Sait Özdemir: Ne kusursuz insan ara, ne de insanda kusur
Ne kusursuz insan ara, ne de insanda kusur
Dünyaca ünlü oyuncu, yazar ve komedyen George Denis Patrick Carlin “Bütün insanlar aynı dilde gülümser” der.
Ne kadar doğru bir söz değil mi?
İnsanı insan eden bir diğer öğe ise bilinç ve düşüncedir. Duyguysa, olaylar karşısında ve yaşamda insanların hissettikleri şeylerdir.
İnsanoğlu güzellik ve iyilik sahibi olduğu kadar kusur ve hata sahibidir de. Nedense kendimize ait kusurları, beceriksizlikleri, kendi işlediğimiz günahları, ayıpları kolay kolay görmeyiz ancak başkalarındaki zerre kadar bir hata veya kusur hemen görüyoruz, görebiliyoruz.Aşağıdaki öykü bunu en güzel şekilde anlatıyor.
Günün birinde yolu bir dergâha düşen kendi halindeki adam dergâhta, bir Mevlevî ile bir Bektaşî’nin oturmuş sohbet ettiklerini görünce dayanamaz ve yanlarına yaklaşır. Kendini tanıtır ve dergâhı merak ettiğini, nasıl zikir edildiğini izlemek için geldiğini söyler.
Mevlevî ve Bektaşî erenleri başlarlar adama çeşitli nasihatlerde bulunmaya, her biri kendi yolunu mümkün olan en tatlı dille anlatmaya çalışırlar. Zavallı adam bir yandan onları dinlerken, bir yandan da gözleri onların giydikleri giysilere takılır. Bektaşî’nin giydiği kıyafette ise tam tersi bir durum vardır. Elbisenin kolu daracıktır, neredeyse tene yapışmıştır; üstelik kısa olduğu için, eller ta bileklere kadar açıktır. Mevlevî’nin giydiği kıyafette kollar o kadar geniş ve uzundur ki hem içine üç kişinin birden kolu sığabilir, hem de uzun olduğu için yalnızca kolları değil, elleri de örtmekte, kapatmaktadır. Bektaşî’nin giydiği kıyafette ise tam tersi bir durum vardır. Elbisenin kolu daracıktır, neredeyse tene yapışmıştır; üstelik kısa olduğu için, eller ta bileklere kadar açıktır. Bu duruma hayret eden adam, sebebini öğrenmek ister. Büyük bir merakla, önce Mevlevî’ye sorar: “Pirim, kıyafetinizin kolları neden o kadar geniş ve uzun? Bunun özel bir sebebi var mı?”Mevlevî tebessüm eserek: İki kolunu da biraz yukarıya kaldırır, sonra ellerini birleştirerek kollarını daire şekline getirir ve şöyle der: “Evet, özel bir sebebi vardır. Çünkü biz insanların günahlarını, ayıplarını, kusurlarını örteriz. Başkaları görmesin diye üzerini kapatırız.”Cevaptan oldukça hoşnut olan adam aynı merakla bu kez Bektaşî’ye döner:
“Peki, siz, pirim? Sizin kıyafetinizin kolları neden bu kadar dar ve kısa? Siz insanların günahlarını ve ayıplarını örtmez misiniz?”Bektaşî kendi kollarına bakar, birkaç saniyelik bir dalgınlıktan sonra gülümser ve adama bakarak şöyle der: “Biz mi? Bizim geniş kıyafetlere ihtiyacımız yoktur. Çünkü biz insanların günahlarını ve kusurlarını görmeyiz.” Ne kusursuz insan ara, ne de insanda kusur.
Düşünüyorum da, insanoğlu başka insanlardaki ayıpları ve kusurları keşfetmeye meraklı olduğu kadar, kendisindeki ayıp ve kusurların bilincinde olmaya, dünyayı, madde ve manayı, eşyanın tabiatını, yaratılış gayesini keşfetmeye meraklı olsaydı, bugün hangi konumda olurduk acaba?
Unutma ne kadar az görürsen o kadar mutlu olursun. Ne kadar az bilirsen o kadar huzurlu olur için.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.