar seviyoruz, Hazreti Musa aleyhisselamı o kadar seviyoruz, hiçbir ayrım yok. Artık bunları anlamak, ona göre yorumlamak durumundayız. Papa bile ne yaptı, o bile sinirlendi. 'Birisi benim anneme hakaret etse, yumruğu vurur, tokalar düşürürüm' dedi mi? Dedi. Niye? Doğru olan o da onun için. Aklıselimin yolu birdir."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün İslamofobi sorununun en az diğer sorunlar kadar önemli, diğer sorunlar kadar incitici hale geldiğini, özgürlük, demokrasi adı altında 1,7 milyar insanın inancı, duyguları rencide edilerek hiçbir sorunun çözülemeyeceğini, bunun tam tersine aşırılıkları, sapkınlıkları teşvik eden, teröre zemin hazırlayan bir yaklaşım tarzı olduğunu bildirdi.

"PKK, DAİŞ veya başka isimler altında eylemlerini belli bir dine, mezhebe, etnik kimliğe izafe etme çabasındaki terörist örgütlerin, insanlığın ortak düşmanı oldukları herkesçe kabul edilmelidir" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları ifade etti:

"On binlerce evladını teröre kurban vermiş olan Türkiye, terörle mücadelenin sadece güvenlik önlemleriyle yürüyemeyeceğini bilen bir ülkedir. Bunun psikolojik, sosyolojik, ekonomik boyutu var, bütün bunları ele almak durumdayız. Biz, bölgeyle birlikte tüm dünyanın, tüm insanlığın huzuru, güveni için, adil ve refah içinde gelecek beklentisinin kök salması için çalışmaya devam edeceğiz. Bu bizim hem tarihi, hem de insani sorumluluğuzdur."

Erdoğan, Türkiye’nin küresel sorumluklar konusundaki duyarlılığı gelişmiş, bölgesinde ve dünyada barış, istikrar ve ekonomik kalkınmışlık görmek isteyen bir ülke olduğunu kaydederek, "Türkiye’nin bölgesindeki buhran ve kaos ortamına rağmen hala bir güven ve istikrar adası olma özelliğini sürdürebilmesini sanıyorum bu özlem açıklıyor" dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşması öncesinde Osmanlı Devleti dönemi de dahil, Türkiye ve Meksika diplomatik ilişkilerine dair tarihi belge, bilgi ve dokümanların sergilendiği salonu gezdi.

Türkiye’nin Latin Amerika ile ilişkilerinin oldukça eski dönemlere dayandığını belirten Erdoğan, Amerika kıtasının keşfedildiği 15'inci yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nun Akdeniz’de egemenlik sahibi bir deniz gücü olduğunu hatırlattı.

Erdoğan, ünlü denizci Piri Reis'in, Kitab-ı Bahriye adlı eserinde, Amerika kıtasını o dönemin şartları ve imkanları düşünüldüğünde, son derece başarılı ve ayrıntılı bir şekilde çizdiğini anlatarak, 1800’lü yıllardan itibaren tüm Amerika kıtasının özellikle kıtanın bütününde olduğu gibi Meksika’ya da, genel ve tarihi anlamda çok sayıda Osmanlı kökenli vatandaşın göç edip yerleştiğini söyledi.

Beyrut Limanı'nın, bu göç dalgasının adeta merkezi olduğunu dile getiren Erdoğan, her dinden, her etnik kökenden, her şehirden insanın, tüm Amerika kıtasıyla birlikte Meksika’ya da gelip, kendilerine yeni bir hayat kurduklarını belirtti.

Erdoğan, ABD'ye gitmek için yola çıkan Osmanlı vatandaşlarının bir bölümünün de oraya giremeyince, "Nasılsa burası da Amerika" diyerek, Meksika’ya ve diğer ülkelere gittiklerini bildirerek, şöyle konuştu:

"Bugünkü Türkiye’den, Mısır'dan, Suriye’den, Lübnan’dan ve Filistin’den Osmanlı pasaportuyla buraya göç eden kişiler, Amerika kıtasında 'El Turko' olarak tanındılar, adlandırıldılar. Dikkatinizi çekiyorum, sayıları çeyrek milyonu bulan bu insanlar, hemen yanı başlarındaki Avrupa ülkelerine gitmek yerine, buraya, bu kıtaya gelmeyi tercih etmişlerdir. Bu insanlar, geleneksel olarak ticarete yatkınlıkları sebebiyle yerleştikleri ülkelerde çalışmışlar, üretmişler, oralara değer katmışlardır."

Türkiye'de hala geçerliliği olan, ticari anlamının yanında çok önemli bir sosyal dayanışma aracı olan bir "veresiye" kavramı olduğunu, "veresiye" sistemini, Amerika kıtasına bu insanların taşıdığını aktaran Erdoğan, 1912 yılında Balkan Savaşı sırasında, Latin Amerika ülkelerinden 3 bin eski Osmanlı vatandaşının kendi aralarında örgütlenerek cepheye gitmek üzere gönüllü olarak orduya yazıldıklarını kaydetti.

-"Meksika ile ilk temaslarımız da bu dönemde başlamıştır"-

Kayseri’den, Malatya’dan, Lazkiye’den, Beyrut’tan gelen bu insanların, yerleştikleri ülkelerin gelişmesi, kalkınması, ilerlemesi için katkı verdiğini, çaba gösterdiğini dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti:

"Bu coğrafya da El Turkoları bağrına basmış, kendisinin ayrılmaz bir parçası haline getirmiştir. Meksika ile ilk temaslarımız da bu dönemde başlamıştır. 1864 yılında, Fransız İşgali sırasında, Meksika İmparatoru olan Habsburg Arşidükü Maksimilyan, tahta çıkışını bildirmek üzere Osmanlı Sarayı'na temsilci gönderiyor. Ardından da 1865 yılında, Meksika devleti, Osmanlı devleti nezdinde bir Orta Elçi atıyor. Bu şekilde başlayan ilişkilerimiz devam edip gidiyor. Osmanlı İmparatorluğu’ndan göç eden toplum, Meksika devriminin olduğu yıl, 1910 yılında, ülkeye bir saat kulesi hediye ediyor. Bu saat kulesi, 2010 yılında, Meksika’nın bağımsızlığının 200, devrimin de 100. yıl dönümü vesilesiyle onarımdan geçirildi. Bu onarımın, hükümetimiz, Lübnan hükümeti ve Meksika’da bulunan Lübnan cemaati tarafından gerçekleştirilmiş olmasını, tarihi sürekliliğin bir işareti olarak görüyorum.

Bilindiği gibi, 2015 yılı, Birinci Dünya Savaşı’nın 100. yıl dönümü. Kolombiya’da, bu vesileyle düzenlenen akademik bir toplantıya katıldım ve konuyla ilgili görüşlerimi etraflıca anlatma imkanı buldum. Orada da ifade ettiğim gibi, dünyada bugün hala geçerliliğini sürdüren güç merkezleri, bu savaş sonunda oluşmuştur. Ama bu güç dağılımı, maalesef hakkaniyetli ve adil olmamıştır. Dünyada halen devam eden pek çok anlaşmazlığın, pek çok çatışmanın, pek çok çekişmenin temelinde Birinci Dünya Savaşı sonrasında oluşturulan dengeler yatıyor. Tarihi, sosyal, kültürel, tabi hiçbir süreklilik gözetilmeksizin, cetvelle çizilen sınırlar, kurulan suni devletler, parçalanan toplumlar, 100 yıldır huzur yüzü görmedi."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, dünyanın önemli bir bölümünün, bilinçli olarak, 100 yıldır devam eden ve daha ne kadar süreceği bilinmeyen bir anaforun içine itildiğini belirterek, "Biz, Birleşmiş Milletler’deki, bilhassa da Güvenlik Konseyi’ndeki güç dengesinin çarpıklığını her fırsatta, her platformda ifade ediyoruz. Gençler buna çok dikkat etmeniz gerekiyor, 'Dünya 5’ten büyüktür' diyerek bu gerçeği tüm dünyayla paylaşmaya çalışıyoruz. Siyasi ihtilafları, sosyal ve ekonomik buhranları önleme konusunda yetersiz kalan bir uluslararası sistemin meşruiyeti, eninde sonunda tartışılmaya başlanacaktı" değerlendirmesinde bulundu.

Karar alma mekanizmalarını ellerinde tutan uluslararası sistemin hamilerinin, sorumluluğu daha fazla diğer ülkelere yükleyemeyeceklerine dikkati çeken Erdoğan, bilhassa, Türkiye ve Meksika ile Brezilya, Hindistan, Endonezya gibi ülkeler bakımından bu çarpık işleyişin tahammül edilemez seviyeye ulaştığını vurguladı.

Erdoğan, şunları kaydetti:

"Ne dedim, şu anda BM Güvenlik Konseyi'nin 5 tane daimi üyesi var, bu daimi üyelerden bir tanesinin herhangi bir konuda aykırı düşünmesi tüm dünyayı bağlıyor mu? Bağlıyor. Peki tüm dünya bu bir tane ülkenin iki dudağının arasına mahkum mu? Olamaz, olmaması lazım, peki nasıl oluyor da bu böyle oluyor. Asya, Avrupa ve Amerika, dini gruplar olarak baktığımızda burada Müslüman var mı, yok, Budist de yok. Sadece ağırlıklı olarak söylüyorum, burada gayrimüslimlerden oluşan yapı var, dini temsil noktasında da adalet yok. BM Genel Kurulu, Güvenlik Konseyi bir adaletin tecellisi için kurulmuş bir yer değil mi, özgürlüklerin adil paylaşımı için kurulmuş değil mi? Böyle bir kurul, adalet dağıtabilir mi, özgürlüklerin dağılımında adalet tesis edebilir mi?

Şu anda Ortadoğu'da kan gövdeyi götürüyor, BM’nin yaptığı bir şey var mı? Şu anda biz bedel ödüyoruz. Benim ülkem şu anda Irak ve Suriye'den 2 milyon sığınmacıya ev sahipliği yapıyor. Her şeyi bize ait, şu ana kadar insani yardımlar dışında yaptığımız mali olarak söylüyorum bize 5,5 milyar dolar bunun faturası var. Bize acaba BM'den gelen para ne? BM’den şu anda donörlerden topladığıyla gelen para 250 milyon dolar, harcadığımız 5,5 milyar dolar. Nerede o parası pulu çok olan ülkeler, nerede BM, nerede BM Güvenlik Konseyi?"

-"Biz dürüstlük arıyoruz, samimiyet arıyoruz"-

Erdoğan, Türkiye'nin tek başına mücadele verdiğini anlatarak, aynı şeklide Lübnan'da bir milyon sığınmacı olduğunu söyledi.

Lübnan'ın da ekonomik durumunun ortada olduğunu, bu ülkeye de el uzatılmadığını dile getiren Erdoğan, aynı durumun Ürdün'de de yaşandığını kaydetti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Şimdi soruyorum acaba Avrupa'da ne kadar Suriyeli var, 130 bin. Koskoca Avrupa'da 130 bin. Şimdi buna adil bir dünya denilebilir mi? Avrupalılar bizi ziyaret ettiğinde ne diyorlar biliyor musunuz? 'Sizi tebrik ederiz, 2 milyon insana burada bakıyorsunuz, yaptığınız şu iş her türlü takdirin üzerindedir' ama paraya gelince para yok, sadece nasihat çekiyorlar, tebrik ediyorlar, paraya gelince para yok. İşte Batı bu, bizi üzen bu. Biz dürüstlük arıyoruz, samimiyet arıyoruz" yorumunda bulundu.

"Hani neredesiniz, verin bakalım desteğinizi" diyen Erdoğan, şu anda küresel sistemde söz sahibi tüm siyasi, ekonomik, sosyal kuruluşların daha adil, daha kapsayıcı, daha etkin bir temsil yapısına kavuşması gerektiğini söyledi.

Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Niçin bu 5 ülke daimi üye olsun BM Güvenlik Konseyi'nde? Biz diyoruz ki, BM Genel Kurulu'ndaki konuşmamda da yaptım, niye 5 ülke? Şu an oturup toplamalıyız ve demeliyiz ki, 'bu sistem reforme edilmeli'. Daimi ülkeler kalkmalı, 20 ülkede mi karar kılacak, bu 20 ülke sürekli rotasyona tutulmalı, her ülkeye 10 yılda bir görev gelmeli. 2 yıl görev yapmalı, 2 yıl sonra diğer ülke gelmeli. Her ülkenin oy hakkı olmalı. Bu şeklide her dilden, kıtadan BM Güvenlik Konseyi'ne de üye olmalı. Orası kimsenin tapulu malı olmamalı, tüm dünyanın, ülkelerin orada söz sahibi olduğunu görmemiz ve göstermemiz lazım. 5 ülkeye siz 190 ülkeyi mahkum edemezsiniz, böyle bir şey olamaz. Herkes ya çıkarından ya da korkusundan konuşmuyor. Konuşacağız, konuşmadığımız sürece bu adaleti tesis edemeyiz. Bu daha fazla ertelenemez bir ihtiyaçtır. Uluslararası kuruluşların sorumluluklarını yerine getirmemesinin faturası, dünyanın pek çok yerinde ölüm olarak, yıkım olarak, sefalet olarak masum insanlarca ödeniyor. Bugün bakıyorsunuz Suriye’de, Irak’ta, Filistin’de, Mısır’da ve daha pek çok yerde çok dramatik, insanlık vicdanını yaralayan hadiseler yaşanıyor. Uluslararası sistemin bu konuda öncülük etmesi, bu sorunlara müdahalede bulunması gereken kurumları, çarpık yapıları sebebiyle, adeta olayları teşvik eden bir rol oynuyorlar."

Erdoğan, "Adalet, huzur, güven, refah sadece belli ülkelerde yaşayan insanların hakkı değildir. Dünyamızda yaşayan 7 milyar insanın her biri de bu hakka, bu imkanlara sahip olmalıdır. Masum çocukların, kadınların, insanların kanı kirli siyasi hesaplar uğruna akmaya devam ettikçe, insanlığın vicdanı huzur bulmaz, bulmayacaktır" ifadesini kullandı.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.